Posts

MOBIL MUSEUM FOR THE DISABLED – INTERNATIONAL IDEA COMPETITION OPEN TO YOUNG ARCHITECTS

turuncu_program_k_opt

Amacı Ve Kapsamı

Endüstri devriminden günümüze kadar uzanan tarihsel süreçte “hız” kavramı mekânın ve zamanın algılanışını derinden etkilemiş ve küreselleşmenin ana unsurlarından biri olmuştur. Seri üretim ile hızla üretilen mekânlar yerkürenin birçok köşesinde standartlaşarak hızla yayılırken mimarlığın bağlamsal özgünlükleri hızla çözülmeye uğramıştır. Dünyanın her yerine hızla ulaşabilen insan ve hızla nakledilebilen malzeme, teknoloji, tasarım yöntemleri ve ekonomik öncelikler ile birlikte mimarinin tasarım ve inşa süreçlerinin de hızla yürütülmesi bir mecburiyet halini almıştır. Hızın ve beraberinde niceliksel hedeflerin amaca dönüştüğü bu ortamda mimarlık ciddi içerik, anlam ve nitelik sorunlarıyla karşılaşmaktadır. Ürünün hızla elde edilmesine yönelik kaygılar süreci ve ürünün kendisini ne hale getirmektedir? Hızla üretmeye odaklanmış bir çağda yavaşlamak, tasarım ve üretim sürecinin belli noktalarında duraklamak ve hızın mimari boyutları hakkında yeni düşünceler ve alternatif stratejiler geliştirmek mümkün olabilir mi? Bu sorulara cevap aranırken hız – mimarlık ilişkisi konusunda eleştirel fikirlerin üretilmesi amaçlanmaktadır. Hızlı – yavaş, nicelik – nitelik, süreç – ürün gibi kavramsal ikiliklerin yorumlanması hedeflenmektedir.  Buluşma ile birlikte gerçekleşecek yarışmada katılımcı tarafından seçilen bir bağlamda “engelliler için gezici müze” konusunda fikir projelerinin geliştirilmesi beklenmektedir. Engelliler günümüzde toplumların önemli bir kısmını oluşturmalarına rağmen sosyal ve kültürel yaşama katılım konusunda ciddi sorunlar ile karşılaşan bir kitledir. Engellilerin günlük yaşama katılarak sosyalleşmelerinin sağlanacağı mekânsal düzenlemelerin ve standartların oluşturulması mimari tasarımın toplumsal sorumluluklarından biridir. Bu yarışmada söz konusu sorumluluğun engellilere yönelik olarak tasarlanacak ve farklı bağlamlarda tekrar kurulabilecek “gezici müze” üzerinden tartışılması hedeflenmektedir. Endüstri devriminden günümüze kadar uzanan tarihsel süreçte “hız” kavramı mekânın ve zamanın algılanışını derinden etkilemiş ve küreselleşmenin ana unsurlarından biri olmuştur. Seri üretim ile hızla üretilen mekânlar yerkürenin birçok köşesinde standartlaşarak hızla yayılırken mimarlığın bağlamsal özgünlükleri hızla çözülmeye uğramıştır. Dünyanın her yerine hızla ulaşabilen insan ve hızla nakledilebilen malzeme, teknoloji, tasarım yöntemleri ve ekonomik öncelikler ile birlikte mimarinin tasarım ve inşa süreçlerinin de hızla yürütülmesi bir mecburiyet halini almıştır. Hızın ve beraberinde niceliksel hedeflerin amaca dönüştüğü bu ortamda mimarlık ciddi içerik, anlam ve nitelik sorunlarıyla karşılaşmaktadır. Ürünün hızla elde edilmesine yönelik kaygılar süreci ve ürünün kendisini ne hale getirmektedir? Hızla üretmeye odaklanmış bir çağda yavaşlamak, tasarım ve üretim sürecinin belli noktalarında duraklamak ve hızın mimari boyutları hakkında yeni düşünceler ve alternatif stratejiler geliştirmek mümkün olabilir mi? Bu sorulara cevap aranırken hız – mimarlık ilişkisi konusunda eleştirel fikirlerin üretilmesi amaçlanmaktadır. Hızlı – yavaş, nicelik – nitelik, süreç – ürün gibi kavramsal ikiliklerin yorumlanması hedeflenmektedir.  Buluşma ile birlikte gerçekleşecek yarışmada katılımcı tarafından seçilen bir bağlamda “engelliler için gezici müze” konusunda fikir projelerinin geliştirilmesi beklenmektedir. Engelliler günümüzde toplumların önemli bir kısmını oluşturmalarına rağmen sosyal ve kültürel yaşama katılım konusunda ciddi sorunlar ile karşılaşan bir kitledir. Engellilerin günlük yaşama katılarak sosyalleşmelerinin sağlanacağı mekânsal düzenlemelerin ve standartların oluşturulması mimari tasarımın toplumsal sorumluluklarından biridir. Bu yarışmada söz konusu sorumluluğun engellilere yönelik olarak tasarlanacak ve farklı bağlamlarda tekrar kurulabilecek “gezici müze” üzerinden tartışılması hedeflenmektedir.

Bilgi İçin

MİMARLAR ODASI ANTALYA ŞUBESİ
Meltem Mahallesi 3808 Sokak No: 16
07500 ANTALYA TÜRKİYE
Tél : 090 242 237 86 92–93-94
Tél : 0090 533 766 99 57
Fax : 00 90 242 237 58 20

The Antalya branch of the Chamber of Architects of Turkey has launched the eleventh edition of the international ideas competition open to young architects throughout the world.

This initiative, organized each year since 2010 in coordination with the Forum of Young Architects, has received the support of the UIA.

The theme chosen this year is “Mobile Museum for the Disabled.” The participants are invited to develop designs for “a mobile museum for the disabled” which would help these members of the society to participate fully in social, cultural and everyday life. Participants are asked to reflect deeply on the implications of “speed,” a fundamental consequence of globalisation, and on the way we perceive space and time.

The competition is open to architects born after 1976 who are registered with the professional organization of their respective countries.

The jury will award three prizes. The First Prize will be 2 500 Euros, the Second Prize will be 1 500 Euros and the Third 1 000 Euros. A special prize of 1 500 Euros will be awarded by the participants.

The submission deadline for projects is 5 September 2016.
The working language of the competition is English. There is no registration fee.

information

MİMARLAR ODASI ANTALYA ŞUBESİ
Meltem Mahallesi 3808 Sokak No: 16
07500 ANTALYA TÜRKİYE
Tél : 090 242 237 86 92–93-94
Tél : 0090 533 766 99 57
Fax : 00 90 242 237 58 20

INSPIRELI AWARDS 2016: TOP WORLD TALENT COMPETITION OF YOUNG ARCHITECTS AND DESIGNERS

GENÇ MİMAR VE TASARIMCILARIN 2016 INSPİRELİ ÖDÜLLERİ

Flyer_Inspireli-Awards-2016_EN_Online

Inspireli ödülleri,  uluslararası platformda yeteneklerin ortaya çıkmasına yardım etmek amacıyla tasarlanmıştır. 2015 ödül töreni 25 ülke ve 45 üniversiteden 250 katılımcıyla gerçekleştirilmiştir.

UIA Inspireli Ödülleri’nde, dünya çapında 35 yaşın altındaki mimarları ve mimarlık öğrencileri gelişmekte olan yenilikçi bir uluslararası ödül altıncı baskısını onayladı. Ödülller  ayrıca BAE’nin Slovak Üye Kesimi, Slovak Mimarlar Derneği destek aldı. Finalistler kamu uzmanlar yanı sıra Inspireli sosyal ağ kullanıcıları tarafından seçildi. Finalde fotoğrafları en fazla oy alan 50 katılımcı seçildi.

Bunlara ek olarak halk, ek ödül kazananlar  için oy kullanabilecek. Organizasyonu düzenleyen ekip, halkın katılımı ve tasarım ilgi ruhu içinde, bu oylamaya katılmaya davet ediyor. Inspireli Ödüller 2016 töreni Prag, Çek Cumhuriyeti’nde şubat 2017 tarihinde gerçekleşecek.

