Posts

COLLECTORSHIP OF CONTEMPORARY ART

ÇAĞDAŞ SANAT KOLEKSİYONERLİĞİ

Çağdaş sanat piyasasında dünyanın önde gelen isimlerinin “Yeni bir koleksiyoner nasıl doğru eserlere ulaşır? Başarılı ve sürdürülebilir bir koleksiyon oluştururken seçimlerimizi hangi yönde ve nasıl yapmalıyız? İlham verici nitelikte bir koleksiyonun incelikleri nelerdir?” hakkındaki önerilerini sizler için derledik.

Emmanuel Perrotin, Paris-Miami

İki tanesi Paris’te, bir tanesi Hong Kong ve New York’ta bulunan Emmanuel Perrotin Galeri zincirinin sahibi Emmanuel Perrotin, çağdaş sanat alanındaki ilk çalışmalarına henüz 16 yaşında Gilbert Brownstone’s galeride asistanlık yaparak başlamış. Yaklaşık dört sene boyunca büyük bir tutku olarak tanımladığı çağdaş sanata olan ilgisini dünyanın dört bir yanındaki müzeleri, sergileri takip ederek ve çok okuyarak geliştirmiş. 24 yaşında ilk galerisini açtığında, özellikle o dönemlerde çalışmalarına sponsor bulamayan, finansal sıkıntılar içinde bulunan genç sanatçılara destek verip, onların işlerindeki yaratıcı ve ilham verici yönleri Paris’teki sanat ortamında paylaşmaya gayret göstermiş. Bugün dünyada satış rakamları yüzbinleri bulan Takashi Murakami, Peter Zimmermann, Bernard Frieze ve Sophie Calle gibi sanatçılar ile çalışmayı sürdüren Emmanuel Perrotin’e göre sanat dünyasına yeni girmiş bir kişi, en az bir yıl boyunca tüm bu evrenin, piyasanın karmaşası içinde kendi zevk ve beğenilerini anlayabilmek için dünyanın dört bir yanındaki farklı perspektiflere sahip müzeleri, galerileri, müzayedeleri ve sanat etkinliklerini görmeli ve bu süreçte mümkün olduğunca çok alanında uzmanlaşmış yayınları dikkatle takip etmeli. Aynı zamanda sanat piyasası hakkında her yorumu her eleştiriyi duymalı, etrafında sanat danışmanlığı yapmak isteyen, piyasanın satış oranlarına göre yükselen sanatçıları pazarlama çabasında olan, aslında gerçek bilgilere sahip olmayan, kulaktan dolma birkaç kelime ile kendisine yaklaşmaya çalışanlarla da iletişimde olmalı. Her duyduğu yorumu kendi bilgi ve beğenisiyle karşılaştırmalı. Beğendiği sanatçıların ya da trendlerin geçmişleri hakkında bilgi sahibi olmaya çalışmalı.  Tüm bu süreç devam ederken, kendi zevkini geliştirebilecek olan koleksiyoner daha sonra ilgi duyduğu konuyu belirleyerek bu konunun derinliklerine inmeli ve bu konuya ait genç sanatçıların çalışmalarını edinip, koleksiyonunun omurgasını oluşturmalı. Aynı zamanda bu süreçte dünyanın önde gelen en önemli müzayedelerini takip ederek, piyasa hakkında bilgi sahibi olmalı.

Emanuel

 

1 Emanuel: Emmanuel Perrotin

 

Diego Cortez

Sanat Danışmanı, New York

1973 yılında çalışmalarıyla New York sanat dünyasına hızlı bir giriş yapan Diego Cortez’in sanat danışmanlığı yolundaki ilk atılımı, 1982 yılında koleksiyoner Peter Brams ile tanışmasıyla başlar. Diego Cortez bugün dünyada birçok önemli koleksiyonere danışmanlık hizmeti verirken, kusursuz bir koleksiyon inşa etme amacıyla yola çıkan yeni koleksiyonerlere de ilk başlarda asla gündemde olan sanatçıları ya da çalışmaları alarak başlamamaları gerektiğini söylüyor. Koleksiyonun her zaman bir antolojisinin olmasını savunarak, birçok sanatçının birçok çalışmasını almak yerine, birkaç sanatçının fazla sayıda çalışmasından oluşan bir seçkiyle koleksiyonunu geliştirilmesinin gelecekte her zaman doğru bir yatırım ve kuşkusuz öznel bir seçki olacağını söylüyor. Bununla birlikte her insanın aklının bir köşesinde, geçmişten gelen iyi ve kötü olanı ayırt edici bilgilere sahip olduğunu bilmesi gerektiğini ve önemli olan şeyin bu bilgileri açığa çıkarabilmek ve geliştirebilmek için çaba göstermek olduğunu vurguluyor. “Özellikle bu niteliklere sahip bir koleksiyoner her anlamda ayırt edici bir bakış açısına da sahip olacağından her zaman en doğru seçimleri yapabilecektir” diyor. Dolayısıyla bu işe yeni başlayan bir kişi ne kadar çok görüp ne kadar çok duyarsa kendi öznel beğenisini o kadar daha rahat ortaya koyabilecektir. Bunlarla birlikte kendi limitlerini bilecek kadar duyarlı ve kararlı olmalı, anlık kararlar vermek yerine, beğendiğini düşündüğü ya da trend olan sanat eserlerini takip ederek koleksiyonunu oluşturmalı. Kuşkusuz tüm bu ayrımları doğru yapabilmek ve doğru kararlar verebilmek için her zaman dünya trendleri ve müzayedeler sıkı sıkıya takip edilmeli. Gidilebildiği kadar çok müzayedelere ve sanat fuarlarına gidilmeli, dünya piyasaları izlenmeli. Yeni koleksiyon oluşturma sürecinde olanlar için bu tavsiyeleri dikkate almaları gerektiğini savunan Cortez’in çağdaş sanat piyasasındaki favori sanatçıları ise Alessandro Cattelan ve Takashi Murakami. Danışmanları için her zaman güvendiği, bildiği başlıca sanat tacirlerinden alım yapmayı ilke haline getirmiş olan Cortez’e göre kusursuz bir koleksiyona sahip olmak için önem taşıyan bir diğer nokta ise sakin kararlar vermek. Teknoloji bizi hızlı olmaya yönelttiği için günümüz piyasalarında koleksiyonerler bu hıza uymalı, her fuara, her sergiye, müzelere ve müzayedelere gitmeli, bunun yanı sıra sıklıkla sergi, fuar ve müzelerin gerçekleştirdiği etkinliklerdeki sunumlara katılmalı. “Sanatın halen bir lüks tüketim” olduğunu vurgulayan Cortez, lüksün sakin olduğunda anlamını bulacağını ve keyif verir hale geleceğini söylüyor.

CHRISTIES 7

2 Diego: Diego Cortez

 

 

François Pinault

Koleksiyoner, Paris

Pinault Britanny, Fransa’da doğmuş ve son olarak Gucci’yi öncesinde ise Printemps mağazalar zincirini satın almadan önce esasen kereste ithalat ve ihracatıyla uğraşmıştır. Aynı zamanda, meşhur Chateau-Latour şarapevinin ve de Christie’s müzayede evinin tek sahibidir. Son birkaç yılın gelmiş geçmiş en agresif çağdaş sanat koleksiyoneri olarak bilinen François Pinault, sanatın her formu ve şekline tutkuyla bağlı olan bir koleksiyoner. Paris’te kendi adına kurduğu genç sanatçıları destekleyen sergiler ve etkinlikler düzenleyen koleksiyoner iş adamı, aynı zamanda kendi koleksiyon sergilerine sıklıkla yer verdiği bir kuruluşa da sahip. Koleksiyonuna yaklaşık kırk sene önce Paul Seruiser’in bir çalışmasını almakla başladığını belirten Pinault, yıllar sonra kendisini New York’da bir müzayededen Henri Moore’un heykellerini alırken bulmuş. Ardından 1925 yılında Piet Mondrian’a ait “Taleu Losangique” tablosunu aldığında kendini bulduğunu söyleyen koleksiyoner, bu eseri aldıktan sonra hayal ettiği koleksiyonunu oluşturmaya başladığını hissetmiş. François Pinault, sanata olan bakışını ve koleksiyonunu biçimlendirirken düşündüklerini şöyle dile getiriyor: “Bugün ile iletişim halinde olduğumu hissediyorum. Ben bugünün insanıyım ve gerçekten herkesin günü yaşaması gerektiğine inanıyorum.  İnsan, devamlı dikiz aynasına bakarak, kendini geçmişe özlemle sararak yaşamayacağı gibi çoktan kutsallaştırılmış sanat eserleriyle de yaşayamaz. Bizim tanıdığımız dünya, geçmişten oluştuğu kadar bugünden ve gelecekten de oluşur. Geçmişe zaten sahibiz, geçmiş bizim için bir anlam teşkil edemez. Fakat bugün ve gelecek bir yaratıcılık çalışması gerektirir ve böylece cesaret ve macerayı mümkün kılar. Bir iş adamı olarak, doğal olarak bugün yaratılmakta olana bir çekim duyarım.” Koleksiyonuna yeni çalışmalar eklemek isteyen ya da yeni bir koleksiyon oluşturma sürecinde bulunanlara tavsiyesi her zaman kendi görüşlerine inanmaları, kendi yargılarını oluşturmaları ve nihayetinde duygularına güvenmeleri. Daima konunun uzmanlarının fikirlerini de almanın yararlı olduğunu unutmamalarını öğütleyen François Pinault’a göre bir eser alırken son kararı kişinin kendisi vermeli. Global açıdan bakıldığında sanat piyasasının her zaman dinamik bir yapıya sahip olduğunu söyleyen ünlü koleksiyoner, bunu unutmamak gerektiğine dikkat çekiyor.

