MİMARİ VE İÇMİMARİDE SEDEKO MİMARLIK..

Hem mimari, hem iç mimari de ev, otel, mağaza, ofis gibi projeler gerçekleştiren Sedeko Mimarlık, uluslararası başarılı projelere imza atan ünlü mimari gruplarla işbirliği anlaşmaları imzalıyor. New York’daki Trump Otel’in post modern kurucularından Alan Ritchie&Philip Johnson, Hollywood mimarlarından Bette Middler’ın mimarı Los Angeles’de bir çok sanat müzenin mimari projelerini yapan AD dergisi tarafından birçok kez dünyadaki 100 mimardan biri seçilen sanatı mimari ile harmanlayan Frederick Fisher&Partners; Brad Pittle mimari projeler yapan Graft Grubu anlaşma yaptığı firmalar arasında yer alıyor.

 Mimaride stil, renk malzeme ışık bağlantısının yanı sıra  yaşamınızda mekanlarınızda Feng Shui, I Ching, Zen felsefesinin uygulanması yarı değerli taşların mekanlarda kullanımı üzerine uzmanlık alanı bulunan Sedeko Mimarlık Sevinç Ormancı, son dönemde Mevlevihanelerin mimariye etkisi üzerine çalışıyor.
Sedeko Mimarlık hem mimari, hem iç mimari de ev, otel, mağaza, ofis gibi projeler gerçekleştiriyor. Profesyonel mimari iç mimari çalışmalarının yanı sıra uluslararası başarılı projelere imza atan ünlü mimari gruplarla işbirliği anlaşmaları imzalayan Sedeko Mimarlık, gökdelenlerden karma projelere, AVM’den müzeye birçok büyük ölçekli projelerin yer aldığı ortak işbirliği anlaşmaları bulunuyor.

Sedeko Mimarlık’ın anlaşması olan firmalar arasında AB’den yeşil mimari çalışmalarından ötürü ödül alan doğayla bütünleşmiş mekanlara imza atan AB’den ödül alan aristokrat Lord Rothshieldin mimarı ispanyol mimar Javier Barba; New York’daki Trump Otel’in post modern kurucularından Alan Ritchie&Philip Johnson, Hollywood mimarlarından Bette Middler’ın mimarı Los Angeles’de bir çok sanat müzenin mimari projelerini yapan AD dergisi tarafından birçok kez dünyadaki 100 mimardan biri seçilen sanatı mimari ile harmanlayan Frederick Fisher&Partners; Berlin Metrosu Mimarlarından Oliver Collignon; Brad Pittle mimari projeler yapan Graft Grubu yer alıyor.

2
Sevinç Ormancı
İstanbul Teknik Üniversitesi mezunu olan Sevinç Ormancı, Yüksek Lisans eğitimini Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İç Mimarlık alanında tamamladı. Kültür Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Ormancı, GYİAD üyesidir.

İç mimaride ev, otel, mağaza, ofis gibi projeleri hayata geçiren Sevinç Ormancı, profesyonel olarak Nurol, Emlak Bankası, Uzel başta olmak üzere bir çok inşaat firmasında profesyonel çalışmalar yürüttü. Birçok dergi ve gazetede yazıları yayınlanan Ormancı, 2004 yılında Vip Kongresi ile organize ettiği ‘Archisection’ (Dünyaca ünlü mimarlar uluslar arası işbirliği ve panel için Türkiye de.) da anlaşma imzaladığı tüm mimari grupları biraraya getirdi. Uzmanlık alanları arasında mimaride stil, renk malzeme ışık bağlantısının yanı sıra  yaşamınızda mekanlarınızda Feng Shui, I Ching, Zen felsefesinin uygulanması yarı değerli taşların mekanlarda kullanımı yer alıyor.

Son yıllarda uzmanlık alanlar arasında mimaride stil neoklasik, art neau, art deco, gotik, futuristic, minimal, beidermeir, renk malzeme ışık bağlantısının yanı sıra doğa enerjisini mekanlara taşımak en öncelik verdiği konuların başında geliyor. Ayrıca tarihi eserler, İstanbul, çarpık kentleşme, geleneksel mimari, AB, sanat, doğaya destek mimari projeleri değer verdiği diğer konular olarak öne çıkıyor. Mevlevihanelerin mimariye etkisi ise en son üzerinde çalıştığı konu olarak karşımıza çıkıyor.

Sedeko Mimarlık1_2Sedeko Mimarlık3



DÜNDEN BUGÜNE İÇMİMARİDE MİMARİDE STİLLER VE YÜKSELEN EĞİLİMLER; Rising trends in interior architectural styles from past to present

Tam ekran yakalama 02.09.2015 190229 Tam ekran yakalama 02.09.2015 190238 Tam ekran yakalama 02.09.2015 190240 Tam ekran yakalama 02.09.2015 190244 Tam ekran yakalama 02.09.2015 190308 Tam ekran yakalama 02.09.2015 190322 Tam ekran yakalama 02.09.2015 190335 Tam ekran yakalama 02.09.2015 190338 Tam ekran yakalama 02.09.2015 190340 Tam ekran yakalama 02.09.2015 190343 Tam ekran yakalama 02.09.2015 190345 Tam ekran yakalama 02.09.2015 190347 Tam ekran yakalama 02.09.2015 190350

Dünden bugüne iç mimaride stiller ve yükselen eğilimler

Rönesans döneminden, Barok ve Rokoko’ya, Art Nouveau’dan, Pop Art ve günümüz mobilya trendlerine uzanan geniş çaptaki dekorasyon stillerini Kültür Üniversitesi İç Mimarlık Çevre Tasarımı Öğretim Görevlisi ve Yüksek Mimar Sevinç Ormancı anlatıyor.

