Posts

LET’S DESIGN YOUR SPACES WITH PINK GLASS

Bu yıl pembenin bomba gibi etkisini her yerde görsek de eğer evinizde her odanızı pembe yapmak istemiyorsanız. Bir evin iç tasarımı için öncelikle pembe tonların vazgeçilmezi olan odaların hangileri olduğuna karar verelim. Örneğin pembe renk özellikle yatak, oturma odalarında  rahatlıkla seçilir. Bir salonun bir duvarının, pembe ile boyatıldığını düşünün. Beyaz bir odada pembe seçilen koltuk bizce muhteşem olur.Çok tartışmaya gerek yok yapanlar yapmış. Hadi bizde yapalım diyorsanız sizin için seçtiğimiz örneklere göz atın! İster evinizin dış cephesini pembeye boyatın ister iç tasarımında pembenin ağırlıklı tasarlandığı mekanlar yaratın. Dikkat etmeniz gereken detaylar. Koltuk ve duvarlarınızda renk seçerken pembeyi cesaretle seçin. Tüm alanınızda pembe seçmeye.Birbirinden renkli, kostümümüzün tamamlayıcısı olan pembe gözlük yaşam ile pozitif bağlantı kurmak açısından tercihimizdir. Onlar hem pozitif hem de eğlencelidir. Bu yazımızı da yazarken yaşadığımız alanları hem eğlenceli hem pozitif bu yıl trendlerine nasıl uygun tasarlarız, sorusuna cevap bulmak için pembe gözlükle tasarladık!

Pembe renk her ne kadar doğduğumuz günden itibaren bayanlara yönlendirilse de, erkeklerden çok bayanlar beğense de yaşam alanlarımızı tasarlarken, kız çocuklarının odaları için öncelik olsa da bu yıl tasarım alanların da kadın, erkek, çocuk demeden tasarım alanlarında tercih edilen renklerin başlarında sezona damgasını vurdu!Birbirinden renkli, kostümünüzün tamamlayıcısı olan pembe gözlükleri eğlenceli yaşamla pozitif bağlantı kurmak açısından da her daim seçeriz. Yaşamda olduğu gibi bazı renkler daha karamsar, bazı renkler daha eğlendiricidir. Bizde renk paletindeki renkler gibi yaşamımızda zaman zaman karamsarlaşıyoruz, ya da seviniyoruz. Bu yazımızda yaşama mekanımıza pembe gözlüklerle bakarak, karamsarlığımızdan sıyrılmak için sizler için birbirinden değişik ton ve malzemede tasarlanan pembe tonun hakim olduğu seçimler yaptık! Sizde bu mekan tasarımlarınızdaki püf noktalarını mekanlarınızda uyarlayarak mekanlarınızı şık olduğu kadar pozitif, eğlenceli hale getirebilirsiniz. Mekanlarınızı unutulmaz kılmak, misafirlerinizi eğlendirmek için pembenin hakim olduğu mekanlar her daim dikkat çekici, her daim şıktır.

Bu yıl pembenin bomba gibi etkisini her yerde görsek de eğer evinizde her odanızı pembe yapmak istemiyorsanız. Bir evin iç tasarımı için öncelikle pembe tonların vazgeçilmezi olan odaların hangileri olduğuna karar verelim. Örneğin pembe renk özellikle yatak, oturma odalarında  rahatlıkla seçilir. Bir salonun bir duvarının, pembe ile boyatıldığını düşünün. Beyaz bir odada pembe seçilen koltuk bizce muhteşem olur.

Çok tartışmaya gerek yok yapanlar yapmış. Hadi bizde yapalım diyorsanız sizin için seçtiğimiz örneklere göz atın! İster evinizin dış cephesini pembeye boyatın ister iç tasarımında pembenin ağırlıklı tasarlandığı mekanlar yaratın. Dikkat etmeniz gereken detaylar. Koltuk ve duvarlarınızda renk seçerken pembeyi cesaretle seçin. Tüm alanınızda pembe seçmeye cesaretiniz yoksa araya beyaz rengi katarak mekanınıza aydınlık bir hava katabilirsiniz. Ya da mekanın tüm alanlarında pembe ile ton in ton olan pembe tonlarını rahatlıkla bir arada kullanabilirsiniz. Klasik mekanlar da rahatlıkla kullanıldığı gibi modern mekanlarda da tercih sebebidir.EN güzel pembe renklerden oluşan bir görsel galeri hazırlayıp paylaşıyoruz. Umarız sizde beğenirsiniz.

IF THERE S A TREE BEHIND THE DESIGN, THE DETAILS CAN BE SOLVED EASILY!

TASARIMDA AĞAÇ VARSA GERİSİ TEFERRUATTIR!

Doğayla iç içe olmayı sevenler için tasarımda ağaç vazgeçilmezdir! Doğa severseniz ve mimarsanız tasarımınız için ağaç her daim ilk sıradadır. Tasarımınız da ağaç her yerdedir! Evin kendisi ağaç olabildiği gibi modern evlerin içinde, dışında, duvarında, avlusunda ya da bahçelerinde ağaç vazgeçilmezdir!  Ağaç ev isteyenler bahçelerindeki ağacın üstüne ya da ağaçların yanına, altına evlerini yaptırabilirler. Ağaç evlerin dallarına asacakları salıncakla doğanın keyfini çıkarabilirler!  Eğer sizde doğa severseniz ve ağaç ın olduğu tasarımlar ilginizi çekiyorsa yazımız sizin için, Sizler için seçtiğimiz ağaçların her yerde olduğu ev modellerini incelemeye ne dersiniz?

Ağaç evler, yaşamımıza nefes ve de barınak amaçlı olmalarının yanı sıra, tasarım olarak park, bahçe dizaynların da ve peyzaj mimarisinde önemli bir yere sahiptir.Kimi zaman ağaç evler arka bahçeleri süslerken, kimi zaman insanlara keyifli vakit geçirecek doğayla bütünleştiren mekanlar yaratırlar!Sizde evinizin veya yazlığınızın, bahçesinde bulunan bir ağacı eviniz içinde tasarlayarak, evinize taze bir hava katabilirsiniz.Yazı geçirirken yeşilliklerin ve ağaçların arasında hoş ve göz alıcı minik bir ağaç evde kitap okumak, temiz hava eşliğinde biraz dinlenip güzel hayallere dalmak, sevdiklerinizle beraber ağaç evde hoşça vakit geçirmek ruhunuzu gençleştirip size pozitif enerji verecektir.İster kendi bahçenizde, ister evinizin duvarına yaslanarak yerleştireceğiniz bir ağaç ın yanı sıra komşularınız la beraber, uygun bir ağaç üstüne yapacağınız ev için sizin için seçtiğimiz modellerine bakmaya ne dersiniz? Ağaç ın her alanında olduğu ev modellerinden birisi eğer doğa ve ağaç severseniz  mutlak sizin içindir.

CHRISTIES’ S SENSATIONAL NIGHT ‘EAGERLY WAIT HISTORY’.

CHRISTIES IN SANSASYONEL GECESİ ‘GEÇMİŞİ HEYECANLA BEKLEMEK ‘ 

11 Mayıs Çarşamba akşamı, Christie’s’in New York, Rockefeller Center’daki ana müzayede salonunu dolduranlar, yaklaşık bir buçuk saat sürecek sansasyonel bir geceye tanıklık edeceklerdi. Christie’s’in amiral gemisi niteliğinde olan ve rekorları alt üst eden Savaş Sonrası-Çağdaş Sanat Müzayedesi’ne daha iki gün vardı. Yalnızca 35 lotun alıcıların ilgisine sunulduğu “Looking Forward to the Past” [Geçmişi Heyecanla Beklemek] başlıklı bu müzayede ise bu yıl ilk kez gerçekleştirilecek özel kategorilerden biriydi. Küratörlüğünü, Christie’s’in Savaş Sonrası ve Çağdaş Sanat Bölümü’nün uluslararası uzmanlarından biri olan otuz dört yaşındaki Loic Gouzer’in yaptığı “Geçmişi Heyecanla Beklemek”, müzayedeyi yönetecek olan Jussi Pylkkänen’i de heyecanlandırmıştı. Christie’s’in küresel düzeydeki başkanı olan Pylkkänen, yine kendisinin yöneteceği müzayededen birkaç gün önce yaptığı basın toplantısında, son yirmi sekiz yıl içinde çalıştığı en önemli yapıt grubunun bu müzayedede bir araya geldiğini ve rekorlar kırılacağını belirtmişti.[1]

KEMAL İZ

Hâlihazırda her iki dönem de özel müzayede kategorileri olsa da “Geçmişi Heyecanla Beklemek”, modern ve çağdaş sanat yapıtlarının bir arada sunulduğu, deyim yerindeyse melez bir kategori öneriyordu. Claude Monet’nin 1901 tarihli “Gün Batımında Parlamento Binası” [Le Parlement, soleil couchant] adlı resminden, İsviçreli sanatçı Urs Fischer’in 2011 yılında balmumundan yaptığı Rudolf Stingel heykeline kadar, yaklaşık yüz yıllık bir dönemden otuz beş yapıtın yer aldığı müzayedede, bir yandan yeni alıcılara ulaşmak; diğer yandan da temel ilgisi çağdaş sanat olan alıcılara daha önceki dönemlere ait yapıtların tanıtılması hedefleniyordu. Farklı dönemlere ilgi duyan alıcıların, farklı dönemlere ait yapıtlarla buluşturulması yönündeki çaprazlama hamlesinin ne ölçüde verimli olduğunu, gecenin sonunda elde edilen yaklaşık 706 milyon dolarlık satış rakamı gösterecekti.[2]

KEMAL İZ

Sıra, müzayedenin –Picasso imzalı– sekizinci lotuna geldiğinde, salonda nefesler tutulmuştu. Yapıt için önerilen ve kendisi de rekor düzeyde olan 140 milyon dolarlık tahmini fiyat kırılması, olası bir rekorun sinyallerini veriyordu. Pablo Picasso’nun 14 Şubat 1955’te tamamladığı “Cezayirli Kadınlar, ‘O’ Versiyonu” [Les femmes d’Alger (Version ‘O’)],  sanatçının, Eugène Delacroix’ya ait “Cezayirli Kadınlar, Odalarında” (1834) başlıklı resminden esinlenerek yaptığı ve on beş resimden oluşan dizinin sonuncusuydu. Delacroix’nın resmi, 1874’ten beri Louvre’da sergileniyordu. Picasso’nun on beş resimden oluşan dizisinin tamamıysa Victor ve Sally Ganz çifti tarafından, Daniel-Henry Kahnweiler’in galerisi Galerie Louise Leiris’ten 1956 yılında, yaklaşık 212 bin dolara satın alınmıştı. Ganz çifti tarafından 10 Kasım 1997’de, Christie’s aracılığıyla satışa çıkarılan yapıt, o dönemde 31,9 milyon dolara alıcı bulmuştu. Aradan geçen on sekiz yılın ardından “Cezayirli Kadınlar”ın son versiyonu yine Christie’s’in New York’taki müzayede salonunda; fakat bu kez rekor bir fiyata alıcısını bekliyordu. [3]

