REFLECTIONS FROM THE PAST AND THE FUTURE LIFE AT THE IAAF ANTIQUES AND ART FAIR!

GEÇMİŞ ve GELECEK YAŞAMDAN YANSIMALAR!
Babylons & IAAF Sanat ve Antika Fuarı 2. Kez İstanbul’da İstanbul, 4 – 7 Kasım tarihleri arasında 2. Kez ‘Babylons & IAAF Sanat ve Antika Fuarı’na ev sahipliği yapıyor.  Demos Fuarcılık tarafından Babylons NFT Pazaryeri’nin katkılarıyla İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Kongre Sarayı’nda gerçekleştirilecek organizasyon, yerli ve yabancı birçok sanatçıyı ve eseri tek çatı altında buluştururken, sergilenecek antika parçalar ile de sanatseverleri geçmişe, NFT koleksiyonuyla geleceğe yolculuğa çıkardı..
This image has an empty alt attribute; its file name is iaaf-7-1030x773.jpg


 Babylons & IAAF Sanat ve Antika Fuarı, çağdaş sanat galerilerine, sanatçılara, antikacılara, koleksiyonerlere ve sanatseverlere farklı bir deneyim yaşatmaya başladı. Sanat dünyasının saygın isimlerine ve eserlerine ev sahipliği yapan organizasyon, tarihimize iz bırakmış antika ve NFT eserleri bir araya getirme özelliği taşıyor. Plastik ve görsel sanatlara kadar birçok eserin sergileneceği fuar, ünlü piyanist Gülsin Onay’ın 3 Kasım Çarşamba günü vereceği piyano resitali eşliğinde gerçekleştirilen VIP kokteyl ile başladı..  4 – 7 Kasım tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Kongre Sarayı’nda genel ziyarete açık olacak fuar, sanatseverlerin uğrak noktası olacak. Özel Koleksiyonlar Ziyaretçileri Yüzlerce Yıllık Yolculuğa Çıkaracak Kültürel mirası ve tarihi ile birçok medeniyete ev sahipliği yapmış İstanbul, sanatı ve tarihi 4 gün boyunca doyasıya yaşatmaya hazırlanıyor.
This image has an empty alt attribute; its file name is Ask-Art-1030x773.jpg
Aşk ART

Babylons & IAAF, antika bölümünde tarihe tanıklık etmiş nadide eserleri, el yapımı objeleri, antik süs eşyalarını, yüzlerce yıllık saatleri, takıları, halıları ve mobilya takımlarını meraklılarıyla buluştururken, sanatla harmanlanmış geleceğin teknolojisi NFT koleksiyonları ile ziyaretçileri yüzlerce yıllık bir gezintiye çıkacarak. Böylelikle Babylons’un katkılarıyla ülkemizde ikinci kez düzenlenecek IAAF İstanbul Sanat ve Antika Fuarı, geniş ürün yelpazesiyle de sanatseverlere bambaşka bir deneyim yaşatmış oluyor. 4 gün sürecek organizasyonda, katılımcı firmalar değerli sanat eserlerini görücüye çıkararak ziyaretçilerin ve sanatseverlerin beğenisine sunarken, alanında uzman konukların katılımıyla akademik buluşmalar ve paneller gerçekleşmeye devam ediyor..


Fulya Eyilik, Sevinç Ormancı
Dr Souadad Al Sigab Kandemir
Osman Akça- Ecem Akça

ARCHITECT MURAT TABANLIOĞLU INTERVIEW ”CREATING AN URBAN FLOW OF AKM DESIGN THAT RESPECTS THE FUTURE AS MUCH A LOYALTY TO THE PAST

 

MİMAR MURAT TABANLIOĞLU RÖPORTAJI  ”GEÇMİŞE SADAKAT KADAR GELECEĞE SAYGILI TASARIM A ”AİT” KENTLİ BİR ” AKM” YARATMAK”

”En çağdaş performanslara ev sahipliği yapabilecek kapasitede bir opera, kültür-sanat mekanı elde etmek üzere onlarca disiplinle birlikte çalışıyoruz. Geçmişe sadakat kadar geleceğe saygılı olmanın bir arada değerlendirildiği tasarım çizgisinde, yoğun olarak kullanılacak kentli bir Atatürk Kültür Merkezi üretme fikri heyecan veriyor.”

Archisections a verdiği röportaj için öncelikle Mimar Murat Tabanlıoğlunun kendisine sorularımıza verdiği cevaplar için  teşekkür etmek isteriz.

1) Bugünkü mimarlık kariyerinizin arkasındaki, mimari yaklaşımlarınız, görüşleriniz nelerdir ? Şu an bulunduğunuz noktayı özetlersek, önceki yıllara göre olan değişiminizi mimari alanda nasıl anlatırsınız?
Türkiye’nin modernleşmesinde Hayati Tabanlioğlu’nun kazandırdığı mimari mirasla başlayarak, onun metodolojisini günümüz imkan ve yaklaşımlarına adapte ederek, kendi neslimden Türkiye mimarlarından biri olarak son 20 yılda edindiğimiz deneyimle, toplumların, akışkan, geçişken sosyal dinamiklerinin parametrelerini referans aldığımız çağdaş mimari perspektifte sürdürüyorum. 60’larda, Türkiye’de modern mimarinin batı dışı bağlamlarda uygulanmasında bir tür tezahürünü izliyoruz, bizler ikinci nesil olarak, 21. Yüzyıla uyum sağlayarak ve mekanın ve operasyonel alanların ihtiyaçlarında hızlı değişimi öngörerek, mimarlık pratiğine has sistematik yöntemi koruyarak yeni zamanlara uygun şekilde, şahsen ve projelerimizle evriliyoruz.
2) Size göre konsept nedir? Projeleriniz her zaman konsept odaklı mı gelişir ? Bir projeye başlarken nasıl başlarsanız ve bu süreç nasıl devam eder ?
Mimari, sadece planlama ve teknolojiye odaklanmakla kalmaz, aynı zamanda insanlara ve topluma odaklanır, sadece bugünü değil, aynı zamanda geleceği ve geçmişi de kapsamalıdır.
Mekansal yapılar, yaşanacak yerler, toplanacak yerler ya da temsili değerlere sahip ikonlar olarak, kentler var olmaya başladığından beri önemli roller oynamıştır.
Mimarlar doğal ve kültürel değerlere uygun tasarım yaparlar, her projenin seçilen materyali binanın “aidiyet” ve “amacı” terimlerini ifade etmeli ve karşılığında binalar yaşamı olumlu yönde etkileyen, sosyal unsurlar haline gelmelidir. Bir proje yer aldığı arazinin, bölgenin, iklimin, kültürün, bağlantılarının hikayesine atıfta bulunur. Bu nedenlerle konsept öncelikle bu değerlerin iyi araştırılması, analizi, kısıtların ve imkanların değerlendirilmesiyle ortaya çıkar. Bu yapıda kim/ler yaşayacak, önünden geçecek, hangi rüzgara, gün ışığına mağruz vs gibi onlarca girdiyi içerir.

3) Sürdürülebilirlik projelerinizin olmazsa olmazı denebilir mi ? Projelerinizi sürdürülebilir mimarinin izlerini taşıma açısından nasıl değerlendirirsiniz ?
Kentsel yapı ile toplumsal kalıplar arasındaki ilişki birbirini koşullandırır. Mimarlığın fiziksel ve elle tutulur olması nedeniyle bir yapıdan istikrar ve dayanıklılık beklenir doğal olarak. Bu nedenle malzeme inşa sürecinin en önemli seçimlerinden biridir. Malzeme gibi, projelendirme aşamasından inşaata, üretim biçimleri binanın çevresiyle ilişkisini -iyi ya da kötü – nasıl kuracağını belirler. Yeni bir bina, biçimi, işlevi ve konumu ile çevresine fayda sağlar ve ekler, ve direkt ya da endirekt kullanıcılarına ulaşır. Fiziksel, sosyal ve psikolojik bir etkiye sahip olan mimari yapı, özellikle hızlı teknolojik dönüşümler çağında, tüm bu ilişkilerin sağlıklı kurulabilmesinden sorumludur.

 

TA_New National Stadium Kosova

4) Malzeme oldukça geniş bir alan. Peki siz malzemeyi nasıl tanımlıyorsunuz? Projeleriniz bu alandaki inovasyonlardan ne ölçüde besleniyor? Yenilikçi ve sürdürülebilir malzemelere verdiğiniz önem nedir?
Yeni bir bina kullanıcılarına öncelikle malzeme aracılığıyla dokunur. Özellikle günümüzde “malzeme” tasarım sözlüğünün bir parçasıdır, Adolf Loos’un dediği gibi “Her materyalin kendi form dili vardır ve hiçbiri başka bir materyalin formlarını talep edemez.” Ayrıca, doğal ve kültürel bağlamda, her özgün projenin seçilen materyali, o binaya “ait”, özel olmalıdır, bu nedenle malzeme tasarımın özgünlüğü için önemlidir; görsel kimlik ve estetik üretiminde etkilidir.

TA_Dakar CongressCenter@EmreDorter

5)Günümüz mimarlığını göz önünde bulundurursak, yaşanabilir kentlerin geleceğini nasıl değerlendirirsiniz ? Sizce daha iyi bir kent ve beraberinde iyi bir gelecek için ne gibi yenilikçi çözümlere ihtiyacımız var ?
Araştırma ve bilgiye dayalı yaklaşımla, yeni çağdaş mekanlarda insani / bireysel ifadelerin, kavramların gerçekleştirilmesine olanak tanıyan stratejilerle yapılan, geleceğe ve geçmişin izlerine saygı duyan, rasyonel ve yeni tasarımlara ihtiyaç var bunun için.
Açık iletişim, işbirliği, bilgi ve fikir alışverişi; geçmişin yerel bilgilerini yüksek teknoloji ile birlikte düşünmek, farklı kültürlerin ve disiplinlerin birbirlerinin deneyimlerinden öğrenerek birbirlerinin çözümlerinden faydalanması zaman ve kaynak tasarrufu sağlayacaktır. Böylece sadelik, doğrudan iletişim mimari ürünün de amacı haline gelir.
6) Mimarlıkta form ve dil bir projeyi nasıl etkiler ? Genel olarak projelerinizdeki mimari diliniz her zaman belli bir çizgide midir ? Yoksa bu çalışılan projelere göre farklılık gösteriyor mu ?
Form fetişizmine takılmadan her yapı kendi bilgileriyle, dolayısıyla özgün formunda tasarlanır. Mimari her üretim aynı anda hem işlevsel hem de güzel olmalı ve çevresi, yeri, coğrafyası, topografyası, geçmişin izlerini taşımalıdır. En yeni teknolojiler dahil edilerek, sosyo-kültürel motifler temelinde yükselmelidir ve tasarımda yerel değerler, özgün ihtiyaçlara verilen karşılıklar olmalıdır. Aksi takdirde bina spesifik değil şablon olacaktır.

