UNIQUE ARCHITECTURE OF TADAO ANDO IN MEXICAN









Paris’te geçen yıl açılan Louis Vuitton Vakfı‘nın yeni cam binası şehrin cazibe merkezi olmaya aday. Amerikan asıllı Kanadalı ünlü mimar Frank Gehry tarafından tasarlanan Louis Vuitton Vakfı, çeşitli sergiler, koleksiyonlar ve konserlere ev sahipliği yapacak.İşin dikkat çeken ve tartışma yaratan kısmı, bizim de fazlasıyla yakın olduğumuz bir konuyla benzerlik taşıyor. Zira Arnault, bu proje için Paris’in ikinci büyük parkı, 1860 yılında Napoleon’un Hyde Park’a özenerek yaptırdığı Bois de Boulogne’daki ”Jardin d’Acclimatation” ı seçti. 2007’de imar izni alınınca eleştiriler yükseldi. Davalar açıldı, mahkeme projeyi durdurdu. Ancak vakfın sanata ve kente büyük katkı sunacağı göz önünde bulundurulduğu için Halk Meclisi’nden özel bir yasa geçirildi. 100 mühendis ve 3 bin işçinin seferberliğiyle binanın yapımı altı yılda tamamlandı.
13 yıllık bekleyiş, 140 milyon dolarlık bütçe…Ünlü mimar Frank Gehry’nin imzasını taşıyan, Paris’in yeni sembolü olmaya aday. Çok konuşulan ‘Louis Vuitton’ vakfının içinde neler var?
“Hedeflenen maliyet 100 milyon dolardı, 40 milyon dolar kadar üzerine çıkıldı. Sonuçta hayalin fiyatı paha biçilmez” Bunlar lüks tüketim imparatorluğu Louis Vuitton Moët Hennessy’nin patronu Bernard Arnault’ya ait. Maliyeti ‘biraz’ aşan bina, Eiffel ya da Sacré-Cœur gibi Paris’in sembollerinden biri olacağına kesin gözüyle bakılan ‘Fondation Louis Vuitton.’ Dâhi mimar Frank Gehry imzası taşıyan sanat müzesi, 27 Ekim’de kapılarını açtı. Karl Lagerfeld, Anna Wintour, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande gibi ”crème-de-la crème” davetliler müzeye doluştu. 13 yıldır beklenen an sonunda gerçekleşti.
Şahsi serveti 32.1 milyar dolar olan Arnault’nun ”Paris’e bir sanat müzesi hediye edelim, şanımız yürüsün” projesinin çıkışı Bilbao’daki Gehry imzalı Guggenheim Müzesi’ni gezmesiyle gelişti. İkili New York’ta buluştu, el sıkıştı, Gehry 60 ayrı projenin maketini hazırladı. Bu projenin tek arayışı uygun yer bulabilmekti. Bulunan yer için açılan davalar sonucu gelinen son durum.
Bilirkişiler tarafından Paris’te bulunan Louis Vuitton Vakfı‘nın yeni cam binası şehrin cazibe merkezi olmaya aday! 13 bin 500 metrekarelik alana yapılan müzenin halk arasındaki ismi ise ”Buzdağı”. Sebep ise tasarımı; yelkene benzeyen 12 camdan panel, bir buzdağını andıracak şekilde yerleştirildi. İtalya’da özel olarak üretilen camdan yelkenlerin ışık oyunları. Bina güneş ışınlarını öyle bir yansıtıyor ki, burada hedeflenen proje doğadan aldığı gücünü her tarafa yansıtıyor sanki.
Tasarım harikası bina sadece defile yapmak, çanta koleksiyonlarını sergilemek için yapılmadı. Asıl amaç çağdaş sanatçıların eserlerine dev bir platform açmak. Malzeme konusunda ise hiç sıkıntı yok. Vakfın sahip olduğu eserlerin yanında Arnault’nun kişisel koleksiyonu da galerilerde sergilenecek . Fransa’nın en zengin adamı olunca koleksiyonunuz da hayli iddialı oluyor: Picasso, Yves Klein, Henry Moore, Andy Warhol, Jeff Koons, Agnes Martin gibi pek çok sanatçının eserleri müzeye taşınacak. Yer sıkıntısı da yok: 46 metre yükseklikteki binada 11 sergi salonu, 350 kişilik konferans salonu var.