KEMAL İZ2

Müzayede başlayalı yirmi dakika olmuş; sonunda sıra, gecenin magnum opus’una gelmişti. “Cezayirli Kadınlar” için Christie’s tarafından belirlenen tahmini fiyat 140 milyon dolar; başlangıç teklifiyse 100 milyon dolardı. 120 milyon dolara kadar beşer milyonluk tekliflerle ilerleyen müzayedede tüm dikkatler, birer milyonluk tekliflerle fiyatı giderek arttıran, telefondaki dört alıcıya yöneltildi. Birbirini izleyen on bir dakikanın sonuna doğru tekliflerini sürdüren yalnızca iki alıcı kalmıştı: Biri, Christie’s’in Savaş Sonrası ve Çağdaş Sanat Bölümü’nün başındaki isim olan Brett Gorvy’nin telefonunun ucunda; diğeri de müzayedenin küratörü olan Loic Gouzer’in hattındaydı. Karşılarındaysa, elindeki tokmağı indirmekte pek de aceleci olmayan ve telefondaki alıcıların düşünmesine zaman tanıyan Jussi Pylkkänen bulunuyordu. Pylkkänen, geçtiğimiz yıl yönettiği müzayedelerle Christie’s’in toplamda 2 milyar dolarlık bir satış hacmine ulaşmasını sağlamıştı. Heyecan dolu geçen on bir buçuk dakikanın sonunda, Pylkkänen tokmağını kürsüye indirmiş ve Brett Gorvy’nin telefonun diğer ucunda bulunan alıcı, Picasso’nun 1955 tarihli tablosuna tam 160 milyon dolar vermişti. Alıcının primiyle birlikte, 179,4 milyon dolara ulaşan “Cezayirli Kadınlar, ‘O’ Versiyonu”, bir müzayedede satılan en pahalı sanat yapıtı olmuştu.

Bu dalda bir önceki rekor, yine Christie’s’in, 12 Kasım 2013’te gerçekleştirilen Savaş Sonrası-Çağdaş Sanat müzayedesinde kırılmıştı. Francis Bacon’ın 1969 tarihli “Lucian Freud’un Üç Eskizi” [Three Studies of Lucian Freud] adlı triptiği, Elaine Wynn tarafından 142,4 milyon dolara alınmıştı.[4] Picasso’ya ait bir önceki rekor ise 2010 yılına aitti. Picasso’nun 1932 tarihli “Çıplak, Yeşil Yapraklar ve Büst” adlı tablosu, yine Christie’s’de gerçekleştirilen müzayedede 106,5 milyon dolara satılmıştı.

Bu noktada belirtmekte yarar var; “Cezayirli Kadınlar”, 179,4 milyon dolarlık fiyatıyla “bir müzayedede satılan en pahalı sanat yapıtı” olsa da “en yüksek fiyata alıcı bulan sanat yapıtı” rekoru, Paul Gauguin’in “Ne Zaman Evleneceksin?” [Nafea faa ipoipo] başlıklı tablosuna ait. Fransız sanatçının 1892 yılında tamamladığı bu yağlı boya resim, geçtiğimiz şubat ayında yaklaşık 300 milyon dolara satılmıştı.[5] Kesinlik kazanmış olmasa da bu yapıtın Katar Devleti tarafından satın alındığı düşünülüyor. Nitekim Gauguin’in tablosundan önce, “en yüksek fiyata satılan yapıt” rekorunu kıran ve Paul Cézanne’a ait “Kağıt Oyuncuları” [The Card Players] adlı yapıt da 259 milyon dolardan daha yüksek bir fiyata yine Katar kraliyet ailesi tarafından satın alınmıştı.[6]

Peki, geçtiğimiz mayıs ayında sanat piyasası açısından büyük bir heyecan yaratan, “Cezayirli Kadınlar, ‘O’ Versiyonu” adlı tabloyu kim satın almış olabilir? Söylentiler yine Katar’ı işaret ediyor. New York Post’ta yer alan bir habere göre, Picasso’nun tablosuna 179,4 milyon dolar veren isim, Katar’ın en güçlü politik figürlerinden biri olan Hamad bin Casim bin Cabir El Tani.[7] 2007-2013 yılları arasında Katar’ın başbakanlığını, 1992-2013 yılları arasında da dışişleri bakanlığını yürüten El Tani, Volkswagen ve Porsche gibi otomotiv devlerinin yanı sıra Fransız futbol kulübü Paris Saint-Germain’in de önemli hissedarlarından. Ne var ki bu haberin yayınlanmasından bir gün sonra, Christie’s tarafından bir basın açıklaması yapıldı. Haberin yer aldığı yayın organıyla herhangi bir temasları olmadığını belirten kurum yetkilileri, müşteri bilgilerini gizli tuttuklarını ve müşterilerin kimlikleri konusunda herhangi bir yorumda bulunmayacakları ifade ettiler.[8] Bu çerçevede, spekülasyonlar ve benzeri tarzdaki geçmiş alımlar, her ne kadar Katar’ı işaret etse de  “Cezayirli Kadınlar”ın alıcısının kim olduğu halen belirsiz.

11 Mayıs’a geri dönecek olursak, gecenin diğer bir yıldızı da İsviçreli heykeltıraş Alberto Giacometti’nin “İşaret eden Adam” [L’homme au doigt] adlı heykeliydi. 1947 tarihinde tamamlanmış ve yaklaşık 180cm yüksekliğindeki bu bronz heykelin tahmini fiyatı 130 milyon olarak belirlenmişti. Yalnızca dört dakika süren teklif sürecinin sonunda, gecenin 29 numaralı lotu, 141,3 milyon dolara satılarak, bugüne kadar bir müzayedede alıcı bulan en pahalı heykel olacaktı. Bir ölçü olması açısından bu sonuç, Picasso’dan önceki rekorun sahibi olan Bacon’un triptiğinin (142,4 milyon dolar) yalnızca 1,1 milyon dolar gerisinde olduğunu belirtmekte yarar var. “İşaret eden Adam”dan önceki, “bir müzayedede alıcı bulan en pahalı heykel” rekoru yine, İsviçreli sanatçının yaptığı bir heykel olan “Yürüyen Adam I” [L’Homme qui marche I] adlı heykele aitti. 2 Şubat 2010 tarihinde Londra’da gerçekleştirilen Sotheby’s müzayedesinde bu heykel, 104,3 milyon dolara satılmıştı.

Giacometti’nin “İşaret eden Adam”ına 141,3 milyon dolar veren kişininse Amerikalı serbest yatırım fonu [hedge fund] milyarderi Steven Cohen olduğu düşünülüyor.[9] Söz konusu ismin birden çok kaynakça doğrulanması ve Christie’s’in aksi yönde herhangi bir açıklama yapmaması, bu heykelin yeni sahibinin, yaklaşık 11,4 milyar dolarlık bir servetin de sahibi olan Steve Cohen olması olasılığını yükseltiyor. Söz konusu haber doğruysa, “İşaret eden Adam”, Cohen’in koleksiyonuna eklediği ilk Giacometti heykeli değil. Amerikalı milyarder, Sotheby’s’in geçtiğimiz yılın kasım ayında gerçekleştirdiği müzayedede de, İsviçreli sanatçının 1952 tarihli “Araba” [The Chariot] adlı heykeline 101 milyon dolar vermişti.

Picasso ve Giacometti’nin yapıtlarının ulaştığı sonuçların gölgesinde kalmış olsalar da 11 Mayıs’ta Rockefeller Center’da yaşanan sansasyonel gecede, Cady Noland, Jean Dubuffet, Diane Arbus, Chaim Soutine ve Peter Doig gibi isimlerin yapıtları da rekor sonuçlara ulaştı. Bu rekorlar da dâhil olmak üzere Christie’s, “Geçmişi Heyecanla Beklemek” [Looking Forward to the Past] başlıklı müzayedesini 705,8 milyon dolarlık bir satış hacmiyle sonuçlandırdı. Bu, yalnızca 35 lotun satışa sunulduğu bir müzayede için beklentinin (607,5 milyon dolar) oldukça üzerinde bir sonuçtu. Christie’s’in 12 Kasım 2014 tarihli Savaş Sonrası ve Çağdaş Sanat müzayedesi akşam seansında elde edilen 853 milyon dolarlık rekorla karşılaştırıldığında, “Geçmişi Heyecanla Beklemek” başlıklı müzayedenin başarısı daha görünür hale gelebilir: 2014 Kasım ayında 75 lotluk satışla elde edilen 853 milyon dolar ve 2015 yılı Mayıs ayında 35 lotluk satışla elde edilen 705,8 milyon dolar.

Günün sonunda, geçtiğimiz mayıs ayı boyunca yaklaşık on gün süren müzayede maratonunun sonucunda Christie’s müzayede evi, toplamda 2,6 milyar dolarlık bir sonuç elde etti. Ulaşılan yüksek fiyatları, enderliğin ve artan talebin ortak bir yansıması olarak değerlendiren Jussi Pylkkänen, rekorlara imza atılan müzayedelerin başarısında son dönemlerde giderek daha etkin olan Asyalı koleksiyoncuların katkısının da büyük olduğunun altını çiziyor.[10]

Kaynakça

[1] B. Herman, “Christie’s Picasso Gets Record $179.3 Million Bid At Auction; Giacometti, Dubuffet And Others Break Records”, International Business Times, 11.05.2015

[2] M. Maneker, “Christie’s ‘Experiment’ in Market Building a Huge Success”, Art Market Monitor, 12.05.2015

[3] Christie’s – Sale 8770 – Lot 33

[4] C. Vogel, “Buyer of $142.4 Million Bacon Triptych Identified as Elaine Wynn”, New York Times, 15.01.2014

[5] S. Reyburn, Scott, “Gauguin Painting Is Said to Fetch Nearly $300 Million”, New York Times, 05.02.2015

[6] A. Peers, “Qatar Purchases Cézanne’s The Card Players for More Than $250 Million, Highest Price Ever for a Work of Art”, QuatarSale, Ocak 2012

[7] E. Smith, “Buyer of record-setting Picasso painting revealed”, nypost.com, 20.05.2015

[8] http://www.christies.com/about/press-center/releases/pressrelease.aspx?pressreleaseid=7930

[9] E. Smith, “Man who bought the world’s most expensive sculpture revealed”, nypost.com, 08.06.2015

[10] B. Dusseau, “New York’s spring art auctions have raked in $2.6 billion”, Business Insider,  16.05.2015

 

Resimaltı

1-Alberto Giacometti, “İşaret eden Adam”,1947, bronz heykel, 177.5 cm. Christies’in izniyle.

