Posts

INTERVIEW OVER İSTANBUL ARCHITECTURE AND BIRD HOUSES WITH ‘ POET ARCHITECT’ CENGİZ BEKTAŞ

‘OZAN MİMAR’ CENGİZ BEKTAŞ LA İSTANBUL MİMARİSİ VE KUŞ EVLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Doğaya ve hayvanlara duyduğu sevgiyle, empatiyle, doğanın dengesini bozmamak adına kuş evlerine olan hassasiyetiyle  tasarladığı projelerinin yanı sıra şiir kitaplarıyla tanıdığımız ‘Ozan Mimar’ Cengiz Bektaş ın  İstanbul un mimarisini kurtarmak için  önerilerini soluksuz okuyacaksınız  Sadece Archisections.com da yayınlanan  röportajını hem seveceksiniz hem düşüneceksiniz!

Cengiz Bektaş 2

“Türk Evi” kitabınızda özellikle üzerinde durduğunuz bir konu var. Mimarlığın”göz hakkı, hava hakkı yemeden” yapılması gerektiğinden bahsediyorsunuz. Sizce günümüz yapıları ne derece bu kavramlara uygun inşa ediliyor?

Bana verilen ödülün öğrenci bölümü vardı. Bu sene de ben jüri üyesiydim. Orada bakıyorum bütün projelerin hepsi aynı, kapitalizm ne istiyorsa ona yönelik projeler yapılmış. Bundan çıkış ancak bilinçli bir davranışla olabilir. Yarışmada 20 projenin neredeyse tümünde bir kütleye çelikten bir gömlek giydirilmiş. Gökdelen icat edildiğinden beri planı hiç değişmemiştir,ortada bir çekirdek vardır, çevresinde de kolun kesiti gibi et vardır. Başka bir şey yapamazsınız çünkü dengeyi bozarsınız. Örneğin kütleler yapıyorlar dörte  bölüyorlar, üçü güneş alıyor birisi karanlıkta kalıyor. Yapılış amacı farklı bir şey yapmak için yapmak… Veyahut da bir gökdelen yapıyorlar yarısı mavi yarısı yeşil, farklılık yaratmak istiyorlar fakat plan değişmedikten, işlev değişmedikten sonra hepsi aynı…

Cengiz Bektaş 3

 

 İstanbul’da bu denli kültürden uzak, ticari,pragmatik kaygı temelli yapıyı inşa edenler de mimar! Mimari anlayış hakkındaki bu zıtlık sizce neden kaynaklanıyor?

Birçok iyi eğitimli insan kötü mimar oldular. Çünkü tasarımda üç boyutlu düşünmek gerekir yani oylumu tasarlarsınız planı değil. Bunun bir takım oyunlara çevirdiler, kağıt bükme vs. gibi hayır bu değil. Örneğin Arata 15 yıl fotoğraf çekiyor daha sonra mimarlığa başlıyor. İlk yapıları iyi fakat ben olduğu yapmazdım. Örneğin bir uzun koridor tasarlamış, 90′ lik açılar ile dönerek mekanı dar koridorlar içinde geziyorsunuz. Bir anda yerin dibinde bir anda üstünde hissediyorsunuz. Örneğin ben tek mekanda çalışıyorum, 6 kişiden fazlayla da çalışmadın. Bazı kişiler 60 kişi 100 kişi çalışıyor. Bu mimarlık değil, menajerlik. Bunu bizden önce yaşadı Japonlar. Öreneğin Kikutavi var, bir makalesini okudum. Bir dönem 180 kişi çalışıyor bürosunda, fakat bir sabah geliyor özür diliyor ve burada mimarlık değil menajerlik yaptığını söylüyor, herkese iş bulacağını da ekiliyor. Çünkü bir mimar en fazla 3 kişi, bu 3 kişinin yardımcısı ve ofisteki elemanları da düşünürsek en fazla 15 kişi ile çalışabilir. 100 kişiyle çalışmaya kalkarsanız adlarını bile bilemezsiniz, böyle bir mimarlık mümkün mü?Şuan var mı İstanbul’da opera-bale izlemek için güzel bir mekan? Şuan Afrika ile İstanbul’da yaşamak arasında ne fark var radyo, televizyon bu kadar. Operayı bırakın tiyatro bilen, giden pek az insan var.Bu yıl ben tiyatro ödüllerinde jürideydim.Türkiye’de şuan tiyatrocu gençler sabahları garsonluk akşamları tiyatro yapıyorlar. Tiyatro yapmak için garsonluk yapmak gerektiğini kendileri söylediler. Böyle bir ülkeden nasıl doğru düzgün mimar çıkabilir?

