THE BEST RESTAURANT DESIGNS

EN İYİ RESTORAN TASARIMLARI

1)  VAKST RESTORAN

Restaurant Väkst,© Chris Tonnesen

PROJE KÜNYESİ

Mimar: Genbyg

Proje Alanı: Danimarka

Fotoğraflar: Chris Tonnesen

Danimarka’da yapılan  Väkst restoran tasarımı yapılırken birincik öncelik Nordik tasarım ile birleşecek bir yeşil alan tasarımları yapmak olarak belirlenmiştir. Bu tasarım anlayışından yola çıkarak iç mekanda ve dış mekanda yeşil alanlar yaratmak amaçlanmış, dış mekanda yaratılan yeşil alanlarda canlı, organik bir alan yaratmak hedeflenmiştir.

Restaurant Väkst,© Chris Tonnesen

Restaurant Väkst,© Chris Tonnesen

Restorantın kalbini büyük, iki katlı bir seradan oluşmaktadır. Restorant tasarımı yapılırken amaç kullanıcıyı daima yeşil, ferah bir alanın içinde hissettirmek olduğundan her iki kotta da oldukça fazla bitki kullanılmıştır.

Restaurant Väkst,Plan 1

Restorant, çevresel sürdürülebilirlik ilkeleri üzerine inşa edilmiştir.  İç mekan tasarımda geri dönüşümlü malzemeler kullanılarak, tasarımda ekonomik olarak tasarruf edilirken aynı zamanda yaratılmak istenen doğal, sade ambiansa da katkı sağlanmıştır.

2) TARTUFO TRATTORIA RESTORAN

Tartufo Trattoria,© Andrey Bezuglov

PROJE KÜNYESİ

Mimar: YOD Tasarım Ofisi

Proje Alanı: Ukrayna

Fotoğraflar: Andrey Bezuglov

Demokratik bir İtalyan restorantı tasarımı olan Tartufo Trattoria, Lviv Alışveriş Merkezi 3.katında yer almaktadır. Restorantın bir alışveriş merkezi içinde yer alması, mekanın tasarımı ister istemez olumsuz yönde etkilemiş, tasarım ofisi tarafından bu algı kırılmak için farklı ve yeni malzemeler kullanmaya özen gösterilmiştir. Mekan içinde kullanılan pirinç, beyaz mermer, meşe gibi malzemeler ile bükülmeler yaratılmış bu sayede şehrin hareketli dokusu mekan içinde kurgulanmıştır.

Tartufo Trattoria,© Andrey Bezuglov

Salonun ortasında bir açık mutfak bulunmaktadır. Böyle bir çözüm şefin yemekleri hazırlarken , kullanıcıların onu izlemesine olanak verir, bu sayede yemek yemek ve hazırlamak eylemleri eğlenceli bir hal almaktadır. Aynı zamanda kuruluşundan bu yana odun ateşinde pizzasıyla ünlü olduğunu için mekannın içinde yanan bir odun sobası bulunmaktadır.

Tartufo Trattoria,© Andrey Bezuglov

 

3)HAY HAY RESTORAN

Hay Hay Restaurant and Bar,© Hiroyuki Oki

PROJE KÜNYESİ

Mimar: Vo Trong Nghia Mimarlar

Proje Alanı: Vietnam

Fotoğraflar: Hiroyuki Oki

Restoran, Da Nang ve Hoi An old şehirleri arasında Da Nang uluslar arası havalanına 16 km mesafede bulunmaktadır. Restorant tasarımı yapılırken amaç modern fakat huzurlu bir tropikal tasarım yapmak olarak belirlenmiştir.

Hay Hay Restaurant and Bar,© Hiroyuki Oki

Restorant binanın sahip olduğu bambu strüktür devam edecek şekilde tasarlanmıştır. Kalabalık Gruplar, bambu kubbe altında birlikte bir aile yemek yemenin keyfini çıkarabilir ya da konik sütunlar yanında yer alan daha özel alanlarda yemek keyfini çıkarabilmektedir.Restoranda ayrıca gökyüzünün altında yemek yemek isteyenler için de açık bir alan sağlamaktadır.

Hay Hay Restaurant and Bar,© Hiroyuki Oki

Restorant tasarımında kullanılan bambular, proje mekanından elde edilmiştir. Bambulara mekan içindeki görselde görülen  bükülme hareketini vermek ve bu şekilde sabitleyebilmek 4 ay sürmüştür.

Hay Hay Restaurant and Bar,© Hiroyuki Oki

4)PLATFORM  MONSANT RESTORAN

PROJE KÜNYESİ

Mimar: Platform-a Tasarım Ofisi

Proje Alanı: Kuzey Kore

Platform Monsant,© Yoon Joonhawn

Platform Monsant  Restorant projesi, şehirden uzaklaşmak isteyen sessiz toplulukların yaşadığı, küçük bir yerleşim alanı olan Aeweol, Jeju’de bulunmaktadır. Ada hala volkanik toprak özelliklerini korumaktadır bu sebeple restorantın dış cephesinde yerel malzemeler kullanılarak, proje ve proje alanı arasında uyum sağlamak amaçlanmıştır.

Platform Monsant,© Yoon Joonhawn

Dış cephe tasarımında kullanılan ve geniş yer tutan cam malzemeye karşıt olarak volkanik taş da kullanılmıştır. Tasarımcı ofise göre cam kısımlar geçiciliği sembolize ederken, taş kısımlar somutluğu ifade etmektedir.

Platform Monsant,© Yoon Joonhawn

Tek katlı yapının çatı terası her yöne açık bir gözlemevi olarak hizmet vermektedir. Teras çatı tasarımı  aynı zamanda yol, ev  ve site arasında görsel süreklilik sağlanmakta ve  tüm yıl boyunca bina yalıtımı yapmaktadır. Teras gündüzleri şeffaf tasarımı ile ışığı yansıtırken, geceleri de yapay ışık tasarımları sayesinde yapıya estetik bir görünüm kazandırmaktadır.