2- Francis Bacon, “Lucian Freud’un Üç Eskizi”, 1969, tuval üzerine yağlıboya. 198 x 147.5 cm. Christies’in izniyle.

3-Pablo Picasso – “Cezayirli Kadınlar, ‘O’ Versiyonu”, 1955, tuval üzerine yağlıboya,114 x 146.4 cm. Christies’in izniyle.

COLLECTORSHIP OF CONTEMPORARY ART

ÇAĞDAŞ SANAT KOLEKSİYONERLİĞİ

Çağdaş sanat piyasasında dünyanın önde gelen isimlerinin “Yeni bir koleksiyoner nasıl doğru eserlere ulaşır? Başarılı ve sürdürülebilir bir koleksiyon oluştururken seçimlerimizi hangi yönde ve nasıl yapmalıyız? İlham verici nitelikte bir koleksiyonun incelikleri nelerdir?” hakkındaki önerilerini sizler için derledik.

Emmanuel Perrotin, Paris-Miami

İki tanesi Paris’te, bir tanesi Hong Kong ve New York’ta bulunan Emmanuel Perrotin Galeri zincirinin sahibi Emmanuel Perrotin, çağdaş sanat alanındaki ilk çalışmalarına henüz 16 yaşında Gilbert Brownstone’s galeride asistanlık yaparak başlamış. Yaklaşık dört sene boyunca büyük bir tutku olarak tanımladığı çağdaş sanata olan ilgisini dünyanın dört bir yanındaki müzeleri, sergileri takip ederek ve çok okuyarak geliştirmiş. 24 yaşında ilk galerisini açtığında, özellikle o dönemlerde çalışmalarına sponsor bulamayan, finansal sıkıntılar içinde bulunan genç sanatçılara destek verip, onların işlerindeki yaratıcı ve ilham verici yönleri Paris’teki sanat ortamında paylaşmaya gayret göstermiş. Bugün dünyada satış rakamları yüzbinleri bulan Takashi Murakami, Peter Zimmermann, Bernard Frieze ve Sophie Calle gibi sanatçılar ile çalışmayı sürdüren Emmanuel Perrotin’e göre sanat dünyasına yeni girmiş bir kişi, en az bir yıl boyunca tüm bu evrenin, piyasanın karmaşası içinde kendi zevk ve beğenilerini anlayabilmek için dünyanın dört bir yanındaki farklı perspektiflere sahip müzeleri, galerileri, müzayedeleri ve sanat etkinliklerini görmeli ve bu süreçte mümkün olduğunca çok alanında uzmanlaşmış yayınları dikkatle takip etmeli. Aynı zamanda sanat piyasası hakkında her yorumu her eleştiriyi duymalı, etrafında sanat danışmanlığı yapmak isteyen, piyasanın satış oranlarına göre yükselen sanatçıları pazarlama çabasında olan, aslında gerçek bilgilere sahip olmayan, kulaktan dolma birkaç kelime ile kendisine yaklaşmaya çalışanlarla da iletişimde olmalı. Her duyduğu yorumu kendi bilgi ve beğenisiyle karşılaştırmalı. Beğendiği sanatçıların ya da trendlerin geçmişleri hakkında bilgi sahibi olmaya çalışmalı.  Tüm bu süreç devam ederken, kendi zevkini geliştirebilecek olan koleksiyoner daha sonra ilgi duyduğu konuyu belirleyerek bu konunun derinliklerine inmeli ve bu konuya ait genç sanatçıların çalışmalarını edinip, koleksiyonunun omurgasını oluşturmalı. Aynı zamanda bu süreçte dünyanın önde gelen en önemli müzayedelerini takip ederek, piyasa hakkında bilgi sahibi olmalı.

Emanuel

 

1 Emanuel: Emmanuel Perrotin

 

Diego Cortez

Sanat Danışmanı, New York

1973 yılında çalışmalarıyla New York sanat dünyasına hızlı bir giriş yapan Diego Cortez’in sanat danışmanlığı yolundaki ilk atılımı, 1982 yılında koleksiyoner Peter Brams ile tanışmasıyla başlar. Diego Cortez bugün dünyada birçok önemli koleksiyonere danışmanlık hizmeti verirken, kusursuz bir koleksiyon inşa etme amacıyla yola çıkan yeni koleksiyonerlere de ilk başlarda asla gündemde olan sanatçıları ya da çalışmaları alarak başlamamaları gerektiğini söylüyor. Koleksiyonun her zaman bir antolojisinin olmasını savunarak, birçok sanatçının birçok çalışmasını almak yerine, birkaç sanatçının fazla sayıda çalışmasından oluşan bir seçkiyle koleksiyonunu geliştirilmesinin gelecekte her zaman doğru bir yatırım ve kuşkusuz öznel bir seçki olacağını söylüyor. Bununla birlikte her insanın aklının bir köşesinde, geçmişten gelen iyi ve kötü olanı ayırt edici bilgilere sahip olduğunu bilmesi gerektiğini ve önemli olan şeyin bu bilgileri açığa çıkarabilmek ve geliştirebilmek için çaba göstermek olduğunu vurguluyor. “Özellikle bu niteliklere sahip bir koleksiyoner her anlamda ayırt edici bir bakış açısına da sahip olacağından her zaman en doğru seçimleri yapabilecektir” diyor. Dolayısıyla bu işe yeni başlayan bir kişi ne kadar çok görüp ne kadar çok duyarsa kendi öznel beğenisini o kadar daha rahat ortaya koyabilecektir. Bunlarla birlikte kendi limitlerini bilecek kadar duyarlı ve kararlı olmalı, anlık kararlar vermek yerine, beğendiğini düşündüğü ya da trend olan sanat eserlerini takip ederek koleksiyonunu oluşturmalı. Kuşkusuz tüm bu ayrımları doğru yapabilmek ve doğru kararlar verebilmek için her zaman dünya trendleri ve müzayedeler sıkı sıkıya takip edilmeli. Gidilebildiği kadar çok müzayedelere ve sanat fuarlarına gidilmeli, dünya piyasaları izlenmeli. Yeni koleksiyon oluşturma sürecinde olanlar için bu tavsiyeleri dikkate almaları gerektiğini savunan Cortez’in çağdaş sanat piyasasındaki favori sanatçıları ise Alessandro Cattelan ve Takashi Murakami. Danışmanları için her zaman güvendiği, bildiği başlıca sanat tacirlerinden alım yapmayı ilke haline getirmiş olan Cortez’e göre kusursuz bir koleksiyona sahip olmak için önem taşıyan bir diğer nokta ise sakin kararlar vermek. Teknoloji bizi hızlı olmaya yönelttiği için günümüz piyasalarında koleksiyonerler bu hıza uymalı, her fuara, her sergiye, müzelere ve müzayedelere gitmeli, bunun yanı sıra sıklıkla sergi, fuar ve müzelerin gerçekleştirdiği etkinliklerdeki sunumlara katılmalı. “Sanatın halen bir lüks tüketim” olduğunu vurgulayan Cortez, lüksün sakin olduğunda anlamını bulacağını ve keyif verir hale geleceğini söylüyor.

CHRISTIES 7

2 Diego: Diego Cortez

 

 

François Pinault

Koleksiyoner, Paris

Pinault Britanny, Fransa’da doğmuş ve son olarak Gucci’yi öncesinde ise Printemps mağazalar zincirini satın almadan önce esasen kereste ithalat ve ihracatıyla uğraşmıştır. Aynı zamanda, meşhur Chateau-Latour şarapevinin ve de Christie’s müzayede evinin tek sahibidir. Son birkaç yılın gelmiş geçmiş en agresif çağdaş sanat koleksiyoneri olarak bilinen François Pinault, sanatın her formu ve şekline tutkuyla bağlı olan bir koleksiyoner. Paris’te kendi adına kurduğu genç sanatçıları destekleyen sergiler ve etkinlikler düzenleyen koleksiyoner iş adamı, aynı zamanda kendi koleksiyon sergilerine sıklıkla yer verdiği bir kuruluşa da sahip. Koleksiyonuna yaklaşık kırk sene önce Paul Seruiser’in bir çalışmasını almakla başladığını belirten Pinault, yıllar sonra kendisini New York’da bir müzayededen Henri Moore’un heykellerini alırken bulmuş. Ardından 1925 yılında Piet Mondrian’a ait “Taleu Losangique” tablosunu aldığında kendini bulduğunu söyleyen koleksiyoner, bu eseri aldıktan sonra hayal ettiği koleksiyonunu oluşturmaya başladığını hissetmiş. François Pinault, sanata olan bakışını ve koleksiyonunu biçimlendirirken düşündüklerini şöyle dile getiriyor: “Bugün ile iletişim halinde olduğumu hissediyorum. Ben bugünün insanıyım ve gerçekten herkesin günü yaşaması gerektiğine inanıyorum.  İnsan, devamlı dikiz aynasına bakarak, kendini geçmişe özlemle sararak yaşamayacağı gibi çoktan kutsallaştırılmış sanat eserleriyle de yaşayamaz. Bizim tanıdığımız dünya, geçmişten oluştuğu kadar bugünden ve gelecekten de oluşur. Geçmişe zaten sahibiz, geçmiş bizim için bir anlam teşkil edemez. Fakat bugün ve gelecek bir yaratıcılık çalışması gerektirir ve böylece cesaret ve macerayı mümkün kılar. Bir iş adamı olarak, doğal olarak bugün yaratılmakta olana bir çekim duyarım.” Koleksiyonuna yeni çalışmalar eklemek isteyen ya da yeni bir koleksiyon oluşturma sürecinde bulunanlara tavsiyesi her zaman kendi görüşlerine inanmaları, kendi yargılarını oluşturmaları ve nihayetinde duygularına güvenmeleri. Daima konunun uzmanlarının fikirlerini de almanın yararlı olduğunu unutmamalarını öğütleyen François Pinault’a göre bir eser alırken son kararı kişinin kendisi vermeli. Global açıdan bakıldığında sanat piyasasının her zaman dinamik bir yapıya sahip olduğunu söyleyen ünlü koleksiyoner, bunu unutmamak gerektiğine dikkat çekiyor.