Rönesans Dönemin’de mekânlar geniş, az sayıda ve yüksek tabanlı ahşap mobilyaların yüzeylerine uygulanan derin oymaların yanı sıra yüzeydeki süslemeler (marköteri) sert taşlarla (lapistaş, mermer) kaplanıyordu. Yüzeylerde boyamanın yanı sıra yuvarlak kemerler mobilyanın başlıca özelliği olmuştur. Mobilyalarda, ceviz gibi Avrupa’da yetişen ağaçlar kullanılıyordu. Oysa Gotik’te tercih meşe idi. Mobilyalar devasa boyutta olup, duvarların kenarlarına gösteriş için yerleştirilmiştir.
Barok Dönemi (17. yüzyıl-18. yüzyıl başı) İtalya’da Rönesans sonudur. Roma etkisinde kalmıştır. Dönem değişmiştir, zengindir. Mobilyalar daha insanlaşıp bize yakınlaşır. XIV. Louis İtalya’dan Fransa’ya geçer. Güzel sanatlara meraklı olan Louis, 1634 yılında İtalya’dan ünlü sanatçıları Versailles Sarayı’na davet eder. İtalya’daki abartılı çizgilere karşın Fransa’da çizgiler sadeleşir. Avrupa’nın kuzeyine doğru gidildikçe tavan ve duvarlarda sadeleşme gözlenir. Mekânda hiç boş yer yoktur, her yer motifler, panolar, yaldız lakeler ve yaldızlı aynalarla süslenmiştir. Panoların içinde aldatıcı perspektifler görülür. Yüzey süslemeciliğine çok önem verildiğinden tekniklerde çokluk göze çarpmaktadır. Marköteriler ve “pietra dura”lar, çiçek motifleri, sedefler, kaplumbağa kabukları ve altın yaldızlara rastlanır. Ağaçlar altın yaldız boya ile boyanmaktadır. Rejans Dönemi’ne doğru bakır tunç üzerine altın kaplama kullanılmaya başlanır. Barok Dönem’de simetri hâkimdir. Roma sütunları, oynak çizgiler, duygusal, güneş ışınlarına benzeyen çizgiler çok görülür. Mermerler çok kullanılmış, kuzeye gidildikçe bunların boya ile taklit edildiğini görülmektedir. Açılmayan pencereler, yük taşımayan kolonlar en dikkat çeken özelliklerdir.
Rokoko Dönemi’nde 13. yüzyıl teknolojisinin üstesinden geliniyor, kaplama biçimleri daha kolay üretiliyordu. Daha orjinal, kıvrak biçimlere dönüyorlardı. Barok Dönemi 1690’larda sona ermeye başlar. Rokoko 1730’dan 1760’lara dek sürmektedir. Arada 30 yıllık Rejans (Regence) Dönemi bulunmaktadır.
Rokoko Dönemi öncelikle Neoklasik ile alay etmektedir. Renkler açık tonda, mekândaki mobilyalar gruplar halinde yerleştirilmektedir. Sosyal ilişkiler göze çarpar. Çay masaları çok fazla rokoko, en kadınsı şekildedir. S ve C gibi çizgiler, deniz kabuğu motifleri stillin en belirgin özelliğidir. Rokoko’da Çin ve Japon etkisi çok belirgin olarak kendini gösterir. Yavaşça bir geriye dönüş gözlenir. Rokoko’dan sonraki
Neoklasik Dönem’de (1760-1889) Roma’ya dönüş görülür. 1750’de İtalya’daki arkeolojik kazılarda birçok şehir bulunur. En önemlisi Pompey’dir. Strüktür kuvvetli, ayaklar çok ince, zarif sular ve süsler, el emeği fazla olan renkler; somon sarısı, bej, pastel mavi ve pembeler izlenir. Mobilyalarda kayıtlar yoktur. Rokoko’ya benzer, düz hatlar hakimdir, ancak kıvrımlar yoktur. Boncuk, ip gibi iç içe geçmiş, yapraklı, birbirini takip eden bordürler düz hatları oluşturmaktadır. Ayak bileşiminde küp ve dikdörtgen prizma görülür. Rokoko’daki bombe, neoklasikte bombe olmadan düzleşir. Neoklasik ile Ampir Dönem arasında geçiş dönemleri bulunmaktadır. İlk dönem ihtilalden sonra “Direktuar konsul” dönemi olarak anılır. İmparatorluk Ampir Dönemi’nde Neoklasik’teki zarafet kalmamıştır. Kaba, gösterişli, kalın bacaklı sağlam mobilyalar, simetrik desenli maun malzemeli mobilyalar görülür. Marköteri azalmış, üstü pirinçten altın taklidi süsler bulunmaktadır. Ampir mobilyası Fransa’da Napolyon’un 1804-1815 yılları arasındaki dönemini kasteder ama başka ülkelerde de görülür.
Ampir’den sonrası Art Nouveau dönemidir. 1900’lü yıllardan günümüze iç mimaride neler yaşandı, neler değişti, günümüze olan yansımaları nelerdir? Bugün nelerden etkileniyoruz? Bu noktaya gelmeden önce iç mimaride neler yaşandığını incelemek faydalı olacaktır.
19. yüzyıl sonunda taklitden bıkılmıştı, yenilikler aranıyordu. Sanatçı kesim makine, endüstri ürünü taklitlerden hoşlanmıyordu. El işçiliğini tercih ediyorlardı. Tipik bir stil değildi ama bazı özellikleri vardı. O zamana kadar yapılmamış desenlere rastlanıyordu. 1900’lü yıllar Art Nouveau (Yeni Sanat) bir başka deyişle Modern Hareketi denilen akımın I. dönemine rastlar.
I. dönem özelliklerinde, dalgalı çizgiler, strüktürüde etkilediği için mimariyi etkileyen metal dökme ve işleme vardı. Mobilyada bu konuda zorluklar yaşanıyordu. Dalgalı çizgiler ahşap ile bağdaşmamakta, bu dönemde, özellikle Fransa’da ağaç işçiliğinde zorluklar yaşanmaktaydı. 1890-1910 arasında Avrupa ve Amerika’da mimarlık, iç mimarlık, takı, cam, reklam panoları tasarımında yaygınlaşan, ince, uzun dalgalı çiçek desenlerinin egemen olduğu sanat anlayışında amaç yeni bir üslup yaratmaktı. Almanya’da “jugendstil”, Avusturya’da “secession”, İtalya’da “stile florale”, “stile liberty”, İspanya’da “modernismo” olarak adlandırıldı. Akımın Avrupa’daki gelişiminde Paul Gauguin ile Henri de Toulouse Lautrec üzerine yaptıkları araştırmaların ve Batı’yı etkileyen Japon soyut desenlerin etkileri de vardır. Genellikle uçuşan saçları ve alevleri anımsatan asimetrik çizgiler görülür. Bir ağaç dalı, çiçeğin yapraklarıyla, kelebek ya da benzeri kıvrımlı zarif doğal biçimler, Art Nouveau’dan etkilenen sanatçıların esin kaynağı olmuştur. Bazen ritmik ve hareketli bazen sade, ince ve zarif bir etki yaratmıştır. Bazen de geometrik ve bitkisel olmak üzere iki farklı eğilim vardır. Art Nouveau’nun Türkiye’ye gelişi II. Abdulhamit’in mimarı olarak anılan Raimondo d’aronco ziyareti ile olmuştur. Art Nouveau stili, daha sonra örneğin Beyoğlu’nda birçok ev ve apartmanların bezemelerinde kullanılmıştır. 1910’dan sonra doğadan alınan biçimlerle inceltilip uzatılarak stilize edilen bezemelerin güncelliği sona ermiştir. 20. yüzyılda sanat ve tasarım bütünlüğü ilkesinin etkileri gözardı edilemez.
II. dönemde son derece sade çizgiler göze çarpar. Bu tür nitelikler, mobilyanın sadeliğini etkilemeyecektir. Başlangıçta İngiltere’de görülen Art Nouveau, II. dönemde Almanya, Avusturya ve İngiltere’yi etkilemiştir. Art Nouveau stilinde, metalde cam gibi malzemelerin kullanımı mekânı etkilemiştir. Vazo, saat, cam, metal aydınlatma gibi aksesuarlarda metalin üstünlüğü görülür. O dönemde metal atölyesinde zanaatkârlar, sanatçılar, mimarlar birlikte çalışırlardı. Oldukça süslü bir sanattı. Paris metrosu bu döneme en iyi örnektir. Ancak Bauhaus ekolünde ise taşıyıcı kısım ile ayaklar birbirinden tamamıyla ayrılmıştı. Malzeme olarak farklıydı. Hiç süsü yoktu. Estetik, renk ve dokuda zıtlıklar ile elde ediliyordu. Bu dönemde oranlar ve öğeler temel bilgiydi ancak estetik de önemliydi. Birleşmiş Milletler tarafindan Dünya Kültür Listesi’ne giren Belçika’da 1911 yılında Josef Hoffman tarafından tamamlanan Stoclet Sarayı, temsil ettiği yüzyılın ulaştığı sanatsal başarısıyla, mimari ve sanatsal çizgileriyle listeye girdi. Gustav Klimt’in ve Koloman Moser’in duvardaki resimleri yeni sanat motifleriyle şekillendirilmiş. Yeni sanat akımını jugen stiline en iyi örnek olarak gösterebiliriz. Bu stilde düz malzeme, dikdörtgen parçalar, prizmatik öğeler ilk göze çarpan özelliklerdendir. Sanatçılar, tasarımlarında kendilerine özgü dışa vurumlarıyla mimariyi yorumladığı bu yıllarda, Bauhaus’u kurdular. Oldukça modern bir yerdi. II. dönemde endüstriyele dönük çalışmalar vardı. Ama yine de el işçiliği görülmeye devam ediyordu. Endüstrinin oldukça etkisi olmasına rağmen el işçiliğinin üstünlüğü söz konusuydu. Bazı tekil sanatçılar aynı tarzda ayrı ayrı çalışmışlardı. Le Corbusier ve Almar Aolta gibi önemli sanatçılar çalışmalar yapmaktaydı. 1919-1931 yılları arasında varlığını sürdüren Bauhaus tasarım okulunu, Walter Gropus, Saksonya Grandüklük Güzel Sanatlar Okulu’nu, Uygulamalı Sanatlar Okulu ile birleştirerek kurdu. Okulda marangozluk, seramik, vitray, dokuma, sahne tasarımı gibi sanatkârlık ve zanaatkârlık olmak üzere farklı iki dalda dersler verilirdi. Bauhaus’un tipik üslübu olarak daire ve dikdörtgen biçimleri kabul edilmiş ve günümüze kadar etkilerini devam ettirmiştir. Zaman içinde atölyelerde tasarlanan ürünler endüstriyel yöntemlerle çoğaltılmıştır. Süssüz, bir o kadar yalın olan bu objelerin işlevselliği kabul gören en önemli özelliğidir. Bauhaus okulu Hitler tarafında 1931 yılında kapatıldı. 1933 yılında kısa bir süreliğine açıldı ama sonra yine kapatıldı. Amerika’da tekrar bir araya gelen Bauhaus’çular yeni bir akım başlattı. Bauhaus’dan ayrı ancak aynı tarz bir okul kurdular. Breuer, Josef Alber, Mies Van der Rohe bu sanatçılardandır. 20. yüzyılda akılcı mobilya veya modern çağın klasik mobilyaları terimleri kullanılıyordu. En küçük fanteziye yer yoktur. Bu şartlar gerçekleşince 1919’da Bauhaus ekolüne de ekol oldular. Mobilya özelliklerinde düz malzeme ve dikdörtgen parçalar, prizmatik öğeler geçmeli değil vidalı tutulmuştur. İnsan vücuduna uyum göz önüne alınmamış, ağacın doğal rengi kullanılmamış, tahtalar düz ve net renklere boyanmıştır. Bauhaus topluluğu, tasarımda öncü ve eğitimci gruptur. Eğitimde çok özel bir sistem getirmiş, mimariyi bir bütün olarak kabul etmiştir. Okul bir deneme okulu olarak tanındı. Hedef öğrenci öğretmen ilişkisi usta ve çıraklık ilişkisi biçimindeydi. Aynı zamanda jenerasyon ve abartı da söz konusuydu. Ressamlar, heykeltraşlar olaya birkaç akımla birlikte başladılar. Güzellik anlayışının da sadece heykel ve resimde değil, makine eşyalarında da olabileceğini düşündüler. Gruplaşmalar olmuştur. Fransa’daki grup Le Corbusier çerçevesinde Art Deco sergisi gerçekleştirdiler. Adını 1925’de Paris’te ilk kez sergilendiği Uluslararası Çağdaş Dekoratif ve Endüstriyel Sanatlar sergisinden almıştır. Az sayıda butik üretim endüstriyel ürünlerin olduğu Art Deco tasarımlar Art Nouveau’ya göre daha düz çizgilere sahiptir. Bu üslubun ayırt edici özelliği, akışkan bir çizgiselliğin egemen olduğu yalın ve saf biçimlerin, geometrik doğal biçimlerin, stilize edilmiş bezemelerin malzemelerinde pahalı yeşim, gümüş, fildişi, obsidyen ve kuartz gibi yarı değerli, doğa da bulunan malzemelerin yanı sıra cam, bronz gibi insan yapımı malzemelerin de kullanılmasıdır. Geçmiş dönemde etkilendiği kültürlerin -eski Mısır ve Yunan sanatı gibi- etkileri kadar, Amerikan yerli sanatından de etkilenmelere rastlanır. Objelerde, hayvan ve çıplak kadın figürleri, doğadan desenler özellikle dikkat çekmektedir. Dekoratif sanatlar ve mimarlıkta 1920’lerde ortaya çıkan 1930’larda iyice yaygınlaşan akım sergide, Le Corbusier’nin sergilediği evin eşyaları endüstriyel malzemelerdi. Makineyi en soluk biçimde yücelten Hollandalı De Stijl grubudur. De Stijl aslında bir derginin içindeydi. Burada bir grup oluşturdular, ilerici ve anti savaş yanlısıydılar. Onlara göre insanoğlu tamamen doğaya hâkimdir. Özellikle dinsel inanışların yerini bilimsel düşünce almıştır. Bir başka deyişle; yeni sanat akımı Almanya’da jugenstil, İtalyada Stile Liberty olarak bilinir. Bireysellik toplumsallığa dönüşmüştür. İnsan bile mekanik olmaya şartlanmıştır. Renkler kırmızı, mavi, sarı, gri, siyah ve beyazdır. Düz çizgilerle birlikte dairesel çizgiler vardır. Bu mobilyalar 1950’li yıllarda gerçek değerini kazanmıştır.
Harry Barteoia, Charles Eames, Aero Saarinen, Hans Wegner, Aarne Jacobsen, Verner Panton, Joe Colombo, Zanotte savaştan sonraki mobilya tasarımcıları olarak biçimlerin ve malzemelerin serbestleşmesi üzerine çalışmalar yapmışlardır. Plastik havasıyla gelen özgürlüğü yakaladılar. Halka yönelik, ucuz mobilyalar alım gücü artınca terkedilir. Pop Art, 1950’li yılların sonunda ortaya çıkan kentsel ve gündelik halk sanatı ucuz, atılabilir, sıradan, seksi, cazibeli, iyi ticaret gibi özellikleri ile dikkat çeken bir sanat tarzıdır. Pop Art’la plastikler gündeme gelir. Nesneler istenilen biçimi rahatlıkla alabilmektedir. Marleyler gibi her malzemeye hâkim olabilmektedirler. Hem doğaya hem insana zararında dolayı günümüzde plastikten kaçınmaya çalışıyoruz. Telden örülen mobilyalar, sepet gibi örülüyor. Barteoia, pleksiglas pvc’nin esası bulunuyor. Formikanın 1957’de ilk öncülerinden Eames ve Saatnew, vücudu kavrayan rahat oturma elemanı yapıyor. Kontrplak tek yöne kıvrılan bir malzeme olduğundan onun imkânlarıyla yapılıyor. 1960’dan sonra Jacobsen sanatçı olarak çok önem kazanıyor. Ürünlerini plastik tutkal kullanarak, kontrplaktan yapıyor, polyesterle cam elyafın karışımından fiberglas malzeme kullanıyor. 60’lı yılların sonlarında bütün mobilyalar, parça parça fiberglasdan üretiliyor. İlk önce Panton tarafından üretilen tek parça mobilyada, pleksiglasdan daha kolay bir yöntem kullanılıyor. Yumuşatılmış pleksilasa bir tek darbe ile oturulacak yerin kesitini oluşturabiliyor. Bu şişirme metodu ile birlikte enjeksiyon yöntemiyle tasarımlı işleme yapılıyor. Şişirme mobilyalar aniden havasının boşalmasıyla tehlikeli olabilmekteydi. 1940 yılında ise “Utility” olarak bilinen mobilya savaştan sonra, halkın fakir olduğu dönemde kullanılan Bauhaus etkisindeki mobilyalar üst sınıfa hitap etmektedir. Mimarlar, içmimarlıkta çok başarılı olmuştur. Elit iç mekânlarda önemli tasarımcıların mobilyaları bulunuyordu. İki önemli firma Knol ve Herman Miller faaliyet göstermektedir. Alanlarda, dış ve iç mekân birleşiyor, sadelik ön planda olmasına rağmen sanat eserleri bulunuyordu. Fonksiyonelizm, rahatlık gibi kabul edilen kriterler mekânda bulunuyordu. Frank Loyd Right popüler mobilya tipleri her ülkeden ülkeye farklılık gösterir: Modüler sistemler, sökülür takılır raflar, dolaplar, sırt açısı değişebilen koltuklar, sırt ve vücudu kavrayan koltuklar… Danimarka liderliğinde İskandinav ülkelerinde ahşap ve el işçiliğinin hâkim olduğu mobilya gösterişsiz, seçkin, geleneksel çağdaş ihtiyaçlara cevap verir. Fritz Hansen firması dikkat çekmektedir. Tasarımcı Hans Wegner Mogenser 1965 yılında İngiltere’de Pop Art, Fransa’da geleneklere bağlı olarak Art Deco etkisinde çalışmalar yapar. Savaştan sonra mobilyada gençlere önem verilir. Renkli tasarımlar görülüyor. Sembolizm ve duygusal etki önemlidir. 1970’lerin ikinci yarısında gerileme, eskiye dönüş, nostalji başlar. Klasik Yunan, Art Nouveau ve Art Deco etkileri görülüyor. Postmodern teknolojinin, endüstrinin değişen faktörleri ile insanlar geliştikçe teknoloji geri kalıyor ve eski tasarımlara dönüş görülüyor. 1990 yılından itibaren postmodern etkinin dışında modern çizgilerin etkisine giriliyor, sanki klasik çizgilere tepki veriliyor.
1990’ların sonlarında minimalizmin etkisi kuvvetlice görülüyor. Minimalizm mobilyada, aksesuarda en yalın çizgiyle karşımıza çıkıyor. Özellikle renk olarak beyaz tercih ediliyor. 2000 yılının başında modern ve klasik çizgilerin karışımı eklektik bir tarz hâkimdir. Eklektik çizginin sözlük anlamı seçmeciliktir. 2007 yılının başı ise modern çizgilere tepki olarak maksimal çizgiler hakimdir. Maksimal çizgide zenginliğin vurgulandığı avizelerin, mobilyaların, aksesuarların seçildiği mekânlar öne çıkar, hala da bu tarz kullanılmaktadır.
Son yıllarda içmimaride yükselen çizgi futuristik, doğayla barışık, doğadaki kaynakları doğal enerjiye çeviren, ekolojik malzemelerdir. Doğru enerjiyle yaşamı kolaylaştıran mekânlar yaratmanın, doğadan doğru enerjiyi yaşamımıza çekmenin birçok yolu var. En önemli nokta doğaya destek olmak. Aksi takdirde doğaya verdiğimiz her zarar yaşamımızda kendini göstermektedir. En yakın örnek, insanların doğaya verdiği zararın sonucu küresel ısınmanın ortaya çıkmasıdır. Bir başka deyişle doğaya ne verirsek onu alırız. Bu sebeple, yaptığım her çalışmayla ben de herkese doğaya destek çıkalım çağrısında bulunmak istiyorum. İnsanların doğaya karşı duyarsızlılığı sonucu oluşan küresel ısınmanın etkileriyle doğanın dengesinin bozulduğu her an konuşuluyor. Bu gerçeğe karşı tekstilde, yiyecekde olduğu gibi doğa dostu ekolojik ürünleri mimari, iç mimari çalışmalarla da kullanmak, doğaya destek olmak mümkün. Nasıl mı? Sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji kaynakları kullanarak. Mekânların her köşesinde geri dönüşüm sistemiyle yeniden işlenip kullanılabilir malzemeler kullanılabilir. Bu malzemelerin bir özelliği de toksik madde içermemesidir. Bu şekilde doğaya zarar vermemiş, bir başka deyişle yaşamımıza zarar vermemiş oluruz. Özellikle dönüştürülmüş camdan geniş pencereler sayesinde doğal ışıktan faydalanması amaçlanan bu yapılarda güneş panelleri ile elektrik ve ısınma sağlayan yapılar oluşturulabiliyor. Duvarlar doğal yapısıyla ısıtma ve soğutmayı dengeleyen kil tuğlalardan, sıvasının da kilden yapılması tercih ediliyor. Çatıda kullanılan yabani otlarla doğal yalıtım yapmak da mümkün… Sadece binaların inşasında değil, ev içi dekorasyonda kullanılan ekolojik malzemelerin en büyük özelliği ana malzemesinde organik maddeler kullanılması dolayısıyla toksik madde içermemesidir. Mobilyalar, perdeler, halılar ve kumaşlarda da bambu gibi organik malzemelerin yanı sıra geri dönüşüm yoluyla elde edilen mobilya ve tekstil ürünleri kullanılıyor. Ahşap kapılar ve iç dekorasyonda kullanılan mobilyalar da el yapımı malzemelerden üretiliyor. Kısacası tamamen doğal ve sağlıklı bir yapı, gerçek anlamda nefes alabilen ve aldırabilen mekânlardır. Bunun bir diğer anlamı doğaya destek olursak, o da bize destek olacaktır. Örneğin tamamen güneş enerjisi donanımına sahip bir evde, elektrik, ısınma ve sıcak suyu güneş enerjisi aracılığıyla sağlamak da doğaya destek olmanın bir başka yoludur. Bu şekilde akaryakıt gibi maddelerin doğaya verdiği zararı engeller ve doğaya destek oluruz. Doğaya verdiğimiz destek ile doğanın güzelliklerini korumanın yanı sıra yaşamımıza verdiğimiz destek bir olduğu için yaşamımızı her alanda kolaylaştırmak ve olumlu enerjiyi yukarı çekmek de bir başka kazanç bizim için.

