Jennifer Lopez Dream home
Jennifer Lopez’in Rüya Evi
Jennifer Lopez’in Rüya Evi
AB SÜRECİNDE MİMARLIK
Son yıllarda biz mimarların ve Türkiye’nin gündemi Avrupa Birliği. Bu zaman dilimi içerisinde ülkemizde mimariyi ilgilendiren düzenlemeleri yeniden yapılanmayı, proje üretmeyi biçimlendirmeyi aramızda konuşarak çözmeye çalışıyoruz. Ancak sorunları çözmeye çalışmak çözmek anlamına gelmiyor. Proje hizmetleri konusunda sıkıntılarımız var… Mesela tarihi eserleri yenileme koruma tasarımı okullarda iyi niyetle çalışmalar araştırmalar yapılmasına rağmen istenildiği gibi uygulanamıyor. Sebebi politik. ekonomik, mimari olarak gerekli bütünlüğü sağlayamamış olmamız. Bu önemli zincirler arasında kopukluklar söz konusu… Düşünün bir kez kentsel tasarım yenileme ve korumanın mimariden restorasyondan ayrı düşünülmesi nasıl mümkün olabilir. Olursa sonuç ortada. Hepsi bir bütün ayrı düşünülemez. Bu durumda mimarların uzmanların belediyelerin politikaların birbirini destekleyici bir zincir içinde olması gereklidir. Hala ne yazık ki yabancı mimarlara ihtiyaç duyuyoruz. Bir bütünlük destek yeterli olmadığı için biz mimarlar bir araya gelseler bile mimaride kopukluklar yaşaması önlenemiyor. Biz mimarların politik ortamda desteklenmesi ve zincirin halkası olması şart. Düşünün bir kez; seçim sıralarında politik çevrelerce imarı olan arsalarla kentsel koruma yenileme tasarıma uygun projelerin birbiriyle paralel gitmesi gerek. Gitmediği zaman sonuç çarpık kentleşme… En basitinden depreme yönelik yapılandırmalarda bile projeler nasıl bir düzen içerisinde ve bütünlük içerisinde yapılacak karar verilemiyor. Deprem ile ilgili hazırlıklarda bile projelerin yazışmalarında bile Mimarlık yok ..! Mimari ne zaman devreye girecek karar verilemiyor. Bu detaylar bütünlüğü birbirine bağlayan önemli detaylar… Kendi ülkemizin kendi kişiliğine uygun politikalarına uygun mimari projelere girmekten bahsediyoruz. Ama hala tam bir bütünlük söz konusu değil. Gerçek şu ki AB sürecinden önce tüm bu gelişmelerin olması gerekiyordu.AB süreciyle birlikte bu konulara çözüm getirmezsek bunların değişmesi mucize… AB Ülkelerinde önerilen standartlara ulaşmak için kentsel gelişiminden yola çıkarak Mimariyi düşünmenin dışında tarihi eserleri korumamız Türkiye’deki inşaatlardaki standartlardaki yapı güvenliğini sağlamamız kaçınılmaz. AB Sürecinde tüm bu kopuklukların toparlanması şart… Ancak bugüne kadar alışkanlıklarımızdan dolayı Avrupa Birliğinin sancılı geçmesi de kaçınılmaz Her devlet vatandaşlarını meslektaşlarını korumak, buna hazırlamak için destekleyici ortamlar hazırlamakla yükümlüdür. Aksi takdirde bu ülkenin mimarları olarak yeterli standartları sağlayan projelerde olmamız çok zordur. Bu da gösteriyor ki ekonomik, politik ve mimarinin bir bütünlük içinde olması gerekiyor. Mimarinin sadece barınmak olmadığını farkına varıp mimarinin gelişmesini engelleyen nedenleri ve yetersizliğin karmaşıklığını ve kalitesizliğini engellemeliyiz. Bu faktörler gelecekteki mimarimizi olumsuz etkilemesinin en başlı nedenlerindendir. Bunların gelişmesini engellemek, kaliteli bir yaşam standartına ulaşmak her vatandaş ve devletin her ferdi gibi görevimizdir. Aksi takdirde AB Süreci sancının dışında bizim için oldukça zor geçecektir…
ISTANBULU RENKLENDİRİN. UIA MIMARLIK KONGRESİ İLE İSTANBUL’U renklendirenlerden 2005 UIA kongre başkanı SUHA OZKAN ile hoş bir sohbet gerçekleştirdik.