CHRISTIES 6


3 Francois: Francois Pinault

 

Charles Saatchi

Koleksiyoner, Londra

Reklamcılığa, 17 yaşında başlayan Charles Saatchi’nin, 27 yaşına geldiğinde erkek kardeşi Maurice ile beraber kurduğu Saatchi&Saatchi reklam ajansı, bugün dünyanın en büyük reklam ajanslarından biri.  Yaklaşık otuz yıl önce bir koleksiyon oluşturmak için yola koyulan Charles Saatchi, bugün Londra’nın bilinen en önemli çağdaş sanat galerisi olan Saatchi Galeri’nin sahibi konumuna gelmiş. Koleksiyonerliğe 1973 yılında yaptığı Paris seyahati sırasında David Heper imzalı bir tabloyu alarak başlayan Saatchi, bugün sanat okullarına yaptığı bağışlarla da adından söz ettiriyor. Dünyanın en büyük koleksiyonlarından birini elinde bulunduran Charles Saatchi, ilk tablosunu almaya başladığı günden bu yana beğendiği ve sevdiği sanatçıların çalışmalarını satın alıp, onları galerisinde sergiliyor ve farklı koleksiyonerlere satıyor. Bunu yaklaşık otuz yıldır böyle yaptığını ve bundan çok keyif aldığını vurguluyor. İnsanların bu döngüye alıştıklarını söyleyen koleksiyoner, her bir esere sonsuza kadar sahip olmayı düşünmediğini söylüyor. Bu süreç yeni sanatçılar bularak, atölyeler, sergiler ve fuarlar gezerek sürekli kendini yeniliyor. Bu işin bir kuralı olmadığını hatta hiç kimsenin koleksiyon oluşturmak isteyen birine tavsiyeleri ile yardım edemeyeceğini düşünen Saatchi’ye göre başarılı ve sürdürülebilir bir koleksiyonun temelinde, verilen kararların çoğu zaman kişinin kendine ait olması gerektiğini şu sözlerle vurguluyor: “Genç sanatçıların azimle yarattıkları pek çok eser ortaya ilk çıkışlarının ardından kendini çöplükte bulur. Tanınmayan bir sanatçının bir cam vitrinin içine koyduğu içinde kurtlarla sarılmış, çürümekte olan bir inek kafasına alıcı bulması oldukça zordur; ta ki sanatçı bir yıldız olana kadar. Sonrasında dokunduğu her şeyi satabilir. Ama çoğunlukla, Saatchi’nin 1990’da satın aldığı Richard Wilson’ın “Yağ Odası” gibi enstalasyonları ancak sergilenebilecek alan bulunması halinde satılabilir. Dia Center’ın bu tip enstalasyonları mümkün kılması nedeniyle her zaman hayranlık içindeyim. Kısaca bazen kendinizden başka hiç kimse için bir değer teşkil etmeyen eserleri almanız ve onlara inanmanız gerekir. En çok hayranlık duyduğum koleksiyoner Kont Panza Di Biumo, tuhaf beğenilere sahip birkaç kişiden kimsenin ilgi duymadığı zamanlarda Card Andre, Donald Judd ve Dan Flavin gibi sanatçıların enstalasyonlarını toplamıştır.” Eğer bir koleksiyon inşa ederken alınan eserlerden ya da bu süreçten zevk alınmıyorsa, bu yapının hiç bir zaman koleksiyonerine istediği ölçüde güçlü ve prestijli bir koleksiyoner olma şansı vermeyeceğini belirtiyor. Ancak bu durumun geçmişten günümüze müşterileri için “toplu” koleksiyonlar hazırlayan sanat danışmanlarının artmasını hiçbir zaman engelleyemediğini de hatırlatıyor. Koleksiyonerlerin, bu dünyada oldukça önemsiz kişiler olduğunu söyleyen Saatchi’ye göre asıl önemli olan ve var olan şey sanat. Sanatı sevdikçe sanatın sadece bir yatırım olarak görülemeyeceğini aksi takdirde işin eğlencesini, zevkini kaçıracağını söyleyen Charles Saatchi, iyi yeteneklerin çok az olduğunu vurguluyor.

Saatci

4 saatchi: Charles Saatchi

 

Amy Cappellazzo

Çağdaş Sanat Departmanı, Uluslararası Eş Başkanı

Christie’s, New York

2001 yılından bu yana dünyanın önde gelen en büyük müzayede firmalarından biri olan Christie’s’te Çağdaş Sanat Departmanı’nın başında çalışan Amy Cappellazzo, daha önce Miami’de sanat danışmanı ve Rubell Family Collection&Foundation’da küratör olarak çalışmış. Aynı zamanda birçok müze için sergiler ve etkinlikler düzenleyen Cappellazzo, her sezon çağdaş sanat piyasasına yeni sanatçılar eklendiğini ve bunlardan birçoğunun akşam satışlarına girebilmek ya da satış rakamlarını yükseltebilmek için müzayedeleri tercih ettiğini söylüyor. Amy Cappellazzo, bugün çağdaş sanat alanında en bilinen ve en popüler sanatçılar Damien Hirst, Takashi Murakami, Jeff Koons, gibi isimlerin her yıl çalışmalarını geliştirerek yeni işler ürettiklerini, dolayısıyla piyasada kolayca kabul gördüklerini belirtiyor. Başarılı bir koleksiyonerin her şeyden önce kaliteli olanı bulabilmek için disiplinli bir çalışma yürütmesi gerektiğini savunan Capellazzo’ya göre: ”Bir koleksiyoner iyi bir analiz kabiliyetine sahip olabilmek için sürekli yaptığı araştırmalarla kendini her anlamda geliştirmeli. Bir eseri gördüğünde herkesten farklı bir bakışa sahip olarak eserin inceliklerini ve kalitesini anlayabilmeli. Sanat piyasası ne kadar derin? Derinlerde neleri gizliyor? Ne kadar iyi çalışmalar bu piyasada yer alıyor? Müzayedelerde göz önünde olup yükselen bayraklardan biri mi yoksa ilk elden çalışmaları satın almaya çalışan biri mi olmaktan hoşlanırsınız? Beğendiğiniz bir eser için koyduğunuz limitler güvenilir olabilir mi? Bu limitleri hangi tavsiyeler ile belirlediniz? Bunların hepsi sanat piyasasında doğru ve başarılı adımlarla ilerleyebilmek için yanıtlanması gereken çok önemli sorular. Güçlenebilmek ve doğru yolu bulabilmek için piyasa konusunda epey ders çalışmak gerekli.” Müzayedelerden eser alma konusunda oldukça hassas olan Cappellazzo, bu konunun birçok inceliği olduğunu söylüyor. Öncelikle insanların piyasada derinlikten hoşlandığını, temelde müzayedelerin de bu piyasaya şeffaflık ve demokrasi getirdiğini belirtiyor. Fakat ona göre yine de bu piyasada her şey ne kadar şeffaf da olsa bazı konular gizli kalmak zorundadır. Örneğin, bir müzayedede kimin teklif verdiğini ya da eserin kime ait olduğunu çoğu zaman bilemezsiniz ama o eser için gelen telefonları ve kalkan bayrakları sayabilir, böylece piyasanın derinliğini sezebilirsiniz. Müzayedelerde başarılı olan koleksiyonerlerin birçoğu işlerine çok iyi odaklanmış, disiplinli ve gerçekten kaliteyi arayan kişilerdir. Bütün dünyadan önce bir sanatçının değerini hissedebilen ve görebilenlerdir. İyi bir gözlem yeteneğine sahip, sonunu düşünmeyen ve durmadan teklif veren bir koleksiyoner için başarılı denebilir. Bu tip başarılı koleksiyonerler çok fazla eser alırlar, çünkü her zaman kafalarında değer düşünceleri olmaz ama her zaman kaliteyi aradıkları için bu onları iyi birer alıcı yapar. Çoğunlukla genç sanatçılarla ilgilendiğini söyleyen Amy Cappellazzo’ya göre geleceğin piyasası genç sanatçılar ile oluşacak. Genç yeteneklerin desteklenmeye ve ortaya çıkarılmaya ihtiyaçları olduğunu düşünen Cappellazzo, “Örneğin Jeff Koons tamamen müzayede satışları ile yükseliş gösteren bir sanatçı. Bugün çağdaş sanat müzayedelerinde ismini sıkça yükselen satış rakamları ile duyduğunuz Richard Prince, Cindy Sherman, Takashi Murakami de aynı şekilde müzayedeler yolu ile satış rakamlarını her geçen gün katlamaktalar“ diyor.

Amy

5 amy: Amy Cappellazzo

 

Lisa Dennison

Direktör, Solomon R. Guggenheim Müzesi, New York

Solomon R. Guggenheim Müzesi Direktörü ve Şef Küratörü olan Lisa Dennison aynı zamanda müzenin Las Vegas, Bilbao, Venedik ve Berlin’de bulunan şubelerinin de tüm koleksiyonlarından, sergi programlarından ve geliştirilmelerinden sorumlu. Bunlara ek olarak New York ve Bilbao’daki müzelerin daimi koleksiyonlarının da inşasında önemli bir role sahip. Genç bir kuruluş olan Guggenheim Müzesi, zengin bir hayırsever Yahudi olarak bilinen Solomon Guggenheim’ın özel vizyonu ile geliştirdiği koleksiyonuyla başlamış. Guggenheim Müzesi’nde Lisa Dennison küratörlüğünde Robert Rauschenberg, Claes Oldenburg ve iki kez de Roy Lichtenstein retrospektif sergileri ile Warhol ve James Rosenquist sergileri düzenlenmiş.  Dünya üzerinde sürekli yeni sanatçılar, yeni akımlar ve yeni fikirler ortaya çıktığından bahseden Lisa Dennison’a göre sayıları yüz binleri bulan bu yeni sanatçılardan, ancak pek azı bugün yükselen bir değer olarak meydana çıkabiliyor ve ses getirebiliyor. Sanat tarihine bakıldığında da asırlardır bu sürecin aynı şekilde işlediğine şahit olmak mümkün. Yükselebilen, ses getirmeyi başarmış sanatçıların ortak noktası ise evrensel dili konuşabiliyor olmaları. Bu sebeple aslında başarılı ve doğru bir koleksiyon oluşturabilmenin bir ya da iki yolu var: Öncelikle kararlı olunmalı, gerçekten hangi sanatçının eserlerine sahip olmak isteniyorsa bu sanatçının tüm evreleri dikkatle izlenmeli, araştırılmalı. Aynı sanatçıya ait birkaç desen, birkaç heykel, birkaç baskı ve birkaç yağlıboya eser alınmalı. Sanatçıyı temsil eden bütün güzel parçaları bir koleksiyonda bir araya getirmek en önemli noktalardan biri. Bir diğer nokta ise bugün değişen dünya sistemine ayak uydurabilmek için çok sık seyahatlerin yapılması. Çünkü doğru bir esere sahip olabilmek için öncelikle güçlü bir gözlem yeteneğine sahip olmak gerekir. Bu gözlem yeteneği ancak daha çok sanat eseri gördükçe, daha çok sergi gezdikçe ve müzayedelere katıldıkça pekişebilir. Bu sebeple kurgusu sağlam bir koleksiyonu oluşturabilmek için dünya trendlerini yakından takip etmeli, çok okumalı, çok gezmeli ve yeniliklere açık düşünce yapısında olunmalı.