CHRISTIES 6


3 Francois: Francois Pinault

 

Charles Saatchi

Koleksiyoner, Londra

Reklamcılığa, 17 yaşında başlayan Charles Saatchi’nin, 27 yaşına geldiğinde erkek kardeşi Maurice ile beraber kurduğu Saatchi&Saatchi reklam ajansı, bugün dünyanın en büyük reklam ajanslarından biri.  Yaklaşık otuz yıl önce bir koleksiyon oluşturmak için yola koyulan Charles Saatchi, bugün Londra’nın bilinen en önemli çağdaş sanat galerisi olan Saatchi Galeri’nin sahibi konumuna gelmiş. Koleksiyonerliğe 1973 yılında yaptığı Paris seyahati sırasında David Heper imzalı bir tabloyu alarak başlayan Saatchi, bugün sanat okullarına yaptığı bağışlarla da adından söz ettiriyor. Dünyanın en büyük koleksiyonlarından birini elinde bulunduran Charles Saatchi, ilk tablosunu almaya başladığı günden bu yana beğendiği ve sevdiği sanatçıların çalışmalarını satın alıp, onları galerisinde sergiliyor ve farklı koleksiyonerlere satıyor. Bunu yaklaşık otuz yıldır böyle yaptığını ve bundan çok keyif aldığını vurguluyor. İnsanların bu döngüye alıştıklarını söyleyen koleksiyoner, her bir esere sonsuza kadar sahip olmayı düşünmediğini söylüyor. Bu süreç yeni sanatçılar bularak, atölyeler, sergiler ve fuarlar gezerek sürekli kendini yeniliyor. Bu işin bir kuralı olmadığını hatta hiç kimsenin koleksiyon oluşturmak isteyen birine tavsiyeleri ile yardım edemeyeceğini düşünen Saatchi’ye göre başarılı ve sürdürülebilir bir koleksiyonun temelinde, verilen kararların çoğu zaman kişinin kendine ait olması gerektiğini şu sözlerle vurguluyor: “Genç sanatçıların azimle yarattıkları pek çok eser ortaya ilk çıkışlarının ardından kendini çöplükte bulur. Tanınmayan bir sanatçının bir cam vitrinin içine koyduğu içinde kurtlarla sarılmış, çürümekte olan bir inek kafasına alıcı bulması oldukça zordur; ta ki sanatçı bir yıldız olana kadar. Sonrasında dokunduğu her şeyi satabilir. Ama çoğunlukla, Saatchi’nin 1990’da satın aldığı Richard Wilson’ın “Yağ Odası” gibi enstalasyonları ancak sergilenebilecek alan bulunması halinde satılabilir. Dia Center’ın bu tip enstalasyonları mümkün kılması nedeniyle her zaman hayranlık içindeyim. Kısaca bazen kendinizden başka hiç kimse için bir değer teşkil etmeyen eserleri almanız ve onlara inanmanız gerekir. En çok hayranlık duyduğum koleksiyoner Kont Panza Di Biumo, tuhaf beğenilere sahip birkaç kişiden kimsenin ilgi duymadığı zamanlarda Card Andre, Donald Judd ve Dan Flavin gibi sanatçıların enstalasyonlarını toplamıştır.” Eğer bir koleksiyon inşa ederken alınan eserlerden ya da bu süreçten zevk alınmıyorsa, bu yapının hiç bir zaman koleksiyonerine istediği ölçüde güçlü ve prestijli bir koleksiyoner olma şansı vermeyeceğini belirtiyor. Ancak bu durumun geçmişten günümüze müşterileri için “toplu” koleksiyonlar hazırlayan sanat danışmanlarının artmasını hiçbir zaman engelleyemediğini de hatırlatıyor. Koleksiyonerlerin, bu dünyada oldukça önemsiz kişiler olduğunu söyleyen Saatchi’ye göre asıl önemli olan ve var olan şey sanat. Sanatı sevdikçe sanatın sadece bir yatırım olarak görülemeyeceğini aksi takdirde işin eğlencesini, zevkini kaçıracağını söyleyen Charles Saatchi, iyi yeteneklerin çok az olduğunu vurguluyor.

Saatci

4 saatchi: Charles Saatchi

 

Amy Cappellazzo

Çağdaş Sanat Departmanı, Uluslararası Eş Başkanı

Christie’s, New York

2001 yılından bu yana dünyanın önde gelen en büyük müzayede firmalarından biri olan Christie’s’te Çağdaş Sanat Departmanı’nın başında çalışan Amy Cappellazzo, daha önce Miami’de sanat danışmanı ve Rubell Family Collection&Foundation’da küratör olarak çalışmış. Aynı zamanda birçok müze için sergiler ve etkinlikler düzenleyen Cappellazzo, her sezon çağdaş sanat piyasasına yeni sanatçılar eklendiğini ve bunlardan birçoğunun akşam satışlarına girebilmek ya da satış rakamlarını yükseltebilmek için müzayedeleri tercih ettiğini söylüyor. Amy Cappellazzo, bugün çağdaş sanat alanında en bilinen ve en popüler sanatçılar Damien Hirst, Takashi Murakami, Jeff Koons, gibi isimlerin her yıl çalışmalarını geliştirerek yeni işler ürettiklerini, dolayısıyla piyasada kolayca kabul gördüklerini belirtiyor. Başarılı bir koleksiyonerin her şeyden önce kaliteli olanı bulabilmek için disiplinli bir çalışma yürütmesi gerektiğini savunan Capellazzo’ya göre: ”Bir koleksiyoner iyi bir analiz kabiliyetine sahip olabilmek için sürekli yaptığı araştırmalarla kendini her anlamda geliştirmeli. Bir eseri gördüğünde herkesten farklı bir bakışa sahip olarak eserin inceliklerini ve kalitesini anlayabilmeli. Sanat piyasası ne kadar derin? Derinlerde neleri gizliyor? Ne kadar iyi çalışmalar bu piyasada yer alıyor? Müzayedelerde göz önünde olup yükselen bayraklardan biri mi yoksa ilk elden çalışmaları satın almaya çalışan biri mi olmaktan hoşlanırsınız? Beğendiğiniz bir eser için koyduğunuz limitler güvenilir olabilir mi? Bu limitleri hangi tavsiyeler ile belirlediniz? Bunların hepsi sanat piyasasında doğru ve başarılı adımlarla ilerleyebilmek için yanıtlanması gereken çok önemli sorular. Güçlenebilmek ve doğru yolu bulabilmek için piyasa konusunda epey ders çalışmak gerekli.” Müzayedelerden eser alma konusunda oldukça hassas olan Cappellazzo, bu konunun birçok inceliği olduğunu söylüyor. Öncelikle insanların piyasada derinlikten hoşlandığını, temelde müzayedelerin de bu piyasaya şeffaflık ve demokrasi getirdiğini belirtiyor. Fakat ona göre yine de bu piyasada her şey ne kadar şeffaf da olsa bazı konular gizli kalmak zorundadır. Örneğin, bir müzayedede kimin teklif verdiğini ya da eserin kime ait olduğunu çoğu zaman bilemezsiniz ama o eser için gelen telefonları ve kalkan bayrakları sayabilir, böylece piyasanın derinliğini sezebilirsiniz. Müzayedelerde başarılı olan koleksiyonerlerin birçoğu işlerine çok iyi odaklanmış, disiplinli ve gerçekten kaliteyi arayan kişilerdir. Bütün dünyadan önce bir sanatçının değerini hissedebilen ve görebilenlerdir. İyi bir gözlem yeteneğine sahip, sonunu düşünmeyen ve durmadan teklif veren bir koleksiyoner için başarılı denebilir. Bu tip başarılı koleksiyonerler çok fazla eser alırlar, çünkü her zaman kafalarında değer düşünceleri olmaz ama her zaman kaliteyi aradıkları için bu onları iyi birer alıcı yapar. Çoğunlukla genç sanatçılarla ilgilendiğini söyleyen Amy Cappellazzo’ya göre geleceğin piyasası genç sanatçılar ile oluşacak. Genç yeteneklerin desteklenmeye ve ortaya çıkarılmaya ihtiyaçları olduğunu düşünen Cappellazzo, “Örneğin Jeff Koons tamamen müzayede satışları ile yükseliş gösteren bir sanatçı. Bugün çağdaş sanat müzayedelerinde ismini sıkça yükselen satış rakamları ile duyduğunuz Richard Prince, Cindy Sherman, Takashi Murakami de aynı şekilde müzayedeler yolu ile satış rakamlarını her geçen gün katlamaktalar“ diyor.

