Posts

AWARE LIFE AND ART

FARKINDA YAŞAM VE SANAT

Farkında yaşamak, Mindfulness, meditasyon gibi farklı toplumlarda birçok farklı isimle tanıtılmaya çalışılan içsel bilim; yani gözlemin dışarıda bir obje yerine, bireyin iç dünyasına dönük olarak yapılması (bireyin kendi iç dünyasına izleyici ve gözlemci olarak ışık tutması) ile ilgili metotlar binlerce yıldır uygulanmaktadır. Kişinin iç dünyasını bireysel olarak araştırması için tasarlanmış birçok eski ve yeni metodolojiler bulunmaktadır.

Kişinin anda kalması, rahat ve etkin yaşaması, yaratıcılığını ve verimliliğini en üst seviyede kullanabilmesi, gerçek potansiyelini ortaya çıkarabilmesi, tüm varoluşu ile yaşayabilmesi adına tasarlanmış bu metodolojiler üzerine dünyanın önde gelen üniversitelerinde çok sayıda araştırma ve çalışma yapılmıştır. Bu araştırmalar/ deneyler doğrultusunda mindfulness veya farkındalık üzerine birçok bilimsel makale yayınlanmıştır. 1980’lerde yaklaşık yılda 8 bilimsel makale yayınlanırken 2015 yılına doğru bu sayı yılda 500 makaleyi geçmiştir.

Yapılan deney ve araştırmalarda tekniklerin hayattan kopmak değil gündelik hayatın içinde etkin, yaratıcı ve sakin bir şekilde var olmaya faydalı olduğu görülmüştür. Artık bu metodolojiler basit, sıradan ve çağdaş yaşam tarzının doğal unsuru olarak sunulmaktadır.

Farkında yaşam metodolojilerinin temelinde rahatlama bulunmaktadır. Kişiler nefes, beden egzersizleri, dans veya benzeri birçok yöntemi kullanarak rahatlamaya başlayabilirler. Gerginlik, huzursuzluk, baskı ve korkunun hüküm sürdüğü içinde bulunduğumuz çağda, bu teknikler kişilere dışsal bir aktivite yapmadan kendi iç dünyalarında gevşeme imkanını sunmaktadır.

Farkında yaşamak bir şeylere odaklanıp bireyler üzerinde baskı yaratmak değil, aksine aynı sokakta olan biteni izlermiş rahatlığında hiç bir şeye dahil olma gereği duymadan, hiç bir şeyle özdeşleşme ihtiyacına girmeden kişinin kendi iç dünyasını ( düşüncelerini, duygularını) ve çevresinde olup bitenleri rahat ve seçimsiz bir farkındalık ile gözlem yapması ile devam eder. Bu teknikler kişinin kendi dünyasında ve çevresinde olup bitenleri tüm gerçekliği ile gözlem yapmasına yardımcı olur.

Normal şartlarda odaklanma, dikkat yoğunlaştırma ve baskı üzerine tasarlanmış mücadeleci ve kişiyi gerginleştirerek başarısızlığa iten yaşam tarzının aksine farkındalık ve gözlemcilik içeren yaklaşım, bireyin en iyi haline ulaşabilmesi için bütünsel bir yoğunlukta anın içinde olmasına yardımcı olmaktadır.

Rahatlamadan sonra gelen ikinci aşama her şeyi olduğu gibi açık gerçekliği ile gözlemleyip kabul etmeye dayanır. Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek, roller ve maskelerden vazgeçmek, başkalarını memnun etme ve etkileme çabalarımızdan vazgeçmek, yaralarımızı gizlemeyi çalışmayı bırakmak ve her şeyi olduğu gibi görmek farkındalığa giden yolun temellerini oluşturur. Bu yolculuğun ilk adımları da bedensel gözlemle oluşur. Her hareketin, her adımın farkında olmak, bedendeki duyuları gözlemlemek ve güçlü bir beden farkındalığı yaşamak. Gözlemledikçe beden doğal olarak gevşemeye başlar. Daha sonra aynı gözlemleme hali zihne yani düşüncelere geçer. Ve düşünceleri özdeşleşmeden gözlemlemeye başlar.

Seçim yapmak zorunda hissetmeden, bir özdeşleşme yapmadan yaşanan seçimsiz farkındalık ve gözlem hali kişiyi mekanik/ otomatik davranış kalıplarından dışarıya çıkartır. Saati diğer kola takmak, dişleri diğer elle fırçalamak, her zaman oturduğundan farklı bir yere oturmak, güne her zamankinden farklı başlamak, gözler kapalı duş almak, nefes ritmini farketmek ve bilinçli değiştirmek gibi dışsal bazı tekniklerde kişinin mekanikleşmiş/ kalıpsallaşmış alışkanlık zincirlerini kırmasına yardımcı olur. Duygusal farkındalık; duygularla, içgüdüsel dürtülerle ve zihinsel baskılarla mekanik/kalıpsal hareket etmenin ötesine geçmeye, bilinçli ve spontane davranabilmeye, bağımsız bir bireyin gelişmesine destek olur.

Farkındalığı belli bir seviyeye gelip düşünce ve duyguların ötesinde olduğu anda kişi tam da kendisi olur. Bir tanık olarak var olmak, farkındalık tekniklerinin uygulanması ile bireylerin sübjektif olarak yaşadığı kişiye özel bir deneyimdir.

 

Farkındalık yaşama veya eyleme karşı değildir. Eylemler aynı yoğunluğu ile devam eder, hatta belki daha bile yoğun devam eder. Belki daha da yaratıcısınızdır, daha da yaşam dolusunuzdur ama mesafelisinizdir. Olan biten her şeyin gözlemcisinizdir.