CHRISTIES 3

6 lisa: Lisa Dennison

 

 

Glenn Lowry

Direktör, Museum of Modern Art, New York

Museum of Modern Art Direktörü olan Glenn Lowry, bugün 550 kişilik çalışan grubuna öncülük ederek müze için sergiler, yatırımlar ve yayınlar hazırlıyor. Bunun yanı sıra dünyanın en güzel 20. yüzyıl sanat koleksiyonunun da denetlenmesi ile ilgileniyor. Koleksiyon yapmanın sadece yatırım aracı olarak görülmesinin gelecekte büyük riskler taşıyabileceğini söyleyen Lowry, sanat piyasalarını inceleyenlerin satış rakamlarının her zaman çok yükselmediğine tanık olabileceğini söylüyor. Sanat piyasasında bulunan birçok kişi ile aynı düşüncelere sahip olan Lowry,  bir eseri alırken sadece yatırım odaklı bakılmasının gelecekte çok daha büyük zorlukları beraberinde getireceğini vurguluyor. Glenn Lowry’e göre başarılı bir koleksiyoner tutkulu, bilgili, kültürlü, çok okumuş, dikkatli ve özenli ama en önemlisi araştırmacı olmalı. Çok açıkça nelere ilgi duyduğunu ve bu ilgisinin nereden geldiğini iyi özümsemeli. Bu kriterlere sahip olabilmek için bu işe kendini adamalı. Ciddi olarak sanat eseri alıyor olmanın ya da bir koleksiyon inşa etmenin her zaman bir bütünlük gerektirdiğini söyleyen Lowry, bu bütünlüğün ancak anlamlı ve kaliteli olduğu zaman koleksiyonerini tatmin edebileceğini söylüyor. Lowry: “Bu süreçte yapılabilecek en büyük hatalardan bir diğeri de tüm sanatı eşit ve aynı değerde kabul edilebilir olarak görmektir. Koleksiyonerin bir sanat eserini alırken, onu yükselen satış rakamlarına göre ya da sadece tavsiyeler üzerine almak yerine kendi beğenilerini ve bilgilerini üst üste koyarak seçim yapması doğrudur. Sanat, doğası gereği hiçbir zaman demokratik olmamıştır. Bazı sanatçıların çalışmaları yüksek satış rakamları ile önemli koleksiyonlara girerken aynı dönem bazı sanatçıların çalışmaları ise ilgi görmeyerek güncel piyasaların altında kalabilir. Bir koleksiyona bakıldığında her zaman ilgi çekici ve etkileyici parçaları içinde barındırmalıdır. Eğer bu bahsedilen tavsiyeleri göz önünde bulundurarak bir koleksiyon oluşturulursa hem prestijli hem de karlı bir yatırım olduğu çok kısa zamanda fark edilebilir. Her zaman doğru yolu bulabilmek için odaklanmanın faydalı olacağını düşünen Lowry, her yıl muhteşem bir koleksiyon yaratma fikriyle milyonlarca lira harcayan bir koleksiyonerin ancak on yılın sonunda gerçekten istediği, düşlediği özelliklerde bir koleksiyona sahip olabileceğini söylüyor.

Glen

7 glenn: Glenn Lowry

 

Julia Peyton-Jones

Direktör, Serpentine Galeri, Londra

1991 yılından bu yana Galeri Serpentine’in direktörlüğünü yapan Julia Peyton-Jones, Londra’da çağdaş sanat konusunda ilk çalışmalarına Prenses Diana’nın Serpentine Galeri’nin yenilenebilmesi için bağışladığı 4 milyon pound ile başladığını söylüyor. Bugün çağdaş sanat arenasında Londra’nın halen Amerika’nın gerisinde olmasını ise İnglitere’de bu konuya eğilen yeterince galeri, müze ve etkinlik bulunmamasından kaynaklandığını söylüyor. Başarılı bir koleksiyonun oluşturulabilmesi için yeteri kadar bilgili olmanın ötesinde çok daha fazla bilgili olmanın, dünyanın her yerindeki sergi ve etkinlikleri görmenin, çok fazla seyahat etmenin önemli olduğunu vurgulayan Jones, dünyada birçok fenomen olmuş koleksiyonerin bu yolları izlediğini ve bunun sürdürülebilirliğinin ancak daha çok bilgi sahibi olmakla mümkün olabileceğini söylüyor. Bugün ne yazık ki çok paraya sahip olmanın iyi bir koleksiyoner olabilmek için yeterli olmadığını belirten Jones, iyi bir koleksiyoner olmak için ciddi olarak odaklanmış olmak gerektiğini, piyasaları ve müzayedeleri sıkı takip etmek gerektiğini söylüyor.

julia

8 julia: Julia Peyton

 

KAYNAKÇA

Adam Lindemann, “Collecting Contemporary Art”, Taschen Yayınları, 2006.

 

Resim Altları:

H1

Tim Noble and Sue Webster, Toxic Schizophrenia,1997, 516 XLamps,Holders,Coloured UFO reflector caps, foamex,aerosol paint, vinly, 51 channel multi-functional sequencer.260x200x7cm

 

H2

Gilbert&George, String-Land, 1988, mixed media,240×400 cm

 

H3

Jeff Koons, Elephant, 2003, high chromium stainless steel with transparent colour coating,96.5×76.2×50.8 cm

 

H4

Ron Mueck, Mask II, 2001, mixed media. 77x118x85 cm

 

H5

Ron Mueck, In Bed, 2005, mixed media. 161x649x395 cm (Detail)

sharks

Damien Hirst

 

Yazının devamı için Artam Global Art Design a bakabilirsiniz..

EERE LANDSCAPES, FROM ISTANBUL

İSTANBULDAN ÜRKÜTÜCÜ MANZARALAR, İnsan hayatı söz konusu olduğunda, hiçbir zaman hesap vermeyen bir yönetim anlayışına sahibiz. Şehri şehir, kentliyi de kentli yapan en önemli unsur kentsel dış mekan yaşantısıdır. Türkiye’nin bir çok şehrinde olduğu gibi göz bebeğimiz İstanbul’da da kentsel dış mekan yaşantısı oldukça zayıftır. Çevremize şöyle bir göz ar-tarsanız bunu görmeniz hiç de zor olmayacaktır. Ayrıca, bunun sadece Boğaz’da değil, şehrin her yanında bulaşıcı hastalık gibi yayıldığını görürsünüz. İstanbul büyüdükçe, geniş alanlara yayıldıkça, bu soruna çözüm bulunması gerekirken, sorun İstanbul!un büyümesine paralel olarak daha çok büyümüştür. Sorunları maddelemek gerekirse tarihsel süreklilik çerçevesinde  çevre kararketi ve çevresel kimlik bozukluğu, insani ölçeğin kaybolmuş olması ilk sıraları alır. Tüm bunların sonucunda da çirkin manzaralar olmuştur. İnsanı insan yapan mekanlarda değil, yaşantıdan uzak yerlerde yaşanılarak yanlış noktalara gelinmiştir.

istanbuldan ürkütücü manzaralar2 copy

Diğer kentlerimizin yanı sıra, dünya güzeli İstanbul’umuzda yaşamak keyif olması gerekirken kabus olmuştur. 1999 yılında yaşadığımız depremlerin ardından yaşanan büyük can ve mal kayıpları, kaçak ve ruhsatsız çarpık yapılaşmalarda, gecekondu bölgelerinde, çoğu denetimsiz inşa edilmiş binalarda meydana gelmiştir. Özellikle bilime aykırı imar planı alanlarındaki bu yapılaşmalarda zemin özellikleri dikkate alınmamış; fay hatları, su havuzları, heyelan bölgeleri yapılarla doldurulmuştur. Türkiye’de 1940’lardan bu yana, plansız yapılaşmanın hakim olmaya başlaması sonucu deprem felaketleri ve doğal afetler kaçınılmaz olmuştur. İmar planı olmayan ve imara açılmaması gereken bölgeler siyasi kararlarla yüksek katlı yapılaşmaya açılmıştır. İmar afları, depreme davetiye çıkaran kaçak ve ruhsatsız yapılaşmaya, plansız kentleşmeye ve çirkin manzaraların oluşmasına ön ayak olmuştur.

istanbuldan ürkütücü manzaralar3

Daha önce de bilim adamları , meslek odaları, üniversiteler tarafından, özellikle İstanbul’un Türkiye’nin en önemli deprem kuşaklarından birinin üzerinde olduğu bilinmesine rağmen, önlemler alınamamıştır. Ne yazık ki fatura ağır olmuştur ve kayıplarımız oldukça fazladır. Kayıplarımızın önemli bölümü ise aslında bir doğal afete ya da depreme değil, bina-kötü zemin olarak formüle edilen bir anlayışa kurban gitmiştir. İnsan hayatı söz konusu olduğunda hiçbir zaman hesap vermeyen bir yönetim anlayışına sahip ve bu çeşit felaketlere maruz kalınan ülkemizde, bu imar düzeninin tek sorumlusu sadece deniz kumu kullanan müteahhitler değil, imar aflarının yasallaşmalarına sebep verenlerdir. Bu sistem ya da sistemsizlik, vurguncu inşaat sektörünün eşşiz çirkinlikte ve ayakta zor duran binalar yapmasına izin vermiştir.