UIA 2005 MİMARLIK Kongresi Türkiye Mimarlar Odasının ev sahipliğinde dünyanın dört bir yanından ortalama 10,000 mimarı bir araya getirerek gerçekleşti. 1999 yılında Çin’in Pekin kentinde gerçekleşen UIA Kongresinin 2005 durağının dünya güzeli şehrimiz İstanbul’da olması biz mimarları çok mutlu etti. Bu sebepten bu ayki yazım da 3-7 Temmuz istanbul’da XXII Dünya Mimarlık Kongresinin 2005 başkanlığını yapan Suha Özkan’la gerçekleştirdiğim hoş ve keyifli sohbeti sizlerle paylaşmak istedim. Belki bu paylaşımla mimarlığa gösterilecek hassasiyetin artırılmasında benimde çorba da bir tuzum bulunur..
Özellikle öğrenmek istediğim, merak ettiğim mimarlık hassasiyetinizin özellikle bilinç altınızda neye dayanıyor olduğu?
-Onu bilemiyorum. Psikiyatrisin bulup çıkarması gerek Mimarlık eğitimine bilerek gitmedim. Ancak 1962 yılında ODTÜ’de 3 bölüm kazandım. Mimarlık mühendislik, şehircilik vs. araştırma sonucunda birdenbire mimarlığı sevdiğimi farkettim. Bunun sonucunda 3 bölümden mimarlığı seçtim. 1967’de üniversiteyi bitirdim… 1969-82’ye kadar olan zamanda uzun süre akademik kariyer yaptım. ODTÜ’de öğretim görevliliğim sırasında Üniversite konseyine seçildim. Ve dekan yardımcılığı yaptım. 1970 yıllarında ODTÜ Rektör yardımcısı Ağa Han mimarlık ödülleri yönetimine girdim. 23 yıldır yaptığım Ağa Han Mimarlık ödülleri ödül yönetimindeki görevimde eleştiri yerine pozitif perspektifden baktığımı güzellikleri bulmanın yanı sıra en önemli noktanın sevgi olduğunu fark ettim. Ayrıca Ağa Han mimarlık bana çok güzel olanaklar sağladı.. Görmediğim gitmediğim ülke kalmadı 2002 yılında Mimarlık odasından UIA Kongre başkanlığından teklif aldım. Bende kabul ettim. Hoşuma gitti. Kongre amacında hem Türkiye hem mimarlar hem de yüzyılı yakalamak vardı. Geçen yüzyılın başında politik çıkarlar yüzünden milyonlar birbirinden nefret etti birbirini öldürdü. Oysa 1968 yılında insanlığın sahip çıktığı çok güzel değerleri ret etmek aptallık olurdu. Çevreyi, doğayı, tarihi eserlere sahip çıkalım koruyalım. Mozaik gibi çalışsın her şey. Herşey de eşitlik olsun 20 Yüzyılın özlem duyulan değerlerini kongrenin içinde olsun İstanbul’a özgü bir kavram entelektüel bir kapalı çarşı yaratalım içinde. Pazar yeri, evrensel tüm renkler olsun… Bu fikri belediyeler de çok sempatik buldu. Kongrede 105 sergi, 46 ulusal sergi, dünyanın çeşitli yerlerinden 28 ünlü mimar Tado altın madalya alan bir mimar ve konuşmasında insanların mimarlığa olan açlığını göreceksiniz. Bu kongreyi birçok firma destekledi şansımız yaver gitti.
Siz, bu kongreden sonra İstanbul’da nasıl bir değişim bekliyorsunuz.?
-Çok şey hemen değişmeyecektir. Her amaç uzun yolculukta bir adımla başlar Nereye adım atacağınız önemlidir. Kongrenin böyle bir bilinç getireceğini bekliyoruz. İstanbul’un % 75’i mimarsız gerisi ise kötü inşaattan oluşmuştur. Bu kongreyle birlikte sorumluluğu mimarlardan bekliyoruz. Çirkinleşen İstanbul yalnız değil. Kahire, Bombay, vs. hatta onlara göre iyi durumdayız. İstanbul’un sorunu kötü niyetle değil ancak ekonomik imkansızlıklardan ötürü sahipsizliktir. Beyrut, Tunus Kahire’de olduğu gibi ..
Kongredeki “Türk mimari ofislere giremedi” spekülasyonları için yorumunuz nedir?
– Bu uluslar arası bir kongre bizim kontrolümüzde değildi. Kongre mimarları kapılarda polis gibiydi.
Türk mimarlarının yabancı mimarlara gerek yok düşüncesine karşın İnşaat firmalarının yabancı mimar seçimi hakkındaki düşünceleriniz neler?