Platform Monsant,© Yoon Joonhawn

Yapının iç mekan tasarımda, az insanın sade bir hayat sürdüğü proje alanı göz önünde tutularak sade bir tasarım yapılmıştır. İç mekanda oldukça az ve yalın malzemeler tercih edilmiş; mekanı dolu kılmak değil, boşlukları tasarlamak amaçlanmıştır.

Platform Monsant,© Yoon Joonhawn

 

 

 

 

 

 

 

 

THE BEST CINEMA DESIGNS

EN İYİ SİNEMA  TASARIMLARI

1) INFOVERSUM

Infoversum,Courtesy of ARCHIVIEW

PROJE KÜNYESİ

Mimar: Archiview

Proje Alanı: Hollanda

Proje Yılı: 2014

Infoversum,Courtesy of ARCHIVIEW

Mimara göre Groningen merkezine yakın, Infoversum sinema tasarımı göz ardı edilemez. Yapı tasarımı itibariyle meraklı ve keşfedilmeye açık bir yapıdır, bu sayede kullanıcının ilgisini çekmektedir. Yapıda tasarım ve teknik birleştirilerek en üst düzeylerde kullanılmıştır.

Infoversum,Courtesy of ARCHIVIEW

Edwin Valentijn, Groningen Üniversitesi Astronomi Bilgi Teknolojileri Profesörü, halk için bilimi daha erişilebilir hale getirmek amacıyla yapıyı kullanmayı talep etmiştir. Yapı bu sayede hem bir bilim evi hem de kültürel faaliyetler veren bir yapı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yapı ilk etapta mimarı tarafından geçici bir tasarım olarak inşa edilmiş olsa da çok beğenilmesi sayesinde kalıcı olması kararı alınmıştır.

Infoversum,Courtesy of ARCHIVIEWKullanıcılar etkileyici cam ana giriş girdikten sonra, kendilerini “Infowave” isimli mekanda bulurlar. Infowave görsel dijital sunumlar uyarıcı ile interaktif bir alandır. Gösterimler yapının kubbe şeklindeki tavanında yapılmaktadır. Bu kubbe tasarımı binanın kalbi olarak dikkat çekmektedir.

Infoversum,Courtesy of ARCHIVIEW

Infoversum bir sinema olmaktan öte aynı zamanda bir bilim evi ve deneyimleme merkezi olarak da kullanılmaktadır. Yapının her bir iç mekanında deneyimlemeye dayalı çeşitli tasarımlar ile kullanıcıların eğlenceli zaman geçirmesi hedeflenmiştir.

Infoversum,Courtesy of ARCHIVIEW

 

2) ARCHİPELAGO SİNEMA

Archipelago Cinema,© Piyatat Hemmatat

PROJE KÜNYESİ

Mimar: Buro Ole Scheeren + Film on the Rocks Yao Noi

Proje Alanı: Tayland

Proje Yılı: 2012

Archipelago Cinema,© Doug Bruce

Almanya doğumlu, Pekinli mimar Ole Scheeren tarafından tasarlanan Takımadaları Sinema tarihinde bir ilk olarak anılmaktadır. Sinema, Kudu Adası’nda Nai Pi Lae lagününde sessiz suların ortasında  bir sal üzerinde inşa edilmiştir. Platformda özellikle az aydınlatma kullanılarak gece gösterimlerinde, görüntülerin karanlıkla iç içe geçmesi hedeflenmiştir. Tasarımın sade kurgusuyla kullanıcıyı doğayla bütünleştirmek amaçlanmıştır.

Archipelago Cinema,© Sixtysix Visual

Archipelago Cinema,© Sixtysix Visual

Sinema zemininde kullanılan malzeme yöre halkının ıstakoz avlamak için kullandığı ufak balıkçı teknelerinden elde edilmiştir. Böylece modüler, suda yüzebilen, proje alanının doğal güzelleriyle bütünleşebilen bir tasarım inşa edilmiştir.

Archipelago Cinema,© Sixtysix Visual

Archipelago Cinema,© Sixtysix Visual

 

3) DREAMCENTER

3XN Designs “DreamCenter” Entertainment Hub for Shanghai,© 3XN Architects

PROJE KÜNYESİ

Mimar: 3XN Tasarım Ofisi

Proje Alanı: Şanhgay

Proje Yılı: 2017

3XN Designs “DreamCenter” Entertainment Hub for Shanghai,© 3XN Architects

Şanghay’da 3XN tasarım ofisini tarafından kurgulanan yapı tasarımı sadece sinema olmaktan öte aynı zamanda bir festival ve etkinlik alanı olarak tasarlanmıştır, yapının yapımına ise 2017 yılında başlanacaktır. Yapı bittikten sonra Şanghay’ın ünlü geleneksel festivallerine de ev sahipliği yapacaktır.

3XN Designs “DreamCenter” Entertainment Hub for Shanghai,© 3XN Architects

3XN Designs “DreamCenter” Entertainment Hub for Shanghai,© 3XN Architects

 

4) WELTSPİEGEL COTTBUS

PROJE KÜNYESİ

Mimar: Alexander Fehre

Proje Alanı: Almanya

Proje Yılı: 2012

Filmtheater Weltspiegel Cottbus,© Zooey Braun

100’den fazla yıllık geçmişi olan,  “Weltspiegel Cottbus” sineması Almanya’nın en eski sinema yapılarından biridir. Eski sinema salonu sadece tek bir gösterim mekanından oluşmaktaydı, bu yüzden mimardan ilk istenen mekanları çoğaltılması ve fonksiyonel hale getirilmesi olarak belirlenmiştir. Şuan ki tasarımla yapı 3 adet film gösterim salonu ve 1 adet bardan oluşmaktadır.  Yapıda erken sinema tarihinin referansları ve evrensel iç mekan tasarımı ile tarihin ve modern çağın bileşimi sağlanmıştır.