7) Mimari anlamda sizin için özel olarak nitelendirilebilecek ve bizi ‘‘en iyi yansıtan’’ dediğiniz projeniz hangisi ?
Temel kaygımız portföy çeşitliliği ne olursa olsun “butik” üretim tarzımızı korumaktır. Projelerimizi mimari çevrenin yanı sıra müşteriler ve son kullanıcıları tarafından değerlendirilir ve takdir eder.
8) Yeşil ve mavinin konsept olarak baz alındığı projeleriniz hangileri ? Kentlerde artan sorunları değerlendirirsek, projelerinizde yer verdiğiniz yeşil-mavi değerlerinden biraz bahsedebilir misiniz?
İstanbul’da her yapı doğal olarak mavi ve daha şanslı bir konumdaysa yeşili barındırır. Yeşile adapte olmak yerine, ne yazık ki o kadar az kaldı ki, yeşili yapıya katmak konusunda daha fazla katkımız oluyor. Var olanı korumanın tartışması olamayacağı gibi, zenginleştirmek ya da hatta yoktan var etmek, sadece peyzaj ya da yeşillendirme olarak değil, ağaçlandırma şeklinde ele almanın gerektiğini düşünüyorum. Sadece yeşil ya da mavi de değil, kahverengini de korumak, kayayı, toprağı projeyle birlikte yaşayacak şekilde değerlendirmek önemli. En son inşaatının sonuna yaklaşılan, Bodrum Loft projesini bu fikre örnek verebilirim.

Maça Kızı Hires- Heroimage

9) Bugüne kadar farklı tipolojilerde projeler tasarladınız, hayata geçirdiniz. Peki gerçekleştirmek istediğiniz, hayaliniz olarak belirtebileceğiniz bir proje var mı ?
Projeler, çevresel ve insani yaşam kalitesi açısından mümkün olan en etkin ve kapsamlı yaklaşımla gelecek için planlanmalıdır. Biz mimarlar heykeltıraş değiliz, insanların sağlıklı, kolay, huzurlu yaşam alanlarını hayal edip planlıyoruz, çağdaş standartlarda yaşadıkları, çalıştıkları, rahatladıkları veya oynadıkları yerde mutlu olmalarını umut ediyoruz.
10) Sürdürülebilirlik bağlamında ilham aldığınız, etkilendiğiniz uluslararası proje / projeler var mı? Kendi projelerinize bu nasıl yansır ?
Dünyada iklim felaketinin kıyısında olduğumuz bu dönemde gereken acil önlemler dışında, sürüdürülebilirlik çok geniş bir kavram, hangi çevrede, zamanda ve durumda neyi sürdürmek istediğiniz konusu her durumda farklı olabilir. Sadece doğayı değil, kenti ve bireyi ve toplumu odağa aldığınız, sürdürülebilir olması gereken tavırlar da bu mevzunun parçalarıdır. Her gerçek ve kaçınılmaz veri gibi, bu ihtiyaç da tasarımın öndemli bir bileşeni, yönlendirenidir.
11 ) Genç mimarlara önerileriniz nedir ?
Estetik her zaman en önemli konulardan biri olmasına rağmen, bir bina veya mekan, yani mimarlık, insanlar içindir ve çağdaş ihtiyaçlara ve işlevlere uyum sağlamalıdır. Aktüel bilgiye sahip olmak için kaynaklardan faydalanmak, gezmek, içinden geçmek, farklılıkları algılamaya ve anlamaya açık olmak, mimarinin bina yapımı değil yaşam biçimi olduğunu içselleştirmek gençlere tavsiyelerim.
12) Geçmişte yaptığınız projeler için şimdi teklif gelse farklı yapmak istediğiniz detaylar var mı ? varsa neler yapardınız ? Böyle bir projeniz varsa hangisi ?
Zaman da yer gibi bir veri, bugün zaman değiştiğine göre bu veri artık faklı bir biçimde tasarıma aksedecektir, doğal olarak. Aslında AKM bu konuda iyi bir örnek bence.

TA_Tabanlıoğlu Architects Atatürk Cultural Center foto PeterGarten

13) En çok hangi projenizle gurur duyuyorsunuz ? Neden ?
Her zaman en son projeye bu şansı vermek lazım.
14) Mimar olmasaydınız hangi mesleği yapmak isterdiniz ?
Eğitim sonrası başka bir meslek seçecek olsam da, sanırım herhalukarda mimarlık eğitimi alırdım.
15) Mimarlık sizce nedir? En başarılı mimar olmak için hangi kriterler olmalı ? Yurtdışından ya da yurt içinden hangi mimar bu kriterlere uyuyor ?
İyi bir ruh hali için, kolay erişim, zaman kazandıran alanlar, güvenli çevre ve güvenilir altyapı ve elbette estetik bağlamında güzelliğine ihtiyaç vardır. Mimarların insanların keyifli olduğu, fonksiyonel, ve güzel yapılar üretmekten sorumlu olduğunu düşünüyorum.
16) AKM projenizde çalışırken hangi detaylara özellikle dikkat ediyorsunuz ? Bu projede çalışmak size neler hissettirdi ?
En çağdaş performanslara ev sahipliği yapabilecek kapasitede bir opera, kültür-sanat mekanı elde etmek üzere onlarca disiplinle birlikte çalışıyoruz. Geçmişe sadakat kadar geleceğe saygılı olmanın birarada değerlendirildiği tasarım çizgisinde, yoğun olarak kullanılacak kentli bir mekan üretme fikri heyecan veriyor.

 

17)Yaptığınız projeler genelde olduğu gibi mi uygulanıyor ? Değişimle uygulanıyorsa ortalama % kaç değişime uğruyor? Böyle bir projeniz var mı? Varsa hangisi ? Projede hangi detaylarda daha fazla bir değişim görülmekte ?
Mimarlık, tasarım ve inşa faaliyetidir; bu nedenle, gerekirse uzlaşmak ve projenizi her aşamada iyi analiz etmeniz gerekir.
Örneğin Beyazıt Kütüphanesi renovasyonu sırasında karşılaştığımız şapel kalıntısı için projede yapılan revizyon gibi, her zaman bu kadar ekstrem bir örnek olmayabilir ama, daha farklı nedenlerle de değişiklik gerekebiliyor.

Multidisipliner sürece inanıyoruz, uygulamalarımız sırasında dünyanın en iyi mühendislerine ve danışmanlarına danışarak mimarlık becerilerimizi geliştiriyoruz ve onlardan yeni çözümler bekliyoruz, bu aynı zamanda projenin daha iyi bir yapı olarak ayağa kalkmasında da önemli.

Okuma Odası @Emre Dorter

İç Avlu @emre Dorter

*Murat Tabanlıoğlu,  Viyana Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden 1992 yılında mezun oldu. Viyana’da önemli mimarlarla kazandığı deneyimin ardından 1990 yılında babası Dr. Hayati Tabanlıoğlu ile birlikte Tabanlıoğlu Mimarlık’ı kurdu.  Melkan Gürsel Tabanlıoğluda de ortak olarak gruba katıldı. Yaptığı çalışmalarla aralarında TMMOB Yapı Dalı Başarı ödülü ve Dubai’de Cityscape Architectural Review yarışmalarında aldığı iki büyük ödül bulunmak üzere bir çok ödül aldı. Başta Bilgi Üniversitesi’nde olmak üzere çeşitli üniversitelerde dersler veren Murat Tabanlıoğlu yurt içi ve yurt dışında konferanslar vermekte, ulusal ve uluslararası yarışmalarda jüri üyeliği yapmaktadır. 2013 Ağa Han Ödülleri master jüri üyesidir.Tabanlıoğlu Mimarlık 1956 yılında kurulmuş, İstanbul’un Beyoğlu semtinde yer alan bir mimarlık firması. Kurucusu Hayati Tabanlıoğlu’dur.Tabanlıoğlu firmasının ilk dönemi 1956 ile 1990 arasındadır. Bu dönemde Hayati Tabanlıoğlu başta İstanbul’da yer alan Atatürk Kültür Merkezi (1956-1977) olmak üzere Erzurum Atatürk Üniversitesi ( 1958-1970), İstanbul Atatürk Havalimanı (1969-1984) gibi projeleri gerçekleştirdi. Türkiye’de modern anlamda ilk alışveriş merkezi olan Galleria Alışveriş Merkezi de (1986) Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından tasarlandı. Firmanın ikinci dönemi ise 1990 yılından günümüze kadar gelen süreçtir. Firma bu dönemde faaliyet alanını geliştirerek sadece mimarlık değil de danışmanlık, iç mimarlık, restorasyon ve mühendislik dallarının koordinasyonu gibi hizmetler de vermeye başlamıştır.

*Röportajı hazırlayanlar; Archisections içmimar Burçin Kaymaz, İçmimar Gizem Kahraman.

 

2017 TRIENNALE TASARIM HAFTASI SERGİSİ…

TRIENNALE DESIGN WEEK EXHIBITION

Triennale di Milano, Milano Tasarım Müzesi geçtiğimiz günlerde Milano Tasarım Haftası nedeniyle Japonya, Kore, Hong Kong, İstanbul, Lisbon ve İtalya’dan katılımcılarla 17 uluslararası sergiye ve Giro Giro Tondo- Çocuklar için tasarım sergisine ev sahipliği yaptı…

Sergide İstanbul Tasarım Vakfı, sanatı ve zanaatı, kültürel miras, yerel işçilik ve çağdaş tasarımı harmanlayan 42 sanatçınin 80 kadar eserinden oluşan “entangled-dolanık” atölyeler sergisi ile temsil edildi.

Lüks yat üretiminde önde gelen tersanelerden biri olan Sanlorenzo’nun enstelasyonu Milano’ya denizi getirmişti.

Japonya’dan Design Association NPO’nun organize ettiği sergi, Japon geleneğinin günümüz tasarımıyla içi içe geçmiş örneklerini sunmaktaydı.

Kore Craft & Design Foundation seramik işçiliğinin en ustalıklı örneklerinin sergilendiği bir sergi ile tasarım haftasında yerini almıştı.

“An Imaginary City-Hayali Şehir” sergisi Abet’in 60. Yılı için hazırlanmıştı. Bu kent belki de Italo Calvino’nun tasvir ettiği hafızanın kenti Isidora idi. Sergi 1960’lardan bu yana stillerin, yaşam tarzlarının izlerini endüstriyel ürünler üzerinden sürmekteydi.

Fotoğraflar Sibel Acar

AWARE LIFE AND ART

FARKINDA YAŞAM VE SANAT

Farkında yaşamak, Mindfulness, meditasyon gibi farklı toplumlarda birçok farklı isimle tanıtılmaya çalışılan içsel bilim; yani gözlemin dışarıda bir obje yerine, bireyin iç dünyasına dönük olarak yapılması (bireyin kendi iç dünyasına izleyici ve gözlemci olarak ışık tutması) ile ilgili metotlar binlerce yıldır uygulanmaktadır. Kişinin iç dünyasını bireysel olarak araştırması için tasarlanmış birçok eski ve yeni metodolojiler bulunmaktadır.

Kişinin anda kalması, rahat ve etkin yaşaması, yaratıcılığını ve verimliliğini en üst seviyede kullanabilmesi, gerçek potansiyelini ortaya çıkarabilmesi, tüm varoluşu ile yaşayabilmesi adına tasarlanmış bu metodolojiler üzerine dünyanın önde gelen üniversitelerinde çok sayıda araştırma ve çalışma yapılmıştır. Bu araştırmalar/ deneyler doğrultusunda mindfulness veya farkındalık üzerine birçok bilimsel makale yayınlanmıştır. 1980’lerde yaklaşık yılda 8 bilimsel makale yayınlanırken 2015 yılına doğru bu sayı yılda 500 makaleyi geçmiştir.

Yapılan deney ve araştırmalarda tekniklerin hayattan kopmak değil gündelik hayatın içinde etkin, yaratıcı ve sakin bir şekilde var olmaya faydalı olduğu görülmüştür. Artık bu metodolojiler basit, sıradan ve çağdaş yaşam tarzının doğal unsuru olarak sunulmaktadır.