Ödül zaman çizelgesi

2016/05/01 – Kayıt açılışı

2016/07/01 – Halk oylamasında başlangıç – bireysel yarışmacılar için oy kullanabilirsiniz

2016/11/30 – Oylama sonu ve finalist seçimi

2016/01/12 – Finalist duyuru

2016/12/20 – Final oylama sonu

2016/12/21 – Kazananların duyurusu

UIA Deniz İncedayı, Bll’nin Bölge II Başkan Yardımcısı ödülleri jüri temsil edilecek.

 

The Awards are designed to help emerging talents launch their careers on an international platform. The 2015 edition attracted 250 participants from 25 countries and 45 universities.

The UIA has endorsed the sixth edition of the Inspireli Awards, an innovative international award for emerging architects and students of architecture worldwide under the age of 35. The Prize has also received the support of the UIA’s Slovak Member Section, the Slovak Architects’ Society.

The finalists will be selected by public experts as well as Inspireli social network users. The 50 contestants whose photos receive the most votes advance to the finals.

An international jury of six renowned architects will attribute a First Prize, a Second Prize, a Third Prize. The First Prize winner will receive a “Wings to the Future” vase designed by Bořek Šípek for the Inspireli Awards.

The public will be allowed to vote for an additional prize-winner. In a spirit of public participation and interest in design, you are invited to participate in this voting.

The Inspireli Awards 2016 ceremony will take place in February 2017 in Prague, Czech Republic.

prize time schedule
1.5.2016 – Registration opens
1.7.2016 – start of public voting – you can vote for individual contestants
30.11.2016 – end of voting and selection of finalists
1.12.2016 – announcement of the finalists
20.12.2016 – end of voting in the final
21.12.2016 – announcement of the winners

The UIA will be represented on the awards jury by Deniz Incedayi, Vice President of the UIA’s Region II.

UIA AND CICA SIGN AN AGREEMENT TO FURTHER THEIR RELATIONSHIP

UIA VE CICA İLİŞKİLERİNİ İLERLETMEK İÇİN ARALARINDA ANTLAŞMA İMZALADILAR.

P1000513

Londra’da 9 Mayıs’da, Mimari Eleştirmenler-CICA UIA Uluslararası Komitesi, Esa Mohamed ve Joseph Rykwert başkanlığında  Mexico City 13. inci UIA Kongresi sırasında 1978 yılında başlatılan uzun bir ortaklık kutlandı ve karşılıklı ticari bir anlaşma  imzalandı. UIA-CICA Anlaşması habitat, sürdürülebilirlik, esneklik, kültürel miras, meslek, mimarlık eğitimi ve medya ile ilgili ortak politikaların uygulanması için güçlerini birleştirmeleri sözü verdi. Bu alanlar UIA ve CICA arasında kalıcı bir işbirliği ve diyaloğa açık olacağı belirtildi.

 

 

Last May 9, in London, Presidents of UIA and International Committee of Architectural Critics-CICA , Esa Mohamed and Joseph Rykwert, respectively, signed an Agreement of mutual interest celebrating a long partnership initiated in 1978, during th 13th UIA Congress in Mexico City.

This UIA-CICA Agreement pledges to join forces for the implementation of their common policies related to habitat, sustainability, resilience, cultural heritage, profession, architectural education and media.

These areas will be open to a permanent collaboration and dialogue between UIA and CICA.

INVITE THE BIRDS AND FLOWERS TO YOUR PLACES

ÇİÇEKLERİ VE KUŞLARI MEKANLARINIZA DAVET EDİN.

Bu yazıda sizler için, mekanlarda serin ortamlar yaratan, içeriği çiçek ve kuş olan, doğadan esintiler olan perdeler, duvar kağıtları ve döşemelik kumaşları mercek altına aldık. Özellikle doğayı en çok hissettiren, doğanın yansımalarını mekanlarına taşımak isteyenler; bu yılın trend renkleri ve desenleri ile hazırladığımız uygulamalı tablo ve yazımız sizler için.Çiçekler, doğadan alınmış desenler , bahar – yaz aylarında iç mekanları kişiselleştirmenin ve mekanlarımızda doğayı en güçlü hissetmenin en renkli yolu.

2016 yılı doğaya geri dönüş modasının yoğun olarak yaşandığı bir yıl, toprak renkleri ve bunun yanında doğadaki tüm canlı renkleri kullanan bir akım geliyor.Desen de doğanın yansımasını katması için küçük parçalarda ve yastıklarda kullanılabiliyor. Şu anda desen yerine çok güzel dokuları, daha sofistike teknikler ile üretilmiş olan kumaş ve duvar kaplamaları tercih ediliyor. Duvarı ışık ile yalattığınız zaman bütün dokular ortaya çıkmakta ve desenden çok daha estetik bir görünüm elde edilmektedir.

Kumaşların ve duvar kağıtlarının  renginin ve cinsinin doğru seçilmesi çok önemlidir, o odanın hangi amaca hizmet ettiği, odanın aldığı ışık hacmi, odanın büyüklüğü, bunların seçilmesinde en büyük etkenlerdir. Doğru seçimler harmoni, uyum içinde ortamlar yaratır ve içinde yaşayan insanlara huzur verir.Çağdaş olduğu kadar doğa desenleri ve panoramik bordürleriyle büyük ilgi gören tasarımlar, hazırlanan duvar kağıtları ve bordürler, kolay uygulanabilmeleriyle de pratik çözümler sunuyor.

Doğayı, çiçekleri ve kuşları ile her yere güzellikleriyle yansıtabilen mekanlarda sevgiyle kalın.

 

LET’S UPDATE YOUR ETNİC STYLE!

 
ETNİK TARZINIZI GÜNCELLİYELİM!

Etnik gruplar ve etnik grupların varlığı, kompleks kan bağlarına, ortak kültüre, dini benzerliğe ve coğrafi ilişkilere bağlıdır. Bir etnik gruba bağlı stil, üslup, o grubun etnik tarzını, tasarımını ortaya koyar. Günümüz de ise etnik tarzların güncellemesinin tasarlanması için aşamalar vardır. Evinizin tasarımını günümüze uygun, trendy ve seçtiğiniz bir etnik stile göre tasarlamak ya da tasarlatmak mı istiyorsunuz? Etnik mekan tasarımı için ön bilgi vermesi adına gelin hep beraber bu yazımızda size yön verecek aşamaları inceleyelim…

etnikpafta

Bu yazımızda sizler için etnik stillerin güncellenmesini sadece yazı da değil bütünde konsept uygulama tablosunu, tasarlanan mimari bir plana göre hazırlayarak göstermek istedik. Örnek olarak seçilen Fas etnik stil konsept tablo, yazıdan hayallere, hayallerden gerçeğe geçirmeniz için gerek renk skalası gerek güncel mobilya, desen, malzeme seçimleriyle günümüzdeki etnik mekanlarınızın tasarımında yol göstermesi, rehberlik etmesi için sizler için hazırladık.

Öncelikle Etnik grubun tasarımın geçmişten gelen köklerini bilmeliyiz. Geçmişten gelen etnik tasarımın, detaylarının, desenlerinin hayallerimizde yer almasına izin vermeliyiz. Daha sonra etnik detayları güncellemek için daha yalın tasarlamalıyız. Peki güncellemek için gerekli tasarım algı aşaması nedir?

Tasarım, algı ile kavram hatta tarz arasında bir bağlama aracıdır. Gerçeklik ile doğrudan ilişkisi bulunmaz. Özellikle hayal dünyamızın ilişkili olduğu dünya ile olan önemli özelliklerine dikkat çeker. Bunun sonucu olarak da tasarımımız da hayallerden gerçek Dünya’ya istersek geçiş yapabiliriz.
Güzel sanatlar alanında tasarım, yaratıcı sürecin kendisi olup, gerekli olan eskiz ve planların hazırlanması süreci çalışmalarını kapsar. Bir tasarım kendi içinde bir yapıya ve bu yapı arkasındaki hayalin planlamasına sahip olmalıdır. Bütün sanatların temelinde bir tasarım işlevi bulunmaktadır. Tasarlama eylemi, oluşturulacak yapının organizasyonu ile ilgili her türlü faaliyeti içine almaktadır.
Uygulamalı tasarım dallarını üç ana başlıkta toplamak mümkündür: Endüstri tasarımı, Çevre tasarımı ve Grafik tasarımı. Daha sonraki aşaması ise hayallerinizdeki mekana uygun yapılan tasarıma uygun güncel malzeme, kumaş, mobilya vs seçimleri.