Bu bağlamda yapılan bilimsel araştırmalardan bazıları aşağıdaki gibidir

  1. Altı ay düzenli jonglörlük yapan kişilerin beyinlerinde alışık olandan farklı bir düşünce sistemini tetiklediği için büyük değişimler görülmüştür. Gurdjieff isimli bir felsefecinin yarattığı danslarda zihinde benzer bir değişiklik yaratmaktadır
  2. Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir meditasyon araştırmasında 8 hafta boyunca her gün 1 saat meditasyon yapan kişilerde yapmayanlara oranla beş kat daha fazla sakat bir kişiye yardım etme eğilimi gözükmüştür.
  3. Tıp artık beden ve zihni bir bütün olarak görmeye başlamış Candace P. Bert duygularımızın bütün beden dağılmış moleküler olaylar olduğu kanısına varmıştır. Malcolm Glodwall kitaplarında yüzünde yeterince uzun süre üzgün ifade veren kişilerin sonunda depresyona girebileceklerini vurgulamıştır. Yani bedende yaşanan değişikliklerin zihni etkilediği üzerine birçok araştırma vardır. Bedensel olarak yaşanan rahatlamada aynı şekilde zihni etkilemektedir.
  4. Massachussets General Hospital’da görev yapan Sara Lazar, meditasyon ve farkındalık teknikleri üzerinde beyin taramaları yaparak araştırma gerçekleştirmiştir. Ve 50 yaşındaki meditasyon yapanların 25 yaşındakilerle beyinlerinin ön korteksinde aynı oranda odaklanma, netlik, karar mekanizması ve hafızayı etkileyen gri maddeye sahip olduklarını görmüştür. 8 hafta yapılan meditasyon uygulamalarından sonra beynin 4 farklı bölümünde kalınlaşma. güçlenme görülmüştür.
  5. Rönesans Sanatçılarından Michelangelo’ya David heykelini nasıl yaptığı sorulduğunda ‘’Mermerin David olmayan her bölümünü yontarak’’ cevabını verdiği söylenir. Farkındalık aynı bunun gibidir. Farkındalık bir şeyleri zorla dayatmak değil aksine bireysel gerçeği, özü ortaya çıkartmak kısacası daha fazla ve daha fazla kendin olma sanatıdır. Kişiye ağırlık ve gerginlik yapan, kişiye ait olmayan her türlü özdeşleşmeden kişi kendisini aynı soğanın kabuğunu soyar gibi farkındalıkla arındırır. Her geçen gün daha ve daha kendisi olur.
  6. Sanatçının sanatını ifşa ederken yorumsuz kalmasının ve olanı olduğu gibi göstermesinin, her şeyi olduğu gibi sunabilmenin keskinliğini ve gizemi ile sanatın içsel bir terapi bazında kullanılımın arasındaki fark üzerine tartışmalar çok uzun zamandır devam etmektedir. .

Yüreğin gerçeğini özleyen, arayan, hayatın getirdiği problemleri çözmeye çabalayan, şeylerin ve olayların özüne ve kendi varlıklarının içine nüfuz etmeye çalışan sorgulayıcı zihinler vardır. Bir insan sağlam şekilde muhakeme eder ve düşünürse, bu problemleri çözerken hangi yolu takip ederse etsin, kaçınılmaz şekilde kendisine dönmeli ve işe, kendisinin ne olduğu ve içinde bulunduğu dünyadaki yerinin ne olduğu probleminin çözümüyle başlamalıdır.” cümlesini 1900’lü yılların başında sarfeden “İnsanın Uyumlu Gelişimi Enstitüsü”nün ve ‘’Dördüncü Yol’’ öğretisinin kurucusu Gurdjieff, Objektif ve Subjektif olmak üzere iki tür sanattan bahseder.

Subjektif Sanat olarak bahsettiği sanat kişinin çok da farkında olmadığı, sorumluluk almadığı, bir yerde içini boşalttığı bir sanattır. Kişi kollektif etkiler, kültürel şartlanmalarında tesirinde kalarak Gurdjieff sözleri ile ‘’ kazara bir şeylerin kendini var etmesine sebep olur. Yani sanatçı kendisinin bile anlayamadığı ve üzerinde kontrol de kuramadığı fikirlerin, düşüncelerin ve ruh hallerinin etkisi altındadır. Bu etkiler sanatçıyı yönetir ve herhangi bir formda kendisini ifade eder.’’

Objektif Sanat ise kişinin tüm koşullanmaların, fikir ve duyguların ötesinde bir derinliğe ulaşabildiği ve gerçekten niyet ettiği şeyi yaratabildiği sanat şeklidir. Sanatçının her türlü etkinin farkında olup, bilinçsiz ve kazaen bir şeyler yaratmak yerine tam da farkında olduğu noktadan kontrol kendisinde olarak gerçekleştirdiği sanattır. Ve Gurdjieff’in sözleri ile objektif sanatta ‘’ Sanatçı tam niyet ettiği şeyi sanatı ile karşısındakine taşır ve sanatçının ulaştırmak istediği tüm fikir ve duyguları gözlemci tam da aynı şekilde hisseder.’’

Sadece dışa bakmamız için gösterilen filtreli pencerelerin, hissetmemiz için izin verilmiş belli duyguların dışında kalan kapı ve pencerelerden olana bakmak ve izin verilmiş, öğretilmiş veya öğretilmemiş her çeşit insana ait duyguyu kişinin kendisine hissetmek için izin vermesi bireyin kendisi ile ve gerçekle yakınlaşmasına yardımcı olmaktadır. 21. yüzyılın temel tehditlerinden biri olan kendine yabancılaşma sendromuna karşı atılabilecek önemli bir adımın kişinin dışsal faktörler karşısında yaşadığı bireysel/içsel deneyimleri araştırıp, yaşadığı farkındalık karşısında sorumluluk almak olduğu Gestalt tekniğinde dahil olduğu çağdaş psikolojide çok kabul edilir olmuştur.

Bütün toplumsal kurguyu bir tarafa bırakıp salt yalınlığı ile gerçeği görebilme deneyimine İngiliz yazar Aldous Huxley’de ‘’ Algı Kapıları’’ adlı kitabında yer vermiştir. William Blake’in ‘’Eğer algı kapıları temizlenseydi, her şey insana olduğu gibi görünürdü: Sonsuz’’ cümleleri ile kitabına başlayan Huxley ,Van Gogh’un ‘’ Sandalye’’ isimli resmi üzerine kitabında şu yorumları yapmıştı .

‘’ Van Gogh’un gördüğü iskemle özde benim gördüğüm iskemleydi, buna hiç kuşku yoktu. Ama sıradan algılamayla kıyaslanamayacak derecede daha gerçek bir sandalye olduğu halde, resimdeki şey, yinede gerçeğin olağanüstü etkileyici bir sembolünden başka bir şey değildi. Gerçekte açığa vurulan şey Öylelik’/Olduğu gibi olma/Olma hali idi’’

Asırlardır kullanılan farkında yaşam metodolojileride bir yerde insanı bu hale davet etmişlerdir. Şimdi ve Burda’nın içinde Isness/Öylelik/Olduğu gibi olma/Olma Hali.

Gurdjieff, Buddha gibi mistik/öğretmenler bu hali; hayattaki her türlü gizeme açılan bir köprü olarak görmüşlerdir.

IN THE 11. YEAR CONTEMPORARY ISTANBUL

 11.YILINDA CONTEMPORARY İSTANBUL

Çağdaş sanatı geniş alanda sanatseverlerle buluşturan Contemporary Istanbul, bu sene de Akbank’ın katkılarıyla İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda 11. Yılında sanatseverlere kapılarını açtı.

14902976_728353583989255_5124595959297555538_o

Türkiye ve uluslararası birçok sanatçının ülkemizdeki sanatseverlerle buluşmasına fırsat sağlayan Contemporary Istanbul ülkemizdeki en önemli kültür sanat etkinliklerinden. Buyıl 03-06 Kasım 2016 tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre Merkezi ve Sergi Sarayı’nda sanatseverlerle buluşacak olan fuara 19 ülkeden 70 galeri ve 520 sanatçı toplam 1.050 eseriyle katıldı

contemporary-resim-2016

contemporary-8contemporary5

Sanata meraklı olan tasarımcılar, mimarlar, içmimarlar ve her fırsatta müzayedelere katılan birileri için ülkemizde bu tür büyük sanatsal organizasyonlar olması heyecan verici.