Farkında yaşam metodolojilerinin temelinde rahatlama bulunmaktadır. Kişiler nefes, beden egzersizleri, dans veya benzeri birçok yöntemi kullanarak rahatlamaya başlayabilirler. Gerginlik, huzursuzluk, baskı ve korkunun hüküm sürdüğü içinde bulunduğumuz çağda, bu teknikler kişilere dışsal bir aktivite yapmadan kendi iç dünyalarında gevşeme imkanını sunmaktadır.

Farkında yaşamak bir şeylere odaklanıp bireyler üzerinde baskı yaratmak değil, aksine aynı sokakta olan biteni izlermiş rahatlığında hiç bir şeye dahil olma gereği duymadan, hiç bir şeyle özdeşleşme ihtiyacına girmeden kişinin kendi iç dünyasını ( düşüncelerini, duygularını) ve çevresinde olup bitenleri rahat ve seçimsiz bir farkındalık ile gözlem yapması ile devam eder. Bu teknikler kişinin kendi dünyasında ve çevresinde olup bitenleri tüm gerçekliği ile gözlem yapmasına yardımcı olur.

Normal şartlarda odaklanma, dikkat yoğunlaştırma ve baskı üzerine tasarlanmış mücadeleci ve kişiyi gerginleştirerek başarısızlığa iten yaşam tarzının aksine farkındalık ve gözlemcilik içeren yaklaşım, bireyin en iyi haline ulaşabilmesi için bütünsel bir yoğunlukta anın içinde olmasına yardımcı olmaktadır.

Rahatlamadan sonra gelen ikinci aşama her şeyi olduğu gibi açık gerçekliği ile gözlemleyip kabul etmeye dayanır. Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek, roller ve maskelerden vazgeçmek, başkalarını memnun etme ve etkileme çabalarımızdan vazgeçmek, yaralarımızı gizlemeyi çalışmayı bırakmak ve her şeyi olduğu gibi görmek farkındalığa giden yolun temellerini oluşturur. Bu yolculuğun ilk adımları da bedensel gözlemle oluşur. Her hareketin, her adımın farkında olmak, bedendeki duyuları gözlemlemek ve güçlü bir beden farkındalığı yaşamak. Gözlemledikçe beden doğal olarak gevşemeye başlar. Daha sonra aynı gözlemleme hali zihne yani düşüncelere geçer. Ve düşünceleri özdeşleşmeden gözlemlemeye başlar.

Seçim yapmak zorunda hissetmeden, bir özdeşleşme yapmadan yaşanan seçimsiz farkındalık ve gözlem hali kişiyi mekanik/ otomatik davranış kalıplarından dışarıya çıkartır. Saati diğer kola takmak, dişleri diğer elle fırçalamak, her zaman oturduğundan farklı bir yere oturmak, güne her zamankinden farklı başlamak, gözler kapalı duş almak, nefes ritmini farketmek ve bilinçli değiştirmek gibi dışsal bazı tekniklerde kişinin mekanikleşmiş/ kalıpsallaşmış alışkanlık zincirlerini kırmasına yardımcı olur. Duygusal farkındalık; duygularla, içgüdüsel dürtülerle ve zihinsel baskılarla mekanik/kalıpsal hareket etmenin ötesine geçmeye, bilinçli ve spontane davranabilmeye, bağımsız bir bireyin gelişmesine destek olur.

Farkındalığı belli bir seviyeye gelip düşünce ve duyguların ötesinde olduğu anda kişi tam da kendisi olur. Bir tanık olarak var olmak, farkındalık tekniklerinin uygulanması ile bireylerin sübjektif olarak yaşadığı kişiye özel bir deneyimdir.

 

Farkındalık yaşama veya eyleme karşı değildir. Eylemler aynı yoğunluğu ile devam eder, hatta belki daha bile yoğun devam eder. Belki daha da yaratıcısınızdır, daha da yaşam dolusunuzdur ama mesafelisinizdir. Olan biten her şeyin gözlemcisinizdir.

Bu bağlamda yapılan bilimsel araştırmalardan bazıları aşağıdaki gibidir

  1. Altı ay düzenli jonglörlük yapan kişilerin beyinlerinde alışık olandan farklı bir düşünce sistemini tetiklediği için büyük değişimler görülmüştür. Gurdjieff isimli bir felsefecinin yarattığı danslarda zihinde benzer bir değişiklik yaratmaktadır
  2. Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir meditasyon araştırmasında 8 hafta boyunca her gün 1 saat meditasyon yapan kişilerde yapmayanlara oranla beş kat daha fazla sakat bir kişiye yardım etme eğilimi gözükmüştür.
  3. Tıp artık beden ve zihni bir bütün olarak görmeye başlamış Candace P. Bert duygularımızın bütün beden dağılmış moleküler olaylar olduğu kanısına varmıştır. Malcolm Glodwall kitaplarında yüzünde yeterince uzun süre üzgün ifade veren kişilerin sonunda depresyona girebileceklerini vurgulamıştır. Yani bedende yaşanan değişikliklerin zihni etkilediği üzerine birçok araştırma vardır. Bedensel olarak yaşanan rahatlamada aynı şekilde zihni etkilemektedir.
  4. Massachussets General Hospital’da görev yapan Sara Lazar, meditasyon ve farkındalık teknikleri üzerinde beyin taramaları yaparak araştırma gerçekleştirmiştir. Ve 50 yaşındaki meditasyon yapanların 25 yaşındakilerle beyinlerinin ön korteksinde aynı oranda odaklanma, netlik, karar mekanizması ve hafızayı etkileyen gri maddeye sahip olduklarını görmüştür. 8 hafta yapılan meditasyon uygulamalarından sonra beynin 4 farklı bölümünde kalınlaşma. güçlenme görülmüştür.
  5. Rönesans Sanatçılarından Michelangelo’ya David heykelini nasıl yaptığı sorulduğunda ‘’Mermerin David olmayan her bölümünü yontarak’’ cevabını verdiği söylenir. Farkındalık aynı bunun gibidir. Farkındalık bir şeyleri zorla dayatmak değil aksine bireysel gerçeği, özü ortaya çıkartmak kısacası daha fazla ve daha fazla kendin olma sanatıdır. Kişiye ağırlık ve gerginlik yapan, kişiye ait olmayan her türlü özdeşleşmeden kişi kendisini aynı soğanın kabuğunu soyar gibi farkındalıkla arındırır. Her geçen gün daha ve daha kendisi olur.
  6. Sanatçının sanatını ifşa ederken yorumsuz kalmasının ve olanı olduğu gibi göstermesinin, her şeyi olduğu gibi sunabilmenin keskinliğini ve gizemi ile sanatın içsel bir terapi bazında kullanılımın arasındaki fark üzerine tartışmalar çok uzun zamandır devam etmektedir. .

Yüreğin gerçeğini özleyen, arayan, hayatın getirdiği problemleri çözmeye çabalayan, şeylerin ve olayların özüne ve kendi varlıklarının içine nüfuz etmeye çalışan sorgulayıcı zihinler vardır. Bir insan sağlam şekilde muhakeme eder ve düşünürse, bu problemleri çözerken hangi yolu takip ederse etsin, kaçınılmaz şekilde kendisine dönmeli ve işe, kendisinin ne olduğu ve içinde bulunduğu dünyadaki yerinin ne olduğu probleminin çözümüyle başlamalıdır.” cümlesini 1900’lü yılların başında sarfeden “İnsanın Uyumlu Gelişimi Enstitüsü”nün ve ‘’Dördüncü Yol’’ öğretisinin kurucusu Gurdjieff, Objektif ve Subjektif olmak üzere iki tür sanattan bahseder.

Subjektif Sanat olarak bahsettiği sanat kişinin çok da farkında olmadığı, sorumluluk almadığı, bir yerde içini boşalttığı bir sanattır. Kişi kollektif etkiler, kültürel şartlanmalarında tesirinde kalarak Gurdjieff sözleri ile ‘’ kazara bir şeylerin kendini var etmesine sebep olur. Yani sanatçı kendisinin bile anlayamadığı ve üzerinde kontrol de kuramadığı fikirlerin, düşüncelerin ve ruh hallerinin etkisi altındadır. Bu etkiler sanatçıyı yönetir ve herhangi bir formda kendisini ifade eder.’’

Objektif Sanat ise kişinin tüm koşullanmaların, fikir ve duyguların ötesinde bir derinliğe ulaşabildiği ve gerçekten niyet ettiği şeyi yaratabildiği sanat şeklidir. Sanatçının her türlü etkinin farkında olup, bilinçsiz ve kazaen bir şeyler yaratmak yerine tam da farkında olduğu noktadan kontrol kendisinde olarak gerçekleştirdiği sanattır. Ve Gurdjieff’in sözleri ile objektif sanatta ‘’ Sanatçı tam niyet ettiği şeyi sanatı ile karşısındakine taşır ve sanatçının ulaştırmak istediği tüm fikir ve duyguları gözlemci tam da aynı şekilde hisseder.’’

Sadece dışa bakmamız için gösterilen filtreli pencerelerin, hissetmemiz için izin verilmiş belli duyguların dışında kalan kapı ve pencerelerden olana bakmak ve izin verilmiş, öğretilmiş veya öğretilmemiş her çeşit insana ait duyguyu kişinin kendisine hissetmek için izin vermesi bireyin kendisi ile ve gerçekle yakınlaşmasına yardımcı olmaktadır. 21. yüzyılın temel tehditlerinden biri olan kendine yabancılaşma sendromuna karşı atılabilecek önemli bir adımın kişinin dışsal faktörler karşısında yaşadığı bireysel/içsel deneyimleri araştırıp, yaşadığı farkındalık karşısında sorumluluk almak olduğu Gestalt tekniğinde dahil olduğu çağdaş psikolojide çok kabul edilir olmuştur.

Bütün toplumsal kurguyu bir tarafa bırakıp salt yalınlığı ile gerçeği görebilme deneyimine İngiliz yazar Aldous Huxley’de ‘’ Algı Kapıları’’ adlı kitabında yer vermiştir. William Blake’in ‘’Eğer algı kapıları temizlenseydi, her şey insana olduğu gibi görünürdü: Sonsuz’’ cümleleri ile kitabına başlayan Huxley ,Van Gogh’un ‘’ Sandalye’’ isimli resmi üzerine kitabında şu yorumları yapmıştı .

‘’ Van Gogh’un gördüğü iskemle özde benim gördüğüm iskemleydi, buna hiç kuşku yoktu. Ama sıradan algılamayla kıyaslanamayacak derecede daha gerçek bir sandalye olduğu halde, resimdeki şey, yinede gerçeğin olağanüstü etkileyici bir sembolünden başka bir şey değildi. Gerçekte açığa vurulan şey Öylelik’/Olduğu gibi olma/Olma hali idi’’

Asırlardır kullanılan farkında yaşam metodolojileride bir yerde insanı bu hale davet etmişlerdir. Şimdi ve Burda’nın içinde Isness/Öylelik/Olduğu gibi olma/Olma Hali.

Gurdjieff, Buddha gibi mistik/öğretmenler bu hali; hayattaki her türlü gizeme açılan bir köprü olarak görmüşlerdir.

IN THE 11. YEAR CONTEMPORARY ISTANBUL

 11.YILINDA CONTEMPORARY İSTANBUL

Çağdaş sanatı geniş alanda sanatseverlerle buluşturan Contemporary Istanbul, bu sene de Akbank’ın katkılarıyla İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda 11. Yılında sanatseverlere kapılarını açtı.