Etnik çizgilere sahip mekanlarınızın tasarımını güncellemek, tasarlamak, tasarlatmak istiyorsanız bahsettiğimiz bu aşamalardan geçerek gelin, tablomuz sizlere rehber olsun, mekanlarınızda var olan ya da olmasını istediğiniz etnik stili öncelikle konsept olarak hayallerinizde hep beraber güncelleyelim!

 

 

 

IF FASHION GETS THE POWERFUL INSPIRATION FROM ARCHITECTURE

MODA MİMARİDEN EN GÜÇLÜ İLHAMI ALIRSA..

MILLY /ZAHA HADID

Moda ve mimari severler yazımız sizler için. Geçmişten günümüze zaman zaman mimari, iç mimari’nin trendlerinden etkilense de bu yazımızda modanın mimariden ilham aldığı en güçlü  detayları inceleyeceğiz. 

LANVIN/FRANK GEHRY

Moda ve mimari, iki farklı tasarım alanı gibi gözükse de yakından incelediğimizde geçmişten günümüze kadar süregelmiş birçok ortak noktaya sahip olduklarını görmekteyiz. İlk bakışta bu iki alan birbirinden farklılık gösterse de ortak noktada buluştukları noktalar aynı olabiliyor. Farklı noktaları nedir e cevap ise; moda geçici ve yüzeysel bir fenomen olarak algılanırken mimariyse daha anıtsal ve kalıcı olma yolunu seçmiştir. Bu durum kullanılan materyallere de yansımıştır. Modada kullandığımız materyaller daha yumuşak ve narinken, mimaride kullanılanlar ise sert ve dayanıklıdır. Tabii bu süreçte üretim ölçeklerimiz arasında da büyük farklılıklar görülmektedir. Moda tasarımcısı tasarım aşamasında bir insan bedenini baz alırken mimar ise birçok insanın topluca barınabileceği büyüklükte alanlar yaratmaktadır. Bütün bu farklılıklara rağmen, iki alanın da ortak çıkış noktası insan bedenidir. Koruma işlevlerinin yanı sıra kimi zaman, kişisel, siyasal veya kültürel kimliği sergilemek için bir araç olurlar. Bazen de birbirlerine ilham olurlar…

GIANFRANCO FERRE/SYDNEY OPERA

Mimari ve modada yaratılan eserler, boyut ve kullandıkları malzemeler açısından farklılık gösterse de, mimari ve moda tasarımlarında fark edilir benzerlikler içermektedir. Örneğin; ikisi de ikiboyutlu taslaklardan yola çıkarak bunları daha gelişmiş üçboyutlu formlar haline dönüştürürler. Ortak estetik kaygısı, biçimsel ve yapısal benzerlikleri de beraberinde getirir. Hatta zaman içinde bu iki farklı alanlardaki tasarımcılar ilham ve teknik stratejiler için birbirlerine dönmüşlerdir. Bunun en dikkat çekici göstergesi ise ortak dildir.

GOTHIK STİL/ GEOMETRIK DESENLE

Giyim ve korunma arasındaki ilişki çok eskiye dayanır. Mesela Buz Çağı’nda hayvan derileri hem insanların kendilerini örtmesi için hem de duvarları süslemek için kullanılmıştır. Antik Yunan’da kolonlarda kullanılan alanlar, aynı dönemin en popüler giysisi olan tasarımlarında ve silindirik formuna referans olmuştur. Eski Yunan’da kıyafet ve mimarinin insan figürü oranlarıyla bir harmoni içinde tasarlandığını görmekteyiz. Mimarideki İyonik ve Dorik üsluplar farklı tarzları olarak modaya yansıtılmıştır. Günümüzde de birçok mimari tasarımlar için cephe tasarlarken modadaki katlama ve drape tekniklerini yorumlarlar.Ortaçağ’a baktığımızda ise dikeyliğe olan eğilimi Gotik kıyafet ve mimaride görmekteyiz. Mesela, sivri uçlu ayakkabı ve şapkaların, Fransa ve İngiltere’deki Gotik tarz katedrallerde görülen kemerler ve yükselen alanlarla arasındaki bağlantı dikkat çekici. Günümüzde de Gotik mimarisi elbiselerdeki motiflerde tekrar yorumlanarak moda dünyasında hayat bulmaktadır.Zaman içinde gelişen endüstri ve üretim teknolojileri sayesinde iki alan arasındaki benzerlikler daha da derinleşmiş ve güçlenmiştir.


YASUTOSHI EZUMI/ FRANK GEHRY

19. yüzyılın sonlarına doğru “Art Nouveau” akımıyla beraber popüler hale gelen organik şekiller, hem mimaride hem modada görülmektedir. Aynı zamanda Hector Guimard ve Louis Sullivan gibi uygulayıcıların mimariye kattığı kıvrımlı doğal formların kaynağının da bu akım olduğunu fark etmek zor değil. Bu zaman içinde ortaya çıkarılan işlerin en önemli özelliği yalın formları ve akıcı süslemelerdir. Şekiller için doğa önemli bir ilham kaynağı olmuştur. Daha sonra, 20. yüzyılda, moda ve mimari modernizm e uydurabilmek adına beraberce daha büyük bir yalınlığa doğru yol almış ve süsleme gitgide azaltılıp, formlar sadeleştirildikçe yapı ortaya çıkarılmaya başlanmıştır. Bu değişimi en belirgin şekilde mimaride Le Corbusier ve J. J. P. Oud’un, modada da Coco Chanel ve Cristobal Balenciaga’nın işlerinde görmekteyiz. Özellikle Bauhaus Okulu’ndaki Walter Gropius ve Annie Albers gibi birçok mimar ve tekstil tasarımcıları kullanışlığı öne çıkararak hem binaların hem de giysilerin yansıtması gerektiği fikrinin altını çizmişlerdir.

CHLOE/ ARABESK MİMARİ

Geçtiğimiz son yıllar içerisinde, moda ve mimari aralarındaki diyalog sayesinde estetik anlamda daha da benzer bir yön almıştır. Son yıllarda moda ve mimari alanında benimsenen en çarpıcı benzerlik minimal ve dekonstrüktivist estetik yaklaşımdır. Günümüzde minimal yaklaşımın ustası olarak Calvin Klein gösterilmekteyken; onun bu ustalığında Halston, Yves Saint Laurent, Giorgio Armani, Miuccia Prada ve Helmut Lang gibi tasarımcıların azımsanamayacak kadar etkisi vardır. Calvin Klein’in 70 ve 80’lerdeki renksiz, modern ve süsten uzak tasarımlarının yansıttığı netlik ve yalınlık Le Corbusier, Richard Neutra, 20’ler ve 30’lardaki Ludwig Mies van der Rohe’nin mimarideki tasarımlarıyla benzerlik göstermektedir.

VERSACE STORE/ VERSACE

GET EXCITEMENT TO YOUR SPACES WITH POPART

POPART İLE MEKANLARINIZA HEYECAN KATALIM.

 Size bu yazımızda Pop Art stilini tanıtmaya çalışacağız. Bir önceki yazılarımızdan farklı olarak bu yazımıza biraz heyecan kattık! Bu seferki yazımız planlı ve uygulamalı olacak. Bu yazımızı sosyal medya hesaplarımızdan retweet ve repost yapan kişiler arasından yapılacak çekilişle seçilen birer kişinin gönderecekleri 50-100 mt2 planlarına istedikleri stilde, ya da evlerinde yapılacak enerji Y.Mimar Sevinç Ormancı danışmanılığında feng shui çalışması yapıp yollayacağız.İlk uygulamalı çalışmamız PopArt’ı kısaca tanımak isteyenler için bir tanıtım yazısı da yazmak istedik. PopArt 1950_60 larda ABD ve İngiltere’de ilk ortaya çıkan soyut dışavurumculuğa tepki gösteren genç sanatçıların bir akım haline getirdikleri sanat türüdür. Birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkmıştır. Sadece iç mimaride değil sokak sanatında ve grafittide birçok tasarımda geçmişten günümüze kadar gelmeyi başarmıştır.