Fuara katılan sanatçılardan bazılarının sanat eserlerini sizler için seçtik. Ahmet Gümüştekin, Sevincy, Çağatay Odabaş, SilviaPorzionato bu eserlerden bazıları

 

contemporary7contemporay22

11. yılını kutlayan Contemporary İstanbul’a bu yıl, 20 ülkeden 70 galeri ve 520 sanatçı 1500’ü aşkın eserle katılıyor. Fuar bu yıl yeni bölümü CI Design kapsamında 32 tasarımcı ve Plugin bölümünde 18 yeni medya sanatçısını ağırlıyor. İstanbul’u çağdaş sanatın merkezi haline getiren Contemporary Istanbul’un 2 Kasım Çarşamba günü gerçekleşen davetini yurt içinden ve yurt dışından çok yüksek sayıda koleksiyoner izlerken açılış davetinde 11 bin sanatsever fuarı ziyaret etti.

feryal-gulman-ahmet-gunestekin-eseri-onunde sevincy

ceylan-atukcontemporary-0

contemporary-kadincontemporary-erkek

Contemporary Istanbul’a ilişkin bu bilgileri paylaşıyorken Akbank’ı yıllardır contemporary e verdiği destekden ötürü unutmak olmaz 2007 yılında beri  Contemporary Istanbula sponsorluk desteği veren Akbank, bu yıl da fuarın ana sponsoru oldu. Sanatın değişik dallarını geniş kitlelerle buluşturacak etkinliklere bankaların bu şekilde destek olması çok önemli. Bu nedenle Akbank Contemporary Istanbul’a verdiği destekten ötürü özel bir ilgiyi hak ediyor. Bu arada Akbank’ın ana sponsor olmasının yanında birçok büyük firma da farklı alanlarda Contemporary Istanbul’a sponsor olarak destek veriyor. Contemporary Istanbul’a sponsor olan tüm firmaları görmek için www.contemporaryistanbul.com u ziyaret

edebilirsiniz.

contemporary-res

cem-yilmaz-contemporary

 

WHEN STREET DESIGN ‘GRAFFITI IS INTEGRITY OF NATURE!

SOKAK TASARIMI ‘GRAFFİTİ’ DOĞAYLA BÜTÜNLEŞİNCE!

Bu yazımız sokakları da yaşam alanları olarak görüp, doğanın yeşilini sanat içinde görmek isteyen okuyucularımız için! Öncelikle graffiti sanatı nedir sorusuna cevap verelim.Graffiti sanatı eskilere dayanan bir sanattır. Eski Mısır döneminde, yolculukları sırasında insanlar duvarlara bir takım şekiller, mesajlar ve yazılar bırakarak duvar resimlerini ve yazılarını yaratmışlardır! Tabii o zamanlar graffiti denmese de ilk grafitinin sinyalleriydi bunlar. Mısırlılardan sonra birçok ülkeden sanatçılar geçtiği yerlere resmederek imzalarını bırakmışlardır. Sokaklar da yaşam alanıdır. Biz mimarlar sokakların tasarımındada söz sahibi olmak isteriz. En çok sokakları da yaşam alanı olarak gören ülkelerde graffiti sanatı görülmektedir.


Buraya çöp dökmek ve park etmek yasaktır, yazıları graffiti’den değildir diyenler olsa da yazının tarzına ifade edilişine göre graffiti olması mümkündür! Şüphesiz çok fazla yetenek gerektiren bu sanat dalını sadece yazı olarak da algılamamak gerekir. Karakter çizen usta sanatçılar, graffiticiler kendi tarzlarını oluşturup o karakterleri adeta konuşturmuşlardır.Graffiti’yi kısaca açıklamak gerekirse duvarlara yapılan resim sanatıdır. Graffiti bir sanattır, elindeki sadece bir kutu spreyle yüreğin seslenişinin duvarlara yansımasıdır.

Bu arada grafiti yapanlara “writer” (yazıcı), graffiti’ye yeni başlayanlara da “kolpa” deniliyor. Bir de yaptığınız grafitinin başka biri tarafından bozulması, karalanmasına da “crosslamak” deyimini kullanıyorlar. Cross’la yaklaşanı crosslarsın, olay bundan ibaret. Graffiti yapan sanatçılar sadece kendi dışa vurumları değil, sosyal konuları da ele alıyorlar. Savaşın yanısıra barış gibi konularda da ele alınıyor. Özellikle yurtdışında trenlerin üzerinde yasadışı yazılar yazanlar da oluyor. Biz barış ve doğayı desteklemesi gerekiyor diyenlerdeniz. Bu yazımızda da sizler için seçtiğimiz graffitiler doğayı destekleyen graffiti örnekleridir.

Graffitinin en ilgi çekici, en renkli yazı biçimini kullanarak ortaya yepyeni tarzlar çıkarmış olmasıdır. Ve böylece “tag” adi verilen graffiti yazarı imzasına semboller, ilgi çekici resimler eklenmeye başlamış. Kimileri sayısal semboller, kimileri marka amblemi gibi şekiller kullanmıştır. Zamanla kullanılan harflerin boyutları büyümüş, harflerin içi desenlerle süslenmeye başlanmış, yaratıcılık sınır tanımamış. Herkes kendi yazım tarzını belirlemiş ve kendine uygun renkleri kullanmıştır.

FASCINATING CITY VENICE OF ART AND ARCHITECTURE.

BÜYÜLEYİCİ ŞEHİR VENEDİK’TE SANAT VE MİMARİ..

1

Venedik bienaline sayılı günler kaldığı şu günler bu yazımda  sizler için Venediğe yapmış olduğum geçmiş seyahatimden mimari, sanat dan kısa kesitler vereceğim.Gerek mimari Gerek konumu gerek suya batmış şehir özelliğiyle bütün dünya şehirleri arasında listede  ön sıralarda yer alan Venedik 118 adacık üzerine kurulu olup ticaret şehri olmasına rağmen geçmiş dönem mimarisini bozmadan korumasına romantik gondol sefaları  ile tanık olabilirsiniz. Eğer seyahatte  hedefiniz Venedik se şubat- mart aylarında gerçekleşen karnavala göre seyahatinizi gerçekleştirmenizi öneririm.Her sene karnaval zamanları değiştiği için tarihleri gideceğiniz seneye göre bakmanız gerekmektedir. Benim favori  şehirlerimden  Venediğe kısaca göz atarsak

2

San Marco (St. Mark) Meydanı:

Bütün dünyaca  Venedik özellikle güvercinleri,gondolları deniz yolu ulaşımıyla bilinmektedir.. Ünlü cafelere ve lüks mağazalara ev sahipliği yapan üzeri kapalı galerilerle çevrili büyük bir mermer salon şeklindedir. Meydan, Büyük Kanal’a harikulade güzellikteki Piazzetta’dan açılmaktadır.