Amy

5 amy: Amy Cappellazzo

 

Lisa Dennison

Direktör, Solomon R. Guggenheim Müzesi, New York

Solomon R. Guggenheim Müzesi Direktörü ve Şef Küratörü olan Lisa Dennison aynı zamanda müzenin Las Vegas, Bilbao, Venedik ve Berlin’de bulunan şubelerinin de tüm koleksiyonlarından, sergi programlarından ve geliştirilmelerinden sorumlu. Bunlara ek olarak New York ve Bilbao’daki müzelerin daimi koleksiyonlarının da inşasında önemli bir role sahip. Genç bir kuruluş olan Guggenheim Müzesi, zengin bir hayırsever Yahudi olarak bilinen Solomon Guggenheim’ın özel vizyonu ile geliştirdiği koleksiyonuyla başlamış. Guggenheim Müzesi’nde Lisa Dennison küratörlüğünde Robert Rauschenberg, Claes Oldenburg ve iki kez de Roy Lichtenstein retrospektif sergileri ile Warhol ve James Rosenquist sergileri düzenlenmiş.  Dünya üzerinde sürekli yeni sanatçılar, yeni akımlar ve yeni fikirler ortaya çıktığından bahseden Lisa Dennison’a göre sayıları yüz binleri bulan bu yeni sanatçılardan, ancak pek azı bugün yükselen bir değer olarak meydana çıkabiliyor ve ses getirebiliyor. Sanat tarihine bakıldığında da asırlardır bu sürecin aynı şekilde işlediğine şahit olmak mümkün. Yükselebilen, ses getirmeyi başarmış sanatçıların ortak noktası ise evrensel dili konuşabiliyor olmaları. Bu sebeple aslında başarılı ve doğru bir koleksiyon oluşturabilmenin bir ya da iki yolu var: Öncelikle kararlı olunmalı, gerçekten hangi sanatçının eserlerine sahip olmak isteniyorsa bu sanatçının tüm evreleri dikkatle izlenmeli, araştırılmalı. Aynı sanatçıya ait birkaç desen, birkaç heykel, birkaç baskı ve birkaç yağlıboya eser alınmalı. Sanatçıyı temsil eden bütün güzel parçaları bir koleksiyonda bir araya getirmek en önemli noktalardan biri. Bir diğer nokta ise bugün değişen dünya sistemine ayak uydurabilmek için çok sık seyahatlerin yapılması. Çünkü doğru bir esere sahip olabilmek için öncelikle güçlü bir gözlem yeteneğine sahip olmak gerekir. Bu gözlem yeteneği ancak daha çok sanat eseri gördükçe, daha çok sergi gezdikçe ve müzayedelere katıldıkça pekişebilir. Bu sebeple kurgusu sağlam bir koleksiyonu oluşturabilmek için dünya trendlerini yakından takip etmeli, çok okumalı, çok gezmeli ve yeniliklere açık düşünce yapısında olunmalı.


CHRISTIES 3

6 lisa: Lisa Dennison

 

 

Glenn Lowry

Direktör, Museum of Modern Art, New York

Museum of Modern Art Direktörü olan Glenn Lowry, bugün 550 kişilik çalışan grubuna öncülük ederek müze için sergiler, yatırımlar ve yayınlar hazırlıyor. Bunun yanı sıra dünyanın en güzel 20. yüzyıl sanat koleksiyonunun da denetlenmesi ile ilgileniyor. Koleksiyon yapmanın sadece yatırım aracı olarak görülmesinin gelecekte büyük riskler taşıyabileceğini söyleyen Lowry, sanat piyasalarını inceleyenlerin satış rakamlarının her zaman çok yükselmediğine tanık olabileceğini söylüyor. Sanat piyasasında bulunan birçok kişi ile aynı düşüncelere sahip olan Lowry,  bir eseri alırken sadece yatırım odaklı bakılmasının gelecekte çok daha büyük zorlukları beraberinde getireceğini vurguluyor. Glenn Lowry’e göre başarılı bir koleksiyoner tutkulu, bilgili, kültürlü, çok okumuş, dikkatli ve özenli ama en önemlisi araştırmacı olmalı. Çok açıkça nelere ilgi duyduğunu ve bu ilgisinin nereden geldiğini iyi özümsemeli. Bu kriterlere sahip olabilmek için bu işe kendini adamalı. Ciddi olarak sanat eseri alıyor olmanın ya da bir koleksiyon inşa etmenin her zaman bir bütünlük gerektirdiğini söyleyen Lowry, bu bütünlüğün ancak anlamlı ve kaliteli olduğu zaman koleksiyonerini tatmin edebileceğini söylüyor. Lowry: “Bu süreçte yapılabilecek en büyük hatalardan bir diğeri de tüm sanatı eşit ve aynı değerde kabul edilebilir olarak görmektir. Koleksiyonerin bir sanat eserini alırken, onu yükselen satış rakamlarına göre ya da sadece tavsiyeler üzerine almak yerine kendi beğenilerini ve bilgilerini üst üste koyarak seçim yapması doğrudur. Sanat, doğası gereği hiçbir zaman demokratik olmamıştır. Bazı sanatçıların çalışmaları yüksek satış rakamları ile önemli koleksiyonlara girerken aynı dönem bazı sanatçıların çalışmaları ise ilgi görmeyerek güncel piyasaların altında kalabilir. Bir koleksiyona bakıldığında her zaman ilgi çekici ve etkileyici parçaları içinde barındırmalıdır. Eğer bu bahsedilen tavsiyeleri göz önünde bulundurarak bir koleksiyon oluşturulursa hem prestijli hem de karlı bir yatırım olduğu çok kısa zamanda fark edilebilir. Her zaman doğru yolu bulabilmek için odaklanmanın faydalı olacağını düşünen Lowry, her yıl muhteşem bir koleksiyon yaratma fikriyle milyonlarca lira harcayan bir koleksiyonerin ancak on yılın sonunda gerçekten istediği, düşlediği özelliklerde bir koleksiyona sahip olabileceğini söylüyor.

Glen

7 glenn: Glenn Lowry

 

Julia Peyton-Jones

Direktör, Serpentine Galeri, Londra

1991 yılından bu yana Galeri Serpentine’in direktörlüğünü yapan Julia Peyton-Jones, Londra’da çağdaş sanat konusunda ilk çalışmalarına Prenses Diana’nın Serpentine Galeri’nin yenilenebilmesi için bağışladığı 4 milyon pound ile başladığını söylüyor. Bugün çağdaş sanat arenasında Londra’nın halen Amerika’nın gerisinde olmasını ise İnglitere’de bu konuya eğilen yeterince galeri, müze ve etkinlik bulunmamasından kaynaklandığını söylüyor. Başarılı bir koleksiyonun oluşturulabilmesi için yeteri kadar bilgili olmanın ötesinde çok daha fazla bilgili olmanın, dünyanın her yerindeki sergi ve etkinlikleri görmenin, çok fazla seyahat etmenin önemli olduğunu vurgulayan Jones, dünyada birçok fenomen olmuş koleksiyonerin bu yolları izlediğini ve bunun sürdürülebilirliğinin ancak daha çok bilgi sahibi olmakla mümkün olabileceğini söylüyor. Bugün ne yazık ki çok paraya sahip olmanın iyi bir koleksiyoner olabilmek için yeterli olmadığını belirten Jones, iyi bir koleksiyoner olmak için ciddi olarak odaklanmış olmak gerektiğini, piyasaları ve müzayedeleri sıkı takip etmek gerektiğini söylüyor.

julia

8 julia: Julia Peyton

 

KAYNAKÇA

Adam Lindemann, “Collecting Contemporary Art”, Taschen Yayınları, 2006.

 

Resim Altları:

H1

Tim Noble and Sue Webster, Toxic Schizophrenia,1997, 516 XLamps,Holders,Coloured UFO reflector caps, foamex,aerosol paint, vinly, 51 channel multi-functional sequencer.260x200x7cm

 

H2

Gilbert&George, String-Land, 1988, mixed media,240×400 cm

 

H3

Jeff Koons, Elephant, 2003, high chromium stainless steel with transparent colour coating,96.5×76.2×50.8 cm

 

H4

Ron Mueck, Mask II, 2001, mixed media. 77x118x85 cm

 

H5

Ron Mueck, In Bed, 2005, mixed media. 161x649x395 cm (Detail)

sharks

Damien Hirst

 

Yazının devamı için Artam Global Art Design a bakabilirsiniz..

MINIMALIST ELEGANCE OF YVES SAINT LAURENT

 YVES SAİNT LAURENT’DEN MİNİMALİST ŞIKLIK
Ünlü Fransız moda markası Yves Saint Laurent in Paris’te, 38 Rue du Faubourg Saint-Honoré’da yeni mağazasını açtı. Çoğunlukla minimalist çizgilerin, siyah ve beyaz mermerin yanı sıra kromun ve aynanın ağırlıklı kullanıldığı, şık mağazanın tasarımı Hedi Slimane’a ait. Bu projede tasarım yapılırken ürün ve merkez düşünülerek tasarlanmış.