– Türkiye’de Türk mimarlık büroları Kompleks binaları tasarlayacak noktaya gelmediği için büyük uluslaarası firmalarla beraber çalışıyor. Önemli olan doğru firmalarla beraber çalışmak. 1940-50 yıllarında Hindistan Le Corbusier ile çalıştı bu sebepten mimarlık düzeyi Hindistan’ın yüksek.
UIA için Türkiye’ye gelen mimarların objektifinden İstanbul’a ortak çözüm nedir?
– Bu kongrenin amacı İstanbul’a çözüm değildi. Kongrenin amacı kentleri genel olarak incelemek tartışmak sorunlara çözüm üretmekti. 100’lerce çözüm arasında İstanbul’a uygun olanını bulmak.
Bu kadar çok mimar tanımak nasıl bir duygu.?
-Buraya gelenler dostum olduğu ve aynı zamanda işimden dolayı onlarla beraber çalıştığım için çok güzel bir duygu. Herkesin onun kadar mimariye hassasiyet göstermesi ve çalışma yapması İstanbul kadar Türkiye’nin mimari kişiliğini kazanması ve korunması adına çok önemli olduğu için. Bu yazımın sonunda Süha Özkan beye mimariye gösterdiği hassasiyetten ve çalışmalardan dolayı ve bu hoş sohbet için tekrar teşekkür etmek istiyorum. Söylediği ve temenni ettiği gibi inşaatlarda mimarlara verilen sorumluluğun artması biz mimarların temennisi …
‘GÖLGELER ‘SINIRSIZ SERGİSİYLE ANDY WARHOL PARİS DE MODERN SANAT MÜZESİNDE..
Andy Warhol kesinlikle Paris de modern müzesinde sergilenen limitsiz sergisiyle yeniden 15 dakikayla Fransa’da ün yapıyor. Serigrafik Marilyn ve çorba kutu tasarımlarının amacı ünlü olmanın yanı sıra kendisini pop sanata adamış 70’lerden günümüze avangart sahneler inde yeniden. 1960’larda New York da doğan Andy Warholin sanatına kısaca bir özet yaparsak. Onun tanımlanamıyan bir kültür yarattığına günümüzde de tanık oluruz. Andy Warhol günümüze kadar birçok insanda yarattığı soru işaretiyle ya yeni bir yol yarattı, ya da sanat olarak ya da reklam olarak insanları kandırdı sorusu her daim insanların kafasında yer alacak. Andy Warhol. Pittsburgh, Pennsylvania, 1928 yılında doğdu.
O dergi ve reklam için hayalini gerçekleştirmek için New York’a gitti, 1949 yılında,Andy Warhol ticari sanat eğitimi ve Pazarlama Sanat Dünyasını kucakladı. 1960 yılında, Campbell Çorba kutular ve Coca-Cola şişeleri ile ikonik Amerikan ürünlerinin resimlerini yapmaya başladı. O fotoğraflardan bazılarında, Marilyn Monroe, Troy Donahue ve Elizabeth Taylor gibi Hollywood yıldızlarının portrelerini boyadı yeniden yorumladı.
Onun stüdyosunun tasarımının görünümü günümüz deki, “Fabrika,” görünümündeydi.Endüstriyel tarza bir örnekdi Her zaman sanatçılar, yazarlar ve Velvet Underground gibi yeraltı müzisyenlerle ile doluydu. O seri üretilen sanat eserlerinde sadece sanatı sanat yapmak için değil sadece yapmaya karar verdiği için üretti O fabrika üretilen objelerle birlikte serigrafik serisi olarak bilindi. Nükleer bomba bulutlar, elektrikli sandalye, Sivil Haklar protestocuları saldıran polis köpekleri -Eserlerinde hep topluma karşı kitlesel bir itiraz olarak vede gazete kupürlerinin yanısıra markalı ürünlerin, ünlülerin dikkat çekici neon renklerde boyalı haliyle dikkat çekti Warhol un Paris’teki 2 ekim 2015-7 şubat 2016 Modern Sanat Müzesi’nde yapılan limitsiz sergi açılışında segilenen anıtsal, zamansız eserlerinden ,Gölgeler serisi , 102 gümüş renkli olarak sergiye gelenlere sunuldu. Daha önce Fransa’da gösterilen bu seri her daim iş yapmaya değer olarak yeniden karşımızda 102 eser? Soyutlamamı veya gerçekçilik mi?Serginin etkisi Warhol’un deney filmlerin den bir şerit gibi, Limitsiz Sergi, Andy Warhol Sınırsız sergi çeşitli sosyal medyada parisde 7 kasım 2016 a kadar Andy Warhol eserleri ile sanatçılara geniş bir yelpaze sunuyor..