Richard Hamilton’ın “Günümüz Evleri…” başlıklı kolajı 1956‘da ilk Pop Art örneği kabul edilmiştir.İngiliz pop sanatı, Richard Hamilton’ın etkili olduğu bir dönemle başlar (1953-1957); Peter Blake, Roger Coleman gibi geç resimsel soyutlama tarzına yakın eser veren sanatçılarla devam eder.(1957-1961), 1960’lardan sonra figüre geri dönülür. En sonunda PopArt sanatı dünyaca kabul görür.Amerikan pop sanatının ilk çalışmaları soyut dışavurumculuk ile popüler imgeleri birleştiren Jasper Johns ve Robert Rauschenberg tarafından başlatıldığı kabul edilir. Sonrasında önemli sanatçılar arasında Andy Warhol, Roy Lichtenstein, Claes Oldenburg vardır. Popüler kültür imgeleri kişisellikten arındırılmış bir şekilde sunulur; örnek alınan modellerin anonim kimliklerinden çok uzaklaşılmaz.Türkiye’de pop sanatı Andy Warhol akımıyla tanınıp yayılmıştır. Onun adını taşıyan çalışmaları ile tasarım dünyasında izlerini bırakmaya başlamıştır.

 

HOW RE_PROVIDING THE BALANCE IN NATURE, CAN GUARANTEE THE FUTURE OF MANKIND

 

İNSANOĞLU DOĞADAKİ DENGEYİ YENİDEN NASIL SAĞLAYIP GELECEĞİNİ TEMİNAT ALTINA ALABİLİR?
Su-Hayattır-4
Dünyanın oluşması ve üzerinde canlıların yaşayabilmesi için mükemmel bir ekolojik dengeye sahip olması milyarlarca yıl almıştır.