14902976_728353583989255_5124595959297555538_o

Türkiye ve uluslararası birçok sanatçının ülkemizdeki sanatseverlerle buluşmasına fırsat sağlayan Contemporary Istanbul ülkemizdeki en önemli kültür sanat etkinliklerinden. Buyıl 03-06 Kasım 2016 tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre Merkezi ve Sergi Sarayı’nda sanatseverlerle buluşacak olan fuara 19 ülkeden 70 galeri ve 520 sanatçı toplam 1.050 eseriyle katıldı

contemporary-resim-2016

contemporary-8contemporary5

Sanata meraklı olan tasarımcılar, mimarlar, içmimarlar ve her fırsatta müzayedelere katılan birileri için ülkemizde bu tür büyük sanatsal organizasyonlar olması heyecan verici.

Fuara katılan sanatçılardan bazılarının sanat eserlerini sizler için seçtik. Ahmet Gümüştekin, Sevincy, Çağatay Odabaş, SilviaPorzionato bu eserlerden bazıları

 

contemporary7contemporay22

11. yılını kutlayan Contemporary İstanbul’a bu yıl, 20 ülkeden 70 galeri ve 520 sanatçı 1500’ü aşkın eserle katılıyor. Fuar bu yıl yeni bölümü CI Design kapsamında 32 tasarımcı ve Plugin bölümünde 18 yeni medya sanatçısını ağırlıyor. İstanbul’u çağdaş sanatın merkezi haline getiren Contemporary Istanbul’un 2 Kasım Çarşamba günü gerçekleşen davetini yurt içinden ve yurt dışından çok yüksek sayıda koleksiyoner izlerken açılış davetinde 11 bin sanatsever fuarı ziyaret etti.

feryal-gulman-ahmet-gunestekin-eseri-onunde sevincy

ceylan-atukcontemporary-0

contemporary-kadincontemporary-erkek

Contemporary Istanbul’a ilişkin bu bilgileri paylaşıyorken Akbank’ı yıllardır contemporary e verdiği destekden ötürü unutmak olmaz 2007 yılında beri  Contemporary Istanbula sponsorluk desteği veren Akbank, bu yıl da fuarın ana sponsoru oldu. Sanatın değişik dallarını geniş kitlelerle buluşturacak etkinliklere bankaların bu şekilde destek olması çok önemli. Bu nedenle Akbank Contemporary Istanbul’a verdiği destekten ötürü özel bir ilgiyi hak ediyor. Bu arada Akbank’ın ana sponsor olmasının yanında birçok büyük firma da farklı alanlarda Contemporary Istanbul’a sponsor olarak destek veriyor. Contemporary Istanbul’a sponsor olan tüm firmaları görmek için www.contemporaryistanbul.com u ziyaret

edebilirsiniz.

contemporary-res

cem-yilmaz-contemporary

 

FROM EMRESYONIST ART TO THE REAL SPACES

EMPRESYONİST SANATDAN GERÇEK MEKANLARA

Empresyonizm Türkçe anlamıyla İzlenimcilik, 19. yüzyılda ortaya çıkmış bütün sanat dallarını etkisi altına almayı başarmıştır. Bu yazımızda da empresyonizm akımının iç mimariyi, mimariyi hatta kentleşmeyi nasıl etkisi alabileceğini inceledik ve sonuçtan çok güzel izlenimler edindik. Sizlere bu izlenimlerimizi uygulamalı bir tabloda anlatacağız. Örneğin, Van Gogh’un ‘Meuble La Chambre’ eserinden ilham alınarak tasarlanan bir yatak odasında yattığınızı hayal edin! Sizde yarattığı etkiler, izlenimler nasıl olurdu? Diğer seçenek Van Gogh’un yarattığı eserlerinden ‘Cafe Terrace Night’ da ki gibi bir sokak tasarlandığını ve içinde kahve içtiğinizi hayal edin! Bir başka deyişle sanatta dış etkilerin içe yansımasını- iç dünyamızda yarattığı etkileri hissetmek için Van Gogh’un eserini ilham alarak tasarlanan bu sokak da yaşadığınızı hayal edin! Ya da Monet’in yarattığı eseri ‘First Studio’ yu ofis olarak tasarlayarak içinde çalıştığınızı! Peki Henri Toulouse Lautrec’in eserlerinden esinlenilerek yaratılan mekanlarda arkadaşlarınızla eğlenmeye ne dersiniz? Bütün bu yarattığımız tasarımlarımızın sizin içinizde yarattığı izlenime dikkat edin! Empresyonizm temelinde sizler için sanatçıların eserlerinden ilham alınarak tasarlanan tasarımlar da içinizde yarattığı duyguları hissedin! Sanatseverlerin bildiği gibi bu akıma, bağlı olan sanatçılar, tabiatı gerçekte olduğu gibi, bütün detaylarına bağlı kalarak değil, ancak ondan edinilen izlenimle sanatlarında anlatmayı hedef edinmişlerdir. Dış aleme, ondaki varlıklara ve nesnelere karşı ilgisizdirler. Empresyonistlere göre sanatçı doğrudan doğruya gerçeği değil, gördüklerinin kendisinde uyandırdığı duygu ve düşünceleri esas alır, gerçekçiliği ve nesnelliği ikinci plana atarak, kişisel yorumu izlenimi ile ön plana çıkar.

İzlenimcilikte, yorumlar ve izlenimler, sanatçıdan sanatçıya değiştiği ve her sanatçı eserinde kendinde oluşan duyguyu ve izlenimi anlatacağı için, oluşan edebi eser, yazarın veya şairin kişiliğine iç dünyasına dair izler taşır. Empresyonistler, etkici, özgür ve duygucudurlar. Zaten empresyonizm, etki – duygu – hayal dünyası demektir. Daha çok edebiyatta ve resimde gelişmiştir. Ancak görünen o ki yakın gelecekte Empresyonizmi ilham alıp mekanlarına yansıtmak isteyenler oldukça içmimarı- mimari dede sanatın yansımaları daha güçlü hissedilecektir ve gelişecektir.

WORLD’S BEST ART HOTELS..

DÜNYANIN EN İYİ SANAT OTELLER  

 

Bu yazımız yakın zamanda seyahate çıkacakların kalacağı otellerde bile sanatı her daim görmek isteyenler için.

Artık dünyanın en iyi otellerinin en belirgin özelliği sanatı kendi mekanları içinde barındırıyor olması ve birçok sergi mekanlarının yanı sıra lobilerinde Picasso’nun ve yemek odalarında Warhol gibi sanatçılarının eserlerine rastlamamız. Sizler için dünyadan en iyi sanat otellerinden seçimler yaptık. Bunlardan birinde konaklarken otelin kafesinde otururken bile müze salonları yanı başında olduğu için her an zengin kültürel bir deneyim yaşamaya ve kendinizi otelden çok müzede olduğunuzu hissetmeye hazır olun.

Sanat, en genel anlamıyla yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır. Tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar yaratılmış olsa da sanat her yerdedir. İster müzeye gidelim ister restoran a isterse seyahat için seçtiğimiz otellere.

HOTEL GRAND, ZÜRİH

En iyi özel sanat müzesi olarak bilinen, Hotel Grand+ ortalama 90 adet sanatçıdan oluşan benzersiz bir koleksiyona sahip. Bu sanatçılardan Salvador Dalí, Keith Haring ve Takashi Murakami dev heykeller, Andy Warhol “Büyük Retrospektif Resim” ile konukları selamlıyor; Ayrıca otelde the Rolling Stones, Sylvester Stallone ve Keith Richards ve Slash imzalı bir gitar ve kendine özgün resimler göreceksiniz. Eserleri olan diğer sanatçılar ise Fernando Botero, Sol LeWitt, Joan Miro, Henry Moore, ve Damien Hirst…


 COLOMBE D’OR, PROVENCE, FRANSA

Colombe D’or Cote D’Azur da 25 odalı bir otel. Eserlerini bulundurdukları sanatçılardan Pablo Picasso, Henri Matisse ve Marc Chagall gibi modern ustalar ile uzun bir geçmişi vardır. Matisse, Picasso tabloları, Braques ve Miro yemek salonunda, yüzme havuzunun olduğu bir kenarda ise Alexander Calder asılı duruyor. Sanatın yanısıra lavanta kokuları ile de otel tarihle ayrılmaz bir üçlü.


ROME CAVALIERI, ROMA

Fransız dönem mobilyaları ve Marie Antoinette tablonun yanı sıra Kraliyet eserlerden 1725 Beauvais bir duvar halısı ile dikkat çeken Rome Cavalier’de kalacaksanız güçlü sanat birikiminden ötürü bir sanat tarihçisi ile tur düzenlemenizi öneririz.

BELLAGIO, LAS VEGAS
Las Vegas Bellagio oteli seçtiğiniz takdirde düzenli değişen 1998 Güzel Sanatlar Galerisi’ne zaman ayırmanızı tavsiye ederiz. Sergilerde Picasso, Faberge, Monet, Van Gogh, ve Lichtenstein eserlerinin yer aldığına tanık olursunuz. Ayrıca Yousuf Karsh, Winston Churchill, Brigitte Bardot, Audrey Hepburn, Ronald Reagan ve Grace Kelly gibi ünlü insanların portreleri ile BGFA ilk fotoğraf sergisi de burada bulunuyor. Lobide göz kamaştırıcı Dale Chihuly’dan cam yükleme sanatınada burada rastlıyabilirsiniz.


GRAMERCY PARK HOTEL, NEW YORK CİTY

Sanatçı Julian Schnabel tarafından tasarlanmış, Gramercy Park Hotel kendi başına bir sanat eseridir. Damien Hirst, Jean-Michel Basquiat, Kenny Scharf, ve Andy Warhol dahil olmak üzere birçok sanatçının eserleri Rose Bar, Yeşim Bar, ve Teras gibi ortak mekanlarda görüntülenir.


BRIDGE HOUSE HOTEL, LONDON

Victoria Ve Albert Müzesi’ne sadece kısa mesafe uzaklıkta bir konumda, 19. ve 20. yüzyıl eserlerinin geniş ve özel bir koleksiyonuna sahiptir. Toulouse Lautrec, Charles Schultz Snoopy, Renoir, Picasso ve Chagall gibi sanatçıların seçilmiş eserleri sergilenir. Ayrıca Picasso, Matisse, Pierre-Joseph Redouté, Charlotte Fawley ve Ludwig Bemelmans’dan eserlerde mevcuttur.

21C MUSEUM HOTEL, LOUISVILLE, KENTUCKY

Çağdaş sanat koleksiyoncuları Laura Lee Brown ve Steve Wilson tarafından kurulan 21 ülke genelinde yayılan çeşitli oteller topluluğudur. Chuck Close, Kehinde Wiley, Mickelene Thomas, Bill Viola ve Kara Walker sanatçılarının eserlerinin yer aldığı 85 fazla sergi gerçekleşmiştir.

HENRY JONES ART HOTEL, HOBART, AVUSTRALYA

Avustralya’nın ilk özel sanat oteli olan Hobart dönüştürülmüş ambarlardan oluşturulmuş. Tarihi bölgesinde çağdaş sanat sergilerinde yerel sanatçılara odaklanarak deneyimli ve yeni olduğunu ispatlıyor.

THE SURREY, NEW YORK

Surrey, Upper East Side Relais & Chateaux Hotel, çağdaş sanat sergileri yapması ile biliniyor. Christie’nin eski sanat uzmanı Jenny Holzer Donald Sultanın otelde düzenli olarak yaptığı yeni sergileri kaçırmak istemiyorsanız bir sanatsever olarak New York’ta kalmanız için size öneririz.

 

Yazının devamı için www.archisections.com a bakabilirsiniz..