istanbuldan ürkütücü manzaralar4

Bahsi geçen sistem ; plan ve yönetmelik denetiminden yoksun çevreye, en başta da insana ve insan denetiminden yoksun çevreye, en başta da insana ve insan sağlığına duyarsız düzenin tek sorumlusudur. Bu sisteme çözüm ise imar reformunu gerçekleştirmek ve imar konusunda ne olursa olsun taviz vermemektir. Bu konuda taviz verenler kim olurlarsa olsunlar, mutlaka cezalandırılmalıdırlar. Ayrıca, meslek odalarına kayıtlı kişilerin de sorumlulukları çerçevesinde, görevlerini yerine getirmedikleri taktirde meslek odalarından çıkarılmaları gerekmektedir. Günümüz mimarına gerekli yetki ve sorumluluk verilmelidir. Günümüz mimarı hasara uğramış çevreyi onarmak amacıyla bazı temel hedefler seçmelidir. Bu hedefler, çevreye karşı yitirilen insani ölçeği yeniden kazandırarak, çevreyi yapılar ve dış mekanlar ile bir bütün şeklinde görerek ve kentsel dış mekan yaşantısını canlandırarak gerçekleşmelidir.

istanbuldan ürkütücü manzaralar5

Yeniden yapılanma sürecinde her şeyden önce İstanbul’un çarpık, dengesiz ve kötü yapılaşmasını düzeltecek imar reformu gereklidir. İmar afları ve denetimsiz yapılanma, depremin ve çarpık görüntünün temel  nedenleridir. Bu nedenlere bağlı olarak hiçbir şekilde taviz verilmemelidir. İnsan hayatının sağlıklı,düzenli ve hak edilen bir şekilde yaşanabilmesi için ve yine geleceğe, sağlıklı ve güvenle yaşanabilecek bir çevre bırakabilmek; doğru davranabilmek adına gerekli olan psikolojik yapıya sahip bir toplum seviyesine ulaşabilmek için bu gereklidir, hatta şarttır.

istanbuldan ürkütücü manzaralar-1

istanbuldan ürkütücü manzaralar-2

ISTANBUL CHURCHES FROM PAST TO PRESENT

İSTANBULDAN GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KİLİSELER, İstanbul Tarihi Yarımada’da Bizans İmparatorluğu Dönemi Tanıkları  Kiliseler

Bu sayımızda yazımda İstanbul Kültür Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü Araştırma Görevlisi Sinem Dışkaya’nın “İstanbul Tarihi Yarım Adada Bizans İmparatorluğu Dönemi Tanıkları Kiliseler” Yüksek Lisans Tezine yer vermek istedim: Bizans İmparatorluğu çökmekte olan Roma’nın yerine daha sağlıklı ve uzun sürmesi istenen yeni Roma düşü ile oluşturulmuş bir imparatorluktur. Yeni devlet, Roma’nın devlet yönetimi, şehir kuruluş sistemi, sanatı ve kültürü gibi birok kurum yapısını kendine örnek almıştır. Bizans İmparatorluğu bin yıllık egemenliği süresince, Hıristiyanlığın belirleyiciliğinde, Roma, Grek ve Doğu etkilerinin çerçevesinde, kendi damgasını vurduğu sanatını oluşturmuştur. İmparatorluğun doğu bölgesini yöneten Licinius bölgede Hıristiyanların büyük bir çoğunluk oluşturduğunu görmüş ve  313 yılında Hıristiyanlığı özgür kıldığını belirten bir bildiriyi Nicomedia’da yayınlamıştır. Aynı yıl İmparatorluğun batısını ele geçiren Conctatinus ile Licinius, Milano’da birbirlerinin yönetimini tanıtmak için buluşmuşlar ve Hıristiyanlığı özgür kılan bilgirgeyi yayımlamışlardır [1]. Büyük Theodosius ise 380 yılında Hıristiyanlığı devletin tek geçerli dini olarak ilan etmiştir [2]. Milano bildirgesiyle özgürlüklerine özgü dinsel yapılarını gerçekleştirmeye girişmişlerdir. Kiliseler, vaftizevleri, martyrionlar bu coşkunun mimariye yansımasını oluşturmuştur. İmparatorluğun kültür ve sanat ürünlerinin hem sayıca, hem de değerce en önemlileri Byzantion’da (İstanbul) toplanmıştır. Constantin’in yaptırdığı büyük kiliseler, belirli bir tipe göre yapılmamış olmakla birlikte, genellikle Roma  bazilikalarından etkilenmiştir.Bu planlamalar sonraki dönemlerde evrensel olarak kullanılacak  olan klise mimarisi şemasını oluşturacaktır. İstanbul’un fethinden sonra, Osmanlılılar tarafından  birçok kilise ve benzeri yapı camiye çevrilmiştir. Günümüzde İstanbul kenti Asya’yı Avrupa’ya, Doğu’yu Batı’ya bağlayan ve kendi adını taşıyan (Boğaziçi denilen eski adı ile Bosporus Trakhios) bir boğazın iki bölüme ayırdığı geniş bir toprak parçası üzerine yayılmaktadır.

kiliseler1 copy

Eski kent ise, günümüzde kenti ikiye bölen boğazın batı yakasının güney ucunda yer alan ve ” Tarihi Yarımada ” olarak tanınan, üçgen bir yarımada üzerine kurulmuştur. Bu yarımada üzerinde bulunan Bizans Kiliseleri, inşa edildikleri dönemin tüm özelliklerini sergilemekte aynı zamanda geçirdikleri değişim-gelişimleri izleme, saptama açısından Bizans mimarisinin karakteristik örneklerini oluşturmaktadır.Bizans mimarisi başlangıçta ilk çağın mimari tiplerinden faydalanmış ve bunları yeni amaçlarına uydurmasını bilmiş, bir çağrış, bir toplantı yeri olan bazilikayı hıristiyanlaştırarak kilise haline getirmişlerdir. Tarihi süreç boyunca Hıristiyan dini kendi iç enerjisiyle yaşayan ve büyüyen bir din olmuştur. Bir din için en önemli iki unsur olan özgürlük ve güven unsurları ise Constantinus  tarafından sağlanmıştır. Böylece, Roma dünyasının kiliselerle kaplandığı ve giderek büyüyen Hıristiyan topluluğunda yoğun bir tanrıbilimsel etkinliğin geliştiği görüldü. İlk kez olarak, imparator vaftiz edildi ve devlet, kilisesinin iç işleriyle ilgilenmeye başladı. [4]. Consrantinus’un, yaptırdığı büyük kiliseler, belirli bir tipe göre yapılmamış olmakla birlikte,söz konusu kiliselerde genellikle ilk Hıristiyan bazilikalarının etkisi görülmekteydi. IV-VI yy.da Bizans kendi mimarlığını aramaktaydı. Bina tipleri, Geç Roma Dönemi tipi kiliselerdi. Uzunlamasına dikdörtgen planlı bazilika tipi yapılar, içi iki sütun dizisi ile üç nefe ayrılmıştı, ortadaki nef yandakilere oranla daha genişti ve narteks adı verilen holden oluşuyordu. Bunun iki yanındaki merdivenlerden yan neflerin üstünde yer alan ve kaldınlara ait olduğu bilinen galerilere çıkılıyordu. Bu bazilikaların üstü, çift eğimli ve kiremit kaplı ahşap bir çatı ile örtülüydü. Bu basit ve yalın kilise tipinin örneklerinden biri de V yy.da yapılmış olan ve Constantinople’da ayakta kalan en eski kilise olarak bilinen, Samatya ile Yedikule arasındaki Hagios Studios Manastırıdır. Günümüzde yıkı durumunda olan yapının geniş bir orta nefi, her iki yanında ise birer yan nef bulunmaktadır. Orta nef yan neflerden daha yüksektir.Yan neflerin üzerinde galeriler bulunaktadır, ancak galeri katına çıkan merdiven yıkılmış olduğundan yeri saptanamamıştır. 18.yy daki yangından sonra girişe göre sağ taraftaki sütunlar kaldırılmış, ahşap çatıdan da günümüze hiç bir iz kalmamıştır. Bizans tarihinin en parlak dönemi, bayındırıcı ve sanat destekçisi olan imparator lustinianos’un ( 527-65) yönetimi altında geçen dönemdir.Bizans mimarisinde Ayasofya’nın yapımı ( VII yy. ) ile altın bir dönem açılmış, basit bazilikal plan yerini merkezi kubbeli bazilikaya bırakmış ve Bizans kilisesi kendi anlayışına uygun bir kilise şeması geliştirmiştir. Merkezi planlı yapıların düzeni, kubbeli bazilikaların en görkemlisi olan Ayasofya’da orta nefin üst mimarisinde ve ana mekanda görülmektedir. Dış narteksi, çapraz tonozlarla örtülü geniş bir ana narteks izlemekte, iç kısım ise sütın dizileri ile üç nefe ayrılmıştır. Ora nefin üstünü dört payeye oturan kubbe örtmektedir.