Ne yazık ki, son yüzyılda insanoğlu bu mükemmel dengeye çok ciddi zarar veriyor. Daha önceki yazımda enerji tüketimi arttıkça doğadaki dengelerin nasıl bozulduğunu sizlere aktarmaya çalışmıştım. Bu kez doğadaki dengeleri yeniden sağlayabilmek için çözüm önerilerinde bulunacağım. Bazılarını uçuk bulabilirsiniz. Ancak, sizi temin ederim ki, bu yüzyıl içerisinde, aşağıda belirttiğim düşünceler ve olması gerekenler listesinin büyük bir çoğunluğu gerçekleşecektir. Dünyamızın oluşması ve üzerinde canlıların yaşayabilmesi için mükemmel bir ekolojik dengeye sahip olması milyarlarca yıl almış olsa da, özellikle son yüzyılda insanoğlu bu mükemmel dengeye çok ciddi zarar veriyor. http://serhansuzer.com/enerji-ve-cevre-dunya-nereye-gidiyor/ linkinde bulabileceğiniz bir önceki yazımda bu sorunu irdelemiştim. Enerji tüketimi arttıkça doğadaki dengelerin nasıl bozulduğunu sizlere aktarmaya çalışmıştım. Bu yazımda ise doğadaki dengeleri yeniden sağlayabilmek için çözüm önerilerinde bulunacağım. Bu konuda aklımda çok fikir var. Kimi fikrimi oldukça uçuk bulacaksınız, kimini ise yapılabilir. Ancak, sizi temin ederim ki, önümüzdeki yüzyıl sene içerisinde, aşağıda belirttiğim düşünceler ve olması gerekenler listesinin büyük bir çoğunluğu gerçekleşecektir. Bu vereceğim reçete bu kadarla da kalmayabilir ve aklıma geldikçe bazı eklemeler yapabilirim. İşte, size doğada yapılan tahribatı tamir edebilmek için reçete: 1. Kapitalist sisteme ayarlamaların yapılması: Kapitalist sistem özellikle inovatif, başarılı ve çalışkan insanları ödüllendirdiği için insanlık tarihindeki en büyük gelişmelerin geçtiğimiz yüzyıl içerisinde yapıldığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda, insanoğluna gerekli teşvikleri verince ve motive edince nasıl bir ilerleme gösterebileceğine hepimiz tanık olduk. İnternet, otomobiller, uçaklar, bilgisayarlar, cep telefonları ve daha sayamayacağımız, hayatımızı baştan aşağı değiştiren ve ardı arkası kesilmeyen binlerce keşiften bahsediyoruz. Bütün bunlar insanoğlunun istediğinde neler yapabileceğini ve ucu bucağı kestirilemeyen kapasitesini gösteriyor. Ayrıca, bundan sonra da hızlı gelişmelerin ve inovasyonların birçok farklı alanda devam edeceğini de söyleyebiliriz. Ancak, insanlık adına büyük gelişmelerin itici gücü olan kapitalist sistem için doğayla barışık diyebilir miyiz? Hayır. 4 Esasında, sistemin eleştirebileceğimiz en önemli yanı doğayla uyumlu ve barışık olmamasıdır. Sadece tüketim üzerine kurulu bir sistemin doğaya yapacağı tahribatı düşünebiliyor musunuz? Varsa yoksa daha fazla satış yapmak ve gelirlerini artırmak. Sistemin nihai amacının yanı sıra, nüfus artışı ve modern hayatın gereksinimlerini karşılamak üzere tüketimin de kendi doğal süreci içerisinde sürekli artış göstermesiyle tüketimi karşılamak için üretim de sürekli artıyor ve doğanın dengeleri umarsızca tahrip ediliyor. Daha fazla üretebilmek için doğada bulunan birçok önemli hammadde ve doğal kaynaklar hızla tüketiliyor, doğanın bir denge oluşturduğu bölgelere doğayla barışık olmayan binalar yapılmakta (örneğin, dere yataklarına yapılan binalar). Hatta insanlar geçinebilmek ve para kazanmak için kendileri doğayı bizzat tahrip edebiliyorlar. Memleketimizde ve dünyanın birçok farklı yerinde para kazanabilmek için her yaz lüks beldelerde çıkartılan orman yangınları ve yanan ormanların yerine villalar dikip rant sağlayan şahsiyetsiz kişiler buna örnek teşkil etmektedir. Bunun gibi daha birçok örnek var. Aşağıda sistemle doğanın nasıl çakıştığını çok net ortaya koyan bir videoyu paylaşmak istiyorum sizlerle: http://www.eco-currency.net/ Eko para birimini anlatan bu videoda Alberto diye adlandırdıkları Brezilya’da yaşayan bir çiftçiden yaşadıklarından örnek verilmiş. Alberto, Amazon ormanlarının bulunduğu bölgede yaşıyor. Ancak, ormanın kendisi için ekonomik hiçbir değeri yok. Geçimini sürdürmesi gerekiyor. Bunun için ormanı yakıp kendisine tarım yapabileceği bir alan açıyor. Tarım yapıyor, ürettiği soya fasulyesini satıp geçimini sürdürebiliyor. Halbuki, Alberto’ya içinde yaşadığı ormanı koruması için maddi olanak sağlansa (örneğin, para verilse) o ormanı yakmayacak ve tam tersine korumak için elinden geleni yapacaktır. Eko para birimi, devletler tarafından bu menfaatin bu insanlar için sağlanması anlamına geliyor. Dünyanın birçok yerinde bu ikilemi yaşayan ve ekonominin gereksinimlerini yerine getirmek için doğayı tahrip eden milyonlarca insan var. Eco para birimi bana göre bunun önüne geçebilecek iyi düşünülmüş, yararlı bir yöntemdir. Ekonomi büyürken aynı zamanda ekolojinin korunmasını sağlayan bir sistemdir. Eko para birimi dışında bazı önerilerim var. Öncelikle sistemde doğayı koruyan kollayan kişilerin ödüllendirilmesinden bahsettik. Bir de bunun tam tersini yani doğaya zarar verenlerin cezalandırılması gerekir. Eko para birimine kaynak yaratmanın yollarından birisi de doğaya zarar verenlerin (fabrikalar, oteller, vs.) vergilendirilmesiyle elde edilen kaynakların doğayı koruyan, kollayanlara aktarılmasıdır. Ayrıca, orman yakan veya doğaya kasti olarak zarar veren kişilere de en ağır cezanın verilmesi gerekir. Yine benzer şekilde alınan birçok dolaylı ve direk vergilerin ve ücretlendirmelerin önemli bir kısmının doğayı korumak için kullanılması gerekir. space_mining Bu kez başka önemli olan konuya, kapitalist sistemin temelini oluşturan unsurlardan olan borsaya bir bakalım. Borsada şirketlerin performansları gelir ve kârlılık üzerine kurulmuştur. Salt gelirler veya kârlılık performansına bakılması demek, o şirketin ürettiği malların veya verdiği servisin tüketilmesini sağlamak için elinden geleni yapması anlamına geliyor. Peki, borsanın doğayla barışık olmayan bu çalışma dinamiği doğayı korumak için değiştirilemez mi? Elbette değiştirilebilir. Yapılması gereken şey borsaya kote olan bütün şirketler için ayrıca “Çevre Endeksi” oluşturup şirket değerini de borsadaki değerinin yanı sıra, şirketin çevre endeksi ortalamasından hesaplamak işin görünümünü tümüyle değiştirir. Başka bir deyişle, “şirketimizin değeri yüzde olarak şu kadar arttı” diye böbürlenen, borsaya kote şirketlerin yöneticileri, çevre endeksinin denkleme dâhil edilmesiyle şirketlerini çevreyle barışık hale getirebilmek için ellerinden geleni yapmaya çalışacaklardır. Bu da doğa ile borsa arasındaki dengenin sağlanmasına büyük katkı sağlayacaktır. Ayrıca, ülkelerin ekonomik karnelerinin dışında bir de “ekolojik karne”lerinin olması gerekir. Başka bir deyişle, cari açık/fazla gibi önemli ekonomik göstergelere ne kadar önem veriliyorsa ülkenin karbon salınımı gibi ekolojik göstergelere de aynı önemin verilmesi gerekir. Ekolojik göstergelerin dünyadaki kamuoyuyla da sürekli paylaşılıyor olması gerekiyor. Hatta daha da ileri gitmek gerekirse bir ülkenin ne kadar iyi yönetildiği ve başarısı ekonomik ve ekolojik göstergelerin ortak paydasından yola çıkılarak yorumlanmalıdır. Yani, ekonomisi krizde olan bir ülkenin ekolojik karnesi parlaksa o ülkenin durumunun iyi olarak algılanması, ekonomik göstergeleri çok parlak olan bir ülkenin de eğer ekolojik göstergeleri kötüyse krizde olarak algılanması gerekir. Böyle bir dengeleme, politikacıları çevreyle ilgili yapmaları gerekenler konusunda teşvik eder, olaylara farklı bir açıdan bakmalarını sağlar. 