doğanın gücü ve romantizmden ilham almak
Son yıllarda göze çarpan en önemli detay doğanın gücünün farkına varılması ve bu sayede romantizmden ilham almak. Aşkın sembolü olan romantizmi tercih edenlerden misiniz? Öncelikle son yıllarda unutmaya başladığımız içimizdeki romantizmi ortaya çıkartmaya ihtiyacımız var. Çiçek motiflerine ve renge duyduğumuz tutku açığa çıkıyor. Bu yüzden romantizmi kamçılayan pastel renkli mekânlar gördüğümüzde mutlu oluyoruz. Canlı renklerde olanlarını gördüğümüzde de canlanıyoruz. İçimizdeki adrenalin artışını hissediyoruz. Duvarlarınızı romantikleştirmek, sıkıcı ve ruhsuz halinden kurtarmak istiyorsanız önce evinizi keşfe çıkın. Doğadan, özellikle güllerden, doğayı yansıtan çiçeklerden, sanattan ilham alın. Duvarlarınızı pastel renklerle boyayın. Duvarlarınızda Viktoryan döneminin yansımaları olan minik İngiliz gülleri ve pastel tonlardaki detaylarla doğallıktan vazgeçmeyin. Romantizmin yansıması renklere ve desenlere teslim olun. Bu şıklığı sadece salona değil, yatak odalarınıza hatta banyonuza taşıyın. Mobilyalarda Viktoryan dönemi hareketli ve desenli modelleri tercih edin. Romantizmde sıkça karşımıza çıkan uygulamalardan biri de kumaşları duvarda kullanmak. Duvarınızın bir bölümünü romantizmi hatırlatan, doğadan alınan desenlerden beğendiklerinizi seçerek size uygun romantik bir mekân yaratmak elinizde. Desenleri karıştırın ve bu karışımla yeni bir stil yaratın. Bu tarzda 70’lerin izlerini taşıyan objeler, abajurlar, İngiliz Viktoryen dönemine ait gül desenlerini ve çizgileri rahatlıkla bir araya getirebilirsiniz. Hasır kutuları, ahşap büfeleri romantik izler taşıyan ya da kırsal detaylar içeren country tarzı evlerde rahatlıkla kullanabilirsiniz. Ayrıca bu tarz evlerde vintage mobilyalarınızı hayal gücünüzü kullanarak romantik şekilde değerlendirebilirsiniz. Ayrıca eviniz için daha farklı romantik seçimler yaratmak istiyorsanız örneğin eski rokoko dönemi vintage büfenizi beyaza boyatarak giyinme dolabı yapabilirsiniz. Sadece mobilyada, duvarlarda değil sofrada, hatta yatak örtülerinizde de beğendiğiniz, yemek yemeğe kıyamadığınız tabakları bile bu tarzda seçmeniz, yemek yerken bile size mutluluk verecektir. Böylece desenleri ve renkleri hiçbir uyum aramadan birlikte kullanarak romantizmi yakalamanız mümkün. Fonda belli belirsiz bir müzik sesi ile romantizmin yansımalarını hissedebilirsiniz. Yerde beyaza boyanmış ya da koyu renk ahşap kaplama ile yarıya boyanmış pastel renk duvar ve tavanda kullandığımız desenli alçıpan viktoryan dönemi krem ya da koyu ahşap mobilya ile romantizm emrinizde… Tabii aynı zamanda yaşamımızdaki her türlü enerjiyi pozitife çeviren mekân düzenlemelerini de unutmamak gerek: Feng Shui, Wabi Sabi gibi.
Yazımızda geçmişten günümüze hangi tarzların etkisine girdiğimizi kısaca anlatmaya calıştım. Daha öncesi ve sonrasını da düşünürsek oldukça zengin bir yelpazeye sahip olduğumuzu görüyoruz. Mimari ve içmimari dünyada, gelecek ve geçmiş önünüzde, mekânınızı düzenlerken seçim sizin, ister geçmişte olun ister gelecekte kurallara bağlı kalmadan tarzınızı yaratmak sizin elinizde… Ancak 2010 yılının eğilimlerine de kısaca değinmek gerek.