Üzerinde San Marco’nun Aslanı ve San Teodoro’nun heykelleri bulunan granit sütunlar, Constantinople (İstanbul)’dan getirilmiştir.

San Marco (St. Mark) Bazilikası:

Cumhuriyetin devlet kilisesi olan Bazilika, oniki havariden birisi olan San Marco’nun kemiklerini muhafaza etmek amacı ile 1063 ve 1073 yılları arasında, Avrupa ve Bizans karışımı bir tarzda inşa edilmiştir.

Rönasans doneminde ve 17. yüzyılda bazı değişiklikler yapılmış olan Bazilikanın süslemeleri olağanüstü derecede etkileyicidir. San Marco Bazilikası’nın, soğan şeklindeki kubbesi, haçın kolları üzerine inşa edilen farklı yükseklikteki küçük kubbeler tarafından desteklenmektedir. Zengin süslemeleri bazilikaya ‘altın kilise’ ünvanını kazandırmıştır.

Yurt dışına yapılan bir seferden dönüldüğü zaman, elde edilen hazineler San Marco’da sanat eserine dönüştürülmüş, bu nedenle duvarlar, mermer ve değerli heykeller ile kalın bir tabaka ile kaplanmıştır.Ön cephe, rengarenk mermer ve heykellerle donatılmış beş adet büyük giriş kapısı ile delinmiştir.

Orta giriş kapısının üzerine, Constantinople (İstanbul)’dan getirilen meşhur dört adet bronz at heykeli yerleştirilmiştir. 1797 yılında Napolyon tarafından Paris’e götürülen dört bronz at heykeli, Fransız İmparatorluğunun sona ermesiyle yeniden Venedik’e geri getirilir. Bazilikanın içerisinin göz kamaştıran süslemeleri, ender bulunan mermerler, porfir ve Bizans ve Rönesans etkisinde altın kaplı fon özerine yapılmış mozaiklerden oluşmaktadır. 12. Yüzyıl taş döşemeleri oldukça süslüdür.

3

Doge (Düka) Sarayı:

Venedik’in bir güç ve şöhret sembolü olan saray, aynı zamanda hem Düka’nın ikamet yeri, hem de hükümetin bulunduğu yerdi. Beyaz ve pembe mermerin oluşturduğu sevimli geometrik şekillerin düzeni ön cepheye vurgulayıcı bir ifade kazardırmaktadır.

Avlu, heykellerle zenginleştirilerek süslenmiş Rönesans stilinin mukemmel bir örneğidir. Ön cephe, değişken ritmik cumbaları ile Venedik tarzı kemerler, sıva ve duvar süslemeleri ile dikkat çekicidir.

Heyet Odası, elçilerin kabul edilme odası olarak kullanılmaktaydı.

Tavan, Veronese ve öğrencileri tarafından yapılan onbir adet resim ile süslenmiştir.

Düka tahtının üzerinde, Veronese tarafından yapılmış olan ve Türklere karşı Lepanto’da elde edilen zafer anısına İsa’ya teşekkürlerini sunan hristiyan deniz komutanı Sebastian Venier’in resmi bulunmaktadır. Duvarlardaki  Venedik Dükalarının portreleri Tintoretto tarafından yapılmıştır.

Senatörler Meclisi salonunun tavanı, Tintoretto tarafından yapılan olağanüstü güzellikteki Venedik’in Kutsalaştırılması ve İsa’nın haçdan indiriliş sahnesi ile süslenmiştir. 52x23m ölçülerinde olan toplantı salonu, sarayın en güzel odasıdır. Duvarlar, Venedik tarihini anlatan resimlerle döşenmiştir; Büyük Meclis salonunda bulunan Tintoretto’nun Paradiso (Cennet)’i, dünyanın en büyük resimlerinden bir tanesidir. Sarayı ile 17. Yüzyıl hapishanesine bağlayan Ponte dei Sospiri (İç Çekme Köprüsü), 1600 yılında üzeri kapalı bir galeri şeklinde inşa edilmiştir.

Aşıkların iç çekmeleri olmayan bu iç çekmeler, mahkumların, köprünün ince kafesli penceresinden belki de hayatları boyunca son kez ve bir an için görebildikleri bir ışığın iç çekmeleridir.

Campanile (Çan Kulesi):

99m. yüksekliğindeki çan kulesinin sadeliği, bazilikanın şaşalı süslemerine büyük bir contrast yaratmaktadır. Tepesine çıkıldığında Venedik’in harikulade manzarası ile karşılaşılır.

10. Yüzyılda inşa edilen campanile, 1902 yılında yıkılmış ve yeniden inşa edilmiştir.

Saat Kulesi 15. Yüzyıla tarihlenmektedir. Kadran ayıları burç sembollerini tasvir etmektedir. Saat kulesinin yukarısında bulunan ve iki adet büyük bronz insan olan meşhur ‘Mori’ler, 500 yıldır saati çalmaktadırlar.

Canale Grande (Büyük Kanal):

15. yüzyılda Fransız yazar Philippe de Commine tarafından ‘dünyanın en güzel caddesi’ olarak adlandırılan Büyük Kanal, Venedik’in en güzel malikanelerine sahiptir.Rialto köprüsünden görüntüsüde büyüleyicidir. – Ponte di Rialto, zarif Rialto Köprüsü, 1588 – 1592 yılları arasında, bir veya daha fazla kürekleri olan harp gemilerinin altından geçebileceği yükseklikte inşa edilmiştir. Büyük Kanalın eşsiz manzarasına sahip, yan yana sıralı sayısız mağazaların bulunduğu ticaret semtinin merkezinde bulunmaktadır.

4

Yaklaşık 2 km. uzunluğunda olan kanalda, ‘Patrici”lerin yaşamış olduğu 200 adet 12. – 18. yüzyıl mermer saraylar yan yana sıralanmıştır.

5

Aslı Çarpar ve Filiz Yılmaz ile kahve keyfi

Sarayların en meşhurları;

Palazzo Corner geç Rönesans dönemi, Cà Grande’de bulunmaktadır

Palazzo Corner -Spinelli, Rönesans dönemi

Palazzo Grimani, geç Rönesans dönemi

Cà d’Oro, “altın malikane”. Venedik’in en güzelidir, geç Gotik dönemi (1440).

Palazzo Vendramin-Calergi, (Rönesans dönemi), 1883 yılında Wagner burada ölmüştür.

Palazzo Dario, Gotik dönemi

Palazzo Rezzonico, heybetli ve çok iyi dengelenmiş geç Rönesans dönemi. Bir 18. yüzyıl müzesine ev sahipliği yapmaktadır.

Palazzo Foscari, 15. yüzyıl Gotik dönemi, Doge Foscari’nin ikamet ettiği yerdi. .

Palazzo Pesaro, bir barok şahaseri (1710). Bugün, güzel sanatlar galerisi ve doğu sanatı mizesi olarak kullanılmaktadır.