ARTS AGENDA

SANAT GÜNDEMİ

ART BASEL HONG KONG BAŞLADI!

Son yıllarda Asya’daki en önemli sanat etkinliklerinden biri olan Art Basel Hong Kong bu yıl 24 – 26 Mart tarihleri arasında sanat severlerle buluşuyor. Avrupa, Kuzey Amerika, Latin Amerika, Asya ve Afrika’dan 239 galerinin katılımıyla gerçekleşen etkinlik neredeyse her yıl 60 binden fazla ziyaretçiyi ağırlıyor.

Art-Basel-2016-Hong-Kong-865x576

ART DUBAİ ARDINDAN

Geçtiğimiz hafta ziyaret ettiğim Art Dubai Fuarı bu yıl, ‘Contemporary, Modern ve Marker’ başlıklarıyla, üç ana program etrafında toplanıyor. Fuarda, özellikle Ortadoğu, Afrika ve Asyalı sanatçıların katılımı yüksek. İran, Lübnan ve Iraklı sanatçıların eserleri oldukça dikkat çekici. 1957 doğumlu, Lübnanlı sanatçı Nadim Karam’ın anıtsal nitelikteki heykelleri ve Pakistanlı kadın sanatçı Adeela Suleman’ın ahşap ve çelikten ürettiği, etnik motifler içeren kabartmalı tabloları göz kamaştırıcı.

DUBAI, UNITED ARAB EMIRATES - MARCH 18: A visitor walks past the work of Thai artist Navin Rawanchaikul during Art Dubai, the leading contemporary art fair for the Middle East and south Asia on March 18, 2014 in Dubai, United Arab Emirates. The 2014 edition takes place from March 19-22 at Madinat Jumeirah and includes 80+ galleries, the Global Art Forum, commissioned projects and more. (Photo by Francois Nel/Getty Images for Art Dubai)

AI WEI WEI İSTANBUL’DAYDI!

Seyahati esnasında basından özellikle uzak duran Ai Weiwei’nin ziyaret sebebi oldukça merak konusu oldu. Geçtiğimiz hafta İstanbul’da Sakıp Sabancı Müzesi’ni gezen sanatçı, acaba yeni bir sergi projesi için mi burada sorusunu akıllara getirdi. Fakat İstiklal Caddesi’nde, patlamanın olduğu bölgeden sosyal medyada paylaştığı fotoğrafı, mültecilerle ilgili çalıştığı film projesi için Türkiye’de bulunduğunun ip uçlarını verdi.

AiWeiwei-2018-690-460-p-center_center-FFFFFF

MOMA’NIN KOLEKSİYONUNU GÖRMEYENLERE MÜJDE!

Dünyanın en seçkin müzelerinden biri olan MOMA 65.000 milyonun üzerinde pek çok değerli eseri kapsayan koleksiyonunu geçtiğimiz günlerde dijital ortamda erişime açtı. Bu yüksek kaliteli görselleri başından ayrılmadan saatlerce izlemeniz olası. www.moma.org’u hemen tıklamanızı öneririm.

articleLarge

PERA’DAKİNİ KAÇIRDIYSANIZ ÇİN’E GİDİN!

Geçtiğimiz yıl Pera Müzesi’nde de yer alan Alberto Giacometti sergisi sanatçının özellikle 1950-1960 yılları arasında ürettiği eserlerine odaklanıyordu. Geçtiğimiz gün Shanghai’de açılan retrospektifi ise sanatçının 1917 ve1966 yılları arasında ürettiği ve neredeyse her biri başyapıt niteliğinde tam 250 adet eserini bir araya getiriyor. Bu sergi için Çin’e gidilir!

Alberto-Giacometti

VAN GOGH TABLOLARI EKRANLARDA!

Bu yıl gösterime girmesi beklenen belki de en heyecan verici film ‘Loving Vincent!’ Usta sanatçı Vincent Van Gogh’un eserleri ve hayatını canlandıran karelerin yapımı 2012’den bu yana devam ediyor. 100’den fazla ressamın katkılarıyla hayat bulan, başyapıt niteliğindeki bu eser, resim, film ve animasyon tekniğine adeta yepyeni bir boyut kazandırıyor. Dünyanın ilk uzun metrajlı resim animasyonunun ilk fragmanı şimdiden tıklanma rekorları kırdı bile.

Yazının devamı için www.popvizyon.com a bakabilirsiniz

CHRISTIES’ S SENSATIONAL NIGHT ‘EAGERLY WAIT HISTORY’.

CHRISTIES IN SANSASYONEL GECESİ ‘GEÇMİŞİ HEYECANLA BEKLEMEK ‘ 

11 Mayıs Çarşamba akşamı, Christie’s’in New York, Rockefeller Center’daki ana müzayede salonunu dolduranlar, yaklaşık bir buçuk saat sürecek sansasyonel bir geceye tanıklık edeceklerdi. Christie’s’in amiral gemisi niteliğinde olan ve rekorları alt üst eden Savaş Sonrası-Çağdaş Sanat Müzayedesi’ne daha iki gün vardı. Yalnızca 35 lotun alıcıların ilgisine sunulduğu “Looking Forward to the Past” [Geçmişi Heyecanla Beklemek] başlıklı bu müzayede ise bu yıl ilk kez gerçekleştirilecek özel kategorilerden biriydi. Küratörlüğünü, Christie’s’in Savaş Sonrası ve Çağdaş Sanat Bölümü’nün uluslararası uzmanlarından biri olan otuz dört yaşındaki Loic Gouzer’in yaptığı “Geçmişi Heyecanla Beklemek”, müzayedeyi yönetecek olan Jussi Pylkkänen’i de heyecanlandırmıştı. Christie’s’in küresel düzeydeki başkanı olan Pylkkänen, yine kendisinin yöneteceği müzayededen birkaç gün önce yaptığı basın toplantısında, son yirmi sekiz yıl içinde çalıştığı en önemli yapıt grubunun bu müzayedede bir araya geldiğini ve rekorlar kırılacağını belirtmişti.[1]

KEMAL İZ

Hâlihazırda her iki dönem de özel müzayede kategorileri olsa da “Geçmişi Heyecanla Beklemek”, modern ve çağdaş sanat yapıtlarının bir arada sunulduğu, deyim yerindeyse melez bir kategori öneriyordu. Claude Monet’nin 1901 tarihli “Gün Batımında Parlamento Binası” [Le Parlement, soleil couchant] adlı resminden, İsviçreli sanatçı Urs Fischer’in 2011 yılında balmumundan yaptığı Rudolf Stingel heykeline kadar, yaklaşık yüz yıllık bir dönemden otuz beş yapıtın yer aldığı müzayedede, bir yandan yeni alıcılara ulaşmak; diğer yandan da temel ilgisi çağdaş sanat olan alıcılara daha önceki dönemlere ait yapıtların tanıtılması hedefleniyordu. Farklı dönemlere ilgi duyan alıcıların, farklı dönemlere ait yapıtlarla buluşturulması yönündeki çaprazlama hamlesinin ne ölçüde verimli olduğunu, gecenin sonunda elde edilen yaklaşık 706 milyon dolarlık satış rakamı gösterecekti.[2]

KEMAL İZ

Sıra, müzayedenin –Picasso imzalı– sekizinci lotuna geldiğinde, salonda nefesler tutulmuştu. Yapıt için önerilen ve kendisi de rekor düzeyde olan 140 milyon dolarlık tahmini fiyat kırılması, olası bir rekorun sinyallerini veriyordu. Pablo Picasso’nun 14 Şubat 1955’te tamamladığı “Cezayirli Kadınlar, ‘O’ Versiyonu” [Les femmes d’Alger (Version ‘O’)],  sanatçının, Eugène Delacroix’ya ait “Cezayirli Kadınlar, Odalarında” (1834) başlıklı resminden esinlenerek yaptığı ve on beş resimden oluşan dizinin sonuncusuydu. Delacroix’nın resmi, 1874’ten beri Louvre’da sergileniyordu. Picasso’nun on beş resimden oluşan dizisinin tamamıysa Victor ve Sally Ganz çifti tarafından, Daniel-Henry Kahnweiler’in galerisi Galerie Louise Leiris’ten 1956 yılında, yaklaşık 212 bin dolara satın alınmıştı. Ganz çifti tarafından 10 Kasım 1997’de, Christie’s aracılığıyla satışa çıkarılan yapıt, o dönemde 31,9 milyon dolara alıcı bulmuştu. Aradan geçen on sekiz yılın ardından “Cezayirli Kadınlar”ın son versiyonu yine Christie’s’in New York’taki müzayede salonunda; fakat bu kez rekor bir fiyata alıcısını bekliyordu. [3]

KEMAL İZ2

Müzayede başlayalı yirmi dakika olmuş; sonunda sıra, gecenin magnum opus’una gelmişti. “Cezayirli Kadınlar” için Christie’s tarafından belirlenen tahmini fiyat 140 milyon dolar; başlangıç teklifiyse 100 milyon dolardı. 120 milyon dolara kadar beşer milyonluk tekliflerle ilerleyen müzayedede tüm dikkatler, birer milyonluk tekliflerle fiyatı giderek arttıran, telefondaki dört alıcıya yöneltildi. Birbirini izleyen on bir dakikanın sonuna doğru tekliflerini sürdüren yalnızca iki alıcı kalmıştı: Biri, Christie’s’in Savaş Sonrası ve Çağdaş Sanat Bölümü’nün başındaki isim olan Brett Gorvy’nin telefonunun ucunda; diğeri de müzayedenin küratörü olan Loic Gouzer’in hattındaydı. Karşılarındaysa, elindeki tokmağı indirmekte pek de aceleci olmayan ve telefondaki alıcıların düşünmesine zaman tanıyan Jussi Pylkkänen bulunuyordu. Pylkkänen, geçtiğimiz yıl yönettiği müzayedelerle Christie’s’in toplamda 2 milyar dolarlık bir satış hacmine ulaşmasını sağlamıştı. Heyecan dolu geçen on bir buçuk dakikanın sonunda, Pylkkänen tokmağını kürsüye indirmiş ve Brett Gorvy’nin telefonun diğer ucunda bulunan alıcı, Picasso’nun 1955 tarihli tablosuna tam 160 milyon dolar vermişti. Alıcının primiyle birlikte, 179,4 milyon dolara ulaşan “Cezayirli Kadınlar, ‘O’ Versiyonu”, bir müzayedede satılan en pahalı sanat yapıtı olmuştu.

Bu dalda bir önceki rekor, yine Christie’s’in, 12 Kasım 2013’te gerçekleştirilen Savaş Sonrası-Çağdaş Sanat müzayedesinde kırılmıştı. Francis Bacon’ın 1969 tarihli “Lucian Freud’un Üç Eskizi” [Three Studies of Lucian Freud] adlı triptiği, Elaine Wynn tarafından 142,4 milyon dolara alınmıştı.[4] Picasso’ya ait bir önceki rekor ise 2010 yılına aitti. Picasso’nun 1932 tarihli “Çıplak, Yeşil Yapraklar ve Büst” adlı tablosu, yine Christie’s’de gerçekleştirilen müzayedede 106,5 milyon dolara satılmıştı.