Ünlü Fransız moda markası Yves Saint Laurent in Paris’te, 38 Rue du Faubourg Saint-Honoré’da yeni mağazasını açtı. Çoğunlukla minimalist çizgilerin, siyah ve beyaz mermerin yanı sıra kromun ve aynanın ağırlıklı kullanıldığı, şık mağazanın tasarımı Hedi Slimane’a ait. Bu projede tasarım yapılırken ürün ve merkez düşünülerek tasarlanmış.

Art Deco mobilyalar ve Afrika maskeleri ile donanımlı olan mağazanın VIP suit özel odasına misafirleri aynalarla yansıtılmış bir asansör getiriyor. Kalıcı koleksiyonun yanı sıra aksesuarlar Alfred Porteneuv’e ait.Bu minimalist tasarım mağazası Yves Saint Laurent’in kadın koleksiyonu ve aksesuarları ile yenilikçi bir harmoni içinde. Bu konsepte benzer bir tasarımla çok yakında bir erkek mağazası da açılacak.

Moda ve iç mimari tasarım bu kadar yakın ilişki içinde olunca tabii ki bu kadar şık olmaması da düşünülemezdi…

 

 

 

TRIP ADVISES FOR MILANO FASHIONWEEK

MODA HAFTASINDA GEZİ TAVSİYELERİ

Bu kış 24-29 Şubat tarihleri  arasında gerçekleşecek olan Milano Moda Haftası’yla, Londra ve New York Moda Haftalarının ardından gözler İtalya’nın moda başkentine çevriliyor. New York ve Londra’nın çılgın gece hayatından sonra ünlü İtalyan modaevlerinin yeni koleksiyonlarını görmek için Milano’ya gelen stil sahibi moda sevdalıları, şehirde hangi mekanları tercih ediyor merak ediyorsanız işte size bazı adresler…

Nerede Kalınır?

Bulgari Otel

Aristokrat ve ağırbaşlı Milano’da tercih edilen otellerin başında İtalya’nın klasik markası Bulgari Otel geliyor. Şehrin en şık iki alışveriş caddesi Via Montenapoleone ve Via Spiga arasında sessiz bir sokakta bulunan Bulgari Otel, 18. yüzyıldan kalma tarihi bir binanın başarılı renovasyonundan sonra açıldı. 4000 metrekarelik özel bahçesiyle de dikkat çeken otelin konumu da hizmet kalitesi ve lüks konaklama olanakları gibi mükemmel. Özellikle moda haftalarında tanıdık simalarla dolup taşan otelin bahçesine göz atmayı unutmayın sakın!

IMG_1249image1IMG_1210IMG_1209Hotel Principe di Savoia

Milano’nun meşhur meydanı Piazza della Republica’da bulunan otel, zamansız gelenekselliğin 1920ler’den günümüze uzanan elegans bir yorumu adeta.. Dekoratör Thierry Despont tarafından 2009’da yenilenen zevkle döşenmiş odaları, geleneksel İtalyan mutfağından örneklerle ünlü restoranı, romantik bahçesi ve spasıyla otel Milano’nun en iyilerinden. Moda Haftalarında defilelerden sonra daha da hareketlenen The Principe Bar ise otelin en cazip noktası!

IMG_1214IMG_1215IMG_1216IMG_1219Nerede Yenir?

Il Salumaio

Şehrin her daim hareketli ve şık caddelerinden biri olan Via Gesu’de saklandığı arka bahçesindeki konumuyla öğle yemeklerinin vazgeçilmez adresi Il Salumaio, alışverişinize keyifli bir ara verip soluklanırken Milano’nun en seçkin lezzetlerini de tadabileceğiniz bir restoran. Moda dünyasının da müdavimi olduğu bu restoranda harika şaraplar eşliğinde enfes yemekler yiyebilirsiniz.

IMG_1220Pisacco

Geçtiğimiz yıllarda açıldığı günden beri moda ve sanat dünyasında popülerliğini koruyan Pisacco, basit ve sofistike menüsü, modern dekorasyonu ve şaşırtıcı lezzetleriyle çok çekici. Milano’nun geleneksel mutfağının farklı yorumunu denemek isteyenler için birebir.

IMG_1224IMG_1225IMG_1227

Bice

Tipik bir İtalyan yemeğini tipik bir İtalyan ortamında yemek isteyenler yılların ismi Bice’den şaşmamalı! 90 yıllık aile geleneğiyle yoğrulmuş Bice mutfağında Cotoletta Milanese’den (Milano usulü şnitzel) risotto ossobucoya (etli risotto) Milano mutfağının tüm özel yemeklerini denemeniz şiddetle tavsiye edilir!

IMG_1228IMG_1231IMG_1232

Nereye Gidilir?

 10 Corso Como

1990’da İtalyan Vogue dergisinin moda editörü Franco Sozzani’nin kızkardeşi Carla Sozzani tarafından açılan 10 Corso Como, hem otel, hem de  ünlü markalara ev sahipliği yapan çok şık bir tasarım mağazası olarak hizmet veriyor. Modaseverler için adeta bir vaha niteliğindeki mağazada aynı zamanda galeriler, kitap ve dekorasyon butikleri, bir kafe ve bar da bulunuyor.

IMG_1234image3image2Bar Brera

Şehrin tarihi bölgelerinden Bar Brera, sanat galerileri, vintage butikleri, antikacıları, barları, kafeleriyle şehrin bohem hayatından bir kesit sunuyor. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam eden bu canlı ortamı yaşamak için Milano ziyaretinizde mutlaka Bar Brera’yı da ziyaret edin!

IMG_1242IMG_1241IMG_1239

Fondazione Prada

Geçtiğimiz yılın mayıs ayında açılan Fondazione Prada, mimarlığını Rem Koolhaas’ın yaptığı bir sanat merkezi. Eski fabrika ve arıtma tesislerinden dönüştürülen binalar farklı tasarımlarıyla dünyaca ünlü koleksiyonlara ve sergilere ev sahipliği yapıyor. Ünlü film yönetmeni Wes Andersen tarafından  tasarlanan kafesi Fondazione Prada’nın kayda değer mekanlarından biri…

image4image7IMG_1246

Milano Moda Haftasında Gezi Tavsiyeleri yazının devamı için www.popvizyon.com a bakabilirsiniz

KHLOE-KOURTNEY KARDASİAN LARIN RÜYA EVLERİ

KHLOE-KOURTNEY KARDASIAN’S DREAM HOME..

Gerçekleştirdikleri Tv show programları ile dünyada olduğu kadar Türkiyede’de ayırt edici stilleriyle dikkat çeken ünlü kardeşler Khloe ve Kourtney Kardashian’ın Kaliforniya’daki çekimlerinin AD dergisi tarafından yapıldığı rüya evlerini merak edenler yazımız sizler için. Bir dekoratör eşliğinde gerçekleştirilen evin çekiminden Khloe ve Kourtney Kardashian’ın yaşam tarzını yansıtan zaman zaman egzotik, zaman zaman klasik çizgileri üzerinde taşıyan Kaliforniyadaki evi oda oda incelemeye ne dersiniz?

Kourtney Kardasian’ın evinde mevcut olan Jules Leleu masa ve Pierre Jeanneret sandalyeler ile döşenmiş evinin ofisinde sanat düzenlemesi Bridget Riley tarafından kağıt üzerinde canlı bir çalışmayla yapılmış.

kardashians-01Khloe ve Kourtney’in ortak paylaştıkları havuz terasında, kumaş minderli Hıristiyan Liaigre şezlonglar ve peyzaj tasarımı James Hyatt Studio tarafından yapılmıştır

Kardasian Havuz terasKourtney Kardasianın evinin antresinde her tarafın cam olmasından ötürü gün ışığı çok güçlü hissediliyor

Kardasian AntreKourtney Kardasian’ın rüya evinin oturma odasında ilk göze çarpan , Schumacher yün ve Larsen deri giydirilmiş Liaigre kanepelere eşlik eden bir Steinway piyano. Onun yanısıra Oscar Niemeyer sandalye, Osmanlı birkaç özel tasarım parçalar, aplik ile birleştirilen tavan ışıkları, yün keten perdelerin önündeki Loro Piana konsollar ile oldukça şık bir atmosfer yakalanmış.

Kourtney Kardasian oturma odasıKourtney Kardasian’a ait mutfak da Caesarstone sayaçları ile bir Sub-Zero buzdolabı, Dornbracht lavabo armatürleri ile donatılmış.Kardasian’ın mutfağının zemini kireçtaşı ile döşenmiş. Mutfağın,aydınlatması ve tabureler Holly Hunt Alison Berger Glassworks ve duvara asılı Andy Warhol fotoğraf Greg Gorman tarafından tamamlanmış.