6

7

8

9

COLLECTORSHIP OF CONTEMPORARY ART

ÇAĞDAŞ SANAT KOLEKSİYONERLİĞİ

Çağdaş sanat piyasasında dünyanın önde gelen isimlerinin “Yeni bir koleksiyoner nasıl doğru eserlere ulaşır? Başarılı ve sürdürülebilir bir koleksiyon oluştururken seçimlerimizi hangi yönde ve nasıl yapmalıyız? İlham verici nitelikte bir koleksiyonun incelikleri nelerdir?” hakkındaki önerilerini sizler için derledik.

Emmanuel Perrotin, Paris-Miami

İki tanesi Paris’te, bir tanesi Hong Kong ve New York’ta bulunan Emmanuel Perrotin Galeri zincirinin sahibi Emmanuel Perrotin, çağdaş sanat alanındaki ilk çalışmalarına henüz 16 yaşında Gilbert Brownstone’s galeride asistanlık yaparak başlamış. Yaklaşık dört sene boyunca büyük bir tutku olarak tanımladığı çağdaş sanata olan ilgisini dünyanın dört bir yanındaki müzeleri, sergileri takip ederek ve çok okuyarak geliştirmiş. 24 yaşında ilk galerisini açtığında, özellikle o dönemlerde çalışmalarına sponsor bulamayan, finansal sıkıntılar içinde bulunan genç sanatçılara destek verip, onların işlerindeki yaratıcı ve ilham verici yönleri Paris’teki sanat ortamında paylaşmaya gayret göstermiş. Bugün dünyada satış rakamları yüzbinleri bulan Takashi Murakami, Peter Zimmermann, Bernard Frieze ve Sophie Calle gibi sanatçılar ile çalışmayı sürdüren Emmanuel Perrotin’e göre sanat dünyasına yeni girmiş bir kişi, en az bir yıl boyunca tüm bu evrenin, piyasanın karmaşası içinde kendi zevk ve beğenilerini anlayabilmek için dünyanın dört bir yanındaki farklı perspektiflere sahip müzeleri, galerileri, müzayedeleri ve sanat etkinliklerini görmeli ve bu süreçte mümkün olduğunca çok alanında uzmanlaşmış yayınları dikkatle takip etmeli. Aynı zamanda sanat piyasası hakkında her yorumu her eleştiriyi duymalı, etrafında sanat danışmanlığı yapmak isteyen, piyasanın satış oranlarına göre yükselen sanatçıları pazarlama çabasında olan, aslında gerçek bilgilere sahip olmayan, kulaktan dolma birkaç kelime ile kendisine yaklaşmaya çalışanlarla da iletişimde olmalı. Her duyduğu yorumu kendi bilgi ve beğenisiyle karşılaştırmalı. Beğendiği sanatçıların ya da trendlerin geçmişleri hakkında bilgi sahibi olmaya çalışmalı.  Tüm bu süreç devam ederken, kendi zevkini geliştirebilecek olan koleksiyoner daha sonra ilgi duyduğu konuyu belirleyerek bu konunun derinliklerine inmeli ve bu konuya ait genç sanatçıların çalışmalarını edinip, koleksiyonunun omurgasını oluşturmalı. Aynı zamanda bu süreçte dünyanın önde gelen en önemli müzayedelerini takip ederek, piyasa hakkında bilgi sahibi olmalı.

Emanuel

 

1 Emanuel: Emmanuel Perrotin

 

Diego Cortez

Sanat Danışmanı, New York

1973 yılında çalışmalarıyla New York sanat dünyasına hızlı bir giriş yapan Diego Cortez’in sanat danışmanlığı yolundaki ilk atılımı, 1982 yılında koleksiyoner Peter Brams ile tanışmasıyla başlar. Diego Cortez bugün dünyada birçok önemli koleksiyonere danışmanlık hizmeti verirken, kusursuz bir koleksiyon inşa etme amacıyla yola çıkan yeni koleksiyonerlere de ilk başlarda asla gündemde olan sanatçıları ya da çalışmaları alarak başlamamaları gerektiğini söylüyor. Koleksiyonun her zaman bir antolojisinin olmasını savunarak, birçok sanatçının birçok çalışmasını almak yerine, birkaç sanatçının fazla sayıda çalışmasından oluşan bir seçkiyle koleksiyonunu geliştirilmesinin gelecekte her zaman doğru bir yatırım ve kuşkusuz öznel bir seçki olacağını söylüyor. Bununla birlikte her insanın aklının bir köşesinde, geçmişten gelen iyi ve kötü olanı ayırt edici bilgilere sahip olduğunu bilmesi gerektiğini ve önemli olan şeyin bu bilgileri açığa çıkarabilmek ve geliştirebilmek için çaba göstermek olduğunu vurguluyor. “Özellikle bu niteliklere sahip bir koleksiyoner her anlamda ayırt edici bir bakış açısına da sahip olacağından her zaman en doğru seçimleri yapabilecektir” diyor. Dolayısıyla bu işe yeni başlayan bir kişi ne kadar çok görüp ne kadar çok duyarsa kendi öznel beğenisini o kadar daha rahat ortaya koyabilecektir. Bunlarla birlikte kendi limitlerini bilecek kadar duyarlı ve kararlı olmalı, anlık kararlar vermek yerine, beğendiğini düşündüğü ya da trend olan sanat eserlerini takip ederek koleksiyonunu oluşturmalı. Kuşkusuz tüm bu ayrımları doğru yapabilmek ve doğru kararlar verebilmek için her zaman dünya trendleri ve müzayedeler sıkı sıkıya takip edilmeli. Gidilebildiği kadar çok müzayedelere ve sanat fuarlarına gidilmeli, dünya piyasaları izlenmeli. Yeni koleksiyon oluşturma sürecinde olanlar için bu tavsiyeleri dikkate almaları gerektiğini savunan Cortez’in çağdaş sanat piyasasındaki favori sanatçıları ise Alessandro Cattelan ve Takashi Murakami. Danışmanları için her zaman güvendiği, bildiği başlıca sanat tacirlerinden alım yapmayı ilke haline getirmiş olan Cortez’e göre kusursuz bir koleksiyona sahip olmak için önem taşıyan bir diğer nokta ise sakin kararlar vermek. Teknoloji bizi hızlı olmaya yönelttiği için günümüz piyasalarında koleksiyonerler bu hıza uymalı, her fuara, her sergiye, müzelere ve müzayedelere gitmeli, bunun yanı sıra sıklıkla sergi, fuar ve müzelerin gerçekleştirdiği etkinliklerdeki sunumlara katılmalı. “Sanatın halen bir lüks tüketim” olduğunu vurgulayan Cortez, lüksün sakin olduğunda anlamını bulacağını ve keyif verir hale geleceğini söylüyor.