Bu noktada belirtmekte yarar var; “Cezayirli Kadınlar”, 179,4 milyon dolarlık fiyatıyla “bir müzayedede satılan en pahalı sanat yapıtı” olsa da “en yüksek fiyata alıcı bulan sanat yapıtı” rekoru, Paul Gauguin’in “Ne Zaman Evleneceksin?” [Nafea faa ipoipo] başlıklı tablosuna ait. Fransız sanatçının 1892 yılında tamamladığı bu yağlı boya resim, geçtiğimiz şubat ayında yaklaşık 300 milyon dolara satılmıştı.[5] Kesinlik kazanmış olmasa da bu yapıtın Katar Devleti tarafından satın alındığı düşünülüyor. Nitekim Gauguin’in tablosundan önce, “en yüksek fiyata satılan yapıt” rekorunu kıran ve Paul Cézanne’a ait “Kağıt Oyuncuları” [The Card Players] adlı yapıt da 259 milyon dolardan daha yüksek bir fiyata yine Katar kraliyet ailesi tarafından satın alınmıştı.[6]

Peki, geçtiğimiz mayıs ayında sanat piyasası açısından büyük bir heyecan yaratan, “Cezayirli Kadınlar, ‘O’ Versiyonu” adlı tabloyu kim satın almış olabilir? Söylentiler yine Katar’ı işaret ediyor. New York Post’ta yer alan bir habere göre, Picasso’nun tablosuna 179,4 milyon dolar veren isim, Katar’ın en güçlü politik figürlerinden biri olan Hamad bin Casim bin Cabir El Tani.[7] 2007-2013 yılları arasında Katar’ın başbakanlığını, 1992-2013 yılları arasında da dışişleri bakanlığını yürüten El Tani, Volkswagen ve Porsche gibi otomotiv devlerinin yanı sıra Fransız futbol kulübü Paris Saint-Germain’in de önemli hissedarlarından. Ne var ki bu haberin yayınlanmasından bir gün sonra, Christie’s tarafından bir basın açıklaması yapıldı. Haberin yer aldığı yayın organıyla herhangi bir temasları olmadığını belirten kurum yetkilileri, müşteri bilgilerini gizli tuttuklarını ve müşterilerin kimlikleri konusunda herhangi bir yorumda bulunmayacakları ifade ettiler.[8] Bu çerçevede, spekülasyonlar ve benzeri tarzdaki geçmiş alımlar, her ne kadar Katar’ı işaret etse de  “Cezayirli Kadınlar”ın alıcısının kim olduğu halen belirsiz.

11 Mayıs’a geri dönecek olursak, gecenin diğer bir yıldızı da İsviçreli heykeltıraş Alberto Giacometti’nin “İşaret eden Adam” [L’homme au doigt] adlı heykeliydi. 1947 tarihinde tamamlanmış ve yaklaşık 180cm yüksekliğindeki bu bronz heykelin tahmini fiyatı 130 milyon olarak belirlenmişti. Yalnızca dört dakika süren teklif sürecinin sonunda, gecenin 29 numaralı lotu, 141,3 milyon dolara satılarak, bugüne kadar bir müzayedede alıcı bulan en pahalı heykel olacaktı. Bir ölçü olması açısından bu sonuç, Picasso’dan önceki rekorun sahibi olan Bacon’un triptiğinin (142,4 milyon dolar) yalnızca 1,1 milyon dolar gerisinde olduğunu belirtmekte yarar var. “İşaret eden Adam”dan önceki, “bir müzayedede alıcı bulan en pahalı heykel” rekoru yine, İsviçreli sanatçının yaptığı bir heykel olan “Yürüyen Adam I” [L’Homme qui marche I] adlı heykele aitti. 2 Şubat 2010 tarihinde Londra’da gerçekleştirilen Sotheby’s müzayedesinde bu heykel, 104,3 milyon dolara satılmıştı.

Giacometti’nin “İşaret eden Adam”ına 141,3 milyon dolar veren kişininse Amerikalı serbest yatırım fonu [hedge fund] milyarderi Steven Cohen olduğu düşünülüyor.[9] Söz konusu ismin birden çok kaynakça doğrulanması ve Christie’s’in aksi yönde herhangi bir açıklama yapmaması, bu heykelin yeni sahibinin, yaklaşık 11,4 milyar dolarlık bir servetin de sahibi olan Steve Cohen olması olasılığını yükseltiyor. Söz konusu haber doğruysa, “İşaret eden Adam”, Cohen’in koleksiyonuna eklediği ilk Giacometti heykeli değil. Amerikalı milyarder, Sotheby’s’in geçtiğimiz yılın kasım ayında gerçekleştirdiği müzayedede de, İsviçreli sanatçının 1952 tarihli “Araba” [The Chariot] adlı heykeline 101 milyon dolar vermişti.

Picasso ve Giacometti’nin yapıtlarının ulaştığı sonuçların gölgesinde kalmış olsalar da 11 Mayıs’ta Rockefeller Center’da yaşanan sansasyonel gecede, Cady Noland, Jean Dubuffet, Diane Arbus, Chaim Soutine ve Peter Doig gibi isimlerin yapıtları da rekor sonuçlara ulaştı. Bu rekorlar da dâhil olmak üzere Christie’s, “Geçmişi Heyecanla Beklemek” [Looking Forward to the Past] başlıklı müzayedesini 705,8 milyon dolarlık bir satış hacmiyle sonuçlandırdı. Bu, yalnızca 35 lotun satışa sunulduğu bir müzayede için beklentinin (607,5 milyon dolar) oldukça üzerinde bir sonuçtu. Christie’s’in 12 Kasım 2014 tarihli Savaş Sonrası ve Çağdaş Sanat müzayedesi akşam seansında elde edilen 853 milyon dolarlık rekorla karşılaştırıldığında, “Geçmişi Heyecanla Beklemek” başlıklı müzayedenin başarısı daha görünür hale gelebilir: 2014 Kasım ayında 75 lotluk satışla elde edilen 853 milyon dolar ve 2015 yılı Mayıs ayında 35 lotluk satışla elde edilen 705,8 milyon dolar.

Günün sonunda, geçtiğimiz mayıs ayı boyunca yaklaşık on gün süren müzayede maratonunun sonucunda Christie’s müzayede evi, toplamda 2,6 milyar dolarlık bir sonuç elde etti. Ulaşılan yüksek fiyatları, enderliğin ve artan talebin ortak bir yansıması olarak değerlendiren Jussi Pylkkänen, rekorlara imza atılan müzayedelerin başarısında son dönemlerde giderek daha etkin olan Asyalı koleksiyoncuların katkısının da büyük olduğunun altını çiziyor.[10]

Kaynakça

[1] B. Herman, “Christie’s Picasso Gets Record $179.3 Million Bid At Auction; Giacometti, Dubuffet And Others Break Records”, International Business Times, 11.05.2015

[2] M. Maneker, “Christie’s ‘Experiment’ in Market Building a Huge Success”, Art Market Monitor, 12.05.2015

[3] Christie’s – Sale 8770 – Lot 33

[4] C. Vogel, “Buyer of $142.4 Million Bacon Triptych Identified as Elaine Wynn”, New York Times, 15.01.2014

[5] S. Reyburn, Scott, “Gauguin Painting Is Said to Fetch Nearly $300 Million”, New York Times, 05.02.2015

[6] A. Peers, “Qatar Purchases Cézanne’s The Card Players for More Than $250 Million, Highest Price Ever for a Work of Art”, QuatarSale, Ocak 2012

[7] E. Smith, “Buyer of record-setting Picasso painting revealed”, nypost.com, 20.05.2015

[8] http://www.christies.com/about/press-center/releases/pressrelease.aspx?pressreleaseid=7930

[9] E. Smith, “Man who bought the world’s most expensive sculpture revealed”, nypost.com, 08.06.2015

[10] B. Dusseau, “New York’s spring art auctions have raked in $2.6 billion”, Business Insider,  16.05.2015

 

Resimaltı

1-Alberto Giacometti, “İşaret eden Adam”,1947, bronz heykel, 177.5 cm. Christies’in izniyle.

2- Francis Bacon, “Lucian Freud’un Üç Eskizi”, 1969, tuval üzerine yağlıboya. 198 x 147.5 cm. Christies’in izniyle.

3-Pablo Picasso – “Cezayirli Kadınlar, ‘O’ Versiyonu”, 1955, tuval üzerine yağlıboya,114 x 146.4 cm. Christies’in izniyle.

COLLECTORSHIP OF CONTEMPORARY ART

ÇAĞDAŞ SANAT KOLEKSİYONERLİĞİ

Çağdaş sanat piyasasında dünyanın önde gelen isimlerinin “Yeni bir koleksiyoner nasıl doğru eserlere ulaşır? Başarılı ve sürdürülebilir bir koleksiyon oluştururken seçimlerimizi hangi yönde ve nasıl yapmalıyız? İlham verici nitelikte bir koleksiyonun incelikleri nelerdir?” hakkındaki önerilerini sizler için derledik.

Emmanuel Perrotin, Paris-Miami

İki tanesi Paris’te, bir tanesi Hong Kong ve New York’ta bulunan Emmanuel Perrotin Galeri zincirinin sahibi Emmanuel Perrotin, çağdaş sanat alanındaki ilk çalışmalarına henüz 16 yaşında Gilbert Brownstone’s galeride asistanlık yaparak başlamış. Yaklaşık dört sene boyunca büyük bir tutku olarak tanımladığı çağdaş sanata olan ilgisini dünyanın dört bir yanındaki müzeleri, sergileri takip ederek ve çok okuyarak geliştirmiş. 24 yaşında ilk galerisini açtığında, özellikle o dönemlerde çalışmalarına sponsor bulamayan, finansal sıkıntılar içinde bulunan genç sanatçılara destek verip, onların işlerindeki yaratıcı ve ilham verici yönleri Paris’teki sanat ortamında paylaşmaya gayret göstermiş. Bugün dünyada satış rakamları yüzbinleri bulan Takashi Murakami, Peter Zimmermann, Bernard Frieze ve Sophie Calle gibi sanatçılar ile çalışmayı sürdüren Emmanuel Perrotin’e göre sanat dünyasına yeni girmiş bir kişi, en az bir yıl boyunca tüm bu evrenin, piyasanın karmaşası içinde kendi zevk ve beğenilerini anlayabilmek için dünyanın dört bir yanındaki farklı perspektiflere sahip müzeleri, galerileri, müzayedeleri ve sanat etkinliklerini görmeli ve bu süreçte mümkün olduğunca çok alanında uzmanlaşmış yayınları dikkatle takip etmeli. Aynı zamanda sanat piyasası hakkında her yorumu her eleştiriyi duymalı, etrafında sanat danışmanlığı yapmak isteyen, piyasanın satış oranlarına göre yükselen sanatçıları pazarlama çabasında olan, aslında gerçek bilgilere sahip olmayan, kulaktan dolma birkaç kelime ile kendisine yaklaşmaya çalışanlarla da iletişimde olmalı. Her duyduğu yorumu kendi bilgi ve beğenisiyle karşılaştırmalı. Beğendiği sanatçıların ya da trendlerin geçmişleri hakkında bilgi sahibi olmaya çalışmalı.  Tüm bu süreç devam ederken, kendi zevkini geliştirebilecek olan koleksiyoner daha sonra ilgi duyduğu konuyu belirleyerek bu konunun derinliklerine inmeli ve bu konuya ait genç sanatçıların çalışmalarını edinip, koleksiyonunun omurgasını oluşturmalı. Aynı zamanda bu süreçte dünyanın önde gelen en önemli müzayedelerini takip ederek, piyasa hakkında bilgi sahibi olmalı.