Birazda sizinle birlikte eğitim alan öğrencilerden konuşalım, onlar nasıl mimar olur?

Benden eğitim almış olanlar hayatta bedbaht olanlardır. Benle çalışmış biri çok açık bir şey söylemişti: “Ne senle olur ne sensiz.” diye..Benimle çalışılabilmesi için yaşamınızın belli bir çizgiyi aşmaması lazım. Benle çalışan insan karısına gidip çok aşırı pahalı ayakkabı alamaz. Ben 6 yıl herkesin eşit olduğu bir düzen kurdum.Fakat bir gün birisi gitti karısına aşırı pahalı bir ayakkabı aldı bütün düzen ortaklı bozuldu…Ben çağrıldığım bütün üniversitelere derse gittim. O kadar garip mi mesela birisi simit satıyor okumak için hocası onu eziyor, öbürü babasının arabasıyla geliyor. Bir fırıncı hayal edin ekmek yapmazsa ne olur?

-Para kazanamaz, hayatını sürdüremez…

-Olur mu? Fırıncıdan önce ben varım, ben aç kalırım. Siz Türkiye’nin mimarlık ihtiyacını bilmeden mimarlık yapabilir misiz? Bu ister istemez bizim bilinçaltımıza yerleştiriliyor. Bir zamanlar Ankara’nın %73, İzmir %50, İstanbul’un %55’i gecekonduydu şimdi ne oldu da buralara geldik? Bunun doğrudan doğruya bizim sosyal yaşamımızla bizim ortalamamızla ilgili olduğunun bilincinde olmamız gerekiyor. Ve ben bilmeliyim ki Almanlara mimarlık yapmak için mimar olmadım.

İstanbul’un mimarisi bitti mi?

Önce şehirciği doğru oturtmak gerek daha sonra onun yanında ayrıntı olan mimarlık oturtulabilir. Burnunuz yüzünüze göre 2 katı olsa olur mu olmaz denge bozulur. Kent de böyle bir şey… Sizin canlı müziğiniz, kitaplığınız, baleniz olmadan ne yapabilirsiniz ki? 1 kültür merkezi vardı 8 yıl önce bitti. 1 tane üniversite kitaplığı var onu yıkmaya kalktılar. Farz edelim Osmanlı dönemini yaşatmaya çalışıyorlar. Tüm Osmanlı döneminde sadece 150 kitap var özgün..150…500 yılda. Yalnız 1923’den Mustafa Kemal’in ölüm yıl dönümüne kadar 500 kitap var… İstanbul’un okuma yazma yüzdesi 1907’de devlet sayımına göre %7, sadece 265 kadın okuma yazma biliyor. Kimin için ne yapıyorsunuz? Bunun söyleyince mimarlıktan konuşun diyorlar. Ben mimarlıktan konuşuyorum.

Peki, İstanbul’u kurtarmak mümkün mü?

Tabii çok kolay. Şuan bu binaları yapan insanları uzaklaştırın İstanbul’un %50’si kurtulur.

 Ya yapılanlar?

Bütün Kadıköy’ü yeniden yıkıp yapmıyor muyuz? Bir işlev değişikliği her zaman mümkün. Sinan’nın yapısını (Mimar Sinan) istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Çünkü; bir strüktürel yapısı mevcut. Hastane de yapabilirsiniz medrese de…

Cengiz BEKTAŞ

“Kuş Evleri” kitabınızda hayvanların insanlarla birlikte yaşama hakkından ve bu şekilde inşa edilen yapılardan bahsediyorsunuz. Günümüzde ise yapılar (cam önünde engeller vs.) adeta hayvanlar yaşayamasın diye tasarlanıyor gibi. Sizce toplum nasıl hayvanlarla birlikte ev inşa etme anlayışından bu hale gelebildi?