Bu arada Gucci’nin sahibine meydan okumak mı diye başlayan tartışmalar devam etsin.50 yıl sonra müzeyi vakıf mülkü olmaktan çıkarıp kente bağışlayacak Arnault’nun asıl amacı ‘Paris’e sembol bina hediye etmek’Pinault ise müze projesini ilk gündeme getiren isim.
Louis Vuitton Müzesi’nin, tarihi 19. yüzyılın ortalarına uzanan Paris’in en büyük ikinci parkı Bois de Boulogne’da inşa edileceği haberi yerel halktan büyük tepki toplamış olsa da projenin parkın bütünlüğünü bozacağı iddia edilerek açılan dava sonucunda mahkeme tarafından proje durdurulmuştu. Ancak vakfın bu projeyle sanata dünya çapında büyük bir katkı sunacağı göz önünde bulundurularak Halk Meclisi’nden özel bir yasa geçirildi. Tasarımında kamu yararı olan bir projenin imar kurallarına uymadığı, kamunun alanını işgal ettiği iddiaları tartışmaları doğurmuş ancak Paris Belediyesi’nin büyük desteğiyle proje hayata geçirilmişti.
Sonuçta ünlü mimar Frank Gehry’nin imzasıyla bugün Louis Vuitton Müzesi açılmış oldu. Türkiye gündeminde sıkça yer alan tartışmalara benzer bu tartışma , bu kez dünyaca tanınmış bir mimarın marka projesiyle de yeniden gündemdeyken bir soruda doğa sever mimar olarak bizden gelsin. Frank Gehry tarafından Paris’in tarihi parkında tasarlanan Louis Vuitton Müzesi’ni yeşil doğanın içinde gerçekleştirmek için kesilen tarihi ağaçların sorumluluğunu kim üstleniyor?. Mimarın ne kadar başarılı veya tanınmış olması, tasarımın gerçekleşme özgünlüğü için yeterli mi? Dahası Louis Vuitton Vakfı tarafından yaptırılan bu binanın tarihi ağaçların olduğu bir park alanında inşa edilmesinde Frank Gehry’nin sorumluluğu var mı? Bu soruyu her projesini takdir ederek takip ettiğimiz Frank Gehry’e şahsen sormak isterdik. Belki bir gün… kimbilir!
SUYA YANSIYAN HUZUR
Gölden yükselen sisin arkasında belli belirsiz görülen bu yapı bir hafta sonu evi.
Karşıdaki ahşap iskeleye nispet yaparcasına ayaklarını suya sarkıtmış, huzurlu bir hafta sonuna davet ediyor.
Evin göle bakan yemek bölümü sade, yalın masif bir masa ve banktan ibaret!
Çünkü burada star olan sadece ‘Göl’
Masif ahşap zemin, ham keten perdeler sakin huzurlu bir ortamı vadediyor.
İçi dore dışı siyah sarkıt lambalar parlamak için adeta gölün kararmasını bekliyor. Okuma dinlenme odası “Gri” “Mavi”, “Hardal” “Sarı’nın” tüm tonları ile neşeli keyifli bir atmosfere bürünmüş, hafta sonunu iple çekiyor. Sarı gri kırlentler mavi kadife kanepenin üzerinde öne çıkmak için biribiriyle yarışıyor. Duvar rafınına özenle yerleştirilmiş küçük heykelcikler, aksesuarlar odanın renklerine uyumu doğruluyor kitaplar ve sarı metal sehpanın keyfine hiç diyecek yok.
Evin ana mekanı olan şömineli salonda vintage mobilyalar yer alıyor. Antrasit, bej ve gri tonlarıyla patine edilmiş degrade duvarlarla aynı renkteki halıya pastel tonlarda ekose desenli bir berjer kanepe ile iki adet vintage koltuk eşlik ediyor. Ortama enerji katan dore sehpalar adeta şöminenin ışığını kıskanırcasına konuklarını sıcak sohbetlere davet ediyor.
Yatak odasına gelince; o antrasitin vazgeçilmez dinginliğini elbise dolapları ile yakalamış. Zemindeki beyazlatılmış doğal meşe parke ile uyumlu ahşap kenarlı modern yatak bir kez daha gri ile beyazın keyfini nevresim ve yastıklarla tamamlamış. Sarı ayaklı lamba yatak başının en yaramaz aksesuarı!
MUTFAKDA KEYİFLİ MİNİMALİZM
Modern bir salonun içinde yer alan bu minimalist mutfak yalın tasarımı ve zarif sadeliğini renk ve malzemelerin gücü ile vurgulamayı hedefliyor.