2010 yılının eğilimleri
2010 yılının eğilim ve modasına uymak için öncelikle istediğiniz ufak değişiklikleri yapın, sınırlarınızı zorlayın. Tarz olarak seçimleriniz ister yükselen trend 80’li yıllar, ister doğayı çağrıştıran çiçek, yaprak desenleri olsun, ister Uzak Doğu’yu çağrıştıran, ruhsal dengemizi sağlayan mekânlar olsun aşırı uçlarda, pırıltılı ve canlı olmaktan korkmayın. 2010 yılında ister 80’li, ister 50’li yılları tercih edin, parlak, canlı renkli kumaşlar seçebilirsiniz. Abartıya kaçarken mobilyanın, aksesuarın, duvar kâğıdının, perdenin renklerinde, detaylarında birbirlerine uyum sağlamasına özen gösterin. Parlak renklerin yanı sıra siyah ve beyazdan siyahı özellikle seçebilirsiniz. Nedenine gelince; siyah ve beyazın birlikte kullanımı denge sağlıyor. Ayrıca zıtlıklar üzerine oynayın: Büyük-küçük, rustik-şık, konservatif-kitsch, modern-barok, modern-ampir, siyah-beyaz, kadın-erkek gibi. Önemli olan, birebir her desenin rengini malzemesini tamamlayacak kontrastı ve “tone on tone”u bulabilmek.
2010 yılının ilk aylarında stillerde yükselen trendin en can alıcı noktası renkler. Siyah beyazın dengesinin yanı sıra en dikkat çeken renk kobalt mavisi ile şarap bordosu. Ayrıca sıcak renklerden canlı kırmızılar, pembeler, parlak yeşiller, yine kontrast olan fuşya, morun cömertçe kullanıldığı bir renk paletinde en çok ilgiyi altın varak, çelik gümüş çekiyor. Stillerden ise geçmiş yıllardan barok ve ampirin modern çizgi arasında gidiş gelişi oldukça yükselişte. Salt sade, minimal çizgi düşüşte olan stillerden. Minimal çizgileri de geçmiş dönem stilleri ile harmanlayabilirsiniz. Gerçek şu ki, doğadan seçilen desen ve malzemelerin doğru kullanımı ile inanılmaz bir armoni yaratılabilir. Doğayı çağrıştıran kumaşlarla mobilyalarınızı döşediğiniz zaman, doğayı mekânlarınıza taşımanız mümkün. Ayrıca bu yıl konservatif ile kitch çizgi arasında gidiş gelişleri de görmeniz mümkün…
Özetlemek gerekirse yükselen trend yukarıda bahsedilen stiller olmasına karşın hayal gücünüzü kullanarak hiçbir sınır tanımadan hoş eklektizmi olan, sıcak, zengin görüntülü, zıtlıkların olduğu ambianslar yaratabilirsiniz. Yeni yılın yükselen trendi ruhumuza canlılık veren, zenginliğin, lüksün ve zıtlıklar arası dengenin simgesi olan altın ile gümüş pırıltılı, siyah ve beyazın, kırmızı ve kobalt mavinin dengesinde bir yaşam tarzını yansıtıyor. Lüks, yaşamda da var olan maksimalizmi vurgulayan avizeler, barok koltuklar, varak altın kullanımı ile 2010 yılını tanımlamak mümkün. Bu listeler arasından her seçimi kendinize göre uygulayabilirsiniz. Gerçek kürk yerine imitasyon kürk benim seçimim örneğin. Doğanın etkilerinin önemini vurgulamak için kuş, bitki desenlerinin olduğu patchwork’ün yanı sıra leopar desenli kumaşlar ve duvar kâğıtlarını da kullanabilirsiniz. Ayrıca evlerinizin enerjilerini yükseltmek için Uzak Doğu ülkelerinden, Çin kültürüne ait ejderhaların, kuşların bir araya geldiği tablolar mekânlarınızda dengeyi sağlamak için iyi bir seçim olabilir.
Önümüzdeki günlerde ise modernizmin etkisinde en uç çizgilerin hakim olduğu uzay çizgilerinin yanı sıra underground çizgilerin hakimiyeti gözlenebilir. En önemlisi özgür olmanız. İster modern, ister klasik çizgilerin en uç noktalarından seçimler yapın, en önemlisi her iki zıt ucu bir araya getirerek mekânlarda dengeyi yaratabilmektir. Bunun sebebi ise günümüzde teknolojik, politik, sanatsal, evrensel çizgilerin, küresel değişimlerin de dengeyi arama ihtiyacı olarak açıklanabilir.
Son yıllarda iç mimaride yapılan arayışlarda göze çarpan en önemli eğilim ise çağdaş sanat ile antikanın birlikteliği. İlk yapmanız gereken istediğiniz döneme ait antika seçimlerinizle birlikte çağdaş sanatdan yaptığınız seçimleri gözden geçirmek olmalı.
Antika ve çağdaş sanata kısa bir açılım yapalım. Antika; tarihsel, maddi değerinin yanı sıra estetik çizgilere sahip eski eşya ve objelerdir. En az 100 yaşa sahip, tarihsel değer taşıyan sanat yapıtlarıdır. Geçmişte eski Yunan ve Roma’dan kalma yapıtları kapsayan bu tanım son yıllarda köy, kent, saray ayrımı yapmadan tüm çağları ve kültürleri içine alarak farklı medeniyetlere ait her türlü sanatın yanı sıra süsleme sanatı ürünlerini de içine almaktadır. Örneğin hem tasarımcılara, hem koleksiyonculara teşvik vermek amacıyla Londra’daki süsleme sanatları arşivi gelişerek Victoria Albert Müzesi’ne dönüşmüştür. Antika koleksiyonerliği insanlık tarihini içerdiği için oldukça uzun bir geçmişi vardır. Bu nedenle antikalar sadece estetik değerleriyle değil tarihsel önemiyle de kıymetlidir. Çağdaş ise her çağda özellikle 21. yüzyılda yenilikçi olan sanat akımlarını içine alır. Sanatın açılımı ise herhangi bir etkinliğin, bir işin yapılması için yöntemlerin, bilgilerin ve kuralların tümünü kapsar. Gözetilmesi gerekli bu kuralların, yöntemlerin içerdiği her türlü davranış ve etkinlik biçimidir. Bir başka deyişle, estetik özellikleriyle bir sanatçının elinden çıkan her türlü heykel, mimarlık, gravür, resmi, nesneyi içeren yelpazenin tümüdür. Bu anlamları içeren üç kelime son yıllarda mekânsal düzenlemelerde yükselişe geçmiş bulunuyor. Bu anlayışla, geçmişten bize uyan stilden yapacağımız seçimlerle çağdaş seçimlerin harmanlanması ile ortaya çıkan eklektik anlayış ile futuristik yaklaşımlar elde edebiliriz. Bu seçim günümüzün yükselen eğilimidir.