Troya’da taş ustaları, taşlara imza atıyorlar, işinin sahipleniyorlardı.Biz Ankara’da mimarlara teklif ettik. Her mimar işinin üzerine imzasını atsın diye kimse kabul etmedi…Yaptığı işten utanan mimar olur mu? Usta bir taş yaparken taşın bir ufak parçası kırılıyor, bu taş atılmıyor. O kırık parçalar kuş yuvaları olarak değerlendiriliyor. Tabii bunun daha derin bir anlamı var: Kendisinin doğada diğer varlıklarla dengede olduğunu düşünüyor ve daha da önemlisi empati yapabiliyor. Kendini o canlının yerine konabiliyor. Sadece kuş evleri de değil, Sivas’ta adam iki dükkanını vakfediyor: Kışın sıcak ülkelere göç eden kuşlara yem alınması için, bunu bana Fazıl Hüsnü Dağlarca anlatmıştı. Veyahut II.Bayezit İstanbul’da yaptırdığı Camii’nin vakfında belli bir payı kuşlara ayrılıyor. Bunlar büyük insanca anlamlar taşıyan şeyler. Kuş evini herkes sanıyor ki süs… Sadece bizde mi var diye bu konuyu özellikle araştırdım. Yurt dışında da var tabii fakat gübre üretmek için kullanılırken yani bir çıkar ilişkisi varken bizde yok…

Türkiye’de doğayı bu kadar koruyan bir siz kaldınız sanırım ?

Aman öyle demeyin sonra dinozor derler bana.(Gülüyor) Benim doğayla alakalı ödül almış bir şiirim var. Buradan yola çıkalım mesela 100 yıl önce, yağmur borusu sokağa verilmez evin sarnıcına akıtılırdı.  Benim Denizli’de otistik çocuklar için yaptığım yeni binada bütün çatı suları ortalarda avlularda toplanır ve bahçe onlarla sulanır. Yazık değil mi o suyu kullanmamak? Ama çok ünlü bir mimarımız Antalya’da bir evi yaparken anlamıyor bile, çatıdaki yağmur borusu ile 1.yağmurda ilk depoyu, 2. yağmurda ikinci depoyu dolduruyorlar, sonra kuyuya sarkıtıyorlar. Ünlü mimar, evi onarırken bu detayı yok ediyor… Ben o detayı istemesem bile ki niye istemiyim alır müzeye koyarım.

Cengiz Bektaş kimdir

1934 Denizli doğumlu Cengiz Bektaş, orta öğrenimini İstanbul Erkek Lisesi’nde, yükseköğrenimini DGSA Süsleme, Mimarlık Bölümleri ile Münih Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde yaptı. 1959 yılında yüksek eğitimini tamamladı.1960’ta Alman şehircilik kurslarına katıldı. Almanya’da serbest mimar olarak çalıştı. Orada girdiği iki yarışmada ödül aldı. ODTÜ’ye öğretim görevlisi olarak çağrılınca, Türkiye’ye döndü. 1962 – 63 öğretim yılında ODTÜ İnşaat İşleri Başkanlığı, Mimarlık işliğini bir yıl yönetti.

1963’te Ankara’da Oral Vural ile birlikte kendi mimarlık işliğini kurdu. 1963–69 yılları arasında yalnızca altı yıl süreyle mimarlık-şehircilik yarışmalarına girdi. 25’in üzerinde ödül kazandı. Cumhuriyet dönemi mimarlık tarihi örnekleri arasında sayılan yapılar gerçekleştirdi. 2 kez Ulusal Mimarlık Ödülü aldı. Akdeniz Üniversitesi (Antalya) Sosyal – Kültürel Özek yapısıyla 2001 yılında Uluslararası Aga Khan Ödülü’nü kazandı. Ankara’daki Türk Dil Kurumu yapısı, mimarlarca Cumhuriyet dönemini simgeleyen yirmi yapıdan biri sayıldı. 2014 yılında kendisine Uluslararası Mimar Sinan Ödülü verildi. Cengiz Bektaş’ın mimari eserleri dışında  şiirlerini derlediği kitapları  vardır.

Cengiz Bektaş 5

Cengiz BEKTAŞ 6

Işıl Çakmak, Merve Geven, Sevinç Ormancı, Cengiz Bektaş

HISTORIC SITES OF ISTANBUL IN NEED OF PROTECTION

İSTANBULUN KORUNMASI GEREKEN TARİHİ ESERLERİ

Türkiye,kültür ve doğa varlıkları açısından zengin mirası olan bir ülkedir.24 Şubat 2004 tarihinde Ritz Carlton Otel’inde Vip Organizasyon tarafından düzenlenen panele gelen dünyaca ünlü mimarlar,İstanbul mimarisinin önemini açıkça vurgulamışlardır.Ben de onlara katılıyor ve bu ayki yazımda ‘’İstanbul ‘un korunması gereken tarihi eserleri’’ ne değinmek istiyorum.