Kourtney KardasianYemek odasında, Martyn Lawrence Bullard’dan ısmarlama tablo ve José Esteves imzalı avizenin altında ise JF Chen vintage Pierre Jeanneret sandalye yerleştirilmiş; Çerçeveli sanat ise Roy Lichtenstein’e ait, duvarın solunda ise James Prestini metal heykel ise Blackman Cruz a ve halı Mansur Modern’e ait.

kardashians-06

Kourtney Kardasia’nın master banyosunda yer alan tavan aydınlatmanın altında Downtown olan lavabolar ve banyo Kallista parçaları ise Ann Sacks tarafından uygulanmış.
kardashians-07 Neon ışık yüklemesi ile Penelope yatağın tepesinde yukarıdan monte edilerek odanın aydınlatması sağlanmış.

kardashians-09

Oyun odasında bir RH halı üzerinde JF Chen İtalyan şezlong; t Samsung televizyon ve kara boya tahtası ise Benjamin Moore a ait. Misafir odası perdeleri ve halıları ise oldukça şık.

kardashians-10Kourtney Kardasian’ın yatak odasında James Turrelle ait sanat Kourtney’nin yatağının üzerinde asılmış. Vintage Jean-Michel Frank şezlong, Edelman deri döşemeli, olup 1970’lerden Belçika kokteyl masa Lucca Antika ve halı kilim Şirketi ne ait.

Kourtney Kardasian Yatak odası Khloe’nun evindeki avlu, şömine Ann Sacks ve Martyn Lawrence Bullard tarafından tasarlanan kiremit kaplı olup; ayna RH a ait.

kardashians-13Fas tarzı çeşme

kardashians-15
Khloe Kardasia’nın geniş giyim odasında avize RH firmasına ait Schumacher duvar kağıdı ile kaplı.

kardashians-16Kloe Kardasian’a ait aile odasının tavanı Schumacher duvar kağıdı kaplı. Fenerler ve yıllık kumaşlarla döşenen aile odasında, kanepe, dahil Martyn Lawrence Bullard yarattıkları bir dizi, vitrinler; çerçeveli fotoğraf Patrick Demarchelier’e ait, antik şöminenin nefis yüzeyindeki kilim ise Anthony Monaco’a ait.

Kloe Kardasian aile odası

Oturma odası görseli Martyn Lawrence Bullard kendi tasarımı olan dik kumaş ile  bir levanten ayna ve Anthony Monaco tarafından bir halı bulunmakta.  John Salibello’e ait bir bağbozumu kanepe ile gruplandırılmış.

kardashians-18

Khloe Kardasian’a ait mutfağın bir spot ışıkla aydınlatılmış. Sayaçlar ise Caesar Stone tarafından uygulanmış.

Kloe mutfakKhloe’nin kilerinde sıra sıra bulunan organize raflar pişirmeye hazır aşk ile ortaya konmuş

Kardasian Kiler

Khloe Kardasian’a ait sinema odasındaki lüks kumaşlarla döşenen rahat koltuklar geceleri film seyretmek için ideal

Kloe Kardasian sinema odası Khloe’nin makyaj masası eski göz kamaştıran Hollywood yıldızlarınıkinden. Akkor ampuller ile aydınlatılan geniş aynanın etkisiyle oldukça etkileyici.
Kloe Kardasian Makyaj masasıKhloe Kardashian’a ait Ann Sacks siyah-beyaz çizgili mermer ustasının canlandırdığı banyoda şık, armatür bir jakuzi tarafından tamamlanmış.

kardashians-24Master süit yatak odasında Colefax ve Fowler kumaş döşemeli bir ısmarlama yatak bulunmakta; Merkezde keten yastık, perdeleri Hollanda & Sherry’den Fendi ve Hermès halı ise kilim şirketine ait.

Kloe Kardasian suit yatak odasıYatak odasındaki nişde ise egzotik dokunuş dikkat çekici. Aydınlatma olarak yıldız şeklinde fener, Chester Higgins Jr.dan bir fotoğraf ve inci ,sedef kakma masa kullanılmış. Desenli saten karışım, sedirdeki bir çift yastık ve diğer kadife yastıklar Manuel Canovas’a ait.

kardashians-26

Yazının devamı için www.archisections.com a bakabilirsiniz

INNOVATIONS FROM FAMOUS DESIGNER KARIM RASHID

ÜNLÜ TASARIMCI KARİM RASHİD DEN YENİLİKLER…Yarı İngiliz-yarı Mısırlı tasarımcı Karim Rashid endüstriyel tasarım eğitimini Kanada’da tamamladı. İtalya’da lisansüstü eğitimini tamamladıktan sonra 1993 yılında New York’ ta kendi stüdyosunu açtı.

Yarı İngiliz-yarı Mısırlı tasarımcı Karim Rashid endüstriyel tasarım eğitimini Kanada’da tamamladı. İtalya’da lisansüstü eğitimini tamamladıktan sonra 1993 yılında New York’ ta kendi stüdyosunu açtı.

KARİM RASHİD 1

Karim Rashid,projelerinde canlı renk ve organik şekilleri kullanmasıyla, kendine özgü karakteri ve tasarımları ile, tasarım dünyasında bilinmekte.

KARIM RASHID NHOW OTEL BERLIN Mısırlı bir baba ve İngiliz annenin Kahire, Mısır doğumlu, Karim Kanada’da büyüdü. Ottawa Carleton Üniversitesinden 1982 Endüstriyel Tasarım bölümünden mezun, ve daha sonra italya da Napolide, tasarım çalışmalarında yüksek lisans yapmıştır.

KARIM RASHID TEL AVIV OTEL1

KARIM RASHID KOCOON SANDALYEUmbra, Giorgio Armani, Yahoo gibi birçok ünlü marka ile çalıştı. 2000’den fazla ürün tasarlayan tasarımcının eserlerine televizyon kanallarında yayınlanan ve çok ses getiren dizilerde ve tv showlarında her daim rastlanabilir. En çok plastik ürün tasarımları ile tanınan Karim Rashid son zamanlarda artan çarpıcı, iç mekan tasarımlarıyla da dikkat çekmektedir. “Her obje tamamen geri dönüşümlü olmalı böylece çöp birikmez. Nesiller objeleri orijinal formları ile iletmek zorunda kalmazlardı. Böylece antik çağlar düşüncesi oluşmazdı. Antikaları hiç sevmiyorum.” sözleriyle tasarım anlayışını özetleyen tasarımcının 2001 yılında “I Want To Change To world”, 2004 yılında da “Evolution” adlı kitapları yayımlandı.

KARIM RASHID METRO İSTASYONU NAPOLİ

Karim Rashid Metro istasyonu Napoli Geçtiğimiz sene içerisinde bir Türk firmasına tasarladığı eserle Design Plus 2005 ödülünü kazanan Karim Rashid halen Amerika’da yaşıyor ve baş döndürücü prototip tasarımlarına devam ediyor.

Karim Rashid

Son yaptığı iç mimari projelerden Danyan grubuna ait Tel Aviv Hotel in yanısıra ödüllü tasarımlardan Christofle, Veuve Clicquot ve Alessi , Artemide ve fabbian, Asus ve Samsung’un yüksek teknoloji için tasarladığı lüx ürünlerinin yanısıra Paris Baguette, Kenzo ve Citibank ve Sony Ericsson gibi dikkat çeken markalar için hazırladığı kimlik ve ambalajlarıda görülmeye değer..

KARIM RASHID TEL AVİV OTEL DANYAN GRUBU
Tel Aviv Oteli Danyan Grup
KARIM RASHID ASUS PC
Asus Tasarım
KARIM RASHID KENZO AMBALAJ TASARIM
Kenzo Ambalaj Tasarım

 

LUX LIFESTYLE REFLECTIONS FROM FIRST BACCARAT HOTEL IN THE WORLD

DÜNYANIN İLK BACCARAT OTELİNDEN YANSIYAN LÜKS YAŞAM TARZI Dünyaca bilinen efsanevi ünlü Fransız şirketi Baccarat, New York’da açılan ilk lüks otelinde kullanılan malzemede ağırlıklı olarak seçilen kristalden yansıyan ışıltıdan gözleriniz kamaşacak.

Baccarat otelinde uygulanan tasarımın en dikkat çeken özelliği lüks yaşamdan bir yansıma sanki. Maksimalist tarzın hakim olduğu iç tasarımda zenginliğin olduğu oteller zincirine New York’da bir yenisi daha eklenmiş oldu. Eğer yaşam tarzında lüks yaşam tercihiniz ise Baccarat otel tam sizin için.. Baccarat otelin fotoğraflarından bile her metrekaresinde lüks yaşam tarzını derinden hissediyorsunuz..New York’a gittiğinizde seçiminiz Baccarat otel ise kendinizi yıldız hissettirecek bu lüksü yaşamaya hazır olun.

Bu büyük lüks otelde 50 kat ve 114 oda bulunmakta. Baccarat konsept olarak lüks bir otel olsa da konuta ve ev konseptine göre tasarlanmış olduğu için, konuk odalarında kendinizi evinizde hissedeceksiniz. Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri’nin yanı sıra otelin bünyesindeki ilk ev restoran Chevalier ve spa La Mer bile sadece bu otele gitmeniz için bir sebep olabilir. En iyi tasarımcılardan Patrick Gilles ve Dorothée Boissier tarafından tasarlanan salonlar tahmin edersiniz ki Baccarat 1800 kristal bardak, sayısız avizeler ile dekore edilmiş.