Resimaltları:
1- Sevinç Ormancı.
1a- Roma Dönemi bir koltuk örneği.
2- Grotesque Dönem (1530-1680) iç mekan.
3- Grotesque ve Etruscan Sentezi iç mekân.
4- Oymalı kolonlarla çevrili yatak. Nişlerde yer alan insan figürleri yatağın alt kısmındaki süslemelerden ayrılmış.
5- Zengin oymalar ve süslemeler Rönesans mobilyaların en belirgin özelliklerindendir.
6- Gotik Dönem.
7-Barok Dönem iç mekân.
8-Barok tarzında hazırlanmış XIV. Louis marküteri çekmeceli dolabın fildişi ve bağa süslemelri bulunuyor.
9- İtalyan barok stilindeki bu dolap Toskana Grandüşesi için yapılmış. Abanoz ağacından yapılan dolabın pietra dura panelleri ve altın varak süslemelri bulunuyor.
9a- Versailles Şatosu’na ait Boulle marküteri dolapta, sonbahar ve ilkbahar mevsimleri betimlenmiş.
10- XV. Louis stili komodin. Üst kısmı mermer olan dört çekmeceli komodinin, kilitleri ve kulpları bronz süslemeli.
11- Ahşap dore konsolun üst kısmı mermerden yapılmış. Konsolun alt kısmında yer alan kıvrımların yanı sıra saçak şeklindeki oymalar dikkat çekiyor. Çekmeceler ve köşeler yaprak figürleri ile süslenmiş.
12- “Mazarin” masa. Kalay kakmalı ve pelesenkli masa, merkezinden sekiz kare ayak ile desteklenmiş.
13-Rokoko stili iki çekmeceli komod siyah lake ile kaplanmış, Çin motifleri, çiçek buketleri ve yaprak süslemeleri ile bezenmiş, yaklaşık 1750.
14-“Cressent” komodin. Komodinin ayaklarında pençeler bulunuyor. Yan tarafında yer alan kemerler ise bronz süslemeli. Çekmecelerin üzerinde ise insan yüzü ve kenger yaprağı süslemeleri yer alıyor.
15- Regency Dönemi’nin en ünlü zanaatkârlarından George Smith’in stilinde hazırlanan bu berjerlerde, dönemin en belirgin özellikleri olan siyah ve altın göz alıcı kontrastı, kıvrımlı arkalık, hayvan kafa ve ayak motifleri, yıldız motifleri görülüyor.
16- Ahşap ve perdah süslemeli yazı masası.
17- Sırt kısmı kraliyet dikdörtgeni figürlü berjer.
18- Geç XV. Louis stilinde tasarlanmış abanoz ağacı ve yaldız kaplama masa, yaklaşık 1760.
19- Heveningham Hall’un salonu dönemin ünlü mimarı James Watt (1746-1813) tarafından klasik stilinde hazırlanmış.
20- “Directoire” dönemine ait üst kısmı mermer ahşap yuvarlak masa. Mermerin kenarlarında bakır süslemeler yer alıyor.
21- “Directoire” dönemine ait, kumaş kaplı ve sırtı trapez şeklinde berjer.
22- 1800-1840 yıllarına tarihlenen Fransız II. İmparatorluk Dönemi’ne ait bir chaiselongue.
23- Biedermeier (1805-1850) Dönemi’nde Berlin’de yapılan dolap.
24- İmparatoriçe Josephine’nin Malmaison’daki yatağı İmparatorluk Dönemi’nin önemli tasarımcıları Percier ve Fontaine, uygulaması Jacob Desmalter tarafından yapılmış, yaklaşık 1810.
25- Maun ağacından yapılmış yuvarlak masa. Üst kısmı mermer olan masayı, bronz süslemeli üç adet kadın büstü şeklindeki ayaklar destekliyor.
26- Versailles Sarayı’ndaki Grand Trianon’da yer alan Napolyon’un yatak odası İmparatorluk stilinde restore edilmiş.
27- III. Napolyon dönemini yansıtan koyu ahşap üzerine çiçek desenleri ile süslenmiş kapaklı dolap. Orta kısımda bulunan çiçeklerin etrafında bronz çerçeve yer alıyor.
28- “Régence” döneminden esinlenilmiş koltuk. XV. Louis stilindeki ayakların üzerinde çiçek motifleri ile süslenmiş sırt kısmı ekletik bir görünüm sergiliyor.
29- İsveç’te yapılmış mermer tablalı, pirinç kaplamalı masa, yaklaşık 1820.
30- Biedermeier stilinde İskandinavya’da tasarlanmış maun “aşk koltuğu”, erken 19. yüzyıl.
31- Victor Horta tarafından Brüksel’deki Hotel Tassel’in Art Nouveau stilinde tasarlanan giriş bölümü.
32- Emile Gallé ceviz vitrin, Art Nouveau, yaklaşık 1900.
33- Eugène Gaillard tasarımı oymalı ceviz sandalye, Art Nouveau, yaklaşık 1905.
34- Eltham Sarayı’nın Art Deco stilinde hazırlanmış giriş bölümü.
35- Macassar abanoz ağacından yapılmış yazı masası.
36-Art Deco stilinde hazırlanmış bir çift koltuk.
37- 1930’larda dekore edilen bu çalışma odasında farklı stildeki mobilyalar bir araya getirilmiş.
38- S. L. Rothafel’in Radi City Music Hall’daki özel süiti Donald Desket tarafından Bauhaus stilinde tasarlanmış.
39- “Second Empire” dönemini yansıtan ahlap büfe. İnce bir işçiliğin dikkat çektiği büfenin üst kısmında camlı kapaklar bulunuyor. Alt kısmındaki dolap kapılarında ise modern stildeki oymalar dikkat çekiyor.
40- Pop tarzda dekore edilmiş salon.
41- Pop tarzda dekore edilmiş iç mekân.
42- Pop tarzda hazırlanmış oda düzenlemesi.
43-Maksimal tarzda dekore edilmiş yemek salonu.
44- Damask marka kumaşlarla kaplanan duvarlar ve çiçek motifli oymalara sahip ahşap konsol dömi klasik bir görünüm sergiliyor.
45- Home Life’ın dömi klasik koleksiyonundan süslemeli bir konsol.
46- Dömi klasik mobilyalarla dekore edilen mekânda, Homteks’in Baie d’Along koleksiyonunda yer alan çiçek desenli kumaşlarına yer verilmiş.
47-Philippe Starck’ın St. Martin Lane Hotel için tasarladığı postmodern bir giriş. Canlı sarı renk “Felt sandalye” Marc Newson tarafından Capellini firması için tasarlanmış, 1994.
48-Gaetano Pesce tafarından Cassina firması için tasarlanmış sandalye, 1987.
49- Pop tarza sahip Byblos Casa marka “Appiani” sandalye.

Tam ekran yakalama 02.09.2015 190352

ARCHISECTIONS &SEDEKO ARCHITECTURE

ARCHİSECTİONS MİMARLIK SEDEKO ARCHİİTECTURE

Bir Mimarın Sanatla Olan Aşkı

Bir Mimarın Sanatla Olan Aşkı

Sanat farklı bakışlarda özgür olmayı kabul edebilmeyi, ortaya koyabildiği gibi kişiye dinamik yenilikçi yaratıcı duyarlı iletişime açık olmayı teşvik ettiği ve tasarımlarımıza ilham kaynağı olduğu için, 13. İstanbul Bienali biz mimarlar için her zaman vazgeçilmezdir. Bienal çerçevesinde olan 88 sanatçı ve sanatçı grubunun işlerinin yer alacağı 13. İstanbul Bienali, İstanbul Kültür Sanat Vakfı( IKSV) Koç Holding sponsorluğunda 14 eylül ‘Anne ben barbar mıyım?’ başlığıyla açılan kapılarını 20 ekim pazar gününe kadar devam edecek… Size önereceğim Sakıp Sabancı Müzesindeki Anish Kapoor ,Galerist’deki Art International, Borusan Contemporary, Kadir Has Üniversitesi’ndeki Drew Tal, Çağla Cabaoğlu Art Gallery Komet Moment, Bienal kapsamındaki PG Art Gallery’ de ve İsmail Acar atölyesindeki sergiler gidilmesini önereceğim sergiler arasında.