1266 baz mimari-1
Geçmiş ve gelecekle aramızda bir köprü kuran tarihi eserlere karşı daha duyarlı olmamız gerekmektedir.Gelecek kuşaklara bırakılacak bu mirasın korunması önemlidir.
Genel anlamıyla anıtlar;mimari,bilimsel ve kültürel özellikleri olan yapıtlardır.’’Gayrimenkul eser anıtların korunması ‘’ deyimi ise bunlarla ilgili restorasyon,rekonstruksiyon, renovasyon gibi müdahelelerin hepsini kapsayan bir söylemdir.

266 baz mimari-1
Arkeolojik eserleri ve muhteşem anıtlarıyla geçmişi bin yılları aşan evrensel güzellikleri barındıran,İstanbul,tarihi eserler açısından en öenmli dünya kentlerinden biri olma özelliğini taşıyor.Boğaz çevresindeki sarayları ve yeşil dokulu mimarisi ile olağanüstü güzel bir kompozisyona sahip olan bu şehrimize özen göstermeliyiz.

21111166 baz mimari-2
Yıldırım Beyazıt ve II. Mehmet’ in yaptırdığı Anadolu-Rumeli Hisarları,mimarlık kültür hazinesinin seçkin yapıtlarıdır.Kentin Asya bölümündeki Üsküdar, Selimiye ve Mihrimah;anıtsal külliyeleri,ahşap evleri,tekke ve türbeleriyle önemli yerleşme alanıdır.Lale Dönemi çeşmeleri bulundukları yerle özdeşleşmişlerdir.

1111266 baz mimari-2

111266 baz mimari-2

Aksaray Yedikule yolu üzerinde yükselen Arkadius sütunu,eşsiz Ayasofya, Yerebatan Sarayı gibi eserler, Ortaçağ mimarisinden günümüze taşınan eserlerden sadece bazılarıdır.Tophane ve Üsküdar Meydanı çeşmeleri adeta birer sembol olmuşlardır.Hamamlar,Osmanlı saraylarının ayrılmaz parçalarıdır…Bu eserleri üç grupta toplayabiliriz.

a266 baz mimari-1

AA266 baz mimari-2

COLOR İSTANBUL

ISTANBULU RENKLENDİRİN. UIA MIMARLIK KONGRESİ İLE İSTANBUL’U renklendirenlerden 2005 UIA kongre başkanı SUHA OZKAN ile hoş bir sohbet gerçekleştirdik.
UIA 2005 MİMARLIK Kongresi Türkiye Mimarlar Odasının ev sahipliğinde dünyanın dört bir yanından ortalama 10,000 mimarı bir araya getirerek gerçekleşti. 1999 yılında Çin’in Pekin kentinde gerçekleşen UIA Kongresinin 2005 durağının dünya güzeli şehrimiz İstanbul’da olması biz mimarları çok mutlu etti. Bu sebepten bu ayki yazım da 3-7 Temmuz istanbul’da XXII Dünya Mimarlık Kongresinin 2005 başkanlığını yapan Suha Özkan’la gerçekleştirdiğim hoş ve keyifli sohbeti sizlerle paylaşmak istedim. Belki bu paylaşımla mimarlığa gösterilecek hassasiyetin artırılmasında benimde çorba da bir tuzum bulunur..
Özellikle öğrenmek istediğim, merak ettiğim mimarlık hassasiyetinizin özellikle bilinç altınızda neye dayanıyor olduğu?