Daha da birçok yıl sunacak 15 dakikayla ünlenecek görünüyor. Pop Art’ın Kralı Andy Warhol’un 1978-79 yılları arasında yaptığı, en çarpıcı işlerinden ‘Gölgeler’in Avrupa gösterimi Paris’te gerçekleşiyor.50’li yıllarda doğan ve soyut dışavurumculuğa tepki gösteren sanat akımı Pop Art denince akla gelen isimdir Andy Warhol. He ne kadar işleri sık sık tartışılmış olsa da sanatçı hiçbir zaman çizgisini bozmamıştır. Warhol’un stüdyosunda yarattığı, gölgelerin çarpıtılmış fotoğraflarından oluşan ‘Gölgeler’ sergisi Avrupa’da ilk kez Paris Modern Sanat Müze’sinde sergileniyor.102 tuvalden oluşan 130 metrelik Warhol çalışması ise serginin merkezi.Warhol eserleriyle zaman ve mekan algımız yeniden şekillendiriyorç ‘Gümüş Bulutlar’ sergi salonunda oradan oraya savrulurken ziyaretçilerden bulutların hareketlerine ayak uyduruyor…
[KGVID]http://archisections.com/wp-content/uploads/2015/11/VID-20151123-WA0008.mp4[/KGVID]
Toplumların gelişimi ve geleceğinde, ışığın gerek teknoloji gerek yaşam ve sanatdaki önemini vurgulamak üzere 2015 yılı Birleşmiş Milletler tarafından ışık yılı ilan edildi. Bu kapsamda kültürü tasarımı ve sanatı ışıkla buluşturarak yaşamın kaynağını kutlamak üzere 13-29 Kasım 2015 Kasım 2015 tarihleri arasında ilk defa Zorlu centerda gerçekleştirilen istanbul Light Festifal Zorlu Center şehri ışıl ışıl bir açık hava sanat galerisine dönüştürdü.
iki kıtayı sanat ve ışıkla birbirine bağlayan Türk 23 eseri istanbullularla buluştu. Zorlu Alışveriş merkezi meydan ve köprü katı, park alanı, raffles oteli Zorlu Performans sanatları merkezi ve metro tünelinin zorlu centera geliş koridorunda gerçekleşti.istanbulun büyülü ışıklarına yepyeni bir renk katan 23 eserin yanısıra ücretsiz workshoplar söyleşilerle 29 kasıma kadar Zorlu centerda buluşacak..
[KGVID]http://archisections.com/wp-content/uploads/2015/11/VID-20151123-WA0007.mp4[/KGVID]
Renkler mekanlarının stillerine göre seçilir. Beyaz renk normalde modern çizgilerdeki mekanlar için idealdir. Ancak sizin seçtiğiniz örnek mekanlarda gördüğünüz gibi klasik mekanları da beyaza boyayarak hoş sonuçlar elde edebilirsiniz. Sonuç, su damlası kadar duru olan beyaz rengin masum yüzü, mekanların gizeminde kendini yeniden yaratıyor. Yukarıda da belirttiğimiz gibi yalın, sade, genelle modern ve minimal çizgilerdeki mekanlar için tercih edilen bir renk gibi düşünülse bile diğer stillerdeki mekanlara da rahat bir atmosfer sağlıyor.
Ayrıca beyaz rengin bir diğer özelliği mekanda doğal bir yansıma sağlaması yani daha aydınlık ve ferah bir ortamda söz konusu bir beyazla… Bunun yanı sıra beyazı farklı, canlı renklerde kullanarak daha vurgulu hale getirebilirsiniz.Sonbaharın bu ilk günlerinde, mevsimi, beyaz renk sayesinde her zamanki imaji karanlıktan kurtarıp, sararmış yaprakları anımsatan sarı renkle de daha rahat kullanabilirisiniz. Sarı renkte olduğu kadar ahşapta beyazla birlikte kullanıldığında oldukça hoş sonuçlar veriyor. Beyaz, sarı ve ahşap renginin dışında kırmızı, mavi, yeşil, kahve tonlarıyla da hoş tezatlıklar içinde…
Beyazı özellikle ultra modern bir mekanda olabildiğince yoğun kullanabilirsiniz. Ortama canlılık katmak istiyorsanız da mavi ve kırmızı renkler ilk tercihiniz olmalıdır.Her ne şekilde olursa olsun bu karışımlar mekanda sade, hoş görünümler sağlıyor.Eğer sizde beyazı yaşamınızı her dakikasında yaşamak istiyorsanız öncelikle bu işe mekanınızdan başlamalı, beyazla yaratacağınız bir stil için de bu noktaları göz önünde bulundurmalısınız.