DOĞUYA  YÖNELİŞ…
Sizler için kaleme aldığım 13. Bienal kapsamında sergilerdeki açılışlarına gittiğim  Drew Tal ve İsmail Acar’ın sergisi bu yazımın görselleriyle 13. Bienal sergisinden favorilerim  arasında… Neden bu ikisi derseniz cevabını iki bölümlük yazımda göreceksiniz… 13 Eylül Cuma günü Kadir Has Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Can Has  ve eşi  Ahu Has ev sahipliğinde düzenlenen  kokteylinde  iş ve cemiyet hayatının önde gelen isimlerinin yanı sıra koleksiyonerleri de bir araya getirdi. Kadir Has Üniversitesi’nin Rezan Has Müzesi’nde Henk Slager’in üstlendiği Şen Bilge  ile  ‘Doğuya Yöneliş’ sergisinin açılışında Tiong Ang’ın çalışmasında canlı bir performası da sanatseverlerle buluşturuldu. Bu sergiyi seçmemin en önemli sebebi kelimelerle ifade edemediğim doğuya yöneliş in gizemini Drew Tal’ın eserleriyle ifade etmek istemem… Uzakdoğu’dan, Doğu’dan portrelerle ve portrelerdeki yansımalardan da göreceğiniz gibi güzelliğin yanı sıra doğuya yönelişin gizeminin, anlamının tüm yansımaları karşımızda…

ÜNLÜ RESSAM İSMAİL ACAR ATÖLYESİNİ N KAPILARINI ÜNLÜ SANATÇILARA AÇTI…
 13. İstanbul Bienali kapsamında Barselona merkezli Tatiana Kourochkina Galeria dart Ariel Roger Paris kuratörlüğünde gerçekleştirilen Green Flower Street isimli sergi görülmeye değer… 20 yıldır çalışmalarını sürdürdüğü atölyesini ilk kez farklı sanatçılar ile birlikte ortak bir konsept doğrultusunda açan ressam İsmail Acar sergide; fotoğrafçılıktan heykele video yerleştirmeye ve  dijital teknolojiden oluşan eserleri bulunan bir çok yabancı sanatçı ile çalıştı. Din dil ırk ayrımı olmadan bir araya gelen 17 sanatçı sanatın birleştirici gücünü bir kez daha kanıtladı.

GÖRME ENGELLİLERE GÖRE ÖZEL AYARLANMIŞ SERGİ ALANI
İsmail Acar’ın sergisini favorilerim arasına almamın sebebi ise görme engellilere özel  olarak tasarladığı alan… Dünyada ilk kez görme engellilerinde gezebileceği bir sergi konsepti ile sanatseverlerin karşısına çıkan İsmail Acar görme engellilerin karanlık dünyalarından yola çıkarak onları engelli olmayan sanatsever ve izleyici olarak konumlandırıyor. Ve bu düşüncenin beni derinden etkilediğini saklamayacağım… Beş duyu konsepti ile adlandırdığı sergilendirmede bir anlamda görenlerin dünyasını, görmeyenlerin dünyası ile karşılaştırıyor. İsmail Acar; siyah oda ve beyaz oda temalarıyla iki ayrı dünyayı bir düzleme taşıyor… Sergi; 12 kasıma kadar gezilebilir…
İsmail Acar’a bu duyarlılığından ötürü tüm sanatseverler ve kendi adıma teşekkür etmek istiyorum..

Ünal- Berna Demirkaya

İsmail Acar Atölyesinin en huzurlu köşesi

Ceren Akdağ
Pek çok anlamda önemli bir kültür merkezi olan İstanbul’un  kültür ve çağdaş sanat alanında varlığını güçlendirmesine destek olan  bir çok kuruluş mevcut. Bu kuruluşları da ayrıca gönülden kutladığımı belirtmek istiyorum. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un da ifade ettiği gibi İstanbul Bienali’nin Venedik Sao Paolo ve Sydney gibi dünyanın en  prestijli bienalleri arasında yer almasından gurur duymalarına yürekten katılıyorum… İstanbul gibi kültür sanat şehri olan bir şehirde  bir mimar olarak yaşamaktan dolayı gurur duyuyorum…
Daha nice sanat mimari dolu paylaşımlara…
Y. Mimar Sevinç Ormancı
sevincormanci@superonline.com
Twitter @sevincormanci

SUFIZIM IS A RISING TREND IN INTERNATIONAL ARCHITECTURE

ULUSLARARASI MİMARİDE YÜKSELEN TREND SUFİSM, PJAR Alan Ritchie Philip Johnson grubunun Kaliforniya Walnut Creek’de başlattığı sufizmin modern çizgilerle ifade edildiği proje, Mevleviliğin amacı olan tüm kainatı kucaklıyor. Bu grup, benim de Sedeko Mimarlık olarak iş birliği anlaşması yaptığım firmalardan biri. Kaliforniya’da tasarlanan bu projenin klasik anlayıştaki mevlevihanelerden tek farkı, modern ve minimal anlayışta tasarlanmış olmasıdır. Ancak dairesel formlar ve içindeki fonksiyonel şemasının ana teması özellikle korunmuştur.

The project in progress in California Walnut Creek of PJAR Alan Ritchie Philip Johnson Group which expresses Sufism in modern lines, hugs the entire universe just like the aim in Mawlawīyah. This group is one of the companies that I have made a collaboration agreement with as Sedeko Architecture. The only difference of this project designed in California from a classical Mawlawī House is that it is designed in a modern and minimal perspective. However, the circular forms and the functional plan of the inside are especially kept.

b

a
Mevlevihane Mimarisi’nde yapıların içerdiği mekânların bazıları birden çok fonksiyona cevap verir. Tasarımın çekirdeği semahanelerdir. Örneğin Galata Mevlevihanesi, sekizgen planlıdır. Mekânın ortasında sema alanı bulunur. Çevresinde dikmelerle ayrılmış seyirci alanları yer alır. Mekânı örten ahşap kubbe, sekizgen prizma biçiminde basık ve pencereli bir kasnağın üzerinde yükselir. Sekizgenin yanı sıra daire planlı olan semahaneler de mevcuttur. Bu formlarda Mevlevi ayininin en belirgin özelliği, sema denen dönme hareketini simgeler.

In the Mawlawi architecture, some of the spaces in the buildings have more than one function. The Semahane, the dance hall, is the core of the design. For instance, the Galata Mawlawi House has an octagonal plan. In the center of the plan lies the Semahane. It is surrounded with pillars to separate the visitors’ area. The wooden dome covering the structure rises on an octagonal prism frame that is dropped and has windows. There are also circular Semahanes aside from octagonal ones. These forms symbolize the most distinctive feature of the Mawlawi ritual, the twirling motion called Sema.

174

BUILDINGS RISING WITHIN NATURE < DOĞAYLA İÇ İÇE YÜKSELEN BİNALAR

DOĞAYLA İÇ İÇE YÜKSELEN BİNALAR, Bu  yazımızda seçtiğimiz mimari proje Atakent’te bir süredir devam eden Küçük çekmece Çevre Koruma
Projesi ile atık su kirliliğinden tamamen arındırılan Küçük çekmece Gölü kıyılarında hayat buluyor. Altın
Çağı’nı yaşamaya hazırlanan İstanbul’un doğayla iç içe bu yeni lokasyonunda İnanlar İnşaat tarafından tasarlanıp
uygulamaya geçilen Terrace Tema projesi 2016’da yerini almaya hazırlanıyor. Şimdiden gayrimenkul geliştirme
anlamında İstanbul’un en önemli noktalarından biri olan Atakent için “Üst Ölçekli Yatırım Kararları’nın alınmış
olması, havalimanına 8 dakika mesafedeki stratejik konumu, TEM ve E5 bağlantı yollarıyla metro ve metrobüs hatlarına kolay erişim özelliği, bölgeyi şehrin en cazip yatırım ve
yaşam alanlarından biri haline getiriyor.

The architectural project I chose for this issue finds life at Atakent at the Küçükçekmece Lake which has been completely purified from waste water pollution through Küçükçekmece
Environmental Protection. The Terrace Tema Project designed and put into practice by İnanlar İnşaat in this new location which is surrounded by nature and is about to have its golden age in
Istanbul, is getting ready to take its place in 2016. Atakent, which is one of the most important districts of Istanbul in terms of real estate development is considered as one of the most popular investment and
living area because of Macro Structure Investment Agreements are made, its strategic location of being 8 minutes far from the airport, accommodation roads TEM and E5, easy transportation through
metro and metro-bus routes.