-Onu bilemiyorum. Psikiyatrisin bulup çıkarması gerek Mimarlık eğitimine bilerek gitmedim. Ancak 1962 yılında ODTÜ’de 3 bölüm kazandım. Mimarlık mühendislik, şehircilik vs. araştırma sonucunda birdenbire mimarlığı sevdiğimi farkettim. Bunun sonucunda 3 bölümden mimarlığı seçtim. 1967’de üniversiteyi bitirdim… 1969-82’ye kadar olan zamanda uzun süre akademik kariyer yaptım. ODTÜ’de öğretim görevliliğim sırasında Üniversite konseyine seçildim. Ve dekan yardımcılığı yaptım. 1970 yıllarında ODTÜ Rektör yardımcısı Ağa Han mimarlık ödülleri yönetimine girdim. 23 yıldır yaptığım Ağa Han Mimarlık ödülleri ödül yönetimindeki görevimde eleştiri yerine pozitif perspektifden baktığımı güzellikleri bulmanın yanı sıra en önemli noktanın sevgi olduğunu fark ettim. Ayrıca Ağa Han mimarlık bana çok güzel olanaklar sağladı.. Görmediğim gitmediğim ülke kalmadı 2002 yılında Mimarlık odasından UIA Kongre başkanlığından teklif aldım. Bende kabul ettim. Hoşuma gitti. Kongre amacında hem Türkiye hem mimarlar hem de yüzyılı yakalamak vardı. Geçen yüzyılın başında politik çıkarlar yüzünden milyonlar birbirinden nefret etti birbirini öldürdü. Oysa 1968 yılında insanlığın sahip çıktığı çok güzel değerleri ret etmek aptallık olurdu. Çevreyi, doğayı, tarihi eserlere sahip çıkalım koruyalım. Mozaik gibi çalışsın her şey. Herşey de eşitlik olsun  20 Yüzyılın özlem duyulan değerlerini kongrenin içinde olsun İstanbul’a özgü bir kavram entelektüel bir kapalı çarşı yaratalım içinde. Pazar yeri, evrensel tüm renkler olsun… Bu fikri belediyeler de çok sempatik buldu. Kongrede 105 sergi, 46 ulusal sergi, dünyanın çeşitli yerlerinden 28 ünlü mimar Tado altın madalya alan bir mimar ve konuşmasında insanların mimarlığa olan açlığını göreceksiniz. Bu kongreyi birçok firma destekledi şansımız yaver gitti.

Siz, bu kongreden sonra İstanbul’da nasıl bir değişim bekliyorsunuz.?

-Çok şey hemen değişmeyecektir. Her amaç uzun yolculukta bir adımla başlar Nereye adım atacağınız önemlidir. Kongrenin böyle bir bilinç getireceğini bekliyoruz. İstanbul’un % 75’i mimarsız gerisi ise kötü inşaattan oluşmuştur. Bu kongreyle birlikte sorumluluğu mimarlardan bekliyoruz. Çirkinleşen İstanbul yalnız değil. Kahire, Bombay, vs. hatta onlara göre iyi durumdayız. İstanbul’un sorunu kötü niyetle değil ancak ekonomik imkansızlıklardan ötürü sahipsizliktir. Beyrut, Tunus Kahire’de olduğu gibi ..

Kongredeki “Türk mimari ofislere giremedi” spekülasyonları için yorumunuz nedir?

– Bu uluslar arası bir kongre bizim kontrolümüzde değildi. Kongre mimarları kapılarda polis gibiydi.

Türk mimarlarının yabancı mimarlara gerek yok düşüncesine karşın İnşaat firmalarının yabancı mimar seçimi hakkındaki düşünceleriniz neler?

– Türkiye’de Türk mimarlık büroları Kompleks binaları tasarlayacak noktaya gelmediği için büyük uluslaarası firmalarla beraber çalışıyor. Önemli olan doğru firmalarla beraber çalışmak. 1940-50 yıllarında Hindistan Le Corbusier ile çalıştı bu sebepten mimarlık düzeyi Hindistan’ın yüksek.

UIA için Türkiye’ye gelen mimarların objektifinden İstanbul’a ortak çözüm nedir?

– Bu kongrenin amacı İstanbul’a çözüm değildi. Kongrenin amacı kentleri genel olarak incelemek tartışmak sorunlara çözüm üretmekti. 100’lerce çözüm arasında İstanbul’a uygun olanını bulmak.

Bu kadar çok mimar tanımak nasıl bir duygu.?

-Buraya gelenler dostum olduğu ve aynı zamanda işimden dolayı onlarla beraber çalıştığım için çok güzel bir duygu. Herkesin onun kadar mimariye hassasiyet göstermesi ve çalışma yapması İstanbul kadar Türkiye’nin mimari kişiliğini kazanması ve korunması adına çok önemli olduğu için. Bu yazımın sonunda Süha Özkan beye mimariye gösterdiği hassasiyetten ve çalışmalardan dolayı ve bu hoş sohbet için tekrar teşekkür etmek istiyorum. Söylediği ve temenni ettiği gibi inşaatlarda mimarlara verilen sorumluluğun artması biz mimarların temennisi …