Filmtheater Weltspiegel Cottbus,© Zooey Braun

Binanın sahip olduğu tarihi sinema salonu 1911’de ilk tasarlandığı halde korunmuş, sadece aydınlatma elemanları ve oturma elemanları restore edilmiştir. Tavandaki aydınlatmaların aşamalı bir şekilde sönmesi sağlanarak sinema salonunda karanlıkta yıldızlı bir gökyüzünü anımsatacak bir tasarım geliştirilmiştir.

Filmtheater Weltspiegel Cottbus,© Zooey Braun

Yapıya yeni eklenen salonlarda ise siyah rengi ve gri tonları kullanılarak karanlık bir ambians yaratılmıştır. İç mekanda bal peteği formu kullanılmış, bal peteği şeklindeki modüllerin etrafı ışıklandırılarak estetik bir görüntü kazandırılmıştır. Modüllerin etrafında kullanılan aydınlatma izi aynı zamanda duvarlarda da devam ettirilmiştir.

Filmtheater Weltspiegel Cottbus,© Zooey Braun

 

FEEL THE SEA BREEZE IN YOUR PLACES

DENİZDEN GELEN ESİNTİLERİ

 

Yaz geldi! Yazın en büyük tutkusu olan denizden gelen Mavi – Beyaz esintiler bırakın mekanlarınıza da girsin! İç mimari ve mimari tasarımda mavi ve beyaz ikilisi klasik olup en çok tercih edilen renk paletlerinden biridir. Her yıl modadır, zamansızdır bu ikili sadeliği, şıklığı ile her daim tercih edilir. Beyaz – Mavi Çin porselenlerinin yanı sıra kuzey ülkelerinden olduğu kadar Selçuklu çinilerin doğadan beyaz- mavi desenleriyle her daim ilgi çekmiştir. Avrupa da popülerliğini kazanan tema, 18. yüzyılda Fransa’da yaygın olarak kullanılmış olsa da Kuzey Avrupa ülkelerinde hatta Akdeniz stili olarak da o günden bugüne dünyanın pek çok köşesinde mavi – beyaz iç mimari farklı örneklerine rastlamak mümkündür.

Bize denizi hissettiren Mavi – Beyaz’ın yansıttığı güçlü kontrast sayesinde mekanlara derinlik ve enerji katmak için çok fazla obje kullanmaya gerek kalmaz. Kendi başına güçlü bir aksesuardır. Zaten Mavi – Beyaz renk paletinin sade ve çarpıcı olabilmesi de bu sayede gerçekleşir. Az süslemeye rağmen göz alıcı bir mekânsal tasarımlar ortaya çıkar.Akdeniz stili denmesinin sebebine gelecek olursak mavi gökyüzünün, okyanusun rengidir. Sonsuzluğu, derinliği çağrıştırır. Mekana ferahlık verir. Beyazla bir araya geldiğinde bu temanın evi tazelediğini hissedersiniz  Bu temanın yazlık evlerde, bahçelerde veya kır evlerinde daha çok kullanılması biraz da bu çağrışımlarla ilgilidir. Su kenarına ve hayatın daha yavaş, daha sakin ilerlediği mekanlara bu renkler çok yakışır. Çok güzel uyum sağlar.

Mavi ve beyaz birbirine çok yakıştığı için, Mavi – Beyaz bir salon iç mimarisinde beyaz parke zemin özellikle tercih edilir. Tercih edilen lacivert bir duvar ise beyaz perde ve beyaz bir koltuk takımıyla dengelemek salonun karanlık ve ağır bir havaya bürünmesini engeller. Mavi – Beyaz ikilisini soğuk buluyorsanız, kırmızı gibi sıcaklık veren renkler de mekana katmanız mümkün.

Geleneksel bir Kuzey Avrupa tarzı olan modern ya da romantizmi barındıran mekanlar için beyaz ve uçuk mavi ikilisini değerlendirebilirsiniz. Sizin için hazırladığımız tablodaki renk paleti ve seçilen Mavi – Beyaz desenler sade, şık olmanın yanı sıra sıcak bir Akdeniz stili içinde oldukça uygun.Tercih ettiğiniz stil ne olursa olsun ona yazın tutkusu denizin rengi olan mavi tonunu mekanlarınız için mutlaka bulacağınızı düşünüyoruz.

 

IF FASHION GETS THE POWERFUL INSPIRATION FROM ARCHITECTURE

MODA MİMARİDEN EN GÜÇLÜ İLHAMI ALIRSA..

MILLY /ZAHA HADID

Moda ve mimari severler yazımız sizler için. Geçmişten günümüze zaman zaman mimari, iç mimari’nin trendlerinden etkilense de bu yazımızda modanın mimariden ilham aldığı en güçlü  detayları inceleyeceğiz. 

LANVIN/FRANK GEHRY

Moda ve mimari, iki farklı tasarım alanı gibi gözükse de yakından incelediğimizde geçmişten günümüze kadar süregelmiş birçok ortak noktaya sahip olduklarını görmekteyiz. İlk bakışta bu iki alan birbirinden farklılık gösterse de ortak noktada buluştukları noktalar aynı olabiliyor. Farklı noktaları nedir e cevap ise; moda geçici ve yüzeysel bir fenomen olarak algılanırken mimariyse daha anıtsal ve kalıcı olma yolunu seçmiştir. Bu durum kullanılan materyallere de yansımıştır. Modada kullandığımız materyaller daha yumuşak ve narinken, mimaride kullanılanlar ise sert ve dayanıklıdır. Tabii bu süreçte üretim ölçeklerimiz arasında da büyük farklılıklar görülmektedir. Moda tasarımcısı tasarım aşamasında bir insan bedenini baz alırken mimar ise birçok insanın topluca barınabileceği büyüklükte alanlar yaratmaktadır. Bütün bu farklılıklara rağmen, iki alanın da ortak çıkış noktası insan bedenidir. Koruma işlevlerinin yanı sıra kimi zaman, kişisel, siyasal veya kültürel kimliği sergilemek için bir araç olurlar. Bazen de birbirlerine ilham olurlar…

GIANFRANCO FERRE/SYDNEY OPERA

Mimari ve modada yaratılan eserler, boyut ve kullandıkları malzemeler açısından farklılık gösterse de, mimari ve moda tasarımlarında fark edilir benzerlikler içermektedir. Örneğin; ikisi de ikiboyutlu taslaklardan yola çıkarak bunları daha gelişmiş üçboyutlu formlar haline dönüştürürler. Ortak estetik kaygısı, biçimsel ve yapısal benzerlikleri de beraberinde getirir. Hatta zaman içinde bu iki farklı alanlardaki tasarımcılar ilham ve teknik stratejiler için birbirlerine dönmüşlerdir. Bunun en dikkat çekici göstergesi ise ortak dildir.