1111

Etkileyici mimari projesiyle dikkat çeken Atatürk Olimpiyat Stadı’nın bu bölgede inşaa edilmiş olması, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Emin Arat’ın demecine göre üç yıl sonra Marmara
Üniversitesi’nin tüm fakültelerinin Atakent’e taşınacak olması, İstanbul’da eksikliği hissedilen eğlence kompleksi
ihtiyacını karşılayacak Bir milyon 429 bin metrekarelik Tema Park’ın özel bahçe düzenlemeleri, 360 derece göl
ve Tema Park manzaralı 30 ve 40 katlı iki kulesiyle hızla yükseliyor. 30 dönümlük bir arazi içinde, konumu ve mimari çizgisinin yanı sıra, dairelerde 3 metrelik tavan yüksekliğiyle de farklılık yaratan butik bir proje olan Terrace Tema, iki ayrı blokta toplam 416 daireden oluşuyor ve 1+1, 2+1, 3+1 tipteki daire seçenekleri ile her yaşam tarzı için ideal çözümler sunuyor. Terrace Tema, her saniyeyi dolu dolu yaşatacak zengin sosyal donatılara sahip. Şehrin içinde
doğanın tadını çıkarmanızı sağlayacak peyzajıyla dikkat çeken proje; koru alanları, toplam 3.210 metrelik dört ayrı
yürüyüş ve koşu parkuru, süs havuzları, Zen bahçeleri, dikey bahçeleri, barbekü alanları, çocuklar için yaş gruplarına göre düzenlenmiş oyun alanları, evcil hayvan parkı, basketbol, streetball ve tenis sahaları, mini futbol sahası, açık ve kapalı yüzme havuzlarının yanı sıra fitness center’ı, göl ve Tema Park manzaralı café-restaurant’ı ile de denge ve mutluluk dolu bir yaşam vaadediyor.

Two towers of 30 and 40 stories are rising with 360 degrees lake and Theme Park view with Atatürk Olympic Stadium’s impressive architecture, all faculties of Marmara University pending to move to Atakent in three years according to Vice Rector Prof. Dr. Emin Arat and the special landscape arrangements of the Theme Park which
will meet İstanbul’s entertainment complex need on 1.429.000 m2. On an area of about 30.000 m2, the boutique project Terrace Tema creates its difference with its location, architecture as well as ceiling height of 3meters and consists of a total of 416 residences in two blocks in 1+1, 2+1 and 3+1 residence types fit for all kinds of lifestyles. Terrace Tema has rich social facilities to fill every second of your life. Striking with its landscape
which enables you to enjoy nature within the heart of the city it offers a life full of harmony and happiness with gardens, 4 different hiking and jogging tracks of 3.210 meters long in total, ponds, Zen gardens, vertical
gardens, barbeque areas, playgrounds categorized according to age groups, pet parks, basketball, streetball and tennis fields, a mini football field, indoor and outdoor swimming pools as well as a fitness center and
café-restaurant with lake and Theme Park view.

172-173 (2) 172-173 (1)

WARMNESS OF ARTISTIC PARQUET < SANATSAL PARKE SICAKLIĞI

SANATSAL PARKE SICAKLIĞI, Yaşadığı ortama kişisel zevkini ve hayal gücünü özgürce yansıtmak isteyen benim
gibi mimarlar için parkede de sınırlar kalkıyor. Hammadde ve üretim tekniği ile dünyada
bir ilk olan; kullanıcıya hayal ettiği her türlü renk ve desendeki tasarımı gerçek ahşap üzerine
uygulama imkanı sağlayan Dendro firmasindan, uzay çağı teknolojisiyle üretilen ve inkjet baskı
tekniği uygulanmasıyla sınırsız tasarım imkanı sunan Kaindl koleksiyonunu bir tasarımcı olarak
bu yazımda sizler için seçtim. Çünkü bu koleksiyon parkede sınırsız tasarım özgürlüğü sağlıyor. Nasıl mı?

For architects like me who want to reflect personal taste and imagination freely on
living environments, the limits in wood flooring are disappearing. I have chosen a special
collection for you as a designer; Kaindl collection providing unlimited design alternatives by means
of space age technology and single-pass inkjet printing process from Dendro Parquet Firm, which
is number one in the world in raw material and production technique and offers its customers
the possibility of employing any color and pattern design on real wood flooring. The reason is that
this collection provides unlimited design freedom in wood flooring. How?

a

Sınırsız tasarım özelliğiyle hayal gücünü gerçeğe taşıyan Kaindl, laminat parkedeki kuralları
yıkarak gerçek ahşap üzerine dakikada 14 bin vuruşa sahip uzay çağı teknolojisi olan ‘inkjet
baskı tekniği’ ile üretiliyor. En üst katmanı doğal karakteristik ağaç kaplamadan oluşan Kaindl
parkeler sayesinde evini ya da iş yerini kendi hayal gücüne göre tasarlamak isteyenler kişisel zevklerini
artık ayak bastıkları her zemine yansıtabiliyor. Kullanıcı ve tasarımcının talebine bağlı olarak,
mevcut desen ve renklerle üretim yapılabildiği gibi, bir anne çocuğunun fotoğrafını, bir ressam

tablosunu, hatta istenirse İstanbul Boğazı’nın bir fotoğrafı bile laminat parke zemine işlenebiliyor ve
sanatsal bir ambiyansa kavuşuyor. Ayrıca doğanın yaşayan efsaneleri yaşam alanlarımızla buluşuyor.
Nasıl mı?

Kaindl, lifting the barrier to your creativity with its infinite design options,
is using a very complex inkjet printing process printing image with a density of more than 14000
pixels per square centimeter and breaking the ordinary rules in wood flooring. The top layer
on Kaindl wood floors consists of a natural characteristic wood veneer which makes possible
for those who want to design their houses or offices according to their creativeness to reflect
their personal taste on floors. While it is possible to produce with existing designs and colors at
the demand of the user and designer, a picture of a mother and child, an artist’s painting or even
the photo of Istanbul Bosphorus are able to be processed on the flooringboard according to the
demands from the customers and the designers, and an artistic ambiance could be achieved.
Besides, the living legends of the nature meet up with our living quarters. Let me explain
how?

4

5

Doğada nesli tükenmiş ve tükenmekte olan asırlık ağaçların dokusunu ve görüntüsünü yaşam
alanlarına taşımak isteyen kullanıcılar içinde gerçeğin birebir benzeri olan ürünlerden Kaindl Two ve Three
serisi ile yaşam alanlarımıza girerek…

 Kaindl Two and Three series enabling the reproduction of protected or extremely rare
woods true to the original are now in our living spaces.

6

8
Doğanın yaşayan efsanesi ve hazinesi olan asırlık ağaçlarazarar vermeden bu ağaçların gerçek doku ve görüntüsüne
sahip ürünleri yaşam alanlarına taşımak isteyen, otantik ve vintage tarzından hoşlananlar için sayısız
alternatifli çeşitlerle hoş mekanlar yaratmak elinizde. Bu da gösteriyor ki, harika yaşamımızdaki her güzellik
biz insanlar için tasarlanıyor.
 It is possible to create nice environments with unlimited alternatives for those who like
authentic and vintage styles and wish to bring wood designs which have the real texture and
look of ancient trees that are the living legendsand treasures of nature without harming them.
This shows that every single beauty in our wonderful life is designed for us.

aralık (1) aralık (2)

ENJOY YOUR COFFEE AT VIRTUAL MUSEUM < SANAL MÜZE KAHVEHANELERİNDE KAHVE KEYFİ

SANAL MÜZE KAHVEHANELERİNDE KAHVE KEYFİ, Vazgeçilmez tadıyla gönüllere taht kurmuş kahvenin; genel olarak geçmişten günümüze gelişinin tasarımla ilişkisini merak edenler, yazımı kesinlikle içecekleri Türk kahvesi eşliğinde okumalı.“Topkapı Sarayı Müzesi”nde gerçekleştirilmesi planlanan çok geniş kapsamlı bir serginin düzenlenmesine ilişkin çalışmalar 2013 yılı Kasım ayı içerisinde Topkapı Sarayı Müze Yönetimi’nin değerli katkı ve destekleri ile başlatıldı.

If you wonder the relation of the history and current state of coffee, which has conquered many hearts with its distinguished taste, in relation with design, you should read my article accompanied by a cup of Turkish coffee.
“The work on organizing a very extensive exhibition planned at the “Topkapi Palace Museum” has started in November 2013 with the valuable support and contribution of the Management of Topkapi Palace Museum.

2

Topkapı Sarayı Müzesi – Sergi Projesi Sanal Müzesi; Türk kahvesinin dünya tarihinden başlayarak, etnik ve coğrafî gelişimi, Osmanlı’ya girişi, Türk kahvesi kültürünün gastronomi ve geleneklerimiz içindeki yeri, pişirme teknikleri, servisi ve sunumu konularındaki tüm detayların, görsel kaynakların kullanıcılara sergileneceği, statik bir müze olmaktan çok, farklı etkinlikler, yarışmalar, sergi odaları, galeriler, kütüphane, arşiv ve cafe gibi bölümlerle içeriği sıklıkla yenilenecek, öğretici ve dinamik, kahve ile ilgili pek çok ilgili tarafı bir platformda toplayacak olan modern bir sanal müzenin oluşturulması projesidir.

The Topkapi Palace Museum- Exhibition Project Virtual Museum is the project of creating a modern virtual museum where all the details starting from world history, the ethnic and geographical development of Turkish coffee, its arrival to the Ottoman Empire, the place of Turkish coffee in gastronomy and our traditions, cooking, serving and presentation techniques will be exhibited to users of visual sources, which will be much more than a static museum and have sections such as activities, competitions, exhibition rooms, galleries, library, archive and café which will be frequently updated, educational and dynamic and which will collect many sides on coffee under one platform.

1
Sanal müzenin tasarımı Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından yapılmıştır. Kahvenin renginden, biçiminden, dokusundan ilham alınarak Osmanlı kültüründen esinlenilerek minimal anlayışla tasarlanılarak yapılan Kahvehane Müzesi, tasarım olarak kahvenin sadece bir kahve olmadığının ayrıca şerbet bardaklarından, fincanlardan başlayarak müzelere kadar uzanabilecek yelpazenin kanıtıdır.