Romantik ve tropik bi ambians
Bu sayımızda örnek mekan olarak, geçmişte projesini yaptığım Bodrum Gümbet‘deki L’Ambiance Otel‘i seçtik… Bunun nedeni, ev rahatlığındaki otelin dekorasyonunda kullanılan John William Waterhouse’un muhteşem romantik resimleriyle bütünleşen tropik canlı renkleri…L’Ambiance Otel‘in otelden çok ev rahatlığına sahip olması insanda bu dekorasyonu evinde de uygulama duygusunu yaratıyor. Bu sene dekorasyonda canı, cıvıl cıvıl renkler gündemdeyken romantik ve tropik bir ev isteyip istemediğinize karar verin. Böyle bir dekorasyonda duygularınızı doğru ifade edebilmeniz için zamana ihtiyacınız var.
Zamanın önemini vurgulamaktaki sebep, L’Ambiance Otel’in, proje dahil, uygulamasının 5-6 ayda tamamlanmış olması… 3 ay daha olsaydı, zaman v.s gibi engelleyici faktörler olmasaydı, bir mimar olarak, bu otel için yapmak istediğim daha birçok şey vardı. Mesela; dekorasyonda romantizmi doruk noktasına çıkarırdım. Öncelikle mimarların stili olmamalı diyen stil uzmanı mimar olarak şahsımın romantizm akımının etkisinde kaldığını itiraf etmeliyim. Nedenine gelince, romantik duygularımı incinme korkusu olmadan ifade edebileceğim tek yerin işim olduğunu düşünüyorum. Bu sebepten zaman faktörü v.s engeller olmasaydı içimdeki romantizmi max noktada L’Ambiance Otel’in dekorasyonunda uygulamak isterdim.
Ayrıca Bodrum’da binalarda beyaz renk uygulaması zorunluluğu olmasaydı, binaları tek tek Floransa ve Venedik sokaklarında olduğu gibi farklı renklere boyatırdık. Tabii bu bizim otelin odalarının içini farklı canlı renklere boyamamızı engelleyemedi. Otelin zamandan v.s ötürü tamamlanamamış bir diğer bölümü oyun odası. Bunların yanısıra bazı küçük detay eksiklikleri söz konusu. L’Ambiance Otel eklektizm stilinde iyi tasarlanmış bir otel. Fakat, biz mimarlar için hiç birşey yeterli olamıyor. ‘Hep daha iyiye, daha güzele ‘ diyoruz. Peyzajda ise son durum nedir bilmiyorum fakat sokak etkisini vurgulamak için cephelerde pencerelerden sarkan saksılara sardunyalar konulacaktı. Ayrıca bir mimar olarak resme, sanata aşırı düşkünlüğüm olduğunu söylemek istiyorum.
L’Ambiance Otel’in sokaklarında öğrenciler arası resim yarışmaları yapılması düşünülmüştü. Bu düşünce Bodrum’un yozlaşmış gece hayatına inat gençlere güzel bir ortam yaratacağı için unutuldu ise de hatırlatmak istedim. Her neyse son günlerde revaçta olan canlı, cıvıl cıvıl tropik renklerin yan ısıra romantizm çizgilerini evlerinize taşımak istiyorsanız John William Waterhouse ‘ın Londra’da haziran ayında yapılan sergisinden kalan röprodüksiyonlarından veya bulabilirseniz orijinallerinden satın alarak işe başlayabilirsiniz.
Bu arada en favori ressam olarak romantik akımın öncülerinden John Wiliam Waterhouse ‘ı beğendiğimi herhalde söylememe gerek yok. Ressam olsaydım kesinlikle onun tarzında bir ressam olmak isterdim. Evinizin dekorasyonunu isrer modern, ister klasik yapmaya karar verin John Wiliam Waterhouse‘ın resimlerini rahatlıkla duvarlarınıza asabilirsiniz. Hangi J.W.Waterhouse’ın resmini alacağınıza karar vermiyorsanız Bodrum L’Ambiance Otel’e gitmeniz yeterli J.W.Waterhouse röprodüksiyon resimleriyle L’Ambiance Otel gönüllü tanıtıcı. L’Ambiance 98 yılında açılmasına rağmen 2009 yılında revaç renklere ve resimlere sahip olmasının tesadüf olmadığını da bilmenizi isterim. Bu biz tasarımcıların özel bir yeteneği. Her şeye rağmen L’Ambiance’ı seviyorum. İçgüdüsel bir duyguyla onu korumak istiyorum. Bu yazımı projede tüm engellere rağmen bana gönülden destek veren herkese teşekkür olarak hediye etmek istiyorum.