CHRISTIES 7

2 Diego: Diego Cortez

 

 

François Pinault

Koleksiyoner, Paris

Pinault Britanny, Fransa’da doğmuş ve son olarak Gucci’yi öncesinde ise Printemps mağazalar zincirini satın almadan önce esasen kereste ithalat ve ihracatıyla uğraşmıştır. Aynı zamanda, meşhur Chateau-Latour şarapevinin ve de Christie’s müzayede evinin tek sahibidir. Son birkaç yılın gelmiş geçmiş en agresif çağdaş sanat koleksiyoneri olarak bilinen François Pinault, sanatın her formu ve şekline tutkuyla bağlı olan bir koleksiyoner. Paris’te kendi adına kurduğu genç sanatçıları destekleyen sergiler ve etkinlikler düzenleyen koleksiyoner iş adamı, aynı zamanda kendi koleksiyon sergilerine sıklıkla yer verdiği bir kuruluşa da sahip. Koleksiyonuna yaklaşık kırk sene önce Paul Seruiser’in bir çalışmasını almakla başladığını belirten Pinault, yıllar sonra kendisini New York’da bir müzayededen Henri Moore’un heykellerini alırken bulmuş. Ardından 1925 yılında Piet Mondrian’a ait “Taleu Losangique” tablosunu aldığında kendini bulduğunu söyleyen koleksiyoner, bu eseri aldıktan sonra hayal ettiği koleksiyonunu oluşturmaya başladığını hissetmiş. François Pinault, sanata olan bakışını ve koleksiyonunu biçimlendirirken düşündüklerini şöyle dile getiriyor: “Bugün ile iletişim halinde olduğumu hissediyorum. Ben bugünün insanıyım ve gerçekten herkesin günü yaşaması gerektiğine inanıyorum.  İnsan, devamlı dikiz aynasına bakarak, kendini geçmişe özlemle sararak yaşamayacağı gibi çoktan kutsallaştırılmış sanat eserleriyle de yaşayamaz. Bizim tanıdığımız dünya, geçmişten oluştuğu kadar bugünden ve gelecekten de oluşur. Geçmişe zaten sahibiz, geçmiş bizim için bir anlam teşkil edemez. Fakat bugün ve gelecek bir yaratıcılık çalışması gerektirir ve böylece cesaret ve macerayı mümkün kılar. Bir iş adamı olarak, doğal olarak bugün yaratılmakta olana bir çekim duyarım.” Koleksiyonuna yeni çalışmalar eklemek isteyen ya da yeni bir koleksiyon oluşturma sürecinde bulunanlara tavsiyesi her zaman kendi görüşlerine inanmaları, kendi yargılarını oluşturmaları ve nihayetinde duygularına güvenmeleri. Daima konunun uzmanlarının fikirlerini de almanın yararlı olduğunu unutmamalarını öğütleyen François Pinault’a göre bir eser alırken son kararı kişinin kendisi vermeli. Global açıdan bakıldığında sanat piyasasının her zaman dinamik bir yapıya sahip olduğunu söyleyen ünlü koleksiyoner, bunu unutmamak gerektiğine dikkat çekiyor.

CHRISTIES 6


3 Francois: Francois Pinault

 

Charles Saatchi

Koleksiyoner, Londra

Reklamcılığa, 17 yaşında başlayan Charles Saatchi’nin, 27 yaşına geldiğinde erkek kardeşi Maurice ile beraber kurduğu Saatchi&Saatchi reklam ajansı, bugün dünyanın en büyük reklam ajanslarından biri.  Yaklaşık otuz yıl önce bir koleksiyon oluşturmak için yola koyulan Charles Saatchi, bugün Londra’nın bilinen en önemli çağdaş sanat galerisi olan Saatchi Galeri’nin sahibi konumuna gelmiş. Koleksiyonerliğe 1973 yılında yaptığı Paris seyahati sırasında David Heper imzalı bir tabloyu alarak başlayan Saatchi, bugün sanat okullarına yaptığı bağışlarla da adından söz ettiriyor. Dünyanın en büyük koleksiyonlarından birini elinde bulunduran Charles Saatchi, ilk tablosunu almaya başladığı günden bu yana beğendiği ve sevdiği sanatçıların çalışmalarını satın alıp, onları galerisinde sergiliyor ve farklı koleksiyonerlere satıyor. Bunu yaklaşık otuz yıldır böyle yaptığını ve bundan çok keyif aldığını vurguluyor. İnsanların bu döngüye alıştıklarını söyleyen koleksiyoner, her bir esere sonsuza kadar sahip olmayı düşünmediğini söylüyor. Bu süreç yeni sanatçılar bularak, atölyeler, sergiler ve fuarlar gezerek sürekli kendini yeniliyor. Bu işin bir kuralı olmadığını hatta hiç kimsenin koleksiyon oluşturmak isteyen birine tavsiyeleri ile yardım edemeyeceğini düşünen Saatchi’ye göre başarılı ve sürdürülebilir bir koleksiyonun temelinde, verilen kararların çoğu zaman kişinin kendine ait olması gerektiğini şu sözlerle vurguluyor: “Genç sanatçıların azimle yarattıkları pek çok eser ortaya ilk çıkışlarının ardından kendini çöplükte bulur. Tanınmayan bir sanatçının bir cam vitrinin içine koyduğu içinde kurtlarla sarılmış, çürümekte olan bir inek kafasına alıcı bulması oldukça zordur; ta ki sanatçı bir yıldız olana kadar. Sonrasında dokunduğu her şeyi satabilir. Ama çoğunlukla, Saatchi’nin 1990’da satın aldığı Richard Wilson’ın “Yağ Odası” gibi enstalasyonları ancak sergilenebilecek alan bulunması halinde satılabilir. Dia Center’ın bu tip enstalasyonları mümkün kılması nedeniyle her zaman hayranlık içindeyim. Kısaca bazen kendinizden başka hiç kimse için bir değer teşkil etmeyen eserleri almanız ve onlara inanmanız gerekir. En çok hayranlık duyduğum koleksiyoner Kont Panza Di Biumo, tuhaf beğenilere sahip birkaç kişiden kimsenin ilgi duymadığı zamanlarda Card Andre, Donald Judd ve Dan Flavin gibi sanatçıların enstalasyonlarını toplamıştır.” Eğer bir koleksiyon inşa ederken alınan eserlerden ya da bu süreçten zevk alınmıyorsa, bu yapının hiç bir zaman koleksiyonerine istediği ölçüde güçlü ve prestijli bir koleksiyoner olma şansı vermeyeceğini belirtiyor. Ancak bu durumun geçmişten günümüze müşterileri için “toplu” koleksiyonlar hazırlayan sanat danışmanlarının artmasını hiçbir zaman engelleyemediğini de hatırlatıyor. Koleksiyonerlerin, bu dünyada oldukça önemsiz kişiler olduğunu söyleyen Saatchi’ye göre asıl önemli olan ve var olan şey sanat. Sanatı sevdikçe sanatın sadece bir yatırım olarak görülemeyeceğini aksi takdirde işin eğlencesini, zevkini kaçıracağını söyleyen Charles Saatchi, iyi yeteneklerin çok az olduğunu vurguluyor.