Baccarat otel giriş2

Baccarat otel odasıBaccarat otelBaccarat otel2Baccarat otel5

 

ROMANTICISM IN THE DETAILS

ROMANTİZM AYRINTIDA GİZLİDİR

Sevgililer gününü evinde sevgilileriyle, sevdikleriyle geçirecekler, sevgililerine yapacakları hoş detaylarla bugün hoş süprizler yapmayı planlayanlar. Seçimlerimizdeki küçük ayrıntılar sizler için. Romantizmi çağrıştıran küçük ayrıntılar… Aşk bir güne, bir detaya sığdırılamaz. Buda önemli bir ayrıntı ancak “Sevgililer günü olsa olsa 365 günün sembolü olabilir. Çünkü gerçek aşk 365’in her bir gününün anlarından oluşur.”

Peki nedir o aşk anları? Sevgiliyle parkta yaptığınız el ele bir yürüyüş, yan yana oturup okunan kitaplar, uzaklara bakıp beraber kurulan hayaller aşkın sadece göz göze mum ışığında yenen yemeklerde değil de günlük hayatın koşuşturması içinde paylaşılan küçük ayrıntılarda, bulunabileceğini hepimize gösterir. “Aşk şaşırtır, her anı günden güne değişir; bazen bir öpücük, bazen renkli bir günbatımını izlemektir. Diğer günler bir dondurmayı eşinle paylaşmak ya da en yakın arkadaşınla altı saat boyunca muhabbet etmektir.” Evimizde mum ışığında, çiçeklerle, güllerle donattığımız yemek odasında yediğimiz yemekler, paylaştığımız anlar sadece anlardan bazıları.

Sizin için seçtiğimiz her kareden romantizmi yansıtan ayrıntılardan en önemlileri mumlar, buket güller, yemek takımlarında ki romantizmi çağrıştıran desenli yemek, çay, kahve takımları. Bu öneriler doğrultusunda canlı çiçekleri mumları sadece yemek masalarına değil mekanlarınızın her alanına, salonlarınıza olduğu mutfağa, banyoya, antreye bahçelere, balkonlara, verandalara ve terasa taşıyabileceğiniz şık romantik ambiansları taşımak. Bu detaylarda çiçeklerin gücü tartışılmaz, özellikle güllerin.

Sevgilinizle sevdiklerinizle hoş ayrıntılarda romantizmi derinden hissedeceğiniz güzel, hoş bir sevgililer günü geçirmenizi dileriz. Sadece bugün değil yılın her günü. Eğer tarzınız romantizm ise evinizin her köşenizde duvarlarınız, döşemelikleriniz seçeceğiniz renkler pastel renkler olabildiği gibi kırmızının hakim olduğu mekanlar da olabilir.

ROMANTİZM 2ROMANTİZM 4ROMANTİZM1
ROMANTİZM5ROMANTİZM6ROMANTİZM7ROMANTİZM8romantizm11

Yazının devamı içi www.archisections.com a bakabilirsiniz

THE MOST CHIC RESTAURANTS IN PARIS FOR VALENTINE DAY!

SEVGİLİLER GÜNÜ! İÇİN PARİS’İN EN ŞIK VE ROMANTİK RESTORANLARI, Paris her daim dünyanın en romantik şehri olarak kabul edilir. Sevgililer gününe sayılı günlerin kaldığı şu günlerde dünyanın en romantik şehri sıralamasında birinci olan Paris’in tasarımda en zarif ve romantik olan restoranlarını merak ediyorsanız ve de sevgilinizle Paris’deyseniz bu yazımız sizin için.

Four Season George V.paris
Four Season George V Paris

Paris her daim dünyanın en romantik şehri olarak kabul edilir. Sevgililer gününe sayılı günlerin kaldığı şu günlerde dünyanın en romantik şehri sıralamasında birinci olan Paris’in tasarımda en zarif ve romantik olan restoranlarını merak ediyorsanız ve de sevgilinizle Paris’deyseniz bu yazımız sizin için.

Aşkları filmlere ve romanlara konu olan, aşk dendiğinde ilk akla gelen sanat ve hayat şehri Paris… Sevdiğiniz kişiyle Sevgililer Günü’ne birkaç günlük bir kaçamak planlıyorsanız kuşkusuz dünyanın en romantik şehri Paris sizin için uygun olacaktır. Burada sevgilinizle gün batımının tadını çıkarabilir, Seine Nehri’nin iki yakasını birbirine bağlayan köprüler altında tekne gezintisine çıkabilirsiniz. Sizler için sevgililer gününde seçtiğimiz Paris ‘deki en zarif en, güzel, en romantik restoranlarda romantizm n keyfini çıkarabilirsiniz.

Tasarımların sınır tanımadığı iç mimari tasarımda, hiç şüphesiz restoranlarda çok farklı stillerde dizayn edilebiliyor. Sadece rahatlık açısından değil, romantik ve duygusal bir atmosfer için de gerekli detayların olduğu restoranlarda öncelikle olmazsa olmazlar…

Şömine

Mum ışığı

Loş aydınlatma

Renklerden kırmızı

Çiftlere özel çift kişili masalar

İşte bu özellikleri üzerinde taşıyan romantik tasarımlara sahip Paris’in en şık restoranları…

Keyfini çıkarın.

Ciel de Paris Restoran
Kong Restorant
Kong Restoran
La Renard Restorant
La Renard Restoran
Le Coupe-Chou Restorant
Le Coupe-Chou Restoran
Le Renard Restorant
Le Renard Restoran
Maison Blanche Restorant
Maison Blanche Restoran
Mandarin Oriental Restorant
Mandarin Oriental Restoran
Opera Restorant
Opera Restoran
Terminus Nord Restorant
Terminus Nord Restoran

Yazının devamı için www.archisections.com a bakabilirsiniz

EERE LANDSCAPES, FROM ISTANBUL

İSTANBULDAN ÜRKÜTÜCÜ MANZARALAR, İnsan hayatı söz konusu olduğunda, hiçbir zaman hesap vermeyen bir yönetim anlayışına sahibiz. Şehri şehir, kentliyi de kentli yapan en önemli unsur kentsel dış mekan yaşantısıdır. Türkiye’nin bir çok şehrinde olduğu gibi göz bebeğimiz İstanbul’da da kentsel dış mekan yaşantısı oldukça zayıftır. Çevremize şöyle bir göz ar-tarsanız bunu görmeniz hiç de zor olmayacaktır. Ayrıca, bunun sadece Boğaz’da değil, şehrin her yanında bulaşıcı hastalık gibi yayıldığını görürsünüz. İstanbul büyüdükçe, geniş alanlara yayıldıkça, bu soruna çözüm bulunması gerekirken, sorun İstanbul!un büyümesine paralel olarak daha çok büyümüştür. Sorunları maddelemek gerekirse tarihsel süreklilik çerçevesinde  çevre kararketi ve çevresel kimlik bozukluğu, insani ölçeğin kaybolmuş olması ilk sıraları alır. Tüm bunların sonucunda da çirkin manzaralar olmuştur. İnsanı insan yapan mekanlarda değil, yaşantıdan uzak yerlerde yaşanılarak yanlış noktalara gelinmiştir.

istanbuldan ürkütücü manzaralar2 copy

Diğer kentlerimizin yanı sıra, dünya güzeli İstanbul’umuzda yaşamak keyif olması gerekirken kabus olmuştur. 1999 yılında yaşadığımız depremlerin ardından yaşanan büyük can ve mal kayıpları, kaçak ve ruhsatsız çarpık yapılaşmalarda, gecekondu bölgelerinde, çoğu denetimsiz inşa edilmiş binalarda meydana gelmiştir. Özellikle bilime aykırı imar planı alanlarındaki bu yapılaşmalarda zemin özellikleri dikkate alınmamış; fay hatları, su havuzları, heyelan bölgeleri yapılarla doldurulmuştur. Türkiye’de 1940’lardan bu yana, plansız yapılaşmanın hakim olmaya başlaması sonucu deprem felaketleri ve doğal afetler kaçınılmaz olmuştur. İmar planı olmayan ve imara açılmaması gereken bölgeler siyasi kararlarla yüksek katlı yapılaşmaya açılmıştır. İmar afları, depreme davetiye çıkaran kaçak ve ruhsatsız yapılaşmaya, plansız kentleşmeye ve çirkin manzaraların oluşmasına ön ayak olmuştur.