Eskiden daha çok ataerkil ailelerin yaşadığı bahçeli bağ evleri yerine, şimdi, geçmişe olan özlemin çağdaş yaşam tarzıyla bütünleşmesi sonucu ortaya çıkan country tarzı evler gündemde. Bu evlerin dekorasyonunda ise, eskinin bağ evlerini çağrıştıran bir anlayış hakim. İşte size, yeşillikten yoksun şehir hayatından kaçmak isteyenlerin tercih ettiği country tarzı evlerde meyve desenleri ve toprak renkleriyle bağ evi atmosferinin yakalandığı dekorasyon örnekleri… Bu dekorasyonunda da kullanmak mümkün…
Doğaya, toprağa duyulan özlem… Son yıllarda yaşamın her alanında belirleyici olan doğa ve toprağa yakın olma tutkusunu, özellikle dekorasyonda kendisini belirgin bir biçimde gösterdiğinden daha önce söz etmiştik… Bu kez ele aldığımız dekorasyon anlayışında da, tema aynı fakat motifler ve desenler farklı. Motiflerde meyveler başrolde. Renklerde ise doğanın, toprağın kendisi görülüyor. Dekorasyonda meyve desenlerini daha önceleri de özellikle mutfaklarda sıkça karşılaşırdık. Ama şimdi yalnızca mutfaklarda değil, salonlarda bile meyve desenlerini ağırlığı söz konusu…
Doğrusunu isterseniz, dekorasyonunda meyve desenlerinin kullanıldığı salonlar göze de çok hoş görünüyorlar. İşte bu sayımızda, yeşillikten yoksun şehir hayatından kaçmak isteyenlerin rağbet ettiği country tarzı evlerin dekorasonuna ilişkin çarpıcı örnekler sunuyoruz size. Country tarzı dışında, hiç yeşilsiz apartman dairelerinin dekorasyonları için bile bu stilden yararlanmak mümkün… Dekorasyonda bağ evi atmosferini yakalamak şehirde kaybedilen doğallığı yeniden yaşatmak açından önemli. Amaç, özellikle meyva motifi güçlü, zengin renklerle doğayı, toprağı anımsamak. Bu stilde dekore edilen mekanlar ince zevkin hoş bir göstergesi. Kullanılan malzemeler doğa yanlısı olduğu için mekana sıcak bir hava katıyor. Eşya seçimlerinin bu anlayışla büyük bir özenle yapıldığı anlaşılıyor. Koltuk döşemelerinden tutunda dolap üzerine resmedilenlerin ne kadar, meyve desenleri mekanlarda cıvıl cıvıl hoş bir atmosfer yaratılıyor.
Bağ evlerini çağrıştıran bu mekanlarda, özellikle kullanılan meyve desenleri, armut, elma, incir, üzüm. Bu meyvelerin renklerini kombin toprak renkleri, mekana hem huzur hem dinamizm katıyor. Ayrıca ekose desenlerde çok rahat kullanabiliyor. Kendinizi şehirden uzak, meyve ağaçlarıyla dolu bir bağ evi bahçesinde hissetmek istiyorsanız, bu dekorasyon anlayışı tam size göre… Böyle bir dekorasyon için yapacağınız ilk iş, demiklasik ikili koltuğunuz için alacağınız meyve desenli döşeme kumaşı. Diğer koltuklar için meyve desenine kombin olarak ekoseli kumaşlar kadar, çiçek desenli kumaşlar da kullanabilirsiniz.
Sahibinin SESİ
Ağaçlar arasında kaybolan Cana Ali Somer çiftinin evinde, yeşillikten çatı bile görünmüyor. İstanbul’da, ama Ege ‘nin gizli bir koyuna kaçmış gibi hissetmenizi sağlayan bu huzur dolu ev, antikalarıyla da göz alıcı.
Bir ev ne zaman bir bina olmaktan çıkıp gerçek bir yuvaya dönüşür? Sahibinin ruhu duvarlara, pencerelere, tüm renklere, bütün ayrıntılara sindiği zaman. Sahibinin üç boyutlu portresine dönüşmeye başladığı zaman. Kısacası, ” sahibinin sesi ” olduğu zaman…İşte, böyle bir evdeyiz. Bu üç katlı villa, Ali- Cana Somer çiftiyle kızları Mina’nın yaşam tarzı, zevkleri ve evi kullanım biçimi göz önüne alınarak tasarlanmış. Evin her köşesinde içinde yaşayanların kişiliğine önem veren bir dekorasyon anlayışına sadık kalınmış. Somer çiftinin evi adeta bir antika dükkanı gibi; el yapımı bardaklar, Çanakkale bejleri, yöresel sarımsak havanları , gözlük kapları ve Tophane topuk taşları çarpıcı detaylar olarak hemen göze çarpıyor. Tabii ki Ali Somer’ in ince zevkini yansıtan otomobil koleksiyonunu da unutmamak gerek.Binanın inşaatı ve dekorasyonunda ise Somer çiftine ait olan Ada Grubu’nun imzası var. 65 metrekarelik zemin üzerine oturan villa; bodrum, giriş ve birinci kattan oluşuyor. Girişte salon, mutfak ve antre var; birinci kat ise yaşam alanına ayrılmış. Bu katta Bogaz’ın enfes manzarasına hakim geniş bir oturma odasıyla banyolu üç yatak odası bulunuyor.