Mutfak Tasarımcısı Philippe Mathieu, Mimar Pierre-Olivier Milannini ile birlikte ince uzun
mutfak alanını “orta ada” ile en fonksiyonel şekilde düzenliyor, çalışma yüzeyini bazen bir brunch bazen arkadaşlarla keyifli aperatifler, çoğu zaman da aile için ideal bir yemek masası olarak sunuyor. Doğrusu bu multifonksiyonel alanın evdeki en keyifli çalışma masasına dönüşmesi de seçeneklerden biri gibi duruyor.
Depolama alanlarının tamamının dolap kapakları ve çekmecelerin arkasına gizlenmiş oluşu
rafine minimalist atmosferi desteklerken; bir yandan düzeni kaçınılmaz kılıyor, diğer yandan
da görsel kirliliğe şans vermiyor
Renklere gelince; antrasit indigo grinin doğal ahşapla uyumu cesaret ile seçilen sarı renkli sandalyeler, tasarımcının yaratmak istediği atmosferi oluştururken renkleri ne kadar ustaca kullandığını gözler önüne seriyor.
Pişirme ünitesi ada üzerinde yer aliyor. Gömme aspiratör ve üzerindeki aydınlatma elemanları minimalist çizgiler taşıyor.
Oysa arka duvardaki yıkama biriminin duruşu farklı; toprak rengi seramiklerle kaplı nişin içinde adeta aşırıya kaçmadan tasarımın tarzını ayarlıyor. Geleneksel dokunuşlara göz kırpan keyifli bir minimalist mutfağa dönüşüyor.
Marie Claire Maison Dergisi Fransa baskısında rastladığımız bu yalın ve şık mutfak günlük
yaşamın önemli bir bölümüne tüm samimiyetiyle tanıklık ediyor.
DOĞASEVER GİSELE BÜNDCHEN VE TOM BRADY’NİN EKOLOJİK EVİ
1990 yılından bu yana moda dünyasını etkisi altına alan birçok yazılı ve görsel reklamda, dergi kapaklarında yer alan Gisele Bündchen Forbes’e göre eğlence ve moda dünyasının en zengin 16. kadını. 150 milyon dolarlık servetine, 2006 yılında 33 milyon dolar daha ekledi ünlü model. Guinness Rekorlar Kitabı’nda dünyanın en zengin süper modeli olarak yer alan Bündchen, Amazon Ormanları’nın kurtulması için 3 milyon dolarlık proje geliştirmesi ile doğaseverlerin de dikkatini çeken bir isim. Bündchen’in eşi Tom Brady ve iki çocuğuyla yaşadığı şatoyı bu yazımızda sizler için mercek altına aldık. 26 Şubat 2009 tarihinde Amerikan futbol oyuncusu Tom Brady ile evlenmiş ve bu evlilikten bir oğlu bir de Vivian Lake isimli kız çocuğu doğuran Bündchen’in eşi Tom Brady ve iki çocuğuyla paylaştığı ev, masallardan fırlamış misali bir rüya ev..
Çekiminin AD dergisi tarafından yapıldığı Model Gisele Bündchen, Tom Brady ve çocukları ile Los Angeles da yaşadığı evinin mimarisi Landry tasarım grubu, iç mimarisi Joan Behnke & Doç, peyzaj tasarımı ise Dennis Hickok tarafından yapılmış. Evin dikkat çeken en önemli özelliği stil kaygısı taşımasından çok rahatlığa ve doğaya önem vermesine rağmen oldukça şık.
AHŞAP VE METAL
Evin genelinde sık kullanılan malzemelerden metal ve ahşap oldukça dikkat çekiyor.
Gisele Bündchen’in eşi Tom Brady ile yaşadığı evin belki de en sıcak yerlerinden biri, mutfağı. Bündchen, mutfağın inşaası sırasında,tasarımında ailesinin mutfağından esinlendiğini söylüyor. Mutfakta ahşap ve metal rengin ağırlıkta olmasını isteyen Bündchen, çocuklarıyla burada bol bol vakit geçirdiklerini söylüyor.
AİLE ODASI
Tom Brady, evde yumuşak renklerin kullanıldığını ve rahat koltuklar tercih ettiklerini söylüyor: “Gisele ve benim geniş ailelerimiz var. Hepimizin bir arada güzel vakit geçireceği bir alan yaratmak istedik. Bu evde çocuklarımız rahat rahat koşabilir ve ailece sabahlara kadar keyifli vakit geçirebiliriz.”