kiliseler2 copy

Ayasofyanın dış görünümü ve apsise doğru bakış Galeri katına kadar olan kısım “yeryüzünü”, onun üzerinde bulunan pencereler, yan neflerin üzerindeki pencereli bölümler kube, ışıklar ve mozaiklerle gökkubbeyi, “tanrısal evreni” simgeleyecek şekilde süslenmiştir. Yer ve gök birbirinden ayrılmak istenmiştir. Bazilikal planın dışarıdan algılanması için yan nefler alçak, orta nef yüksek tutulmuş ve dışardan da algılanacak şekilde yapının dış yüzü oluşturulmuştur. Bazilikal planın Tanrıya giden bir yol olduğu belirtilmiştir. Dış yüz dünyaya, iç yüz Tanrıya ait kısım olduğundan, dış yüzde sadelik iç mekanda ise süslemeler hakimdir. Yuvarlak bir ana mekan oluşturacak biçimde inşa edilen bu binalarda mekanın üstü, yapının bütününü kaplayan bir kubbe ile örtülmüştür. Bu tipin en yalın örneğide kubbe, sekiz köşeli bir plana göre inşa edilen dış duvarlara oturur. Bu tipin  güzel bir örneği Sergios ve Bakhos Kilisesi ( Küçük Ayasofya Camii) dir. Dış duvarları, pek düzgün olmayan bir kare oluşturan yapının 8 paye ile oluşturulan sekizgen bölümü basık ve dilimli bir kubbe ile örtülmüştür.Bu orta mekan doğu yönünde ileri doğru uzanan ve dışarı taşan bir apsise sahiptir. Revak beş bölüme ayrılmış ve her bölümün üstü bir kubbe ile örtülmüştür. Ortada kalan bölüm cephede yükseltilerek hem cephenin monotonluğu giderilmiş, hem de esas girişe işaret edilmiştir. Bizans tarihinde yedinci yüzyıl en karanlık dönemlerden biridir. 726 ortaya çıkan ve kiliselerin dini resimlerle süslenmesini yasaklayan bir akım olan, ikonoklazma (tasvirlerin tahribi, kırılması dönemi) döneminin etkisiyle sade yapılı kiliseler inşa edilmiştir. İkonoklazma döneminin 842’de bitmesi ile başlayan orta dönem, Bizans tarihinde ikinci parlak devir olarak bilinmektedir.Bu dönem dokuzuncu yüzyıldan 1204 ‘de IV Haçlı Seferi’nin Bizans’a yönelmesi ve İstanbul’u ele geçiren Latinlerin bir Latin İmparatorluğu kurmalarına kadar sürmüştür.Makedonya ve Komnenoslar dönemine rastlayan bu dönem Bizans’ın ilk rönesans devri olmuştur. [9] Karanlık dönemdekinden farklı olarak bu dönemde dinsel yapılarda küçük boyutlar kullanılmış ama dış çizgilerin zarif, ölçülerin uyumlu olmasına önem verilmiştir. Tasarımda Hristiyanlığın simgesi olan haç artık kilise planı olarak seçildi.Kasnak üzerine kubbeyi yerleştirerek, yükselerek Tanrının evrenini simgelemişlerdir.Ayrıca Kilisenin ikonoklazmaya karşı kazandığı zaferden duyulan coşku ve bunun itici gücü, Hıristiyan sembolizminin bir anda sanat dünyasını kaplamasına yol açmıştır. Apsisin de en uçta ve doğuda olması ile Tnrı’ya ulaşma geleneği sürdürülmüştür.

kiliseler3

Tarihi Yarımada içerisinde Laleli’de bulunan Myrelaion Kilisesi (Bodrum Cami) bu örnekte olan yapılardan biridir. İlk dönemde haç kısmı yükseltilmiş, köşelerdeki küçük kubbecikler alçak bırakılarak dışarıda da plan tipi algılanmıştır. Bina tipi dörtgen içinde haçvari kilise planı ve bir kasnak üzerine oturulmuş kubbe sisteminden oluşur. Yan payandaların yanında taşıyıcı sistemi  güçlendirmek için ayaklara ve kemerlere yer verilmiştir. İlk dönemlerde, dış cepheler yalın iken bu dönemde süslemeler ortaya çıkmakta, iç mekanda da renkli zengin süslemeler dikkat çekmektedir. Yüksek bir kripta üzerine kurulmuş olan kilisede, dört sütunlu Yunan haçı planı açık bir şekilde algılanır.Narteksi izleyen naos,  dört narin payenin yardımıyla oluşturulmuş bir Yunan haçı biçimindedir. Kubbe kasnağına açılmış sekiz büyük pencere, iç mekanı daha aydınlık kılmakta ve göğün Tanrının ışığını içeriye almaktadır. Özel biçimli tuğlalar ile örülmüş taşıyıcı ayaklar iç mekana göze çarpmazken, dışarıdan algılanmakta ve cephenin hareketliliğini de arttırmaktadır. Bu dönemde kiliselerin mimari oluşumunda en önemli bölümler gökyüzünü simgeleyen kubbe, yeryüzü ile gökyüzü arasındaki bağıntıyı sağlayan sembolik unsurlar olan padantifler ve Hıristiyanlığın özünün sembolü diye nitelendiren bema kısımlarıdır. Apsis yeryüzü kilisenin sembolüdür. Narteks ise daha dünyasal karaktere sahip bir hazırlık mekanıdır. Palailodoslar döneminde Bizans mimarisi son bir rönesans devresi yaşamıştır.Bu dönem bir artakalış, bir can çekişme olmuş; bir diriliş olmamıştır.Bu dönemde sanat kilisenin  sert kurallarından sıyrılmış ve dinsel konuları daha özgür bir biçimde yorumlamıştır.Antik şekilli bazilikal kilisenin, taş-tuğla cepheler,kasnaklı kubbelerin yükselişi gibi özellikleri vardır. Genelde cephe mimarisi önemsenmiş, cephelerde pencere boyutları artmış, doluluk boşluk oranları değişmiş,pencere yüzeyleri büyümüştür. Son Bizans döneminin mozaik ve freskolarıyla en görkemli resim koleksiyonunu oluşturan  Khora Manastır Kilisesi ( Kariye Cami ) bu dönemin özelliklerini yansıtmaktadır. Sonuç olarak; İstanbul Tarihi Yarımada’da bulunan Bizans kiliselerine bütün savlara karşı, öncelikle dinsel açıdan bakıldığında, işlevsel olarak mimari özellikleri korunmuş ve din dışı yapılara dönüştürülmeyip dinsel tapınma özelliğine uygun yapılar olarak kalmış, camiye ya da müzeye çevrilerek kullanıma açılmışlardır. Günümüzde çoğunluğu harabe halinde olan ve bu nedenle kullanılamayan Bizans kiliselerinin restitüsyon projeleri hazırlanarak kısmi rekonstrüksiyonları yapılabilir ve bulundukları alanlar düzenlenerek açık hava müzeleri şeklinde  -yeni statü ile- ziyaret  güzergahı yapılarak günümüzde giderek önem kazanmaya başlayan inanç turizmine açılabilir…

kiliseler-1

2

Kaynaklar

  • [1] Simson, Macel, Civilisation de L’antiquite’et le Christinisme, Paris: Anthaud, 1972, s.244-245
  • W.Haussig,Historie de la Civilisation Byzantine, Paris: Jules Tallandier, 1971,s.37
  • [2] Ostrogorsky, Georg, 1986, Bizans Devlet Tarihi, (çev.Fikret Işıltan), Ankara,TTK, s.49; Haussig, a.g.e, s.99
  • [3] R.Janin,Bizans İstanbul’u, 1950, s.66
  • [4] Lemerle, P., 2004, Bizans Tarihi, (çev.Galip Üstün ), İstanbul, İletişim yay., s.25
  • [5] Milligen, A.von, 1912, Byzantine, Churches in Constantinople, London, s.212-217
  • [6] Grabar, A, 1966 L’Age D’or De Justinien, Gallimard.
  • [7] Eyice, S., 1995,İstanbul Ansiklopedisi, Cilt 4, İstanbul Türk Tarih Vakfı Yayınları.
  • [8] Yerasimos, S., 2000, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul
  • [9] Yıldız, H.Dursun. 1982, Anadolu uygarlıkları ansiklopedisi, İstanbul, Görsel yay.,s.453-58
  • [10] Müller, W., 2001, İstanbul’un Tarihi Topoğrafyası, YKY

SEPETÇİLER KASRI…

SEPETÇİLER KASRI’nda açılmış bir restoran Hammam. Restorana bağlı daha birçok bölüm var. Sepetçiler Kasrı, 17.yüzyılda Topkapı Sarayı’nın deniz kenarında yıkılmadan tamamı kalmış köşklerden biri. Köşkün adı Padişah Sultan İbrahim zamanında sepetçilerin bu yörede bulunmasından Sepetçiler Kasrı olmuş. Bir mimar olarak eski binaların yenilenmesinin ve korunmasının yanındayım. Bu nedenle böyle bir girişim şahsen hoşuma gitti. Bu yenileme ve restorasyonun minimum hatalarla gerçekleştirilmesi her mimar gibi benim de tercihim. Fakat ne yazık ki İstanbul’da bu, en mükemmel binalarda bile genellikle mümkün olamıyor.

mimar olarak eleştirdim2

mimar olarak eleştirdim3

Bu sayımızda bu konuya girmek istemiyorum. Çünkü restorasyon, apayrı bir konu. Böyle mekanların canlandırılma düşüncesi bile bazen insanı mutlu etmeye yetiyor. Bu sayımızda, Sepetçiler Kasrı’nın dekorasyonu ile ilgili inceleme yaptık. Genel atmosferi amacına uygun dekore edilmiş olan restorana gittiğim gün bir Pazar günüydü. Amacına uygun dekore edilmişti diyorum çünkü oraya kafamda birçok sorun varken gittim. Oradan çıkışımda dinlendiğimi fark ettim. Belki dekorasyonda hiçbir stile bağlı kalınmamıştı. İki bölümden oluşan Hammam Restaurant’ın birinci bölümü, sıcak, hoş, dinlendirici dağ evini anımsatan bir mekan olarak yaratılmış

mimar olarak eleştirdim5

mimar olarak eleştirdim6

İkinci bölüm ise daha şık çizgilerde liman restoran özelliği taşıyordu. Belli bir stile bağlı kalmadan yapıldığı için stil olarak olmasa da mekanın çizgisine göre önerilerimiz olacak. Özellikle dağ evini anımsatan duvarlarda doğaya dönük resim yapan bir ressamın eserleri sergilenebilirdi. Duvara asılı olan Parliament reklam panosu promosyon ürünleri ile antrede toplansa çok daha iyi sonuç verirdi. Doğal malzemelerin bağlantısı açısından mekanı başarılı buldum. Fakat daha iyi sonuç için oturma elemanları ferforje yerine malzemelerin doğallığı ile bütünleşecek bambu tarzı mobilyalar olsa daha iyi sonuç veriridi diyorum.

mimar olarak eleştirdim7

mimar olarak eleştirdim8

Ferforjenin deri ile kaplanması o soğukluğu kısmen almış. Ayrıca bir diğer eleştirim, müzik hoparlörünün kapı girişinde çok ayak altında oluşu. Hammam’ın deniz kenarındaki bölümünde ise daha şık, sıcak, hoş bir atmosfer hakim. Bu bölümde de belli bir stile bağlı kalınmamış. Bu bölümün denizin tam yanında olması bile mekanın dinlendiriciliğini vurguluyor. Ayrıca Hanzade Sultan ve Haseki Sultan diye isimlendirilen eklektizmin hakim olduğu mantika mobilyalarla dekore edilen bölümü özel toplantı, yemek ve dinlenme salonu olarak kullanabiliyorsunuz. Sultan İbrahim ismi altında ise nikah töreni gibi değişik amaçlar için özel hazırlanmış bir bölüm var. Sonuçta bir mimar olarak eleştirmen olsamda Hammam’dan çıkarken, bir vatandaş olarak dinlenmiş olduğumu hissettiğimin altını çizebilirim…

mimar olarak eleştirdim

mimar olarak eleştirdim4

 

 

 

Berdush’un en lüks mobilyası, yeşili ve Boğaz manzarası

Bu sayımızda son günlerde parlayan yıldızı ile dikkatimizi çeken Berdush’u seçtik.Bunda en büyük payın dekorasyonda çok işletmede olduğu kesin.Berdush’u iç mimari anlamda incelediğim zaman dikkatimi çeken ismiyle paralel yapılan düzenlemesindeki başarı.Dekorasyonda altın kural,ismiyle paralel yapılan düzenlemelerdir.Bu kural,dekorasyonda ne bulacağınız konusunda sizi sınırladığı için daha fazlasını aramıyorsunuz.Berdush da çizgisindeki rahatlığı ve berdushluğu(!) ile bu kurala uymuş.Berdush’un bahçesinde kullanılan mobilyalar gerek seçilen malzemeleri,gerek renkleriyle bahçeyle oldukça iyi bütünleşmiş .Bu malzeme ve renk seçimleri bahçesinde iyi sonuç versede iç mekanında özellikle hep koyu renk seçilmesi açısından biraz  daha yorucu ve monoton geldi.