2. Enerji ihtiyacının %100 yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanması: Fosil yakıtlarının rezervlerini ve alternatiflerini artırmak için büyük çaba harcayan ve en büyük yatırımları bu alanda gerçekleştiren insanoğlu benzer bir çabayı yenilenebilir enerji alternatiflerinin artırılması ve teknolojilerin geliştirilmesi için göstermiyor. Bunun elbette siyasi ve ticari sebepleri var. Bu sorunu çok net bir şekilde ele alan bir karikatürü sizlerle paylaşmak isterim: portlandroof Bu karikatürden de görebildiğiniz gibi insanlık tarihinde çıkan önemli savaşların sebebi hep yaşam için çok önemli olan yeryüzü kaynaklarının (enerji, su, vs.) paylaşımı olmuştur, çünkü bu kaynakların sahipleri olmuştur her zaman. Paylaşım konusundaki anlaşmazlıklar diplomatik yolla çözülemediği durumlarda ise savaşlar çıkmıştır. Peki, güneşin bir sahibi var mıdır? Hepimiz güneşin sahibiyiz. Bunun şöyle bir anlamı daha var: Güneşin, yeryüzündeki kaynakların paylaşımı için sürekli kavga eden ve savaşan insanlığa barış ve huzur getirme potansiyeli vardır. Bir de tabii kaynakların paylaşımını hegemonyaları altına almak ve ilgili ülkeyi kontrol edebilmek için oluşturulan diktatörlük gibi sistemlerin sonunu getirme potansiyeli vardır. Yani, güneş enerjisi insanlığa doğal bir demokrasi sağlayabilir. Bu kaynak yeryüzüne her gün ulaşmaktadır. Yapılması gereken tek şey güneş enerjisinden bütün insanlığın azami ölçüde faydalanmasını sağlamaktır. Şu anda bile atıl durumda olan ve pek faydalanılmayan A.B.D’deki Mojave Çölü, Şili ve Peru’daki Atacama Çölü, Kuzey Afrika’daki Sahara Çölü, Hindistan’da Rajasthan Eyaleti, Çin’deki Taklamakan Çölü, Türkiye’nin Güneydoğu Bölgesi, Suudi Arabistan’ın Rubülhali Çölü, Ortadoğu ve Avustralya’nın büyük bir çoğunluğunda bulunan çöllerin yanı sıra, dünyanın güneş verileri maksimum olan birçok bölgede bulunan enerji kaynakları dünyanın enerji ihtiyacını büyük ölçüde karşılamaya yeter. Başka bir deyişle, geçmişte insanların olabildiğince uzak durduğu ve fazla kimsenin yaşamadığı çöller, gelecekte dünyanın en önemli enerji kaynaklarının bulunduğu yerler olacaklardır. Bir de buna dünyadaki güneş verileri biraz daha düşük, ama önemli oranda vasatın üzerinde olan bölgeleri de kattığımızda, dünyadaki enerji ihtiyacını sadece güneş sayesinde karşılayabileceğimizi söylemek yanlış olmaz. Tabii, bunun için CSP, fotovoltaik, CPV gibi bütün merkezi ve bağımsız güneş enerjisi teknolojilerinin devrede olması gerekir. Belki, bizim jenerasyon göremeyecek olsa da uzayda güneş enerjisinden faydalanmak için teknolojiler geliştirilecek ileride. Sonuçta, bir filtre görevi gören atmosferimizin dışına çıkılarak güneşe daha da yaklaşıldıkça güneş enerjisinden çok daha fazla verim almak mümkün olacaktır. Tabii, buradaki sorun da atmosferin dışında, uzayda elde edilen enerjinin dünyaya nasıl iletileceği konusudur. Güneş enerjisi gibi rüzgâr, jeotermal, biyokütle gibi diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının da mutlaka değerlendirilmesi gereklidir. Sonuç olarak, bana göre dünyadaki enerji ihtiyacı, fosil yakıtlara ihtiyaç duymadan, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla rahatlıkla karşılanabilir. Ancak, bunun için ciddi bir süreç gereklidir. Devletler o iradeyi gösterdikleri takdirde dünyanın birçok bölgesinde makro ve mikro planlamalar yapılabilir. Bu zaman alabilse de belli bir süre zarfında, planlı ve programlı bir şekilde fosil yakıt kullanımından yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş gerçekleştirilebilir. Bana göre bu hayal değildir. Yeter ki, bu konularda halkların desteği olsun ve kamu ile özel sektör temsilcileri koşulsuz bir biçimde bu değişimin arkasında olsunlar. 3. Enerji verimliliği: Yenilenebilir enerji kaynaklarından bahsetmişken enerji verimliliğinden bahsetmemek olmaz. Enerji verimliliği alınan bazı önlemlerle tüketilecek enerjiden tasarruf sağlanması ve enerji tüketimini en aza indirgemektir. Enerji verimliliği kısaca iki türlü yapılır. Birincisi, alınan bazı önlemlerle hiçbir yatırım yapmadan enerji tüketiminin azaltılması (ki, bunu yapmamak için sadece bilgiden yoksun olmak gerekir). İkincisi ise yatırım yaparak teknolojik bazı iyileştirmelerle enerji tüketiminin optimum seviyelere çekilmesidir. Burada yatırımcı yapmış olduğu yatırımın finansal performansına göre kararını verir. Başka bir deyişle, enerji verimliliğiyle ilgili yapılacak yatırımda, bu yatırımın geri dönüşü ve getiri oranları karar verme sürecinde önemlidir. İdeal dünyada enerji tüketiminin enerji verimliliği kapsamında minimuma indirilmesi ve ihtiyaç duyulan enerjinin de yenilenebilir enerji kaynaklarıyla sağlanması gerekir. 5 4. Fosil yakıtların hammadde olarak kullanılması: Bulunduğum her yerde petrol, doğalgaz ve kömür gibi fosil yakıtlarının yakılması yerine hammadde olarak kullanılabileceğini söylüyorum, çünkü yakılan fosil yakıtların karbon salınımı çok fazla ve fosil yakıtların yakılmasının doğaya ciddi zararı var. Halbuki, fosil yakıtlar endüstiyel bazı ürünlerin hammaddesi olarak kullanılabilir. Örneğin, petrolün petrokimya sektöründe, doğalgazın da gübre yapımında kullanılabileceğini söyleyebiliriz. Üzerinde çalışılırsa daha birçok farklı fosil yakıtların farklı kullanım alanları da tespit edilebilir. Fosil yakıtlardan bu şekilde oluşturulan maddelerin mutlaka geri dönüşebilir olmaları sağlanmalıdır. Bu şekilde geri dönüştürülen maddelerden hem daha az fosil yakıt kullanılarak tasarruf yapılması sağlanır, hem de doğaya bırakılan maddelerin miktarı azaltılarak çevreci bir yaklaşım sergilenmiş olunur. 5. Şehir planlaması ve yapıların tümüyle değiştirilmesi: Şehir planlamalarının artık doğaya zarar vermeyecek şekilde tasarlanması gerekiyor. Doğayla uyumlu şekilde tasarlanacak yeni şehirlerdeki evler beton yerine farklı materyallerden yapılacak belki de. Doğayla bir bütün oluşturacak bu materyallerin devreye girmesiyle yüksek binaların yapımı işin uzmanları tarafından tekrar gözden geçirilmesi de ihtimal dâhilindedir. Ayrıca, kendi enerjisini üreten binalar (bugünlerde evlerin duvarlarına sürülen ve enerji üreten boyalarla ilgili ARGE çalışmaları olduğunu biliyorum) ve sürdürülebilirlik kavramları ön planda olacak. Son olarak, yapıların farklı bölümleri çeşitli amaçlar için kullanılacak. Dört sene önce Cannes’da düzenlenen Uluslararası Gayrimenkul Fuarı MIPIM’de bir sunuma katılmıştım. Çin’de kurulacak yeni bir şehrin tasarımını yapan bir Alman mimarlık ve şehir planlama şirketi çok önemli bir noktaya değinmişti: Çatıların kullanımı. İlk gördüğümde gözlerime inanamamıştım. Evet, çatılarda meyve sebze yetiştirmek için özel tarla alanı yaratılmasıyla ilgili bir çalışma yapmışlardı. Esasında çok mantıklı. Çin gibi dünyanın en kalabalık ülkelerinde sürdürülebilirlik kavramına katkıda bulunmak için herkesin kendi çatısında kendi meyve ve sebzesini yetiştirmesi öngörülmüştü. Aynı şekilde, oldukça yaygın bir kullanım şekli olan çatılara güneş panelleri koyulması ve elektrik üretimi de mümkün. Özetle, çatıların ister meyve sebze yetiştirilmesi için tarla alanı olarak kullanılması ister solar panellerle elektrik üretimi için mutlaka faydanılması gerekiyor. Bundan sonra yeni kurulacak olan şehirlerin her açıdan doğayla barışık olması gerekir. 6. Kullanılan araçların sadece solar elektrikli araç formatına getirilmesi: Dünyadaki trendleri iyi izlemek gerekiyor. Şu anda sürekli fosil yakıtlarla ilgili alternatifler üzerinde çalışılıyor. Benzin dışında, LPG (likit petrol gazı) ve CNG (yoğunlaştırılmış doğalgaz) gibi farklı ürünler yakıt olarak kullanılmakta. Ayrıca, Brezilya gibi ülkelerdeki araçlarda etanol kullanımı çok yaygın. Hidrojen ve biyoyakıt gibi kaynaklar da üzerinde ARGE çalışması yapılan potansiyel yakıtlardır. Bana göre dünyadaki araçların dönüşümü şu şekilde olacaktır: Gelecekte fosil yakıtlı araçlardan sonra hibrit araçlar, sonrasında ise elektrikli araçlar ve en sonunda da solar elektrikli araçlar yaygın olarak kullanılacaktır. Solar elektrikli araçlar son nokta olacaktır ve bu teknoloji sürekli geliştirilecektir. Bu konuda hali hazırda kat edilmesi gereken daha çok yol var. Batarya sistemi, solar hücrelerin gelişimi, elektrik devreleri, motor, malzeme gibi daha birçok konuda sürekli gelişme kaydedilecektir. Bu gelişim sadece kara taşıtlarında değil, aynı zamanda deniz ve hava taşıtlarında da gerçekleşecektir. Eninde sonunda, gelecekte güneşten maksimum oranda faydalanan (hatta güneşli bölgelerde hiç elektrik şarjına ihtiyacı kalmayan) batarya sistemiyle fosil yakıtlı araçların maksimum gidebileceği mesafenin çok üzerine çıkabilen, karbon salınımı sıfır olan araçları görmemiz mümkün olacaktır. Geçtiğimiz haftasonu İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) tarafından geliştirilmiş olan solar elektrikli aracı ARIBA 6’nın test sürüşü için İTÜ’nün Maslak kampüsüne gittik. Detaylarına başka bir yazıda değineceğim bu etkinlikten çok keyif aldım. Bütün bu söylediklerimin emarelerini üniversitelerde görebildiğimi söyleyebilirim. Sonuç olarak, bugün gördüğümüz araçlar ileride ekolojik hale getirilip karbon salınımları giderek azaltılacak ve sonunda sıfırlanacaktır. 