Antik detaylar, ince zevk,
10 yıldır bu villada yaşayan Soner ailesi, bu süre içinde sadece oturma gruplarının eskiyen döşemelerini değiştirmiş. ” Sentetiğin dünyanın sonunu hazırladığını ” düşünen Cana Somer , doğal malzemeleri çok seviyor. Kumaşlarda ketenleri ve pamukları, mobilyada ise ağacı tercih ediyor. Evin tamamına hakim olan yer döşemesindeki bordür işleme, salonda ” Seagrass Coco ” ile birleştirilmiş. Cana Somer, bitki lifi Seagrass’ın daha dayanıklı olduğunu söylüyor. Salondaki oturma bölümünde ise Coco döşeme üzerinde bir Oubusson halı serilmiş. Salondaki deri kaplı oturma grubu İngiliz George Smith imzalı. Ada Mobilya tasarımı diğer koltuklar ise Lee Jofe kumaşıyla kaplı. Salondaki demi – klasik koltuklar, leopar desenli kanape ve patine sehpa ise takım olmuştur. Yan sehpadaki Jeanne D’ Arc heykelleri ise abajur ayağı olarak kullanılmış.
Osmanlı soyağacından ünlü ressamlara
Aslında salonda en dikkat çeken parça ise aile yadigarı olan, varak çerçeve içindeki Osmanlı soyağacı. Bu resimde Yıldırım Bayezid , Fatih Sultan Mehmet, III. Selim, II. Mahmut, Kanuni Sultan Süleyman ve Abdülmecit ‘in resimleri bulunuyor. Somer ailesine ait nazar duaları, Aydın Ergün tarafından bir senede kaleme alınmış. Bir başka ayrıntı ise eski Türkçe yazılı gazete klişelerinde gizli. İbrahim Çallı ve Mahmut Cuda ‘nın yağlı boya tabloları ile Fikret Mualla’nın karakalem çalışması da evin kültür – sanat tutkunu atmosferini pekiştiriyor.
Yine salonda bulunan 18. yüzyıla ait etajerde de Cana Somer ‘in yıllardır biriktirdiği gözlük kapları ve Tophane topuk taşarı sergileniyor. Aynı bölümdeki antika deri puf ise Londra’saki bir antikacıdan alınmış.
Cana Somer ‘in en büyük zevki, evin sözünü ettiğimiz bölümlerinden de anlaşılacağı gibi müzayedelere katılmak ve antikacı dükkanlarını gezmek. Salonda duvarda asılı olan, Mustafa Hulusi imzalı Ayet-el Kürsi; klasik teshib sanatıyla işlenmiş, mesih hattı ile yazılmış hilye-i şerif, Edirnekari tavan süsleme parçası olan temenni yazısı da bu zevkin yansımalarından. Bronz duvar şamdanı ise eserlere eşlik ediyor.
CANA – ALİ SOMER ÇİFTİNİN EVİ SANAT GALERİSİ GİBİ. İBRAHİM ÇALLI , MAHMUT CUDA VE FİKRET MUALLA GİBİ RESSAMLARIN DEĞERLİ ESERLERİNİN YANI SIRA , AİLE YADİGARI OSMANLI SOYAĞACI BELGESİ VE SOMER AİLESİNE AİT NAZAR DUALARI DA GÖZ ALICI.
Yine salonda Viyana dresuar, gümüş tepsi içindeki Osmanlı için yapılmış armalı karaf ve bardaklar, iş ortakları Can Has tarafından hediye edilmiş.
Yemek odası ve antreden özel detaylar
Yemek odası bölümü de uyumlu ve özel parçalar bir araya getirilerek tasarlanmış. Örneğin Güney Fransa bölgesinden Henri Quintan imzalı masif yemek masası, bir özel yapım. Bu antika yemek masasına eşlik eden avize ise bronz. 18. yüzyıl heykeltıraş işçiliğinde yapılmış deri kaplama dolap da özel yapım. Çanakkale bejlerin konulduğu cam dresuar, Paris bit pazarından alınan bir şöminenin üst tonuzları ile yapılmış.