Emanuel

 

1 Emanuel: Emmanuel Perrotin

 

Diego Cortez

Sanat Danışmanı, New York

1973 yılında çalışmalarıyla New York sanat dünyasına hızlı bir giriş yapan Diego Cortez’in sanat danışmanlığı yolundaki ilk atılımı, 1982 yılında koleksiyoner Peter Brams ile tanışmasıyla başlar. Diego Cortez bugün dünyada birçok önemli koleksiyonere danışmanlık hizmeti verirken, kusursuz bir koleksiyon inşa etme amacıyla yola çıkan yeni koleksiyonerlere de ilk başlarda asla gündemde olan sanatçıları ya da çalışmaları alarak başlamamaları gerektiğini söylüyor. Koleksiyonun her zaman bir antolojisinin olmasını savunarak, birçok sanatçının birçok çalışmasını almak yerine, birkaç sanatçının fazla sayıda çalışmasından oluşan bir seçkiyle koleksiyonunu geliştirilmesinin gelecekte her zaman doğru bir yatırım ve kuşkusuz öznel bir seçki olacağını söylüyor. Bununla birlikte her insanın aklının bir köşesinde, geçmişten gelen iyi ve kötü olanı ayırt edici bilgilere sahip olduğunu bilmesi gerektiğini ve önemli olan şeyin bu bilgileri açığa çıkarabilmek ve geliştirebilmek için çaba göstermek olduğunu vurguluyor. “Özellikle bu niteliklere sahip bir koleksiyoner her anlamda ayırt edici bir bakış açısına da sahip olacağından her zaman en doğru seçimleri yapabilecektir” diyor. Dolayısıyla bu işe yeni başlayan bir kişi ne kadar çok görüp ne kadar çok duyarsa kendi öznel beğenisini o kadar daha rahat ortaya koyabilecektir. Bunlarla birlikte kendi limitlerini bilecek kadar duyarlı ve kararlı olmalı, anlık kararlar vermek yerine, beğendiğini düşündüğü ya da trend olan sanat eserlerini takip ederek koleksiyonunu oluşturmalı. Kuşkusuz tüm bu ayrımları doğru yapabilmek ve doğru kararlar verebilmek için her zaman dünya trendleri ve müzayedeler sıkı sıkıya takip edilmeli. Gidilebildiği kadar çok müzayedelere ve sanat fuarlarına gidilmeli, dünya piyasaları izlenmeli. Yeni koleksiyon oluşturma sürecinde olanlar için bu tavsiyeleri dikkate almaları gerektiğini savunan Cortez’in çağdaş sanat piyasasındaki favori sanatçıları ise Alessandro Cattelan ve Takashi Murakami. Danışmanları için her zaman güvendiği, bildiği başlıca sanat tacirlerinden alım yapmayı ilke haline getirmiş olan Cortez’e göre kusursuz bir koleksiyona sahip olmak için önem taşıyan bir diğer nokta ise sakin kararlar vermek. Teknoloji bizi hızlı olmaya yönelttiği için günümüz piyasalarında koleksiyonerler bu hıza uymalı, her fuara, her sergiye, müzelere ve müzayedelere gitmeli, bunun yanı sıra sıklıkla sergi, fuar ve müzelerin gerçekleştirdiği etkinliklerdeki sunumlara katılmalı. “Sanatın halen bir lüks tüketim” olduğunu vurgulayan Cortez, lüksün sakin olduğunda anlamını bulacağını ve keyif verir hale geleceğini söylüyor.

CHRISTIES 7

2 Diego: Diego Cortez

 

 

François Pinault

Koleksiyoner, Paris

Pinault Britanny, Fransa’da doğmuş ve son olarak Gucci’yi öncesinde ise Printemps mağazalar zincirini satın almadan önce esasen kereste ithalat ve ihracatıyla uğraşmıştır. Aynı zamanda, meşhur Chateau-Latour şarapevinin ve de Christie’s müzayede evinin tek sahibidir. Son birkaç yılın gelmiş geçmiş en agresif çağdaş sanat koleksiyoneri olarak bilinen François Pinault, sanatın her formu ve şekline tutkuyla bağlı olan bir koleksiyoner. Paris’te kendi adına kurduğu genç sanatçıları destekleyen sergiler ve etkinlikler düzenleyen koleksiyoner iş adamı, aynı zamanda kendi koleksiyon sergilerine sıklıkla yer verdiği bir kuruluşa da sahip. Koleksiyonuna yaklaşık kırk sene önce Paul Seruiser’in bir çalışmasını almakla başladığını belirten Pinault, yıllar sonra kendisini New York’da bir müzayededen Henri Moore’un heykellerini alırken bulmuş. Ardından 1925 yılında Piet Mondrian’a ait “Taleu Losangique” tablosunu aldığında kendini bulduğunu söyleyen koleksiyoner, bu eseri aldıktan sonra hayal ettiği koleksiyonunu oluşturmaya başladığını hissetmiş. François Pinault, sanata olan bakışını ve koleksiyonunu biçimlendirirken düşündüklerini şöyle dile getiriyor: “Bugün ile iletişim halinde olduğumu hissediyorum. Ben bugünün insanıyım ve gerçekten herkesin günü yaşaması gerektiğine inanıyorum.  İnsan, devamlı dikiz aynasına bakarak, kendini geçmişe özlemle sararak yaşamayacağı gibi çoktan kutsallaştırılmış sanat eserleriyle de yaşayamaz. Bizim tanıdığımız dünya, geçmişten oluştuğu kadar bugünden ve gelecekten de oluşur. Geçmişe zaten sahibiz, geçmiş bizim için bir anlam teşkil edemez. Fakat bugün ve gelecek bir yaratıcılık çalışması gerektirir ve böylece cesaret ve macerayı mümkün kılar. Bir iş adamı olarak, doğal olarak bugün yaratılmakta olana bir çekim duyarım.” Koleksiyonuna yeni çalışmalar eklemek isteyen ya da yeni bir koleksiyon oluşturma sürecinde bulunanlara tavsiyesi her zaman kendi görüşlerine inanmaları, kendi yargılarını oluşturmaları ve nihayetinde duygularına güvenmeleri. Daima konunun uzmanlarının fikirlerini de almanın yararlı olduğunu unutmamalarını öğütleyen François Pinault’a göre bir eser alırken son kararı kişinin kendisi vermeli. Global açıdan bakıldığında sanat piyasasının her zaman dinamik bir yapıya sahip olduğunu söyleyen ünlü koleksiyoner, bunu unutmamak gerektiğine dikkat çekiyor.

CHRISTIES 6


3 Francois: Francois Pinault

 

Charles Saatchi

Koleksiyoner, Londra

Reklamcılığa, 17 yaşında başlayan Charles Saatchi’nin, 27 yaşına geldiğinde erkek kardeşi Maurice ile beraber kurduğu Saatchi&Saatchi reklam ajansı, bugün dünyanın en büyük reklam ajanslarından biri.  Yaklaşık otuz yıl önce bir koleksiyon oluşturmak için yola koyulan Charles Saatchi, bugün Londra’nın bilinen en önemli çağdaş sanat galerisi olan Saatchi Galeri’nin sahibi konumuna gelmiş. Koleksiyonerliğe 1973 yılında yaptığı Paris seyahati sırasında David Heper imzalı bir tabloyu alarak başlayan Saatchi, bugün sanat okullarına yaptığı bağışlarla da adından söz ettiriyor. Dünyanın en büyük koleksiyonlarından birini elinde bulunduran Charles Saatchi, ilk tablosunu almaya başladığı günden bu yana beğendiği ve sevdiği sanatçıların çalışmalarını satın alıp, onları galerisinde sergiliyor ve farklı koleksiyonerlere satıyor. Bunu yaklaşık otuz yıldır böyle yaptığını ve bundan çok keyif aldığını vurguluyor. İnsanların bu döngüye alıştıklarını söyleyen koleksiyoner, her bir esere sonsuza kadar sahip olmayı düşünmediğini söylüyor. Bu süreç yeni sanatçılar bularak, atölyeler, sergiler ve fuarlar gezerek sürekli kendini yeniliyor. Bu işin bir kuralı olmadığını hatta hiç kimsenin koleksiyon oluşturmak isteyen birine tavsiyeleri ile yardım edemeyeceğini düşünen Saatchi’ye göre başarılı ve sürdürülebilir bir koleksiyonun temelinde, verilen kararların çoğu zaman kişinin kendine ait olması gerektiğini şu sözlerle vurguluyor: “Genç sanatçıların azimle yarattıkları pek çok eser ortaya ilk çıkışlarının ardından kendini çöplükte bulur. Tanınmayan bir sanatçının bir cam vitrinin içine koyduğu içinde kurtlarla sarılmış, çürümekte olan bir inek kafasına alıcı bulması oldukça zordur; ta ki sanatçı bir yıldız olana kadar. Sonrasında dokunduğu her şeyi satabilir. Ama çoğunlukla, Saatchi’nin 1990’da satın aldığı Richard Wilson’ın “Yağ Odası” gibi enstalasyonları ancak sergilenebilecek alan bulunması halinde satılabilir. Dia Center’ın bu tip enstalasyonları mümkün kılması nedeniyle her zaman hayranlık içindeyim. Kısaca bazen kendinizden başka hiç kimse için bir değer teşkil etmeyen eserleri almanız ve onlara inanmanız gerekir. En çok hayranlık duyduğum koleksiyoner Kont Panza Di Biumo, tuhaf beğenilere sahip birkaç kişiden kimsenin ilgi duymadığı zamanlarda Card Andre, Donald Judd ve Dan Flavin gibi sanatçıların enstalasyonlarını toplamıştır.” Eğer bir koleksiyon inşa ederken alınan eserlerden ya da bu süreçten zevk alınmıyorsa, bu yapının hiç bir zaman koleksiyonerine istediği ölçüde güçlü ve prestijli bir koleksiyoner olma şansı vermeyeceğini belirtiyor. Ancak bu durumun geçmişten günümüze müşterileri için “toplu” koleksiyonlar hazırlayan sanat danışmanlarının artmasını hiçbir zaman engelleyemediğini de hatırlatıyor. Koleksiyonerlerin, bu dünyada oldukça önemsiz kişiler olduğunu söyleyen Saatchi’ye göre asıl önemli olan ve var olan şey sanat. Sanatı sevdikçe sanatın sadece bir yatırım olarak görülemeyeceğini aksi takdirde işin eğlencesini, zevkini kaçıracağını söyleyen Charles Saatchi, iyi yeteneklerin çok az olduğunu vurguluyor.