Saatci

4 saatchi: Charles Saatchi

 

Amy Cappellazzo

Çağdaş Sanat Departmanı, Uluslararası Eş Başkanı

Christie’s, New York

2001 yılından bu yana dünyanın önde gelen en büyük müzayede firmalarından biri olan Christie’s’te Çağdaş Sanat Departmanı’nın başında çalışan Amy Cappellazzo, daha önce Miami’de sanat danışmanı ve Rubell Family Collection&Foundation’da küratör olarak çalışmış. Aynı zamanda birçok müze için sergiler ve etkinlikler düzenleyen Cappellazzo, her sezon çağdaş sanat piyasasına yeni sanatçılar eklendiğini ve bunlardan birçoğunun akşam satışlarına girebilmek ya da satış rakamlarını yükseltebilmek için müzayedeleri tercih ettiğini söylüyor. Amy Cappellazzo, bugün çağdaş sanat alanında en bilinen ve en popüler sanatçılar Damien Hirst, Takashi Murakami, Jeff Koons, gibi isimlerin her yıl çalışmalarını geliştirerek yeni işler ürettiklerini, dolayısıyla piyasada kolayca kabul gördüklerini belirtiyor. Başarılı bir koleksiyonerin her şeyden önce kaliteli olanı bulabilmek için disiplinli bir çalışma yürütmesi gerektiğini savunan Capellazzo’ya göre: ”Bir koleksiyoner iyi bir analiz kabiliyetine sahip olabilmek için sürekli yaptığı araştırmalarla kendini her anlamda geliştirmeli. Bir eseri gördüğünde herkesten farklı bir bakışa sahip olarak eserin inceliklerini ve kalitesini anlayabilmeli. Sanat piyasası ne kadar derin? Derinlerde neleri gizliyor? Ne kadar iyi çalışmalar bu piyasada yer alıyor? Müzayedelerde göz önünde olup yükselen bayraklardan biri mi yoksa ilk elden çalışmaları satın almaya çalışan biri mi olmaktan hoşlanırsınız? Beğendiğiniz bir eser için koyduğunuz limitler güvenilir olabilir mi? Bu limitleri hangi tavsiyeler ile belirlediniz? Bunların hepsi sanat piyasasında doğru ve başarılı adımlarla ilerleyebilmek için yanıtlanması gereken çok önemli sorular. Güçlenebilmek ve doğru yolu bulabilmek için piyasa konusunda epey ders çalışmak gerekli.” Müzayedelerden eser alma konusunda oldukça hassas olan Cappellazzo, bu konunun birçok inceliği olduğunu söylüyor. Öncelikle insanların piyasada derinlikten hoşlandığını, temelde müzayedelerin de bu piyasaya şeffaflık ve demokrasi getirdiğini belirtiyor. Fakat ona göre yine de bu piyasada her şey ne kadar şeffaf da olsa bazı konular gizli kalmak zorundadır. Örneğin, bir müzayedede kimin teklif verdiğini ya da eserin kime ait olduğunu çoğu zaman bilemezsiniz ama o eser için gelen telefonları ve kalkan bayrakları sayabilir, böylece piyasanın derinliğini sezebilirsiniz. Müzayedelerde başarılı olan koleksiyonerlerin birçoğu işlerine çok iyi odaklanmış, disiplinli ve gerçekten kaliteyi arayan kişilerdir. Bütün dünyadan önce bir sanatçının değerini hissedebilen ve görebilenlerdir. İyi bir gözlem yeteneğine sahip, sonunu düşünmeyen ve durmadan teklif veren bir koleksiyoner için başarılı denebilir. Bu tip başarılı koleksiyonerler çok fazla eser alırlar, çünkü her zaman kafalarında değer düşünceleri olmaz ama her zaman kaliteyi aradıkları için bu onları iyi birer alıcı yapar. Çoğunlukla genç sanatçılarla ilgilendiğini söyleyen Amy Cappellazzo’ya göre geleceğin piyasası genç sanatçılar ile oluşacak. Genç yeteneklerin desteklenmeye ve ortaya çıkarılmaya ihtiyaçları olduğunu düşünen Cappellazzo, “Örneğin Jeff Koons tamamen müzayede satışları ile yükseliş gösteren bir sanatçı. Bugün çağdaş sanat müzayedelerinde ismini sıkça yükselen satış rakamları ile duyduğunuz Richard Prince, Cindy Sherman, Takashi Murakami de aynı şekilde müzayedeler yolu ile satış rakamlarını her geçen gün katlamaktalar“ diyor.

Amy

5 amy: Amy Cappellazzo

 

Lisa Dennison

Direktör, Solomon R. Guggenheim Müzesi, New York

Solomon R. Guggenheim Müzesi Direktörü ve Şef Küratörü olan Lisa Dennison aynı zamanda müzenin Las Vegas, Bilbao, Venedik ve Berlin’de bulunan şubelerinin de tüm koleksiyonlarından, sergi programlarından ve geliştirilmelerinden sorumlu. Bunlara ek olarak New York ve Bilbao’daki müzelerin daimi koleksiyonlarının da inşasında önemli bir role sahip. Genç bir kuruluş olan Guggenheim Müzesi, zengin bir hayırsever Yahudi olarak bilinen Solomon Guggenheim’ın özel vizyonu ile geliştirdiği koleksiyonuyla başlamış. Guggenheim Müzesi’nde Lisa Dennison küratörlüğünde Robert Rauschenberg, Claes Oldenburg ve iki kez de Roy Lichtenstein retrospektif sergileri ile Warhol ve James Rosenquist sergileri düzenlenmiş.  Dünya üzerinde sürekli yeni sanatçılar, yeni akımlar ve yeni fikirler ortaya çıktığından bahseden Lisa Dennison’a göre sayıları yüz binleri bulan bu yeni sanatçılardan, ancak pek azı bugün yükselen bir değer olarak meydana çıkabiliyor ve ses getirebiliyor. Sanat tarihine bakıldığında da asırlardır bu sürecin aynı şekilde işlediğine şahit olmak mümkün. Yükselebilen, ses getirmeyi başarmış sanatçıların ortak noktası ise evrensel dili konuşabiliyor olmaları. Bu sebeple aslında başarılı ve doğru bir koleksiyon oluşturabilmenin bir ya da iki yolu var: Öncelikle kararlı olunmalı, gerçekten hangi sanatçının eserlerine sahip olmak isteniyorsa bu sanatçının tüm evreleri dikkatle izlenmeli, araştırılmalı. Aynı sanatçıya ait birkaç desen, birkaç heykel, birkaç baskı ve birkaç yağlıboya eser alınmalı. Sanatçıyı temsil eden bütün güzel parçaları bir koleksiyonda bir araya getirmek en önemli noktalardan biri. Bir diğer nokta ise bugün değişen dünya sistemine ayak uydurabilmek için çok sık seyahatlerin yapılması. Çünkü doğru bir esere sahip olabilmek için öncelikle güçlü bir gözlem yeteneğine sahip olmak gerekir. Bu gözlem yeteneği ancak daha çok sanat eseri gördükçe, daha çok sergi gezdikçe ve müzayedelere katıldıkça pekişebilir. Bu sebeple kurgusu sağlam bir koleksiyonu oluşturabilmek için dünya trendlerini yakından takip etmeli, çok okumalı, çok gezmeli ve yeniliklere açık düşünce yapısında olunmalı.