33

berdushun en lüx mobilyası-12

Kendilerine önerim,iç mekanda açık ve canlı renklere de yer verilmesi,mekandaki monotonluğu kısmen yok etmesi açısıdan iyi sonuç verebilir.Gerçi bu sayımızda özellikle Berdush’un iç mekanından çok bahçesini incelediğimiz için iç mekanına önerm çok fazla olmayacak.Bahçesinde mekan çok fazla büyük olmadığı için kedilerine önerim ,barın arkasında kalan iç mekanla bağlantı sağlayan pencereleri sürgülü veya monta ile çıkarıp,takılabilir-tarzdan yapmaları olabilirdi.Çünkü yıldızı parlayan bir mekan olarak yazın mekan küçük gelebilir.Ayrıca yağmurlu havalar için de mekanı içeri almak bir çözüm.Bahçe rahatlığının ve berduşluğunun (!) yanısıra çok lüks bir mobilyaya sahip.O da ,yeşil görüntüyle birlikte Boğaz manzarası,Berdush’un iç mekanının aksine bahçesinde seçilen koyu renk ve malzeme mekana avantaj sağlamış.Nasıl mı? Yemek yenilen bu mekanda mobilyanın yer döşemesinin doğayla bütünleşerek koyu renk olması manzaranın ön plana çıkması açısından olumlu sonuç vermiş.

berdushun en lüx mobilyası-2

Hiçbir dekor güzel bir manzaranın önüne geçemediği için doğayla yarışmamalı,onunla bütünleşmelidir.İç mekanın aksine bahçesinde koyu renk malzeme ve mobilyanın monotonluğu.Boğaz manzarası ve yeşil görüntü ile yok edilmiş.Uzun lafın kısası kişilerin dekorasyondan çok manzarayla ilgilenecekleri gün gibi ortada.Berdush’un bahçesinde yemek bölümü dışında bar bölümüde düzenlenmiş.Bar bölümünün arka plana alınması yerleşim açısından doğru bir karar.Böylece sadece içki almak isteyip ayakta duranlar daha çok olduğu için yemek yemekte olanların önünü kesmemiş oluyorlar.Böylece herkes muhteşem boğaz manzarasından yararlanmış oluyor.Ayrıca yemek böümünün köşesinde bordo kırmısızı giydirme koltuklar da manzarayla yarışmayacak  şekilde  mekana renk getirmiş.Bu arada canlı müzikte Cihan Doğan ’ı da dinlemenizi tavsiye ederim .Yeşil ve Boğaz manzarası olmayanlar için böyle bir mekan oldukça güzel bir şans.

berdushun en lüx mobilyası-ggggberdushun en lüx mobilyası-2

LE SELECT’TE HEDEF SEÇKİNLİK

Bu sayımızda Levent’ten bir mekan seçtik:Le Select.Le Select’in dekorasyonuna kısaca değinirsek,geçmişin asil çizgilerini taşıyan,Fransız kültüründen etkilenmiş olduğunu görürüz.Özellikle Neoklasik Stil’den bahsedelim.Dönem 1760-1789.Milliyetçilik akımları,Napolyon seferleri,Yunan ve Roma etkileri bu stilin biçimlenmesinde etkin oluyor.İnsanlar,Neoklasik Dönem’de tasarımın özünden,en zevk alıyorlar.

4le select te hedef seçkinlik - Copy1 copy

Mobilyada bu stilin önemli özellikleri strüktürde kuvvetli ayaklar,çok ince sular var.Bu arada duvar panoları,kağıt veya kumaşla kaplanıyor.Boncuk,ip gibi iç içe geçmiş yapraklar birbirini takip eden,bördürlü ve düz hatları oluşturuyor.İskemlelerde kayıtlar yok.Kontur hatları değişik,düz hatlar hakim.Kurumlar yok.Ayak bileşiminden küp ve dikdörtgen prizmalar var.Renklerde hardal sarısı,bej,pastel mavi ve pembeler mekanlara hakim.

4le sselect te hedef seçkinlik - Copy1 copy

4le select te hedef seçkinlik - Copy2 copy

Günümüze kadar gelen stiller arasında Neoklasik en rağbet görenlerden.Sebebine gelince,tamamen geçmişin asil çizgisini taşıyan Fransız kültüründen etkilenmiş olması.Mekan-mobilya ilişkisi kesinleşiyor.Her şey uyum içinde.Ayna ve porselen çok görülüyor.3 ayaklı ve tek noktada birleşen çeşitli işlevler için kullanılan aslan mevcut.Kültür düzeyinin artışının en fazla olduğu zaman.Süs olarak çelenk,fiyorik zeytin dalı ve müzik aletleri,yaldız görülüyor.Düz yuvarlak kemerler var.Marküteri işçiliği geometrik biçimlerde.Mobilyada lake çok görülüyor.Döşeme kaplamasında goblen kumaşlar var.Bu özellikleri daha sade ve yalın haliyle Le Select’te görüyoruz.Le Select sadece Fransız kültüründen değil,1800-1900 yılları arasında yaşayan İngiliz aristokratların resimlerini duvara asarak İngiliz asilliğini de vurgulamış.Ayrıca Le Select,özellikle iş adamları ve politikacılara hitab ediyor.

4le selecct te hedef seçkinlik - Copy2 copy

 

Duvarda asılı duran İngiliz aristokratların resimleri de bu düşünceyi vurguluyor.Özellikle duvara resmi yapılan şişman ve zayıf insan resimlerine dikkatlice bakarsanız,bizim politikacılardan birilerini bile benzetebilirsiniz.Genel havasıyla,seçkin bir restoran olan Le Select’e önerim,masaların bu kadar iç içe olmaması…Tabii madalyonun ikinci yüzünü çevirirsek belki de işletme böyle gerektiriyor olabilir.İkinci önerim alt katta hasırlı bölüm,restoranı genel stilinden uzaklaştırdığı için bu bölümde de Neoklasik çizgilerin devamı olması.

4le select te hedef seçkinlikkk - Copy2 copy

4le select te hedef fseçkinlik - Copy2 copy

Hasırla sağlanan hareket,biçimleri Neoklasik çizgisi taşıyan XVI Louis koltuklardan,döşemesi çizgili olan kumaşlardan seçilerek sağlanabilirdi.Ayrıca her restoranda olan klimanın gizlenmesi de önerilerim arasında.Gerçi genel havasıyla oldukça seçkin bir restoran olan Le Select’in sahibi Kemal Koç hedeflediği ev rahatlığının yanı sıra seçkin bir restoran yaratmaya muvaffak olmuş.Bu önerilerle amaç sadece daha mükemmeli yakalamak.

4le select te hedef seçkinlik-1

4le select te hedef seçkinlik-2

ALWAYS ART TABLE

İLLEDE TABLO. Sıradan bir mekan yerine, sonsuz bir zaman tünelini anımsatan dekorasyonda mobilyalarla doğru orantılı olarak seçeceğiniz tablolarla istediğiniz etkiyi yaratabilirsiniz.Hiçbir zaman vazgeçemeyeceğimiz tabloların,mekana etkisi ise birçok aksesuardan daha fazladır.

1ileede tablo-1

2ileede tablo-2
Sanata meraklı kişilerin tablolara olan düşkünlükleri herkes tarafından bilinir.Mekanda hiçbir şey olmasa bile ister antika olsun ister olmasın,tablolardan vazgeçemezler.Ayrıca dikkat ettiyseniz son yıllarda gelecek vaat eden,genç ressamların eserlerini toplama merakı iyice yaygınlaştı…Sebebine gelince tabloların değerini bulmadan satın alınıp,değerini bulunca satılması düşüncesi.Bir başka deyişle tablolarda yatırım olarak görülüp,ticari değer taşırlar.Örnek olarak aldığımız evde de birçok şeyi aynı anda bulma şansınız var.Ama en önemlisi mekanda dikkatinizi çeken tablolar.Dekorasyonda,farklı çizgilerdeki tablolar mekanların stillerine göre tercih edilirler.

3ileede tablo-2

5ileede tablo-2

Mekanı zenginleştiren aksesuarların başında tablolar geliyor.Tablolarla,mekanlar kişilik kazanır.Son yıllarda banyolarda bile talolar rahatlıkla kullanılıyor.Mekanlarda boş duvarlar dekorasyonda tamamlanmamış duygusunu yaratır.Stillerin birbiriyle bağlantılı olması koşuluyla tablolar son derece uyumlu bir şekilde bir araya getirilirse hoş etkiler yaratır.

6ileede tablo-3

7ileede tablo-3

Durağanlık engellenir.Mekanlar da kural tanımaz ressamlar kadar,dönemin ressamlarının yarattığı resimlerin asırlar boyu süren seyrini keşfederek keyifli anlar yakalayabilirsiniz.Burada yaratıcılığa açık mekanlar yaratmak için ihtiyacımız olan tabloları ünlü ressamların yanı sıra,genç ressamlar arasından seçerek de yapabilirsiniz.

1111ileede tablo-3

99ileede tablo-3

Bu sayımızda seçtiğimiz,genç ressamlardan İrem İnce adayı ve Rıfat Edin’ e ait olan tabloların her birinin ilginç ve kendine özgü hikayeleri de var…

7ileede tablo-1

11111leede tablo-2

72222ileede tablo-3