The design of the virtual museum belongs to Tabanlioglu Architecture. The coffeehouse museum which was designed with the minimalist approach inspired by the Ottoman Culture and the color, style, structure of coffee, is proof that coffee is not just coffee as design, but that its wide range can start from sorbet glasses and coffee cups and find its way into a museum.

3

17 Ocak 2012 tarihinde Adile Sultan Sarayı’nda düzenlenen “Kahvenin Yolculuğu” temalı gala gecesinin ikinci ayağı 2013 yılında Viyana Spanish Riding School adresinde gerçekleştirilerek yurt dışına açılımı hedeflenmektedir. Osmanlı’da kahve kültürü, kahveyle ilgili çeşitli efsaneler, fal sanatının yanı sıra dünden bugüne eğitici özellikte bir belgeselin oluşturulması Bilintur iş birliğiyle yürütülen projedir. Bu projenin 40 yıllık hatırı olan kahve keyfi kadar özel olacağına ve hatrı olacağına eminim.

The second step of the gala night that was held at Adile Sultan Mansion on January 17th 2012 themed the journey of coffee is aimed to be held at the Vienna Spanish Riding School in 2013 which would expand this internationally. Creating a documentary on the coffee culture in the Ottomans, legends on coffee, the art of fortunetelling as well as its historical development is a project carried out with Bilintur. I am sure that this project will as special as coffee which will be remembered for 40 years.

4

Topkapı Sarayı Müzesi – Sergi Projesi Sanal Müzesi’nin tasarımı Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından yapılmıştır.
The design of the Topkapi Palace Museum – Exhibition Project Virtual Museum has been executed by Tabanlioglu Architecture.

170-171 (1) 170-171 (2)

 

RED-PINK ATTRACTION < KIRMIZI-PEMBE CAZİBESİ

KIRMIZI-PEMBE CAZİBESİ, Yazın son günlerine girdiğimiz şu günlerde İstanbul’daki en şık, renkli ve canlı restoranları bünyesinde bulunduran İstanbul Doors grubun yeni mekanı Gigi Bar Brasseri Restaurant’ın iç mimari tasarım anlayışına bakmaya ne dersiniz? Gigi Restaurant İstanbul’da İstinyepark’ta Beymen’de Fransız bir bar-brasseri olarak Sinan Erçil tarafından tasarlandı. Kullanılan canlı ve parlak renklerden özellikle kırmızı pembenin cazibesinden ötürü insan gözünü Gigi’den alamıyor!

As we are approaching the last days of summer, how about having a close look at the interior design style of Gigi Bar Brasserie Restaurant, the new venue of İstanbul Doors Group, which has the most stylish, colorful and entertaining restaurants within its body? Gigi Restaurant has been designed by Sinan Erçil at İstanbul İstinyepark, at Beymen as a French bar – brasserie. Gigi catches your eye because of the vivid colors used, especially attractive red and pink!

1

Fransız bir tarz olan parisien dekorasyon anlayışıyla tasarlanan Gigi, size kendinizi Fransa’da bir barda hissettiriyor. Kırmızı-pembe rengin cazibesinin yanısıra kuş kafesleri, kuşlar, kediler, pembe aydınlatmalar, kırmızı güllerinin cazibeli, şık, kokoş kadın portrelerinin yanı sıra bıyıklı, sakallı erkek portreleri ile mekana denge ve mizah katıyor.
Designed in a Parisienne decoration understanding in a French style, Gigi makes you feel you are sitting in a bar in France. Aside from the appeal of red and pink, bird cages, birds, cats, pink lightings, red roses, coquette, stylish and attractive female portraits as well as male portraits with moustaches and beards all add balance and fun to the location’s style.

2

3

Malzeme olarak kadife, mozaik, sarı pirinç, canlı krem, turuncu renklerin yanı sıra kullanılan ayna ile mekandaki yansıtıcı özellik de dikkatlerden kaçmıyor. Klasik Doors Group’un menü detaylarıyla lezzette olduğu kadar tasarımda da ödün vermeyeceğini bir daha gösteriyor. Tasarımındaki baştan çıkarıcı atmosferiyle birlikte dünya klasikleri ve Akdeniz mutfağı harmanı ile Gigi, yemek öncesi ve sonrası da rahatlıkla buluşma mekanı olarak tercih edilebilir. Renkli kokteylleri yemek sunumlarındaki tasarım da mekandaki tasarımı aratmayacak incelikte ve canlılıkta.

The materials used are velvet, mosaic, brass, vivid beige, orange as well as the reflections with the mirrors used in the venue all attract attention. With the menu details, you can understand that Classic Doors Group is not sacrificing from their taste and design. Together with the attractive atmosphere of the design and world classics and the Mediterranean cuisine blend, Gigi is a great choice to get together for a meal or drinks. Their colorful cocktails as well as the designs of the dishes are at the same elegance and vivacity of the venue.

164-165 (1) 164-165 (2)

LIVEN UP YOUR LOCALITIES WITH STATUES < MEKANLARINIZI HEYKELLERLE CANLANDIRIN

MEKANLARINIZI HEYKELLERLE CANLANDIRIN. Sanat dallarından biri olan heykel sanatı, gerek genel mimariyi gerek iç mekanları tamamlayan, bahçe ve parkları düzenlemek ve süslemek adına yapılan çalışmaları destekler.
20 yy.’da kullanılamaya başlayan ve mekan içinde üç boyutlu estetik biçimler yaratmayı amaçlayan
görsel sanat dalıdır.
The statue art is a visual art branch aiming to support creating three dimensional aesthetic shapes
within localities which is started to be used in 20th century. It completes general architecture as well as
interiors of localities, supports the works in arranging anddecorating garden and parks.

a

b

Çağdaş heykelcilerin  amaçlarına uygun her tür malzeme ve yöntem mevcuttur. Heykel sanatı eskiden beri mimarlıkla iç içedir. Heykeller çizim, resim ve kabartma gibi
sanatları içine alır, geçmişten günümüze yayılan bir yelpazede sanat yapıtları ve ortamları ile yakın
ilişki içindedir. Heykelde aranan özellikler arasında dayanıklılık ve kalıcı olması vardır. Bir toplumun
hayatını etkileyen ya da önemli olaylara imza atan kişilerin anısına yapılırlar. Bronz malzeme kalıpla
kolayca şekil verilen bir madde olduğundan heykel yapımında rahatlıkla kullanılır. Alçı ise kimi zaman
üç boyutlu süslemede kimi zaman boyanabilir duvar ve tavan süslemelerinde kullanımın dışında
heykel, biblo, mobilya yapımında da kullanılır. Ağaç işleme ve yontma yöntemiyle de heykeller
yapılabilir. Abanoz, ceviz, armut, gürgen gibi sert ağaçların kullanılmasıyla yapılan heykellerin yan
sıra ister alçı ister bronz ister ahşap kullansın mekanın tarzı göz önüne alınarak heykelmalzemesi belirlenir. Tabii sadece malzemesi değilyapılan heykelin geçmişten günümüze hangi zaman
diliminde olduğu da onun nerede kullanılacağına rehberlik eder. Size bu yazımda Antik Palace’ın
değerli arşivinden klasik – çağdaş heykellerin yanı sıra günümüz çağdaş heykeltraşlarından Şebnem
Keçeli’nin ve Nurdan Uzel’in heykellerinden seçimler yaptım. Seçtiğim heykellerin en önemli özellikleri,
kadın ve erkek figürlerini çok hoş ifade etmeleri ve kadın ile erkeğin bir arada kullanış biçiminin verdiğibütünlük mesajinın oldukça etkileyici olması.

All types of material and method is available for contemporary sculptors’ projects.
The art of statue making has always been entwined with architecture. Statues encompass arts like drawing, painting
and relief. It is in close relationship with art works and environments that spread out in a fan from the past to our
day. Amongst the features looked for in statues is their durability and lasting. They are made in memory of people
who have effected the lives of society or have taken part in important events. Since bronze material can easily be
shaped in moulds it is comfortably used in statue making. Plaster is also used in making statues, statuettes, furniture
aside from sometimes being used in three dimensional decoration, sometimes in decorations of paintable walls
and ceilings. Statues can also be made by wood engraving and by chipping methods. Alongside statues made from strong trees like ebony, walnut, pear, hornbeech or made of plaster, bronze, wood; the statue material is determined by considering the style of the locality. Not only the
material of the statues made but also in which time zone they are from the past to our day guides us as to where
they are to be used. In this article I selected classical – contemporary statues from the precious archives of Antic
Palace as well as from statues of our day’s contemporary sculptures, Şebnem Keçeli and Nurdan Uzel. The most
important characteristics of the statues I selected are that they express the woman and man figures very well as well
as the fact that they give a message of wholesomeness by the use of woman and man together. 

c

f

d

Bu arada müzik sevgim, Antik Dekor arşivinden seçtiğim Fernandez Armandan keman heykelini de
yazımda kullanmam adına oldukça etkileyici oldu. Mekanlarımı tasarlarken vazgeçemediğim görsel
sanat dallarından olan heykeller ve resimler, umarım sizin de vazgeçilmeziniz olur. Biz mimarlara verdikleri
ilham için tüm sanatçılara ve sanatçıları destekleyen kuruluşlara teşekkür ederim.

Besides, my love for music had a great effect in using the violin statue
of Fernandez Armandan from Antik Decor’s archive in my article. Statues are the indispensable items I use in
visual art fields when designing localities, I believe they will be your indispensables. I thank all the artists and the
organizations that support the artists for the inspiration they give us, to the architects.

ekim (1) ekim (2)