7. Çevre bilinci eğitimi: Benim gözlemlediğim kadarıyla babalarımızın kuşağının büyük bir çoğunluğunda çevre bilinci bulunmuyor. Hatta birçoğu iklim değişikliği ve küresel ısınma kavramlarına inanmıyor. Bizim kuşakta bu bilinç bir ölçüde oluştu, ama kesinlikle yeterli değil. Hiç değilse bizden sonraki nesillerde çevre bilincinin tam oluşması için doğru adımları atmak gerekiyor. Bunu da anaokulundan başlayarak eğitim/öğretim sürecinin her safhasında (anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise, üniversite, master, PHD) çevre bilinci dersi verilmelidir ki bu bilinç beyinlere kazınsın. İnanın, benim kendi eğitim sürecinde bir sürü gerçek hayatta hiç işe yaramayan bilgilerin bana öğretildiğini, hatta bu konulardan defalarca sınava girdiğimi hatırlıyorum. Bunların yerine insanı gerçek hayata hazırlayacak derslerin verilmesi gerekir. Çevre bilincini sağlayacak dersler de gerçek hayata hazırlayan derslerin en önemlilerinden biridir. İnsanların çok küçük yaştan başlayarak doğaya yaklaşımı ve düşünce tarzını değiştirmemiz gerekiyorki bu konularda harcanan emekler hız kazansın ve bu sorunların çözümünde bütün insanların katkısı olsun. 8. Kullanılan herşeyin doğal döngüye katılması ve sürdürülebilir hale getirilmesi: Teknoloji ilerledikçe insanlar yeni keşiflerde bulunuyorlar. Bu keşiflerin birçoğu da esasında doğada olan bazı unsurların insan eliyle yapılmasıdır. Örnek vermek gerekirse fotoğraf makinesi gözün çalışma mekanizması model alınarak yapılmıştır. Benzer şekilde, bütün atıkların doğal bir denge içerisinde kullanılıyor ve geri dönüşümünün sağlanabiliyor olması gerekir. Örnek vermek gerekirse benim şu anda CEO’luğunu yaptığım şirkette atık ısıyla çalışan bir su arıtma teknolojisi kullanılıyor. Başka bir deyişle, soğutma kulelerinden veya herhangi bir mekanizmadan elde edilecek atık ısının atmosfere karışıp harcanması yerine biz bu ısıyı tekrar enerjiye dönüştürüp doğal vakumla suyun arıtılmasını sağlıyoruz. Bunun gibi daha birçok örnek verebilirim. Burada önemli olan atık ısı, atık gıda, atık gaz ve daha birçok atığı kullanabilmenin ve doğal döngünün içerisine sokabilmenin yolunu bulmak gerekiyor. Bunun için bilim adamlarına, mühendislere ve konularının uzmanlarına çok iş düşüyor. 9. Nüfus artışının önce durdurulması sonra kademeli azaltılması: Buna tepkilerin gelebileceğini tahmin edebiliyorum. Konuya bir de şöyle yaklaşalım. Nüfus artışı bu oranda devam ederse dünyanın hali ne olur? Örneğin, beş yüz sene sonra dünya nüfusunun 25 milyarı geçtiğini düşünelim. Dünyadaki kaynaklar bütün insanlara yetebilecek mi? Birçok kaynağın tükenme noktasına geleceği ve insanlığın çok zorlanacağı kesin. Bu konudaki artış oranları en fazla olan ülkelerden başlayarak önce nüfus artışının durdurulması ve sonrasında da yavaş yavaş kademeli olarak azaltılması gerekir. Bir rakam veremeyeceğim, bunu bilim adamları hesaplayabilirler. Ancak, şu anki 7 milyarlık nüfusun bile yeryüzünün kaynaklarını çok zorladığı bir gerçek. Dolayısıyla nüfusun kademeli olarak optimum seviyelere çekilmesi gerekir. Nüfusun nasıl azaltılacağının da detaylarına girmeyeceğim. Bunun çeşitli yöntemleri var. Örneğin, Çin bazı uygulamalarda bulundu ve bana göre belli bir oranda başarılı da olmuşlardır. Çocuk sayısına belirli bir sınırlanma getirilmesinin dışında doğum kontrol yöntemlerinin herkes tarafından uygulanabiliyor olması (bunu da mutlaka orta öğretimden başlayarak herkese eğitimini vermek gerekiyor) gerekir. Özellikle ekonomi okumuş olan bazı arkadaşların nüfus piramidi tersine döndüğünde çoğalmış ve emekliye ayrılmış yaşlanan nüfusun genç nüfus tarafından nasıl desteklenebileceğini sorguladığını duyar gibiyim. Hemen kafasında bu sorunu dillendiren arkadaşlara şunu söyleyeyim: Bunun da çözümü var. İki çözüm önerisi: Emeklilik yaşının olabildiğince geçe çekilmesi (şimdiki yöntemlerle insanlar artık 80’li hatta 90’lı yaşlara kadar sağlıklı bir yaşam sürebiliyorlar; bana göre sağlıklı olan her insanın eskisi kadar yoğun bir tempoda olmasa da çalışabilmesi gerekir) ve robotların devreye girmesidir. Evet, yanlış duymadınız. Robotlar geleceğin dünyasında endüstriden servis sektörüne kadar birçok alanda hayatımızın bir parçası olacaktır. Bunun sonucunda insanların üzerindeki iş yükü hafifleyecektir. 10. Kağıt kullanımının olabildiğince azaltılması ve plantasyonun artırılması (ağaç dikilmesi): Artık dijital bir dünyada yaşıyoruz. Bana göre her şeyin dijital olması gerekir. Hâlâ gereksiz yere bir sürü kâğıt üzerine kontrat imzalıyoruz, günlük gazeteleri kâğıt üzerinden okuyoruz ve notlarımızı kâğıt üzerine alıyoruz. Bütün bunların dijitalize olup bu konularda kağıt kullanımının kalkması gerekir. Başka bir deyişle, bilgisayar üzerinden kontratlara şifreli dijital imzamızı atabilmeli, günlük gazeteleri sadece internet üzerinden okumalı ve notlarımız iPad’lerimizin veya laptoplarımızın üzerine almalıyız. Bir de bunun bir diğer karşılığı toprak kaymasını engellemek ve oksijen salınımı artırmak için bölgeden bölgeye değişecek şekilde bitkilerin dikilmesi gerekir. Unutmayalım dikilen her ağaç doğamıza pozitif katkı anlamına geliyor. 11. Evrenin keşfi ve uzayın nimetlerinden faydalanılması: Bundan birkaç ay evvel ntvmsnbc.com’da benim daha evvel aklıma gelmiş olan ve acaba yapılabilir mi diye düşündüğüm bir konsept hakkında haber okudum: Uzay madenciliği. Haberde, bir grup zengin girişimcinin ‘Gezegen Kaynakları’ adını taşıyan bir şirketi hayata geçireceği ve bu şirketin uzayın dört bir yanına keşif robotlarından oluşan bir ordu göndermeyi ve değerli madenleri taşıyan gök cisimlerini tespit ederek uzayda madencilik yapmayı öngördükleri yazılmıştı. Gezegen Kaynakları’nın ortakları arasında Google CEO’su Larry Page ve Başkanı Eric Schmidt, Microsoft’un eski baş tasarımcısı Charles Simonyi, Dell Yönetim Kurulu Başkanı Ross Perot Jr., ünlü yönetmen James Cameron, emekli astronot Tom Jones, roket mühendisi Chris Lewicki ve gökbilimci Sara Seager da yer alıyormuş. Bu habere göre sadece dünyanın yörüngesinin yakınlarında, genişliği 45 metre civarında olan dokuz bin asteroit bulunuyor. Bu göktaşlarından bazıları, bir yılda tüm dünyada çıkarılan platinden daha fazlasını içeriyor. Uzmanlar tarafından dünyadaki platin kaynaklarının diğer fosil yakıtlar gibi önümüzdeki birkaç yüzyılda tükeneceği varsayılırsa ve 800 metre genişliğinde bir asteroidin yüzeyini sadece birkaç metre derinliğinde kazarak 6 milyar dolar değerinde 130 ton platin elde edilebileceği düşünülürse bu uçuk iş modelinin aslında ne kadar kârlı olabileceğini tahmin edebilirsiniz. Gök cisimlerinde platin dışında ayrıca paladyum, osmiyum ve iridyumdan gibi nadir metaller de bulunuyor. Bu nadir metaller adı gibi dünyada az bulunuyor ve aklımıza gelmeyecek birçok yerde kullanılabiliniyor. Özetle dünyada sınırlı olan madenleri elde etmek için dünyanın altını üstüne getireceğimize bunu uzaydaki asteroidlerden, uydulardan ve diğer gezegenlerden elde etme fikri bana mantıksız gelmiyor. 12. ARGE çalışmalarına kamu ve özel sektörden tam destek: ARGE çalışmalarına ilişkin olarak yapılacak ve geliştirilecek o kadar fazla teknoloji var ki, bu konuda dünyadaki bütün uzmanların seferber olmaları gerekiyor. Burada belirtmek istediğim, devletlerin ARGE çalışmalarına daha fazla destek vermesi gerekiyor. Özel sektörün her sene gelirinin belli bir kısmını yaptıkları işle ilgili ARGE çalışmalarına ayırması gerekiyor. Ayrıca, dünyadaki bütün üniversitelerin ARGE çalışmalarına daha fazla eğilmesi ve her sene herhangi bir uzmanlık alanında bir yeniliğe imza atmaya çalışmaları gerekiyor. Son olarak, ilgili sivil toplum kuruluşlarının devrede olması gerekiyor. Bazı vakıf ve derneklerin sahip olduğu fonların insanlığın gelişimi için yapılacak ARGE çalışmalarına aktarılması gerekiyor. Bütün bu finansal kaynaklar ne gibi sürdürebilirlik için hangi ARGE çalışmalarında mı kullanılacak? O kadar çok var ki. Benim şimdi aklıma gelenler: Enerji depolama, kablosuz enerji iletimi, enerji üreten boyalar, uzayda yer alacak güneş enerji sistemleri, solar elektrikli araçların geliştirilmesi, uzay madenciliği, dijital sistemlerin geliştirilmesi, atıkların değerlendirilmesi ve doğal döngüye kazandırılması, su teknolojileri, vs. Sürdürülebilirlik ve ekolojik dengenin sağlanması alanlarında daha gideceğimiz çok yol, yapacağımız çok iş var. Yeter ki insanoğlu istesin