GOTHIK STİL/ GEOMETRIK DESENLE

Giyim ve korunma arasındaki ilişki çok eskiye dayanır. Mesela Buz Çağı’nda hayvan derileri hem insanların kendilerini örtmesi için hem de duvarları süslemek için kullanılmıştır. Antik Yunan’da kolonlarda kullanılan alanlar, aynı dönemin en popüler giysisi olan tasarımlarında ve silindirik formuna referans olmuştur. Eski Yunan’da kıyafet ve mimarinin insan figürü oranlarıyla bir harmoni içinde tasarlandığını görmekteyiz. Mimarideki İyonik ve Dorik üsluplar farklı tarzları olarak modaya yansıtılmıştır. Günümüzde de birçok mimari tasarımlar için cephe tasarlarken modadaki katlama ve drape tekniklerini yorumlarlar.Ortaçağ’a baktığımızda ise dikeyliğe olan eğilimi Gotik kıyafet ve mimaride görmekteyiz. Mesela, sivri uçlu ayakkabı ve şapkaların, Fransa ve İngiltere’deki Gotik tarz katedrallerde görülen kemerler ve yükselen alanlarla arasındaki bağlantı dikkat çekici. Günümüzde de Gotik mimarisi elbiselerdeki motiflerde tekrar yorumlanarak moda dünyasında hayat bulmaktadır.Zaman içinde gelişen endüstri ve üretim teknolojileri sayesinde iki alan arasındaki benzerlikler daha da derinleşmiş ve güçlenmiştir.


YASUTOSHI EZUMI/ FRANK GEHRY

19. yüzyılın sonlarına doğru “Art Nouveau” akımıyla beraber popüler hale gelen organik şekiller, hem mimaride hem modada görülmektedir. Aynı zamanda Hector Guimard ve Louis Sullivan gibi uygulayıcıların mimariye kattığı kıvrımlı doğal formların kaynağının da bu akım olduğunu fark etmek zor değil. Bu zaman içinde ortaya çıkarılan işlerin en önemli özelliği yalın formları ve akıcı süslemelerdir. Şekiller için doğa önemli bir ilham kaynağı olmuştur. Daha sonra, 20. yüzyılda, moda ve mimari modernizm e uydurabilmek adına beraberce daha büyük bir yalınlığa doğru yol almış ve süsleme gitgide azaltılıp, formlar sadeleştirildikçe yapı ortaya çıkarılmaya başlanmıştır. Bu değişimi en belirgin şekilde mimaride Le Corbusier ve J. J. P. Oud’un, modada da Coco Chanel ve Cristobal Balenciaga’nın işlerinde görmekteyiz. Özellikle Bauhaus Okulu’ndaki Walter Gropius ve Annie Albers gibi birçok mimar ve tekstil tasarımcıları kullanışlığı öne çıkararak hem binaların hem de giysilerin yansıtması gerektiği fikrinin altını çizmişlerdir.

CHLOE/ ARABESK MİMARİ

Geçtiğimiz son yıllar içerisinde, moda ve mimari aralarındaki diyalog sayesinde estetik anlamda daha da benzer bir yön almıştır. Son yıllarda moda ve mimari alanında benimsenen en çarpıcı benzerlik minimal ve dekonstrüktivist estetik yaklaşımdır. Günümüzde minimal yaklaşımın ustası olarak Calvin Klein gösterilmekteyken; onun bu ustalığında Halston, Yves Saint Laurent, Giorgio Armani, Miuccia Prada ve Helmut Lang gibi tasarımcıların azımsanamayacak kadar etkisi vardır. Calvin Klein’in 70 ve 80’lerdeki renksiz, modern ve süsten uzak tasarımlarının yansıttığı netlik ve yalınlık Le Corbusier, Richard Neutra, 20’ler ve 30’lardaki Ludwig Mies van der Rohe’nin mimarideki tasarımlarıyla benzerlik göstermektedir.

VERSACE STORE/ VERSACE

DREAM HOUSE OF JENNIFER ANISTON REFLECTS THE SPIRIT OF ZEN AND BALI

JENNIFER ANISTON UN ZEN VE BALİ RUHUNU YANSITAN RÜYA EVİ

Bu yazımızda sizler için Jennifer Aniston’ın oturmuş olduğu sakin, ruhu dinlendiren ve bir o kadar etkileyici rüya evini mercek altına aldık. Doğaseverseniz ve eğer ruhunuzda evinizi tasarlarken huzuru arıyorsanız yazımız sizler için.Jennifer Aniston’ın bir zamanlar içinde yaşadığı, mimar Harold Levitt’in Beverly Hills’de tasarladığı, rüya evi sanatçı ünlü tasarımcı Stephen Shadley ile birlikte döşemiş. Aniston’ın evi doğa içinde muhteşem bir Beverlyhills manzarasına sahip.

Tasarımcı Shedley, Aniston’ın doğayla iç içe olmayı sevdiğini bildiği için dış alanı olabildiğince geniş tutmuş.

Aniston, aynı zamanda evin ilk büyük kapısından etkilenmiş. Shedley ile evin konseptini ‘Zen’ ve ‘Bali’ olarak belirlemişler ve evin içindeki her eşyanın dinlendiren bu ruhu, bu stili yansıtmasını istemişler. Aniston’ın bu ev için satın aldığı ilk şey de The Murano marka beyaz bir avize olmuş.