SPOR SALONU
Amerikan futbolu oyuncusu Tom Brady ile ünlü manken Gisele Bündchen’in evlerinde en önem verdikleri köşelerden biri, spor salonları. Birçok spor merkezinden bile daha iddialı olan bu salonda ünlü çift, her gün birkaç saatlerini geçiriyor. Fiziğinin sırrı bu oda da!
GİYİM ODASI
Ünlü manken, asla kıyafetlere çok para harcamadığını söylüyor. Her sezon kendi tarzını yansıtan birkaç parçaya yatırım yapan ve ardından eski eşyalarını bağışlayan Bündchen, kıyafete çılgınca kafa yorulmasını da anlamadığını belirtiyor.
BANYO DAKİ RAHATLIK
Gisele Bündchen, banyonun bile bir oturma odası şıklığında ve rahatlığında olmasını istemiş. Banyosunu çiçeklerle süsleyen ünlü manken, cam detaylara önem verdiğini söylüyor.
TÜM DÜNYADAN BANKSY İMZASI TAŞIYAN RESTORANLAR..
Tüm dünyada sizler için seçtiğimiz restoranların en önemli özelliği Banksy seviyor olması. Bir diğer özellikleri de göz ve damak için bir ziyafet vermiş olmaları. Banksy, sanatseverlerin de bildiği üzere 10 yıldır başta ingiltere olmak üzere farklı ülkelerde yaptığı çarpıcı duvar resimleriyle ünlenen bir sanatçı. Gerçek kimliği bilinmemektedir, Banksy eserlerinde kullandığı imzasıdır.
‘Gerilla artist’ olarak anılan sanatçı çalışmalarında savaş karşıtı, çevreci, hayvan haklarını savunan ve tüketim çılgınlığını eleştiren mesajlar veriyor. Banksy istediğinin iyi resimler yapmak olduğunu ve kimliğini açıklamayacağını ifade ediyor. Banksy Birleşik Krallık’taki eserlerinin yanı sıra Filistin’de yaptığı siyasî eserlerle de tanınıyor. Banksy aynı zamanda Amerika Birleşik Devletlerinin ünlü televizyon dizisi ‘The Simpsons’ adlı çizgi dizide içinde kapitalizm eleştirisi içeren bir giriş hazırlamıştır.Dünyanın her yerinden tasarlanan yeni restoranlarında göze çarpan en sıcak şey mekanda uygulanan cesur sokak sanatının uygulandığı New York dan Bogota ya, Hong Kongdan, Miami’ye graffiti duvar resimleriyle tasarlanan yemek bölümleri de sanat eserleri ile göz doyuruyor.Bu restoranların en heyecan verici tarafları sanatın sokaklardan restoranlara taşınıyor olması. Şef Chris Santos restoranın iç mimarisi için AD dergisine itirafı özetle şöyle. “Ortağım Rick Wolf TAO grup restoranlarından ilk sokak sanatını mutfağı ile eşleştirmeyi önermesiyle bu fikre hemen aşık olduk. Bu fikir projesiyle tüm dünyada sokaklardan restoranlara Banksy’i taşıdık.” Vandal Restoranda Manhattan’ın aşağı Doğu Yakası’nda Hush, Shepard Fairey ve Apex gibi ünlü sanatçıların yedi orijinal duvar resimleri bulunuyor.Burada, yaratıcı sokak sanatı ilhamı ile pişirmenin eşleştirilmiş olması restoranların en önemli özelliği…
Bibo, Hong Kong
Lüks Fransız yemekleriyle hizmet veren, dünyanın en iyi sokak yıldız ve çağdaş sanatı Banksy’i görebileceğiniz bir restoran.
Vandal, New York
New York-ilham şarkı sözlerinin duvarlara yansıdığı sokak sanatı Banksy’ nin bir diğer uygulandığı restoran.
W Lounge, Bogota, Colombia
Bogota W hotelin salonunda uyarlanan Pablo Escobar’ın entellektüel graffiti sanatı da oldukça etkileyici.
Fotoğraf: Todd Eberle/altın efsane heykel Damien Hirst tarafından
Pao Paul Qui Dome, Miami
Faena Hotel Miami Plajı’nın Pao Paul Qui kubbe restoranında bulunuyor. Tek boynuzlu at heykeli olağanüstü, gizemli ve ulaşılamaz…Bir başka deyişle ‘özlem’ sembolü.