ss aqwq

LET’S PROTECT OUR HISTORIC BUILDINGS AND ISTANBUL

ISTANBULA VE TARİHİMİZE SAHİP ÇIKALIM. İSTANBUL UN KORUNMASI GEREKN TARİHİ ESERLERİ,  İstanbul kültür ve doğa varlıkları açısından zengin mirası olan bir ülkedir.24 Şubat 2004 tarihinde Ritz Carlton Oteli’nde Vip Organizasyon tarafından düzenlenen panele gelen dünyaca ünlü mimarlar , İstanbul mimarisinin önemini açıkça vurgulamıştır. ‘Archisections’ kurulduğu yıl olan 2014 de bizlere destek veren herkese teşekkür etmek istiyorum.
Bu yazımda ‘’İstanbul’un korunması gereken tarihi eserleri’’ ne değinmek istiyorum.
Geçmiş ve gelecekte aramızda bir köprü tarihi eserlerle karşı daha duyarlı olmamız gerekmektedir. Gelecek kuşaklara bırakılacak bu mirasın korunması önemlidir. Genel anlamıyla anıtlar; mimari, bilimsel ve kültürel özellikleri olan yapıtlardır. ’’Gayrimenkul eser anıtların korunması’’ deyimi ise bunlarla ilgili restorasyon, rekonstrüksiyon ,renovasyon gibi müdahalelerin hepsini kapsayan bir söylemdir.

bir

bir devamı

66 baz

2 devam

sn ftto

son
Arkeolojik eserleri ve muhteşem anıtlarıyla geçmişi bin yıları aşan evrensel güzellikleri barındıran İstanbul, tarihi eserler açısından en öneml dünya kentlerinden biri olma özelliği taşıyor. Boğaz çevresindeki sarayları ve yeşil dokulu mimarisi ile olağanüstü güzel bir komposizyona sahip olan bu şehrimize özen göstermeliyiz.
Yıldırım Beyazıt ve II.Mehmet’in yaptırdığı Anadolu-Rumeli Hisarları ,mimarlık ve tarih kültür hazinesinin seçkin yapıtlarıdır. Kentin Asya bölümündeki Üsküdar,Selimiye ve Mihrimah; anıtsal külliyeleri ,ahşap evleri, tekke ve türbeleri ile önemli yerleşme alanlarıdır. Lale Dönemi çeşmeleri bulundukları yerle özdeşmişlerdir. Aksaray Yedikule yolu üzerinde yükselen Arkadius sütunu, eşsiz Ayasofya, Yerebatan Sarayı ile eserler, Ortaçağ mimarisinden günümüze taşınan eserlerden sadece bazılarıdır. Tophane ve Üsküdar Meydanı çeşmeleri adeta birer sembol olmuşlardır.Fenerbahçe, Göztepe ,Erenköy gibi sayfiye yerleşmeleri, ahşap köşkleri ve bahçeleri ile geçmişin izlerini günümüze taşımaktadırlar. Hamamlar, Osmanlı saraylarının ayrılmaz parçalarıdır…Bu eserleri üç grupta toplayabiliriz; Restorasyonu yapılmış olanlar, Restorasyonu hala yapılmakta olanlar ve destek arayan tarihi eserler. 1951 yılında kurulan Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu, kısa adıyla GEEAYK ,sayısız eski yapıtın kurtarılmasını, onarılıp korunmasını sağlamıştır. Türkiye’de çeşitli kuruluşlar, eski yapıtların korunması ,onarılması ve yenilenmesi konularıyla ilgilenmişlerdir. Bunlardan en önemlileri; Kültür Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü , Yerel yönetimler ,Belediyeler, Eski eserler ve anıtları Müdürlüğü’dür. Ayrıca mimarlık dergileri, üniversiteler , TMMOB Mimarlar odası da ilgili kuruluşlardır. ICOM Uluslararası Müzeler Konseyi, ICOMOS Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi ve ICCROM ‘da önemli katkılarda bulunmaktadırlar. Bir yapının kültür varlığı sayılarak ‘’tarihsel anıt’’ olarak korunması için hangi şartlar gereklidir? Yapının mimari özellikleri açısından bir ‘’ürün’’ örneği olması, toplumsal ya da kültürel tarihin belirli bir dönemini yansıtıyor olması ya da ünlü kişi ve olaylarla bağlantısının bulunması gerekmektedir. Eski yapıtların biçimsel bütünlüğü elden geldiğince bozulmaya çalışmak, güzelleştirelim derken çirkileştirmemek, güçlendirelim derken çökertmemek esas uyulması gereken ilkelerdir.

1 2

DISTORTED IMAGES FROM ISTANBUL

ISTANBUL’DAN ÇARPIK GÖRÜNTÜLER

istanbuldan çarpık görüntüleristanbuldan çarpık görüntüler 1