Dinlenmek için japon balıklarının olduğu oturma odası.

Oturma odasının diğer tarafı. Duvarda asılı olan tablo, Aniston’ın beğendiği ünlü ressam Robert Motherwell’in ‘A Throw of Dice No.17’ adlı eseri. Oturma odasının diğer tarafı ise birlikte tasarımı yaptığı tasarımcı Shadleye ait.

Oyun odasının ortasında bilardo masası göze çarpıyor. Beverly Hills manzarasına ve havuza bakan bu salonu Aniston, özellikle davetler için çok kullanmış. Oda hem içerde hem dışarda pek çok misafiri ağırlayabilecek alana sahip.

Mutfağın önünde traverten kaplı bir bar, bir taş pizza ocak ve şarap odası bulunuyor. Ahşap kaplı bu odada misafirleriyle samimi pizza&şarap davetleri yaptığı da görünen bir gerçek.

Evin en dinlendirici köşesi şüphesiz banyosu. Banyoda Zen felsefesinin en önemli detayı olan doğal malzemeler kullanılmış. Banyo alınan doğal malzemeler ve  küvetin yanısıra Budha heykeli ile eşsiz ve dinlendirici bir spa banyoya dönüşmüş.

İpek kumaşların ve yastıkların yanı sıra tüylü bir halının serili olduğu yere yakın olan yatağın olduğu yatak odası hem şık hem de oldukça sakin ve dinlendirici.Yatağın yanında odayı aydınlatan abajurlarda oldukça etkileyici.

Jennifer Aniston, 2006 yılında 13,5 milyon dolara (yaklaşık 40 milyon TL) satın aldığı bu evde 2011’e kadar oturdu. Ünlü oyuncu, her bir köşesini incelikle elden geçirdiği muhteşem malikaneyi daha sonra milyoner Bill Gross’a sattı.

Şömine odasındaki mobilyalar tasarımcı Shadleye ait. Şömine odasının açıldığı havuz manzarası ise sıcaklığı ve doğallığı ile oldukça dikkat çekici ve insana aşkı çağrıştırıyor. Jennifer’ın tasarımcısı ile tasarladığı evin çekimleri AD dergisi tarafından yapılmış.Tasarımcı ile yapmış olduğu küçük değişikliklerle ev çok daha sakin, dingin, kaliteli ve şık…

 

THE MODERN DESIGN OF THE CLIFFS OVERLOOKING THE OCEAN

KAYALIKLARDAN OKYANUS MANZARALI EN MODERN PROJE

Kelimenin tam anlamıyla uçurumun kenarında hayatı yaşamak isteyenler yazımız sizler için! Casa Brutale firmasının projesi olan evin yapımı gerçekleştiği zaman evi alan kişi yaşamın anlamını her an hissedecek! Kayalar arasında tasarlanan proje, en adrenali yüksek ve modern tasarımı sayesinde gözleri üzerine çekecek. Ev kapladığı küçük alandan ötürü çevre için nispeten küçük bir etkisi olsa da yarattığı etki büyük…


Casa Brutale ev projesini mimari gözle incelemek isteyenler yazımızı okumaya devam edin! Sadelik ve modern tarz ile uyum içinde olan bu doğa evin mimarisi, Yunanistanda Ege denizi üzerindeki yüksek kayalıklar arasında tasarlanmış. Evin yaşam alanı estetik yapısı, işlevi ve mühendislik detayları tamamlanmış olarak, inşa edilmeyi bekliyor. Belki de biz bu yazıyı yazdığımızda uygulanmış bile olabilir.

Evin ilk dikkat çeken özelliği Ege denizi manzarası ile yüzme havuzundan güçlü konstrüksiyonu olan bir merdivenle bir alt kata iniş olması. Büyük camla kaplı cephe unutulmaz manzarası ile muhteşem bir yaşam alanına sahip. Doğal ortam, doğal güzellikleri vurgulamak adına tasarlanan dekor ve malzemelerde yalın, ağaç ve beton yüzeyler kullanılmış. Projenin çatısı darbelere dayanıklı, güçlendirilmiş kristal camdan yapılmış bir havuzun kodundan salona doğal ışık ile merdivenlerden aşağıya doğru iniş veriyor! Alt katta beton banklar ile eşleşen beton bir yemek masası, ahşap oturma yüzeyi ile koltukların arkasında heykelsi bir şömine dikkat çekiyor. Üç tarafından kayalıklar ile çevrili projenin cephesinin loşluğu, yukarıdan aşağıya şiirsel etki yaratan camla kaplı aydınlatmasındaki pozlama ile maksimize edilmiş aydınlatması ile aydınlatılıyor.

Çelik merdiven salondan, mutfaktan yatak odasına iniliyor. Diğer mobilyalar gibi yatak da beton ve ahşap malzemeden tasarlanmış. Duvarlarda ışığın gölge oyununu geliştirmek için yansıtıldığı gözlerden kaçmıyor! Ana katta depolama alanı ve bir banyo’ya giden misafir odasının yanı sıra küçük bir de koridor var.

Yakın zamanda gerçekleşmesi beklenen OPA Casa brutale kavramsal projenin ikamet yeri Ege Denizi Yunanistan en düşük seviye kat planı ise (-9.90)

Yeryüzünde mimari proje eğer bir doğa evse içinde doğal ışık büyük bir rol oynar. Bu evde ışık kaynağını ön cam ve evin çatısından alıyor. Burada yaşarken salonda oturanların bakışları üzerindeyken yüzmeye alışkın olmalısınız! Eğer havuz içinde olan siz iseniz, aynı zamanda vücudunuzda güneş benzersiz bir etki yapar. Işığın yansıması dalgalı sudan vücudunuza kendisini güçlü hissettirecek şekilde geçer.

Klasik anlayışın tersine proje toprak üstüne oturmak yerine, toprak kayalıklar ve cam ile kaplanmış. Proje ahşap, cam, ham beton gibi basit malzemeler ile tasarlanmış. Hedef okyanus üzerinden manzaraya odaklanmak, yaşamın tadını çıkarmak! Evi dikey uçurumdan ayıran cam kaplı bir cephe ile yaşam ile ölüm arası çizginizin her an farkına vardırmak!