W lounge Verbier /Arola Restaurant, Verbier, İsviçre
Swiss Hotel Lounge ve Restoran ‘İsviçre efsaneleri’ sokak fotoğrafçılığı serisi Hollandalı fotoğrafçı Marcel van der Vlugt ile huzurlarınızda.
ALTER, Miami
Son zamanlarda 2016 James Beard Ödülleri’nde ‘En iyi yeni restoran’ yarı finalisti olarak aday olan bu sıcak noktada ünlü graffiti sanatı bölgesinin kalbi. Neon ışıkları— Miami Plajı’nın Art Deco köklerine bir saygı ile aydınlatıyor.Ayrıca iç, dış duvarlar duvar Art Basel sırasında yılda bir yerel sanatçıların resimleri ile süsleniyor.
AikoPops, Denver
Taco Tu Madre, Los Angeles
ZAMANSIZ STİL ART DECO
Art deco geçmişten günümüze gelen, değerinden bir şey kaybetmeyip her geçen gün değer kazanan stillerden. Zamansız olduğu kadar geleceğe taşınacağı da tartışmasız bir gerçek. Kısaca Art Deco’yu daha yakından tanımak isterseniz ve Art Deco’nun günümüzdeki uygulamalarını görmek isterseniz yazımız sizler için.Art Deco, 1910’larda süsleme sanatlarında, mimaride ortaya çıkan, 1920’lerde ve 1930’larda Batı Avrupa’da ve Amerika’da başlıca tarz haline gelen bir akımdı. ‘Art Deco’ ismi, bu tarzın ilk kez sergilendiği, 1925 yılında Paris’te düzenlenen Exposition Internationale des Arts Decoratifs et Industriels Modernes (Uluslararası Çağdaş Dekoratif ve Endüstriyel Sanatlar Sergisi) adlı sergiden geliyor. Serginin düzenleyicileri burada sergilenen bütün mimari ve dekoratif eserlerin ‘modern’ yani gelenekten ayrı bir tarzda olmasını istemişlerdi.
Art Deco çeşitli tarihî kaynakların yanısıra, Art Nouveau [Okunuşu: Ar Nuvo], Bauhaus akımı ve Kübizm gibi çeşitli avangart kaynaklardan etkilendi. Süslemeye ilişkin fikirler Amerikan Kızılderili, Mısır, Maya ve Aztek kültürlerinden ve antik Roma ve Yunan’dan geldi.Her şeyin ötesinde Art Deco yeni bir yüzyıl için tasarlanmış sofistike bir modernizmi temsil ediyordu. Kullanılan modern unsurlar arasında stilize dişli çarklar ve tekerlekler gibi makine ve otomobil örüntüleri ve şekilleri veya güneş ışıkları veya çiçek buketleri gibi doğal unsurlar bulunuyordu.Art Deco tarzıyla ilişkili mimarlar arasında Fransa’da Eliel Saarinen, Amerika’da Raymond Hood, William Van Alen, Henry Hohauser, L. Murray Dixon ve T. L. Pflueger gibi isimler bulunuyor. İyi bilinen Art Deco yapıları arasında New York’taki Empire State Binası ve Radio City Music Hall bulunuyor.Art Deco’nun iki yönü vardı: Zigzag Modern ve Yuvarlak Hatlı [Streamline] Modern. Zigzag Modern oldukça dekoratifti ve geometrik süslemelerle işlenmiş oldukça dekoratif cephesi olan binalar bu tarzı yansıtıyordu. Zigzag modern, geleceği kucaklayan modernizmi ve makine çağını benimsemiş sakinleriyle New York, Los Angeles, Miami gibi büyük şehirlerde gelişmiş şehirli bir tarzdı. Zigzag Modern tarzda tasarlanmış olan binalar az sayıdaydı ve bunlar genellikle büyük kamu binalarında ve ticarî binalarda, özellikle de otellerde, sinemalarda, restoranlarda, gökdelenlerde ve alışveriş merkezlerinde kullanıldı.