THE MOST IMPORTANT TRICKS OF CREATING A WATER GARDEN!

SU BAHÇESİ YARATMANIN EN ÖNEMLİ PÜF NOKTALARI!

 

Yaza girdiğimiz şu günlerde sıcak günün ardında serinlemek, iş yerinde zor bir günün ardından dinlenmek için ilk tercihimiz tartışmasız doğayı güçlü hissedeceğimiz bahçelerdir. Bahçelerin peyzaj düzenlemelerinde, saksılar, çiçekler, yürüyüş yolu, banklar, çardaklar olmazsa olmazlardır. Ancak, yine de eksik bir şeyler olduğunu hissedebilirsiniz. Daha etkileyici bir fikir mi istiyorsunuz? Açık cennetinize büyüleyici, dinamik bir tasarım mı eklemek istiyorsunuz? Bahçenizdeki bu eksikliğe havuzlar ve su bahçeleri eklemeye ne dersiniz ? Akan suyun yatıştırıcı sesi tamamen rahatlamanıza yardımcı olacaktır. Bir çeşme, bir şelale ya da bir göletle arka bahçenizin tarzını daha da zenginleştirebilirsiniz. Bahçeniz ister doğanın bir parçası, ister modern bir tarz olsun sizi etkileyeceğini düşündüğümüz bu akan estetik eklemelerle bahçenize daha rahatlatıcı bir özellik katabilirsiniz.

su bahceleri

 

Su, bahçe planlamasında olmazsa olmaz bahçe tasarım öğelerinden biridir. Her stildeki bahçenizde su ile hareketli ve bir o kadar da çarpıcı etkiyi sağlayabilirsiniz. Suyun kazandırdığı yansımalar sayesinde bitkilerin sağladığı taze enerji, renkler ve oksijen size daha huzurlu, doğal bir ortam yaratacaktır. Su, bahçe işçiliği gerektiren bahçelerde, bitkiler ve çim bakımının en önemli ihtiyacıdır. Planlamayla oluşturmak istediğiniz su bölgesini; süs havuzu, gölet, akan nehir, su fıskiyeleri, balık havuzu gibi alanları bahçenin doğru noktasına tasarlamalısınız. Hazırlanmış iyi bir planlamayla gerekli malzeme ve donanımı temin ederek büyük olmasa da kendi bahçenizde etkileyici küçük bir su alanı yaratmanız mümkün.

Bölge seçiminde önemli noktalar: Gölge alanlar suyu çabuk yeşillendirip, bakterilere yol açacağı için, az gölge ve bol güneşli alanlar seçilmelidir. Çiçek ve yaprak döken bitkilerin alt kısımları tercih edilmemelidir. Elektrikli donanım; ışık, fıskiye, su motoru gibi yerleştirilecek elemanların kablo gizleme ve yerleştirme durumuna uygun bölgede olmalıdır.

su bahceleri 2

Su kenarı seçilecek yeşil bitkiler
Çalı ve bodur türü yeşil bitkilerden oluşan bu grup havuz kenarında zengin bir bitki alanı oluşturmanızda yardımcı olacaktır. Her mevsim yeşil olan, yaprak dökmeyen çiçeksiz türler bu bölüm için yerinde bir seçim olur. Oluşturdukları geniş yeşil alan sayesinde bahçedeki su alanı daha çekici ve belirgin bir hale gelecektir.

Su üstünde tasarlanacak, akan nehir, gölet ve süs havuzlarında su alanına hareket kazandırmak için beton yada ahşap kemer, köprülerden yararlanabilirsiniz. Özellikle balıklı havuzlar için suyu izleme olanağı sağladığından tercih edilen alanlardır.

su bahceleri 3

Su kenarı için seçilecek çiçekli bitkiler;

Suyun içine ve su kenarına mutlaka çiçekli bitkiler kullanın. Kuşlar, kelebekler ve doğanın sevimli hayvanları için çekici olabildikleri gibi havuz bölgesini de renkli ve canlı tutacaktır.

Seçilen bitkilerin su ve bataklık alanlarda yetişen sucul bitkiler olmasına dikkat edin. Nilüfer çiçeği gibi…

Doğal aksesuarlar ve  bu doğal su ortamının aksesuarları da doğal materyallerden seçilmelidir. Su kenarına uygulanabilecek en kolay ve pratik aksesuar, taşlar ya da kaya parçaları grubudur.

Ayrıca aydınlatma elamanlarını da taş görünümlü modellerden ya da çiçekler arasında kullanılabilecek, modern görüntülü olanlarından seçebilirsiniz. Hadi durmayın yaratacağınız su bahçenize nilüferleri, kuşları, balıkları çağırın!

 

THE MODERN DESIGN OF THE CLIFFS OVERLOOKING THE OCEAN

KAYALIKLARDAN OKYANUS MANZARALI EN MODERN PROJE

Kelimenin tam anlamıyla uçurumun kenarında hayatı yaşamak isteyenler yazımız sizler için! Casa Brutale firmasının projesi olan evin yapımı gerçekleştiği zaman evi alan kişi yaşamın anlamını her an hissedecek! Kayalar arasında tasarlanan proje, en adrenali yüksek ve modern tasarımı sayesinde gözleri üzerine çekecek. Ev kapladığı küçük alandan ötürü çevre için nispeten küçük bir etkisi olsa da yarattığı etki büyük…


Casa Brutale ev projesini mimari gözle incelemek isteyenler yazımızı okumaya devam edin! Sadelik ve modern tarz ile uyum içinde olan bu doğa evin mimarisi, Yunanistanda Ege denizi üzerindeki yüksek kayalıklar arasında tasarlanmış. Evin yaşam alanı estetik yapısı, işlevi ve mühendislik detayları tamamlanmış olarak, inşa edilmeyi bekliyor. Belki de biz bu yazıyı yazdığımızda uygulanmış bile olabilir.

Evin ilk dikkat çeken özelliği Ege denizi manzarası ile yüzme havuzundan güçlü konstrüksiyonu olan bir merdivenle bir alt kata iniş olması. Büyük camla kaplı cephe unutulmaz manzarası ile muhteşem bir yaşam alanına sahip. Doğal ortam, doğal güzellikleri vurgulamak adına tasarlanan dekor ve malzemelerde yalın, ağaç ve beton yüzeyler kullanılmış. Projenin çatısı darbelere dayanıklı, güçlendirilmiş kristal camdan yapılmış bir havuzun kodundan salona doğal ışık ile merdivenlerden aşağıya doğru iniş veriyor! Alt katta beton banklar ile eşleşen beton bir yemek masası, ahşap oturma yüzeyi ile koltukların arkasında heykelsi bir şömine dikkat çekiyor. Üç tarafından kayalıklar ile çevrili projenin cephesinin loşluğu, yukarıdan aşağıya şiirsel etki yaratan camla kaplı aydınlatmasındaki pozlama ile maksimize edilmiş aydınlatması ile aydınlatılıyor.

Çelik merdiven salondan, mutfaktan yatak odasına iniliyor. Diğer mobilyalar gibi yatak da beton ve ahşap malzemeden tasarlanmış. Duvarlarda ışığın gölge oyununu geliştirmek için yansıtıldığı gözlerden kaçmıyor! Ana katta depolama alanı ve bir banyo’ya giden misafir odasının yanı sıra küçük bir de koridor var.

Yakın zamanda gerçekleşmesi beklenen OPA Casa brutale kavramsal projenin ikamet yeri Ege Denizi Yunanistan en düşük seviye kat planı ise (-9.90)

Yeryüzünde mimari proje eğer bir doğa evse içinde doğal ışık büyük bir rol oynar. Bu evde ışık kaynağını ön cam ve evin çatısından alıyor. Burada yaşarken salonda oturanların bakışları üzerindeyken yüzmeye alışkın olmalısınız! Eğer havuz içinde olan siz iseniz, aynı zamanda vücudunuzda güneş benzersiz bir etki yapar. Işığın yansıması dalgalı sudan vücudunuza kendisini güçlü hissettirecek şekilde geçer.

Klasik anlayışın tersine proje toprak üstüne oturmak yerine, toprak kayalıklar ve cam ile kaplanmış. Proje ahşap, cam, ham beton gibi basit malzemeler ile tasarlanmış. Hedef okyanus üzerinden manzaraya odaklanmak, yaşamın tadını çıkarmak! Evi dikey uçurumdan ayıran cam kaplı bir cephe ile yaşam ile ölüm arası çizginizin her an farkına vardırmak!

Yazının devamı için www.archisections.com a bakabilirsiniz