Yazının devamı için www.archisections.com a bakabilirsiniz

PROVIDE ENERGY FROM NATURE WITH THE GREEN ROOF!

EN YEŞİL ÇATI İLE DOĞADAN ENERJİ SAĞLAYIN!

 

Yemyeşil çimle çevrelenmiş olduğundan doğadan aldığı nefes ve şifanın yanı sıra evin formu doğadan bir parça sanki. Mimarlara göre, Doğa ile bütünleşmiş olan ev Kuzey Amerika’da kullanılan eski konut türlerinden biridir. Kızılderililerin çukur evi modern bir şekilde yeniden yorumlanmasından sonra, yenilebilir enerji ile tasarlanmış olmasıyla güncellenmiş bir ‘Edgeland Evi’olarak tanımlanarak, geri dönüşümlü malzemelerle inşa edilmiştir.

Bu evde de görüldüğü üzere, yapı malzemelerinin en verimli kullanımı için çok önemli olan geri dönüşüm inşaat atıkları ile mükemmel bir denge sağlamak mümkün. Ayrıca evin bu özelliğinin yanı sıra akıllı sistemlerle elektrik ve  sudan gelecek faturalarda da tasarruf sağlanabilmektedir.

Yemyeşil bir güneş enerjili çatısı olan evde, ek termal enerji sağlayan bir akıllı havuzun yanı sıra jeotermal ısıtma ve soğutma sistemi de mevcut. Bercy Chen Stüdyo tarafından tasarlanmış olan benzersiz üçgen ev toprağa yerleşik, çim kalın bir tabaka ile kaplı.  Toprak korunaklı ev olduğundan, ‘Edgeland Evi’ yüksek verimli termal yalıtımla kışın sıcak ve yazın serin kalabilir. Buna ek olarak, yüksek teknoloji ile ev hidrolik ısıtma ve soğutma, jeotermal ve termal ısı depolama özelliklerine de brındırıyor. Bercy Chen Studio tarafından yapılan açıklamaya göre, “Proje, doğal peyzaj ile doğal nehir arasında bir denge oluşturarak kendi sınırlı kaynaklarıyla ilgili farkındalığı arttırıyor.”

Yenilebilir enerji sağlayane Bercy Chen Studio fotovoltaik paneller ile tasarlanmış parlak kırmızı ve turuncu cephe ile evin bolca güneş ışığından faydalanmasını sağlıyor. Özel sistemlerle tasarlanan bu tarz yeşil çatılar, yağmur suyunu toplama sisteminin yanı sıra pasif böcek kontrolü de yapıyor! Ayrıca cephede boya yerine kullanılan düşük etkili, yerli bitkiler çevre düzenlemesi için kullanılmış. Tahmin ettiğiniz gibi bu yeşil bina bu özellikleriyle ve yeşili korumasından ötürü bol bol ödüllendirildi. Bu ödüller dünyanın mevcut enerji ve doğal kaynak krizine karşı doğaya karşı daha duyarlı olmamız için bir çağrı sanki.

 

SOCIAL HOUSING PROJECTS OF THE HEROIST ARCHITECT ALEJANDRO ARAVENA

SOSYAL KONUT PROJELERİN EN KAHRAMAN MİMARI ALEJANDRO ARAVENA

Bu ayın 27’sinde Venedik’te gerçekleşecek 15. Venedik Mimarlık Bienali’nin küratörü Şili’li mimar Alejandro Aravena olarak geçtiğimiz ay açıklandı. Bu sebebten biz de sizler için bu yazımızda Alejondra Aravena kimdir? sorusunun cevabına yanıt aradık. 2000-2005 yıllarında Harvard Üniversitesi’nde profesörlük yapan mimar, mühendis Andres Iacobelli ile sosyal konut girişimi ELEMENTAL’ı kurarak dünyanın çeşitli yerlerinde yıkıntıya dönüşen kentlerin yeniden canlandırılması için çalıştı. Venedik Bienali 11. Uluslararası Mimarlık Sergisi kapsamında verilen ‘Gümüş Aslan Ödülü’ de dahil olmak üzere birçok uluslararası ödülü bulunan mimarın, aynı zamanda 2007 Sao Poulo Bienali, 2008 Milano Trienali, 2008-2012 Venedik Mimarlık Bienali, 2010 MoMA olmak üzere pek çok etkinlikte çalışmaları sergilendi. 2009’dan beri ‘Pritzker Ödülü’ jürisinde bulunan Aravena, 2010 yılında RIBA’nın uluslararası üyeleri arasına katıldı.

2016 yılında düzenlenecek ‘Mimarlığın vVitrini’ konumundaki 15. Venedik Mimarlık Bienali, 2010’da Monocle dergisinin ‘dünyanın 20 yeni kahramanı’ arasında gösterdiği Şili’li mimar Alejandro Aravena’ya emanet! Mimarın topluma hizmet etmesi gerekliliğini her fırsatta dile getiren Aravena, özel konut, müze, kültür merkezi ve eğitim binalarının yanı sıra Şili’nin kuzeyinde onbinlerce yoksul insan için tasarladığı sosyal konut projesiyle de tanınıyor.