istanbuldan ürkütücü manzaralar3

Daha önce de bilim adamları , meslek odaları, üniversiteler tarafından, özellikle İstanbul’un Türkiye’nin en önemli deprem kuşaklarından birinin üzerinde olduğu bilinmesine rağmen, önlemler alınamamıştır. Ne yazık ki fatura ağır olmuştur ve kayıplarımız oldukça fazladır. Kayıplarımızın önemli bölümü ise aslında bir doğal afete ya da depreme değil, bina-kötü zemin olarak formüle edilen bir anlayışa kurban gitmiştir. İnsan hayatı söz konusu olduğunda hiçbir zaman hesap vermeyen bir yönetim anlayışına sahip ve bu çeşit felaketlere maruz kalınan ülkemizde, bu imar düzeninin tek sorumlusu sadece deniz kumu kullanan müteahhitler değil, imar aflarının yasallaşmalarına sebep verenlerdir. Bu sistem ya da sistemsizlik, vurguncu inşaat sektörünün eşşiz çirkinlikte ve ayakta zor duran binalar yapmasına izin vermiştir.

istanbuldan ürkütücü manzaralar4

Bahsi geçen sistem ; plan ve yönetmelik denetiminden yoksun çevreye, en başta da insana ve insan denetiminden yoksun çevreye, en başta da insana ve insan sağlığına duyarsız düzenin tek sorumlusudur. Bu sisteme çözüm ise imar reformunu gerçekleştirmek ve imar konusunda ne olursa olsun taviz vermemektir. Bu konuda taviz verenler kim olurlarsa olsunlar, mutlaka cezalandırılmalıdırlar. Ayrıca, meslek odalarına kayıtlı kişilerin de sorumlulukları çerçevesinde, görevlerini yerine getirmedikleri taktirde meslek odalarından çıkarılmaları gerekmektedir. Günümüz mimarına gerekli yetki ve sorumluluk verilmelidir. Günümüz mimarı hasara uğramış çevreyi onarmak amacıyla bazı temel hedefler seçmelidir. Bu hedefler, çevreye karşı yitirilen insani ölçeği yeniden kazandırarak, çevreyi yapılar ve dış mekanlar ile bir bütün şeklinde görerek ve kentsel dış mekan yaşantısını canlandırarak gerçekleşmelidir.

istanbuldan ürkütücü manzaralar5

Yeniden yapılanma sürecinde her şeyden önce İstanbul’un çarpık, dengesiz ve kötü yapılaşmasını düzeltecek imar reformu gereklidir. İmar afları ve denetimsiz yapılanma, depremin ve çarpık görüntünün temel  nedenleridir. Bu nedenlere bağlı olarak hiçbir şekilde taviz verilmemelidir. İnsan hayatının sağlıklı,düzenli ve hak edilen bir şekilde yaşanabilmesi için ve yine geleceğe, sağlıklı ve güvenle yaşanabilecek bir çevre bırakabilmek; doğru davranabilmek adına gerekli olan psikolojik yapıya sahip bir toplum seviyesine ulaşabilmek için bu gereklidir, hatta şarttır.

istanbuldan ürkütücü manzaralar-1

istanbuldan ürkütücü manzaralar-2

ISTANBUL CHURCHES FROM PAST TO PRESENT

İSTANBULDAN GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KİLİSELER, İstanbul Tarihi Yarımada’da Bizans İmparatorluğu Dönemi Tanıkları  Kiliseler

Bu sayımızda yazımda İstanbul Kültür Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü Araştırma Görevlisi Sinem Dışkaya’nın “İstanbul Tarihi Yarım Adada Bizans İmparatorluğu Dönemi Tanıkları Kiliseler” Yüksek Lisans Tezine yer vermek istedim: Bizans İmparatorluğu çökmekte olan Roma’nın yerine daha sağlıklı ve uzun sürmesi istenen yeni Roma düşü ile oluşturulmuş bir imparatorluktur. Yeni devlet, Roma’nın devlet yönetimi, şehir kuruluş sistemi, sanatı ve kültürü gibi birok kurum yapısını kendine örnek almıştır. Bizans İmparatorluğu bin yıllık egemenliği süresince, Hıristiyanlığın belirleyiciliğinde, Roma, Grek ve Doğu etkilerinin çerçevesinde, kendi damgasını vurduğu sanatını oluşturmuştur. İmparatorluğun doğu bölgesini yöneten Licinius bölgede Hıristiyanların büyük bir çoğunluk oluşturduğunu görmüş ve  313 yılında Hıristiyanlığı özgür kıldığını belirten bir bildiriyi Nicomedia’da yayınlamıştır. Aynı yıl İmparatorluğun batısını ele geçiren Conctatinus ile Licinius, Milano’da birbirlerinin yönetimini tanıtmak için buluşmuşlar ve Hıristiyanlığı özgür kılan bilgirgeyi yayımlamışlardır [1]. Büyük Theodosius ise 380 yılında Hıristiyanlığı devletin tek geçerli dini olarak ilan etmiştir [2]. Milano bildirgesiyle özgürlüklerine özgü dinsel yapılarını gerçekleştirmeye girişmişlerdir. Kiliseler, vaftizevleri, martyrionlar bu coşkunun mimariye yansımasını oluşturmuştur. İmparatorluğun kültür ve sanat ürünlerinin hem sayıca, hem de değerce en önemlileri Byzantion’da (İstanbul) toplanmıştır. Constantin’in yaptırdığı büyük kiliseler, belirli bir tipe göre yapılmamış olmakla birlikte, genellikle Roma  bazilikalarından etkilenmiştir.Bu planlamalar sonraki dönemlerde evrensel olarak kullanılacak  olan klise mimarisi şemasını oluşturacaktır. İstanbul’un fethinden sonra, Osmanlılılar tarafından  birçok kilise ve benzeri yapı camiye çevrilmiştir. Günümüzde İstanbul kenti Asya’yı Avrupa’ya, Doğu’yu Batı’ya bağlayan ve kendi adını taşıyan (Boğaziçi denilen eski adı ile Bosporus Trakhios) bir boğazın iki bölüme ayırdığı geniş bir toprak parçası üzerine yayılmaktadır.

kiliseler1 copy

Eski kent ise, günümüzde kenti ikiye bölen boğazın batı yakasının güney ucunda yer alan ve ” Tarihi Yarımada ” olarak tanınan, üçgen bir yarımada üzerine kurulmuştur. Bu yarımada üzerinde bulunan Bizans Kiliseleri, inşa edildikleri dönemin tüm özelliklerini sergilemekte aynı zamanda geçirdikleri değişim-gelişimleri izleme, saptama açısından Bizans mimarisinin karakteristik örneklerini oluşturmaktadır.Bizans mimarisi başlangıçta ilk çağın mimari tiplerinden faydalanmış ve bunları yeni amaçlarına uydurmasını bilmiş, bir çağrış, bir toplantı yeri olan bazilikayı hıristiyanlaştırarak kilise haline getirmişlerdir. Tarihi süreç boyunca Hıristiyan dini kendi iç enerjisiyle yaşayan ve büyüyen bir din olmuştur. Bir din için en önemli iki unsur olan özgürlük ve güven unsurları ise Constantinus  tarafından sağlanmıştır. Böylece, Roma dünyasının kiliselerle kaplandığı ve giderek büyüyen Hıristiyan topluluğunda yoğun bir tanrıbilimsel etkinliğin geliştiği görüldü. İlk kez olarak, imparator vaftiz edildi ve devlet, kilisesinin iç işleriyle ilgilenmeye başladı. [4]. Consrantinus’un, yaptırdığı büyük kiliseler, belirli bir tipe göre yapılmamış olmakla birlikte,söz konusu kiliselerde genellikle ilk Hıristiyan bazilikalarının etkisi görülmekteydi. IV-VI yy.da Bizans kendi mimarlığını aramaktaydı. Bina tipleri, Geç Roma Dönemi tipi kiliselerdi. Uzunlamasına dikdörtgen planlı bazilika tipi yapılar, içi iki sütun dizisi ile üç nefe ayrılmıştı, ortadaki nef yandakilere oranla daha genişti ve narteks adı verilen holden oluşuyordu. Bunun iki yanındaki merdivenlerden yan neflerin üstünde yer alan ve kaldınlara ait olduğu bilinen galerilere çıkılıyordu. Bu bazilikaların üstü, çift eğimli ve kiremit kaplı ahşap bir çatı ile örtülüydü. Bu basit ve yalın kilise tipinin örneklerinden biri de V yy.da yapılmış olan ve Constantinople’da ayakta kalan en eski kilise olarak bilinen, Samatya ile Yedikule arasındaki Hagios Studios Manastırıdır. Günümüzde yıkı durumunda olan yapının geniş bir orta nefi, her iki yanında ise birer yan nef bulunmaktadır. Orta nef yan neflerden daha yüksektir.Yan neflerin üzerinde galeriler bulunaktadır, ancak galeri katına çıkan merdiven yıkılmış olduğundan yeri saptanamamıştır. 18.yy daki yangından sonra girişe göre sağ taraftaki sütunlar kaldırılmış, ahşap çatıdan da günümüze hiç bir iz kalmamıştır. Bizans tarihinin en parlak dönemi, bayındırıcı ve sanat destekçisi olan imparator lustinianos’un ( 527-65) yönetimi altında geçen dönemdir.Bizans mimarisinde Ayasofya’nın yapımı ( VII yy. ) ile altın bir dönem açılmış, basit bazilikal plan yerini merkezi kubbeli bazilikaya bırakmış ve Bizans kilisesi kendi anlayışına uygun bir kilise şeması geliştirmiştir. Merkezi planlı yapıların düzeni, kubbeli bazilikaların en görkemlisi olan Ayasofya’da orta nefin üst mimarisinde ve ana mekanda görülmektedir. Dış narteksi, çapraz tonozlarla örtülü geniş bir ana narteks izlemekte, iç kısım ise sütın dizileri ile üç nefe ayrılmıştır. Ora nefin üstünü dört payeye oturan kubbe örtmektedir.