Bu tarz, sanatsal bir şekilde tasarlanan ve zanaatkarlar tarafından ustalıkla uygulanan pahalı ve egzotik malzemeler gerektiriyordu. Büyük ölçüde, düz bina yüzeylerine uygulanan bir süsleme sistemiydi. Dekorasyon, egzotik ahşap kaplamalar, mermer, boyanmış terrakotta ve metaller gibi lüks malzemelerle yapılıyordu.Art Deco’nun daha sonraki bir aşamasında, yuvarlak Hatlı [streamline] Modern, Büyük Çöküntü sonrası ortaya çıktı. Gereksiz süslemeleri kaldırarak zor ekonomik şartları yansıtan bu yeni tarz, düz duvarlar, yuvarlatılmış kenarlar ve dairesel pencereler gibi yuvarlak hatlı formlar üzerine odaklandı. Bu tarz 1930’lardaki hızın artışını ve seyahatin gelişimini yansıtan modern ulaşım araçlarının, yani otomobillerin, uçakların, trenlerin, otobüslerin ve gemilerin şekillerinden büyük ölçüde etkilendi. Hava yolculuğunu, telefonu, radyoyu, konuşan resimleri ve gökdelenleri ortaya çıkaran bir teknolojik çağ için kusursuzdu. Makine çağıyla bütünleşik olan bu tarz, seri üretim ve kalitenin birbirini dışlayıcı olmadığı fikri üzerine kuruludur. Bu, aynı zamanda, ışığı mimariye dahil eden ilk mimarî tarzdır.Zigzag Modern, modern yaşama övgüler düzerken, Yuvarlak Hatlı Modern daha iyi bir geleceğe gözlerini dikti.
Evler, Yuvarlak Hatlı Modern tarzda inşa edildi, ama ticarî yapılar —benzin istasyonları, lokantalar, otobüs terminalleri, dükkanlar— Zigzag tarzında olduğundan daha gösterişsizdi. Yuvarlak Hatlı Modern tarzın özellikleri şunlardır:
•Aerodinamik kavisler ve akıcı formlar
•Basit hatlar ve çok düzgün bir görünüm üzerine vurgu
•Uzun yatay hatlar
•Düz ve kavisli duvarlar, yüzeyler
•Lombarlar ve çelik parmaklıklar gibi denizcilikle ilgili unsurlar
•Cam tuğla, krom, vitrolit, paslanmaz çelik ve neon işaretler gibi malzemelerin kullanımı
•Harpuştalı düz çatılar
•Duvar yüzeyleriyle bir hizada bulunan yatay pencere bantları
Yuvarlak Hatlı Modern, mimarînin yanısıra endüstri tasarımcılarının herşeye uyguladıkları bir tarzdı — arabalara, trenlere, mobilyalara, moda tasarımına ve ev aletlerine uygulandı. Yuvarlak Hatlı Modern, ‘Yarının Dünyası’na ait arabalar, mutfaklar ve geleceğin şehirlerinin sergilendiği 1939-40 New York Dünya Fuarı’nda zirvesindeydi. Ama İkinci Dünya Savaşı sırasında çok çabuk demode oldu. Buna karşılık, 1960’ların sonlarında Art Deco tasarımına yönelik yeniden bir ilgi oluştu. Art Deco, Amerika’nın 20. yüzyılda geleneksel tarzlardan koptuğu ilk mimari tarzdı.Art Deco üzerinde farklı kültürlerin etkileri.:
Bunlar geleceğin binalarıydı. Parıltılı, geometrik ve dramatiktiler. Kübik formları ve zigzag tasarımlarıyla Art Deco binaları makine çağını kucaklıyordu. Ama bu tarzın bir çok özelliği gelecekten değil, çok uzak bir geçmişten alınmıştı… 20’li yıllarda ve 30’lu yılların başlarında gözalıcı Art Deco mimarisi gözdeydi. Diğer bütün tarzlar gibi o da birçok kaynaktan beslenmişti. Bauhaus Okulu’nun sade şekilleri ve modern teknolojinin yuvarlak hatlı tasarımları Uzak Doğu, antik Yunan ve Roma, Afrika, Hindistan ve Maya ve Aztek kültürlerinden alınan örüntüler ve ikonlarla bir araya geldi. Ama her şeyden öte Art Deco Mısır’da bulunan gözalıcı arkeolojik bulgulara yönelik büyük heyecanın ifadesiydi.