Aravena, küratörlüğünün duyurulmasının hemen ardından yaptığı açıklamada, İnşa edilmiş olan çevre ve buna bağlı olarak insanların yaşam kalitesini arttırmak için birkaç alanda birden verilmesi gereken mücadeleler ve genişletilmesi gereken sınırlar olduğunu ve 15. Venedik Mimarlık Bienali’nde insanlar tarafından bunların görülmesini istediklerini dile getirdi; Aravena ayrıca “Bienalin, zeka veya sezgi yoluyla, ya da her ikisini birden kullanarak statükodan kurtulabilmeyi başaran bir mimarlık üzerine odaklanmakla ve bu deneyimden bir şeyler öğrenmekle ilgili olacağını” açıkladı. 2010’da Monocle dergisinin, ‘Dünyanın 20 yeni kahramanı’ arasında gösterdiği Alejandro Aravena, mimarlığın sosyal anlamda insanlara karşı olan sorumluluğuna olan inancıyla öne çıkan mimarlardan birisi. Ülkesi Şili bunu hayata geçirmek için çok uygun şartlara sahip bir yer. Mimarın topluma hizmet etmesi gerekliliğini her fırsatta dile getiren Aravena, geçmişte verdiği röportajlardan birisinde bu düşüncesini, “Mimar olarak bizler fikirleri gerçeklere dönüştürmeliyiz. Sahip olduğumuz güç tam da bunu yapabiliyor olmaktan kaynaklanıyor” sözleriyle pekiştiriyor.



Tasarladığı yapılar arasında, özel konut projeleri, kültür merkezleri, müzeler ve eğitim binaları olmakla birlikte Aravena ile ilgili ilk akla gelen proje, Şili’nin kuzeyinde onbinlerce yoksul insan için tasarladığı sosyal konut projesi. Bu projeyi hayata geçiriş biçimi, mimarın mesleki yaklaşımını net bir biçimde ortaya koyuyor. 100 yoksul aile için konut inşa etmesi istendiğinde Aravena’nın başvurduğu temel kaynak, gecekondu yaşantısının bilgeliği oluyor. Aileleri gerçek anlamda işin içine katarak yürüttüğü sürecin sonucunda ortaya çıkan sonuç, benzer durumlarda görmeye alışık olduğumuz kutu kutu evlerden oluşan devasa binalar yerine, aileler tarafından, zaman içinde, ekonomik durumlarına göre genişletilebilecek evlerden oluşan bir yaşam alanı oluyor.

Venedik Bienali Başkanı Paolo Baratta, Aravena’nın 2016’daki serginin küratörü olarak seçilmesiyle ilgili olarak, “Bienalin bir kez daha mimari ve sivil toplum arasındaki mesafeye karşı bir tepki göstermek niyetinde olduğunu ve Aravena’nın yeni kuşak mimarlar arasında, bu gerçekliği sahip olduğu gücün altını çizecek mimarlardan birisi olduğu” açıklamasını yaptı. Baratta ayrıca, Mimarlığın enerjisini gözler önüne serecek yeni öncülerin keşfedileceği bir Bienal olması hedefinin de altını çizdi.

Aravena’nın küratörlüğündeki 15. Venedik Mimarlık Bienali, 28 Mayıs-28 Kasım 2016 tarihleri arasında gerçekleşecek.

CROWN WITH THE NATURIST ACCESSORY ROSES YOUR HOME&GARDEN!

BAHÇENİZİ &EVİNİZİ  EN DOĞAL AKSESUAR GÜLLERLE TAÇLANDIRIN!

Bu yazımızda sizin için, doğanın en güzel çiçeklerinden biri olan gül’ü mercek altına aldık. Özellikle doğanın gücünü hissettiren gül bahçelerinden, evinize taşıdığınız cıvıl cıvıl rengarenk yansımalarını sizler için derledik.Hepimizin de bildiği gibi güller, doğadan mekanlarımıza aldığımız, yaşamımızda vazgeçemediğimiz, iç mekanlarımızı kişiselleştirmenin ve doğayı en güçlü hissetmenin en romantik yolu…2016 yılının doğaya geri dönüş modasının yoğun olarak yaşandığı bir yıl olduğundan daha öncede bahsetmiştik. Özellikle pembeyi, lilayı, yeşili, maviyi toprak renkleri ve bunun yanında doğadaki tüm canlı renkleri, çiçeklerde form almış desenleri bu yıl tasarımda her yerde görmeye devam edeceğiz.

Çiçeklerden gülü kullandığımız alanları nasıl kullandığımıza kısaca değinirsek; Bu yerlerden ilk başlamamız gereken alanlar bahçeler. Bahçelerde ise özellikle kapı ve pencelerinizi, oturacağınız özel köşelerinizi , yürüyeceğiniz yolları güllerle taçlandırmanız ilk önerimiz.

Sadece bahçede değil evinizin birçok alanında güllerin yanı sıra desenlerini de kullanabilirsiniz. Özellikle gül desenleri koltukların döşemelerinde, perdelerde, yastıklarda, yatak örtülerinde rahatlıkla kullanabilirsiniz.Güller, evinizde romantizmi yansıtmak için ışıltılı küçük aksesuarlarda olduğu kadar, yastıkların kumaşlarında da desen olarak kullanılabiliyor. Gül deseni çok güzel, doğal dokularının yanı sıra sofistike teknikler ile üretilmiş olarak da kumaş ve duvar kaplamalarında tercih ediliyor. Çünkü mekanlarımızın duvarlarını ışık ile yansıttığınız zaman bütün dokular ortaya çıkmakta ve desenin yanı sıra ışıltılı estetik bir görünüm elde edilmektedir. Bu özellikle mekana hoş, romantik bir ambians katmaktadır.

Kumaşların ve duvar kağıtlarının  renginin, deseninin doğru seçilmesi mekana katmak istediğimiz ambians açısından çok önemlidir. Sizin için seçtiğimiz güller, bahçelerde, doğadan evinizin perdeleri, döşemelik kumaşları için seçtiğimiz kumaşlar ise Designers Guild Hometeks’den..O odanın hangi amaca hizmet ettiği, odanın aldığı ışık hacmi, odanın büyüklüğü, bunların seçilmesinde en büyük etkenlerdir. Doğru seçimler harmoni, uyum içinde ortamlar yaratır. İçinde yaşayan insanlara huzur verir. Yaşam alanlarıyla doğa arasındaki sınırları ortadan kaldıran tasarımlar, desenler yazın yüksek enerjisini iç mekanlarda olduğu kadar dış mekanda da hissetmek isteyenler ve özellikle romantik atmosfer yaratmak isteyenler için ideal. Yukarıda yapmış olduğumuz önerilerin yanısıra vazonuzdan eksik etmeyeceğiniz güllerle de mekanızının romantizmini rahatlıkla güçlendirebilirsiniz…

 

WORLD’S BEST ART HOTELS..