Antredeki Neşe Erdok imzalı, dilencileri anlatan yağı boya tablo, arkadaşlarının muhalefetine rağmen Cana ve Mina Somer’in en sevdiği eser. Murat Morova ‘nın hediyesi akrilik çalışma da dikkat çekici. Antrenin ışık almasını sağlamak için yerler taşlanmış traverten döşenmiş ve maun bordürlerle sınırlanmış. Hidiv Paşa ‘ya özel olarak masif meşeden yapılmış olan bahü ve Hdiv Paşa’nın arması da evdeki seçkin parçalardan.
Aynı bölümdeki dikkat çekici puf 18. yüzyıla ait ; üzerine atılmış şal ise Mullberry klasiklerinden. Nefis incelikteki Terrecuite kadın büstünü küçük bir Pekin lamba aydınlatıyor. Mustafa Ayaz’ın eski ve yeni dönem çalışmaları, Komet’in ilk yıllarına ait bir yapıt, Burhan Uygur, Ali Candaş, Bihrat Mavitan ve Abidin Dino eserleri ise gerçekten göz alıcı.
Seçkin bir yaşam alanı
Şimdi birinci kattayız: Traverten şöminenin etrafında Ada Mobilya tasarımı kütüphaneler bulunuyor. Oturma odasında cumba şeklinde özel bir bölüm yaratılmış. Böylece kalabalık misafirleri kolayca ağırlama imkanı sağlanmış Hint işi hamur tahtası, orta sehpa olarak kullanılıyor. Duvarlarda F. Kısakürek, N. Kalay, Abidin Dino, Avni Arbaş, R. Aydın, Ö. Üskurun gibi ressamların eserleri bulunuyor.
Karabağ kilimler, küp abajuru, sarımsak havanları ve Chippendale yazı masasının yanı sıra, bu bölümün en değerli parçası büyük babasından Mina’ya miras kalan piyano. Eski piyanonun üzerinde ise karakalem portreler yer alıyor. Hoca Ali Rıza’nın karakalemi ve Osmanlı’nın ilk kağıt paraları da piyanonun üzerinde çerçevelenmiş. Bu eserlere bir çift eski berat eşlik ediyor. Ebeveyn yatak odası, sadeliği ve netliğiyle dikkat çekiyor. El boyaması ve işlemeli kumaş kaplı yatak başı ve örtüsüne, kündekari işçiliğinin en iyi örneklerinden olan bir çift pencere kepengi eşlik ediyor. Bu kepenkler, Urfa yöresinden İbrahim Paşa Konağı’ na ait. Ankastre Toskana sarısı lake dolaplar ise Ada Mobilya ‘dan. Yatak odasında ayrıca bir dormöz ve üzerinde televizyon bulunan, Anadolu’dan getirilmiş bir konsol bulunuyor. Ebevyn banyosunun tüm duvarları Bisazza betebe kaplanmış. Banyoda özel duş bölümü ve çift banyo bulunuyor. Bu katın en sıcak odalarından biri ise Mna’nın. Yer döşemesinde maun – Sea Grass kullanılmış. Salonu bodruma bağlayan bölümde yer alan misafir tuvaletinde Morris koleksiyonundan Sanderson duvar kağıtları kullanılmış. Aynı desenin kumaşı ise minik camı süslüyor. Art- deco tarzındaki porselen heykel ve pirinç tuvalet takımı, maun tezgah üzerinde çok şık duruyor. Evin bodrum katında ise kiler, çamaşırhane, dolaplar, hizmetli odaları ve kazan dairesi var. Bu katın bahçeye direkt geçişi de mevcut.
Rengarenk çiçekler ve sessizlik : Bahçe
Aslında evin en keyifli bölümlerinden Havuz kenarları betonla karışmış Ünye taşıyla döşeli . Bahçede oturma grubu olarak Summit marka, tik ağacı mobilyalar kullanılmış. Bir köşede bulunan 300 yıllık seyahat sandığı ise Cana Somer ‘in evindeki en sevdiği objelrden biri. Duvar kenarlarındaki rengarenk ortancalar, yıllanmış manolya ağacı… Alan Parsons Project ‘in “Silence and I ” ( Sessizlik ve Ben ) şarkısı, sanki Somer çiftinin evini anlatıyor: ” Ağaçtan kopup düşen bir yaprağın çığlığını duyabilitorum. Sessizlik ve ben, biz bie elmanın iki yarısıyız. ”