Kral Mezarından Yansımalar 1922 yılında arkeolog Howard Carter ve destekçisi Lord Carnarvon, Kral Tutankamon’un Mezarını keşfederek dünyada büyük bir heyecan yarattılar. Gazeteciler ve turistler yaklaşık üç bin yıldır dokunulmadan kalmış hazineleri görebilmek için kazı alanına akın ettiler. Çok geçmeden Antik Mısır’a yönelik bir hayranlık giysilerde, takılarda, mobilyalarda, grafik tasarımda ve mimaride ifadesini buldu.
ANTRE TASARIMINIZ İÇİN ÇAĞDAŞ YENİ FİKİRLER
Evinizin giriş kısmı yani antreniz geniş ise seçenekler fazla olsa da küçük antrelerde de, yeniliklerle, farklı tarzlarla, harika etkiler yaratabilirsiniz. Tüm antre iç mimari tasarımlarında küçük, büyük metrekarelerde uygulamalar farklılıklar gösterir.
Büyük bir karşılama alanınız varsa, üzerindeki vazoya koyacağınız günlük taze çiçeklerle karşılayacağınız yuvarlak masa, puf, berjer koltuklar hatta dresuarlar antreniz için ilk seçeneklerdir. Çünkü bu alanda eve geldiğinizde ayakkabılarınızı çıkartırken, koltuklarda oturabilir veya misafirleri yolcu ederken oturarak ayakkabılarını giyme konforu yaratabilirsiniz. Hatta şöyle bir kapıdan uğradım diyen arkadaşınızla ayakkabılar çıkarılmadan sohbet bile edebilirsiniz. Antre ile evin tam orta kısmına bir yuvarlak masa yerleştirebilirsiniz.
Yuvarlak masalar az yer işgal ederken, her yönden kullanım imkanı yaratırlar. Bu arada evin tüm sıcaklığını da yansıtırlar. Bu nedenle kullanılacak olan bir yuvarlak masa, üzerinde mevsim çiçekleriyle sıcak karşılamalar yaratabilirsiniz peki antre küçük bir alanı kapsıyorsa neler yapmalıyız?
Küçük antrelerin vazgeçilmez mobilyalarından dresuarlardaki yenilikler ve duvara asacağınız çağdaş tablolarla antre dekorasyonunuzun ambiansında şık, çağdaş etkilerin yanısıra modern evlerde bile yaratılan klasik detaylarla zarif ve şık bir karşılama yaratabilirsiniz. Dresuar üzerine abajurlar ve çeşitli objeler kullanılabileceği gibi, dresuar üstüne bu senenin modası gümüş, altın çerçeveli aynaların yanı sıra çağdaş sanatın vazgeçilmez tablolarını rahatlıkla kullanılabilirsiniz.
Büyük heykeller, çiçeklerden oluşan bir karşılama ile doğa havasını eve yayabilirsiniz. Aynalar, tablolar antreler de olmazsa olmazdır diye düşünüyoruz. Çünkü antrelerde genelde pencere olmamaktadır. Son yıllarda aynalar duvarlara asılmaktansa, duvara dayanır şekilde de dekore edilmekte. Büyük antrelerde, gömme dolaplar da kullanılabilir hatta bu gömme dolapların kapakları komple ayna olabilir. Antre çok geniş olsa bile çok doldurmamanız büyük bir alanı küçük göstermemek adına önemli bir detaydır.
Bu nedenle yukarıdaki tercihlerden bir ya da ikisini uygulamanız dışında antrede seçeceğiniz tarzın evin genelinde seçeceğiniz stili ile paralel olmasını da öneririz. Çünkü geniş antrelerde yaratılan tarz evin tamamına yayılacağından çok önemlidir.
Tasarım dünyasında ‘yaratıcı deha’ olarak bilirkişiler tarafından kabul edilen Marcel Wanders, 1963 yılında Hollanda, Boxtel’ de doğdu. Marcel’in öncelikle akıllarda kalan sözünü hatırlayalım “Bir sevgi ortamı yaratmak için öncelikle tutkuyla yaşamak ve en heyecan verici hayallerinizi gerçeğe dönüştürmelisiniz.” Tasarımcının sözü tasarımlarını yaratırken ki tutkusunu anlatmak için ne kadar da yeterli.1995 yılında Amsterdam’da kendi stüdyosunu açan tasarımcı 1996 yılında, tasarım ve üretim yöntemleri ile yüksek teknoloji malzemelerini birbiriyle eşleştirip yarattığı mekanlarla tasarımcıların da ilgisini çekiyor.