kiliseler2 copy

Ayasofyanın dış görünümü ve apsise doğru bakış Galeri katına kadar olan kısım “yeryüzünü”, onun üzerinde bulunan pencereler, yan neflerin üzerindeki pencereli bölümler kube, ışıklar ve mozaiklerle gökkubbeyi, “tanrısal evreni” simgeleyecek şekilde süslenmiştir. Yer ve gök birbirinden ayrılmak istenmiştir. Bazilikal planın dışarıdan algılanması için yan nefler alçak, orta nef yüksek tutulmuş ve dışardan da algılanacak şekilde yapının dış yüzü oluşturulmuştur. Bazilikal planın Tanrıya giden bir yol olduğu belirtilmiştir. Dış yüz dünyaya, iç yüz Tanrıya ait kısım olduğundan, dış yüzde sadelik iç mekanda ise süslemeler hakimdir. Yuvarlak bir ana mekan oluşturacak biçimde inşa edilen bu binalarda mekanın üstü, yapının bütününü kaplayan bir kubbe ile örtülmüştür. Bu tipin en yalın örneğide kubbe, sekiz köşeli bir plana göre inşa edilen dış duvarlara oturur. Bu tipin  güzel bir örneği Sergios ve Bakhos Kilisesi ( Küçük Ayasofya Camii) dir. Dış duvarları, pek düzgün olmayan bir kare oluşturan yapının 8 paye ile oluşturulan sekizgen bölümü basık ve dilimli bir kubbe ile örtülmüştür.Bu orta mekan doğu yönünde ileri doğru uzanan ve dışarı taşan bir apsise sahiptir. Revak beş bölüme ayrılmış ve her bölümün üstü bir kubbe ile örtülmüştür. Ortada kalan bölüm cephede yükseltilerek hem cephenin monotonluğu giderilmiş, hem de esas girişe işaret edilmiştir. Bizans tarihinde yedinci yüzyıl en karanlık dönemlerden biridir. 726 ortaya çıkan ve kiliselerin dini resimlerle süslenmesini yasaklayan bir akım olan, ikonoklazma (tasvirlerin tahribi, kırılması dönemi) döneminin etkisiyle sade yapılı kiliseler inşa edilmiştir. İkonoklazma döneminin 842’de bitmesi ile başlayan orta dönem, Bizans tarihinde ikinci parlak devir olarak bilinmektedir.Bu dönem dokuzuncu yüzyıldan 1204 ‘de IV Haçlı Seferi’nin Bizans’a yönelmesi ve İstanbul’u ele geçiren Latinlerin bir Latin İmparatorluğu kurmalarına kadar sürmüştür.Makedonya ve Komnenoslar dönemine rastlayan bu dönem Bizans’ın ilk rönesans devri olmuştur. [9] Karanlık dönemdekinden farklı olarak bu dönemde dinsel yapılarda küçük boyutlar kullanılmış ama dış çizgilerin zarif, ölçülerin uyumlu olmasına önem verilmiştir. Tasarımda Hristiyanlığın simgesi olan haç artık kilise planı olarak seçildi.Kasnak üzerine kubbeyi yerleştirerek, yükselerek Tanrının evrenini simgelemişlerdir.Ayrıca Kilisenin ikonoklazmaya karşı kazandığı zaferden duyulan coşku ve bunun itici gücü, Hıristiyan sembolizminin bir anda sanat dünyasını kaplamasına yol açmıştır. Apsisin de en uçta ve doğuda olması ile Tnrı’ya ulaşma geleneği sürdürülmüştür.

kiliseler3

Tarihi Yarımada içerisinde Laleli’de bulunan Myrelaion Kilisesi (Bodrum Cami) bu örnekte olan yapılardan biridir. İlk dönemde haç kısmı yükseltilmiş, köşelerdeki küçük kubbecikler alçak bırakılarak dışarıda da plan tipi algılanmıştır. Bina tipi dörtgen içinde haçvari kilise planı ve bir kasnak üzerine oturulmuş kubbe sisteminden oluşur. Yan payandaların yanında taşıyıcı sistemi  güçlendirmek için ayaklara ve kemerlere yer verilmiştir. İlk dönemlerde, dış cepheler yalın iken bu dönemde süslemeler ortaya çıkmakta, iç mekanda da renkli zengin süslemeler dikkat çekmektedir. Yüksek bir kripta üzerine kurulmuş olan kilisede, dört sütunlu Yunan haçı planı açık bir şekilde algılanır.Narteksi izleyen naos,  dört narin payenin yardımıyla oluşturulmuş bir Yunan haçı biçimindedir. Kubbe kasnağına açılmış sekiz büyük pencere, iç mekanı daha aydınlık kılmakta ve göğün Tanrının ışığını içeriye almaktadır. Özel biçimli tuğlalar ile örülmüş taşıyıcı ayaklar iç mekana göze çarpmazken, dışarıdan algılanmakta ve cephenin hareketliliğini de arttırmaktadır. Bu dönemde kiliselerin mimari oluşumunda en önemli bölümler gökyüzünü simgeleyen kubbe, yeryüzü ile gökyüzü arasındaki bağıntıyı sağlayan sembolik unsurlar olan padantifler ve Hıristiyanlığın özünün sembolü diye nitelendiren bema kısımlarıdır. Apsis yeryüzü kilisenin sembolüdür. Narteks ise daha dünyasal karaktere sahip bir hazırlık mekanıdır. Palailodoslar döneminde Bizans mimarisi son bir rönesans devresi yaşamıştır.Bu dönem bir artakalış, bir can çekişme olmuş; bir diriliş olmamıştır.Bu dönemde sanat kilisenin  sert kurallarından sıyrılmış ve dinsel konuları daha özgür bir biçimde yorumlamıştır.Antik şekilli bazilikal kilisenin, taş-tuğla cepheler,kasnaklı kubbelerin yükselişi gibi özellikleri vardır. Genelde cephe mimarisi önemsenmiş, cephelerde pencere boyutları artmış, doluluk boşluk oranları değişmiş,pencere yüzeyleri büyümüştür. Son Bizans döneminin mozaik ve freskolarıyla en görkemli resim koleksiyonunu oluşturan  Khora Manastır Kilisesi ( Kariye Cami ) bu dönemin özelliklerini yansıtmaktadır. Sonuç olarak; İstanbul Tarihi Yarımada’da bulunan Bizans kiliselerine bütün savlara karşı, öncelikle dinsel açıdan bakıldığında, işlevsel olarak mimari özellikleri korunmuş ve din dışı yapılara dönüştürülmeyip dinsel tapınma özelliğine uygun yapılar olarak kalmış, camiye ya da müzeye çevrilerek kullanıma açılmışlardır. Günümüzde çoğunluğu harabe halinde olan ve bu nedenle kullanılamayan Bizans kiliselerinin restitüsyon projeleri hazırlanarak kısmi rekonstrüksiyonları yapılabilir ve bulundukları alanlar düzenlenerek açık hava müzeleri şeklinde  -yeni statü ile- ziyaret  güzergahı yapılarak günümüzde giderek önem kazanmaya başlayan inanç turizmine açılabilir…

kiliseler-1

2

Kaynaklar

  • [1] Simson, Macel, Civilisation de L’antiquite’et le Christinisme, Paris: Anthaud, 1972, s.244-245
  • W.Haussig,Historie de la Civilisation Byzantine, Paris: Jules Tallandier, 1971,s.37
  • [2] Ostrogorsky, Georg, 1986, Bizans Devlet Tarihi, (çev.Fikret Işıltan), Ankara,TTK, s.49; Haussig, a.g.e, s.99
  • [3] R.Janin,Bizans İstanbul’u, 1950, s.66
  • [4] Lemerle, P., 2004, Bizans Tarihi, (çev.Galip Üstün ), İstanbul, İletişim yay., s.25
  • [5] Milligen, A.von, 1912, Byzantine, Churches in Constantinople, London, s.212-217
  • [6] Grabar, A, 1966 L’Age D’or De Justinien, Gallimard.
  • [7] Eyice, S., 1995,İstanbul Ansiklopedisi, Cilt 4, İstanbul Türk Tarih Vakfı Yayınları.
  • [8] Yerasimos, S., 2000, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul
  • [9] Yıldız, H.Dursun. 1982, Anadolu uygarlıkları ansiklopedisi, İstanbul, Görsel yay.,s.453-58
  • [10] Müller, W., 2001, İstanbul’un Tarihi Topoğrafyası, YKY