Saatci

4 saatchi: Charles Saatchi

 

Amy Cappellazzo

Çağdaş Sanat Departmanı, Uluslararası Eş Başkanı

Christie’s, New York

2001 yılından bu yana dünyanın önde gelen en büyük müzayede firmalarından biri olan Christie’s’te Çağdaş Sanat Departmanı’nın başında çalışan Amy Cappellazzo, daha önce Miami’de sanat danışmanı ve Rubell Family Collection&Foundation’da küratör olarak çalışmış. Aynı zamanda birçok müze için sergiler ve etkinlikler düzenleyen Cappellazzo, her sezon çağdaş sanat piyasasına yeni sanatçılar eklendiğini ve bunlardan birçoğunun akşam satışlarına girebilmek ya da satış rakamlarını yükseltebilmek için müzayedeleri tercih ettiğini söylüyor. Amy Cappellazzo, bugün çağdaş sanat alanında en bilinen ve en popüler sanatçılar Damien Hirst, Takashi Murakami, Jeff Koons, gibi isimlerin her yıl çalışmalarını geliştirerek yeni işler ürettiklerini, dolayısıyla piyasada kolayca kabul gördüklerini belirtiyor. Başarılı bir koleksiyonerin her şeyden önce kaliteli olanı bulabilmek için disiplinli bir çalışma yürütmesi gerektiğini savunan Capellazzo’ya göre: ”Bir koleksiyoner iyi bir analiz kabiliyetine sahip olabilmek için sürekli yaptığı araştırmalarla kendini her anlamda geliştirmeli. Bir eseri gördüğünde herkesten farklı bir bakışa sahip olarak eserin inceliklerini ve kalitesini anlayabilmeli. Sanat piyasası ne kadar derin? Derinlerde neleri gizliyor? Ne kadar iyi çalışmalar bu piyasada yer alıyor? Müzayedelerde göz önünde olup yükselen bayraklardan biri mi yoksa ilk elden çalışmaları satın almaya çalışan biri mi olmaktan hoşlanırsınız? Beğendiğiniz bir eser için koyduğunuz limitler güvenilir olabilir mi? Bu limitleri hangi tavsiyeler ile belirlediniz? Bunların hepsi sanat piyasasında doğru ve başarılı adımlarla ilerleyebilmek için yanıtlanması gereken çok önemli sorular. Güçlenebilmek ve doğru yolu bulabilmek için piyasa konusunda epey ders çalışmak gerekli.” Müzayedelerden eser alma konusunda oldukça hassas olan Cappellazzo, bu konunun birçok inceliği olduğunu söylüyor. Öncelikle insanların piyasada derinlikten hoşlandığını, temelde müzayedelerin de bu piyasaya şeffaflık ve demokrasi getirdiğini belirtiyor. Fakat ona göre yine de bu piyasada her şey ne kadar şeffaf da olsa bazı konular gizli kalmak zorundadır. Örneğin, bir müzayedede kimin teklif verdiğini ya da eserin kime ait olduğunu çoğu zaman bilemezsiniz ama o eser için gelen telefonları ve kalkan bayrakları sayabilir, böylece piyasanın derinliğini sezebilirsiniz. Müzayedelerde başarılı olan koleksiyonerlerin birçoğu işlerine çok iyi odaklanmış, disiplinli ve gerçekten kaliteyi arayan kişilerdir. Bütün dünyadan önce bir sanatçının değerini hissedebilen ve görebilenlerdir. İyi bir gözlem yeteneğine sahip, sonunu düşünmeyen ve durmadan teklif veren bir koleksiyoner için başarılı denebilir. Bu tip başarılı koleksiyonerler çok fazla eser alırlar, çünkü her zaman kafalarında değer düşünceleri olmaz ama her zaman kaliteyi aradıkları için bu onları iyi birer alıcı yapar. Çoğunlukla genç sanatçılarla ilgilendiğini söyleyen Amy Cappellazzo’ya göre geleceğin piyasası genç sanatçılar ile oluşacak. Genç yeteneklerin desteklenmeye ve ortaya çıkarılmaya ihtiyaçları olduğunu düşünen Cappellazzo, “Örneğin Jeff Koons tamamen müzayede satışları ile yükseliş gösteren bir sanatçı. Bugün çağdaş sanat müzayedelerinde ismini sıkça yükselen satış rakamları ile duyduğunuz Richard Prince, Cindy Sherman, Takashi Murakami de aynı şekilde müzayedeler yolu ile satış rakamlarını her geçen gün katlamaktalar“ diyor.

Amy

5 amy: Amy Cappellazzo

 

Lisa Dennison

Direktör, Solomon R. Guggenheim Müzesi, New York

Solomon R. Guggenheim Müzesi Direktörü ve Şef Küratörü olan Lisa Dennison aynı zamanda müzenin Las Vegas, Bilbao, Venedik ve Berlin’de bulunan şubelerinin de tüm koleksiyonlarından, sergi programlarından ve geliştirilmelerinden sorumlu. Bunlara ek olarak New York ve Bilbao’daki müzelerin daimi koleksiyonlarının da inşasında önemli bir role sahip. Genç bir kuruluş olan Guggenheim Müzesi, zengin bir hayırsever Yahudi olarak bilinen Solomon Guggenheim’ın özel vizyonu ile geliştirdiği koleksiyonuyla başlamış. Guggenheim Müzesi’nde Lisa Dennison küratörlüğünde Robert Rauschenberg, Claes Oldenburg ve iki kez de Roy Lichtenstein retrospektif sergileri ile Warhol ve James Rosenquist sergileri düzenlenmiş.  Dünya üzerinde sürekli yeni sanatçılar, yeni akımlar ve yeni fikirler ortaya çıktığından bahseden Lisa Dennison’a göre sayıları yüz binleri bulan bu yeni sanatçılardan, ancak pek azı bugün yükselen bir değer olarak meydana çıkabiliyor ve ses getirebiliyor. Sanat tarihine bakıldığında da asırlardır bu sürecin aynı şekilde işlediğine şahit olmak mümkün. Yükselebilen, ses getirmeyi başarmış sanatçıların ortak noktası ise evrensel dili konuşabiliyor olmaları. Bu sebeple aslında başarılı ve doğru bir koleksiyon oluşturabilmenin bir ya da iki yolu var: Öncelikle kararlı olunmalı, gerçekten hangi sanatçının eserlerine sahip olmak isteniyorsa bu sanatçının tüm evreleri dikkatle izlenmeli, araştırılmalı. Aynı sanatçıya ait birkaç desen, birkaç heykel, birkaç baskı ve birkaç yağlıboya eser alınmalı. Sanatçıyı temsil eden bütün güzel parçaları bir koleksiyonda bir araya getirmek en önemli noktalardan biri. Bir diğer nokta ise bugün değişen dünya sistemine ayak uydurabilmek için çok sık seyahatlerin yapılması. Çünkü doğru bir esere sahip olabilmek için öncelikle güçlü bir gözlem yeteneğine sahip olmak gerekir. Bu gözlem yeteneği ancak daha çok sanat eseri gördükçe, daha çok sergi gezdikçe ve müzayedelere katıldıkça pekişebilir. Bu sebeple kurgusu sağlam bir koleksiyonu oluşturabilmek için dünya trendlerini yakından takip etmeli, çok okumalı, çok gezmeli ve yeniliklere açık düşünce yapısında olunmalı.


CHRISTIES 3

6 lisa: Lisa Dennison

 

 

Glenn Lowry

Direktör, Museum of Modern Art, New York

Museum of Modern Art Direktörü olan Glenn Lowry, bugün 550 kişilik çalışan grubuna öncülük ederek müze için sergiler, yatırımlar ve yayınlar hazırlıyor. Bunun yanı sıra dünyanın en güzel 20. yüzyıl sanat koleksiyonunun da denetlenmesi ile ilgileniyor. Koleksiyon yapmanın sadece yatırım aracı olarak görülmesinin gelecekte büyük riskler taşıyabileceğini söyleyen Lowry, sanat piyasalarını inceleyenlerin satış rakamlarının her zaman çok yükselmediğine tanık olabileceğini söylüyor. Sanat piyasasında bulunan birçok kişi ile aynı düşüncelere sahip olan Lowry,  bir eseri alırken sadece yatırım odaklı bakılmasının gelecekte çok daha büyük zorlukları beraberinde getireceğini vurguluyor. Glenn Lowry’e göre başarılı bir koleksiyoner tutkulu, bilgili, kültürlü, çok okumuş, dikkatli ve özenli ama en önemlisi araştırmacı olmalı. Çok açıkça nelere ilgi duyduğunu ve bu ilgisinin nereden geldiğini iyi özümsemeli. Bu kriterlere sahip olabilmek için bu işe kendini adamalı. Ciddi olarak sanat eseri alıyor olmanın ya da bir koleksiyon inşa etmenin her zaman bir bütünlük gerektirdiğini söyleyen Lowry, bu bütünlüğün ancak anlamlı ve kaliteli olduğu zaman koleksiyonerini tatmin edebileceğini söylüyor. Lowry: “Bu süreçte yapılabilecek en büyük hatalardan bir diğeri de tüm sanatı eşit ve aynı değerde kabul edilebilir olarak görmektir. Koleksiyonerin bir sanat eserini alırken, onu yükselen satış rakamlarına göre ya da sadece tavsiyeler üzerine almak yerine kendi beğenilerini ve bilgilerini üst üste koyarak seçim yapması doğrudur. Sanat, doğası gereği hiçbir zaman demokratik olmamıştır. Bazı sanatçıların çalışmaları yüksek satış rakamları ile önemli koleksiyonlara girerken aynı dönem bazı sanatçıların çalışmaları ise ilgi görmeyerek güncel piyasaların altında kalabilir. Bir koleksiyona bakıldığında her zaman ilgi çekici ve etkileyici parçaları içinde barındırmalıdır. Eğer bu bahsedilen tavsiyeleri göz önünde bulundurarak bir koleksiyon oluşturulursa hem prestijli hem de karlı bir yatırım olduğu çok kısa zamanda fark edilebilir. Her zaman doğru yolu bulabilmek için odaklanmanın faydalı olacağını düşünen Lowry, her yıl muhteşem bir koleksiyon yaratma fikriyle milyonlarca lira harcayan bir koleksiyonerin ancak on yılın sonunda gerçekten istediği, düşlediği özelliklerde bir koleksiyona sahip olabileceğini söylüyor.

Glen

7 glenn: Glenn Lowry

 

Julia Peyton-Jones

Direktör, Serpentine Galeri, Londra

1991 yılından bu yana Galeri Serpentine’in direktörlüğünü yapan Julia Peyton-Jones, Londra’da çağdaş sanat konusunda ilk çalışmalarına Prenses Diana’nın Serpentine Galeri’nin yenilenebilmesi için bağışladığı 4 milyon pound ile başladığını söylüyor. Bugün çağdaş sanat arenasında Londra’nın halen Amerika’nın gerisinde olmasını ise İnglitere’de bu konuya eğilen yeterince galeri, müze ve etkinlik bulunmamasından kaynaklandığını söylüyor. Başarılı bir koleksiyonun oluşturulabilmesi için yeteri kadar bilgili olmanın ötesinde çok daha fazla bilgili olmanın, dünyanın her yerindeki sergi ve etkinlikleri görmenin, çok fazla seyahat etmenin önemli olduğunu vurgulayan Jones, dünyada birçok fenomen olmuş koleksiyonerin bu yolları izlediğini ve bunun sürdürülebilirliğinin ancak daha çok bilgi sahibi olmakla mümkün olabileceğini söylüyor. Bugün ne yazık ki çok paraya sahip olmanın iyi bir koleksiyoner olabilmek için yeterli olmadığını belirten Jones, iyi bir koleksiyoner olmak için ciddi olarak odaklanmış olmak gerektiğini, piyasaları ve müzayedeleri sıkı takip etmek gerektiğini söylüyor.

julia

8 julia: Julia Peyton

 

KAYNAKÇA

Adam Lindemann, “Collecting Contemporary Art”, Taschen Yayınları, 2006.

 

Resim Altları:

H1

Tim Noble and Sue Webster, Toxic Schizophrenia,1997, 516 XLamps,Holders,Coloured UFO reflector caps, foamex,aerosol paint, vinly, 51 channel multi-functional sequencer.260x200x7cm

 

H2

Gilbert&George, String-Land, 1988, mixed media,240×400 cm

 

H3

Jeff Koons, Elephant, 2003, high chromium stainless steel with transparent colour coating,96.5×76.2×50.8 cm

 

H4

Ron Mueck, Mask II, 2001, mixed media. 77x118x85 cm

 

H5

Ron Mueck, In Bed, 2005, mixed media. 161x649x395 cm (Detail)

sharks

Damien Hirst

 

Yazının devamı için Artam Global Art Design a bakabilirsiniz..