DÜNYANIN EN İYİ SANAT OTELLER  

 

Bu yazımız yakın zamanda seyahate çıkacakların kalacağı otellerde bile sanatı her daim görmek isteyenler için.

Artık dünyanın en iyi otellerinin en belirgin özelliği sanatı kendi mekanları içinde barındırıyor olması ve birçok sergi mekanlarının yanı sıra lobilerinde Picasso’nun ve yemek odalarında Warhol gibi sanatçılarının eserlerine rastlamamız. Sizler için dünyadan en iyi sanat otellerinden seçimler yaptık. Bunlardan birinde konaklarken otelin kafesinde otururken bile müze salonları yanı başında olduğu için her an zengin kültürel bir deneyim yaşamaya ve kendinizi otelden çok müzede olduğunuzu hissetmeye hazır olun.

Sanat, en genel anlamıyla yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır. Tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar yaratılmış olsa da sanat her yerdedir. İster müzeye gidelim ister restoran a isterse seyahat için seçtiğimiz otellere.

HOTEL GRAND, ZÜRİH

En iyi özel sanat müzesi olarak bilinen, Hotel Grand+ ortalama 90 adet sanatçıdan oluşan benzersiz bir koleksiyona sahip. Bu sanatçılardan Salvador Dalí, Keith Haring ve Takashi Murakami dev heykeller, Andy Warhol “Büyük Retrospektif Resim” ile konukları selamlıyor; Ayrıca otelde the Rolling Stones, Sylvester Stallone ve Keith Richards ve Slash imzalı bir gitar ve kendine özgün resimler göreceksiniz. Eserleri olan diğer sanatçılar ise Fernando Botero, Sol LeWitt, Joan Miro, Henry Moore, ve Damien Hirst…


 COLOMBE D’OR, PROVENCE, FRANSA

Colombe D’or Cote D’Azur da 25 odalı bir otel. Eserlerini bulundurdukları sanatçılardan Pablo Picasso, Henri Matisse ve Marc Chagall gibi modern ustalar ile uzun bir geçmişi vardır. Matisse, Picasso tabloları, Braques ve Miro yemek salonunda, yüzme havuzunun olduğu bir kenarda ise Alexander Calder asılı duruyor. Sanatın yanısıra lavanta kokuları ile de otel tarihle ayrılmaz bir üçlü.


ROME CAVALIERI, ROMA

Fransız dönem mobilyaları ve Marie Antoinette tablonun yanı sıra Kraliyet eserlerden 1725 Beauvais bir duvar halısı ile dikkat çeken Rome Cavalier’de kalacaksanız güçlü sanat birikiminden ötürü bir sanat tarihçisi ile tur düzenlemenizi öneririz.

BELLAGIO, LAS VEGAS
Las Vegas Bellagio oteli seçtiğiniz takdirde düzenli değişen 1998 Güzel Sanatlar Galerisi’ne zaman ayırmanızı tavsiye ederiz. Sergilerde Picasso, Faberge, Monet, Van Gogh, ve Lichtenstein eserlerinin yer aldığına tanık olursunuz. Ayrıca Yousuf Karsh, Winston Churchill, Brigitte Bardot, Audrey Hepburn, Ronald Reagan ve Grace Kelly gibi ünlü insanların portreleri ile BGFA ilk fotoğraf sergisi de burada bulunuyor. Lobide göz kamaştırıcı Dale Chihuly’dan cam yükleme sanatınada burada rastlıyabilirsiniz.


GRAMERCY PARK HOTEL, NEW YORK CİTY

Sanatçı Julian Schnabel tarafından tasarlanmış, Gramercy Park Hotel kendi başına bir sanat eseridir. Damien Hirst, Jean-Michel Basquiat, Kenny Scharf, ve Andy Warhol dahil olmak üzere birçok sanatçının eserleri Rose Bar, Yeşim Bar, ve Teras gibi ortak mekanlarda görüntülenir.


BRIDGE HOUSE HOTEL, LONDON

Victoria Ve Albert Müzesi’ne sadece kısa mesafe uzaklıkta bir konumda, 19. ve 20. yüzyıl eserlerinin geniş ve özel bir koleksiyonuna sahiptir. Toulouse Lautrec, Charles Schultz Snoopy, Renoir, Picasso ve Chagall gibi sanatçıların seçilmiş eserleri sergilenir. Ayrıca Picasso, Matisse, Pierre-Joseph Redouté, Charlotte Fawley ve Ludwig Bemelmans’dan eserlerde mevcuttur.

21C MUSEUM HOTEL, LOUISVILLE, KENTUCKY

Çağdaş sanat koleksiyoncuları Laura Lee Brown ve Steve Wilson tarafından kurulan 21 ülke genelinde yayılan çeşitli oteller topluluğudur. Chuck Close, Kehinde Wiley, Mickelene Thomas, Bill Viola ve Kara Walker sanatçılarının eserlerinin yer aldığı 85 fazla sergi gerçekleşmiştir.

HENRY JONES ART HOTEL, HOBART, AVUSTRALYA

Avustralya’nın ilk özel sanat oteli olan Hobart dönüştürülmüş ambarlardan oluşturulmuş. Tarihi bölgesinde çağdaş sanat sergilerinde yerel sanatçılara odaklanarak deneyimli ve yeni olduğunu ispatlıyor.

THE SURREY, NEW YORK

Surrey, Upper East Side Relais & Chateaux Hotel, çağdaş sanat sergileri yapması ile biliniyor. Christie’nin eski sanat uzmanı Jenny Holzer Donald Sultanın otelde düzenli olarak yaptığı yeni sergileri kaçırmak istemiyorsanız bir sanatsever olarak New York’ta kalmanız için size öneririz.

 

Yazının devamı için www.archisections.com a bakabilirsiniz..