Wanders, tasarımlarındaki kural tanımaz çalışmaları ile heyecanlandırıyor, kışkırtıyor. Ama asıl başarısı, sürpriz seçimlerinde gizli. Marcel’in otel tasarımlarındaki cesur, seçim kombinleri ile bu alanda iddialı olduğu tartışılmaz. Çünkü insan ruhunu yüceltmek ve eğlendirmek için tasarladığı her detay onun projelerindeki ayrıcalığını gösteriyor.
Son yıllarda, otel iç mimari projeleriyle dikkat çeken Marcel Wanders tasarımlarındaki ‘kural tanımaz tasarımları’yla giderek her geçen yıl çok daha dikkat çekmeye başladı. Tasarımlarındaki, duyusal dokunuşları ile insanları sararak kucaklıyor. Ayrıca bugüne kadar ki dikkat çeken, kayda değer projelerden olan Andaz Amsterdam Prinsengracht Otel, Bonn Kameha Grand Otel, Miami’deki Mondrian South Beach Otel ve Yoo ile Ortaklığı’nın Mira Moon Otellerin yanısıra Amsterdam ve Mallorca’da özel konutlar da dikkat çeken projelerinden…
Tasarımlarında farklı boyuttaki parçaları, desenleri, renkleri birbirine kolayca bağlayarak, uzun bir süre, sürdürülebilir çevreyi oluşturmuş. Bunu yaparken de iyi bilinen tarihsel stilleri, referansları ile yenilikçi malzemeler, teknikleri karıştırarak zevk veren şık tasarımlar yapmayı başarmış.Marcel, ilham veren tasarım dünyasında yarattığı tasarımlarıyla, sanayileşmede ki soğukluğun yerine hayata şiir, çağdaş dokunuşlar, fantezi, romantizm akmasını sağlamış.
ÜNLÜ MİMAR ZAHA HADİD MİLANO DA MARKA GİYER
Bu yazımızda biz kadınların zaafı olan ayakkabılardan bahsetmeyeceğiz. Ayakkabının biz kadınları cezbeden detaylarındaki hassasiyeti ile sunulduğu mağaza tasarımıyla kurulan ilişkiden bahsedeceğiz. Sizler için mercek altına aldığımız ayakkabının akışkan görüntüsüyle bir bütünlük içinde olan Londra merkezli dünyaca ünlü mimar Zaha Hadid tarafından tasarlanan Milano’daki 100. konsept ayakkabı mağazası.
Bu yazımızda biz kadınların zaafı olan ayakkabılardan bahsetmeyeceğiz. Ayakkabının biz kadınları cezbeden detaylarındaki hassasiyeti ile sunulduğu mağaza tasarımıyla kurulan ilişkiden bahsedeceğiz. Sizler için mercek altına aldığımız ayakkabının akışkan görüntüsüyle bir bütünlük içinde olan Londra merkezli dünyaca ünlü mimar Zaha Hadid tarafından tasarlanan Milano’daki 100. konsept ayakkabı mağazası.
Ayakkabı tasarımcısı Stuart Weitzman’a ait mağazanın organic formların, sert beton malzemeyle oluşturduğu zıtlığın yarattığı armoni oldukça dikkat çekici. Biz kadınların ayakkabı tutkumuzu bir kez daha güçlendiren mağazadaki en önemli detay geometrik formlarla akışkan organik formların oluşturduğu dialog. Gül tonunun hakim olduğu altın modüler birimlerden oluşan mağaza tasarımın fiber glass çerçevesindeki oturma elemanları ile vitrindeki ayakkabıların kurduğu mağaza müşteri ilişkisini geliştiren bir sistem. Altı pencereli butik mağazada tasarımın genel görüntüsü amiral gemisinden bir yansıma sanki.
Milano moda haftasında Design boom Sant Andrea aracılığıyla edinilen bu görüntüler biz kadınların ayakkabıya olan ilgisini daha çok artırıyor. Mağaza tasarımını yapan mimarının da kadın olup yarattığı mağaza konseptinde ayakkabılarla müşterisi ile kurduğu ilişki şık olduğu kadar dikkat çekici ve oldukça seksi. Dünyaca ünlü mimar Zaha Hadidi tasarladığı kentsel projelerin yanısıra tasarladığı bu ayakkabı mağaza ile kadın olarak tutkularımızı birkez daha güçlendirdiği için kutluyoruz.
Yazının devamı için www.archisections.com‘a bakabilirsiniz.
Ünlü Mimar Zaha Hadid Milano’da Marka Giyer