CHRISTIES 3

6 lisa: Lisa Dennison

 

 

Glenn Lowry

Direktör, Museum of Modern Art, New York

Museum of Modern Art Direktörü olan Glenn Lowry, bugün 550 kişilik çalışan grubuna öncülük ederek müze için sergiler, yatırımlar ve yayınlar hazırlıyor. Bunun yanı sıra dünyanın en güzel 20. yüzyıl sanat koleksiyonunun da denetlenmesi ile ilgileniyor. Koleksiyon yapmanın sadece yatırım aracı olarak görülmesinin gelecekte büyük riskler taşıyabileceğini söyleyen Lowry, sanat piyasalarını inceleyenlerin satış rakamlarının her zaman çok yükselmediğine tanık olabileceğini söylüyor. Sanat piyasasında bulunan birçok kişi ile aynı düşüncelere sahip olan Lowry,  bir eseri alırken sadece yatırım odaklı bakılmasının gelecekte çok daha büyük zorlukları beraberinde getireceğini vurguluyor. Glenn Lowry’e göre başarılı bir koleksiyoner tutkulu, bilgili, kültürlü, çok okumuş, dikkatli ve özenli ama en önemlisi araştırmacı olmalı. Çok açıkça nelere ilgi duyduğunu ve bu ilgisinin nereden geldiğini iyi özümsemeli. Bu kriterlere sahip olabilmek için bu işe kendini adamalı. Ciddi olarak sanat eseri alıyor olmanın ya da bir koleksiyon inşa etmenin her zaman bir bütünlük gerektirdiğini söyleyen Lowry, bu bütünlüğün ancak anlamlı ve kaliteli olduğu zaman koleksiyonerini tatmin edebileceğini söylüyor. Lowry: “Bu süreçte yapılabilecek en büyük hatalardan bir diğeri de tüm sanatı eşit ve aynı değerde kabul edilebilir olarak görmektir. Koleksiyonerin bir sanat eserini alırken, onu yükselen satış rakamlarına göre ya da sadece tavsiyeler üzerine almak yerine kendi beğenilerini ve bilgilerini üst üste koyarak seçim yapması doğrudur. Sanat, doğası gereği hiçbir zaman demokratik olmamıştır. Bazı sanatçıların çalışmaları yüksek satış rakamları ile önemli koleksiyonlara girerken aynı dönem bazı sanatçıların çalışmaları ise ilgi görmeyerek güncel piyasaların altında kalabilir. Bir koleksiyona bakıldığında her zaman ilgi çekici ve etkileyici parçaları içinde barındırmalıdır. Eğer bu bahsedilen tavsiyeleri göz önünde bulundurarak bir koleksiyon oluşturulursa hem prestijli hem de karlı bir yatırım olduğu çok kısa zamanda fark edilebilir. Her zaman doğru yolu bulabilmek için odaklanmanın faydalı olacağını düşünen Lowry, her yıl muhteşem bir koleksiyon yaratma fikriyle milyonlarca lira harcayan bir koleksiyonerin ancak on yılın sonunda gerçekten istediği, düşlediği özelliklerde bir koleksiyona sahip olabileceğini söylüyor.

Glen

7 glenn: Glenn Lowry

 

Julia Peyton-Jones

Direktör, Serpentine Galeri, Londra

1991 yılından bu yana Galeri Serpentine’in direktörlüğünü yapan Julia Peyton-Jones, Londra’da çağdaş sanat konusunda ilk çalışmalarına Prenses Diana’nın Serpentine Galeri’nin yenilenebilmesi için bağışladığı 4 milyon pound ile başladığını söylüyor. Bugün çağdaş sanat arenasında Londra’nın halen Amerika’nın gerisinde olmasını ise İnglitere’de bu konuya eğilen yeterince galeri, müze ve etkinlik bulunmamasından kaynaklandığını söylüyor. Başarılı bir koleksiyonun oluşturulabilmesi için yeteri kadar bilgili olmanın ötesinde çok daha fazla bilgili olmanın, dünyanın her yerindeki sergi ve etkinlikleri görmenin, çok fazla seyahat etmenin önemli olduğunu vurgulayan Jones, dünyada birçok fenomen olmuş koleksiyonerin bu yolları izlediğini ve bunun sürdürülebilirliğinin ancak daha çok bilgi sahibi olmakla mümkün olabileceğini söylüyor. Bugün ne yazık ki çok paraya sahip olmanın iyi bir koleksiyoner olabilmek için yeterli olmadığını belirten Jones, iyi bir koleksiyoner olmak için ciddi olarak odaklanmış olmak gerektiğini, piyasaları ve müzayedeleri sıkı takip etmek gerektiğini söylüyor.

julia

8 julia: Julia Peyton

 

KAYNAKÇA

Adam Lindemann, “Collecting Contemporary Art”, Taschen Yayınları, 2006.

 

Resim Altları:

H1

Tim Noble and Sue Webster, Toxic Schizophrenia,1997, 516 XLamps,Holders,Coloured UFO reflector caps, foamex,aerosol paint, vinly, 51 channel multi-functional sequencer.260x200x7cm

 

H2

Gilbert&George, String-Land, 1988, mixed media,240×400 cm

 

H3

Jeff Koons, Elephant, 2003, high chromium stainless steel with transparent colour coating,96.5×76.2×50.8 cm

 

H4

Ron Mueck, Mask II, 2001, mixed media. 77x118x85 cm

 

H5

Ron Mueck, In Bed, 2005, mixed media. 161x649x395 cm (Detail)

sharks

Damien Hirst

 

Yazının devamı için Artam Global Art Design a bakabilirsiniz..

14. İstanbul Bienali’nde İstanbul’a yayılan tuzlu suyun sanat yansımaları

artinternational yazı başına konulacak
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 14. İstanbul Bienali, 5 Eylül-1 Kasım 2015 tarihleri arasında TUZLU SU: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori başlığıyla bir dizi işbirliği içerisinde şekilleniyor.
istanbul Bienali’nde, Afrika, Asya, Avustralya, Avrupa, Ortadoğu, Latin Amerika ve Kuzey Amerika’dan 80’in üzerinde katılımcının çalışmaları Boğaz’ın Avrupa ve Anadolu yakasında bulunan 30’dan fazla mekânda gezilebilecek. TUZLU SU, müzelerin yanı sıra tekneler, oteller, eski bankalar, otoparklar, bahçeler, okullar, dükkânlar ve özel konutlar gibi siyah ve su üzerindeki geçici yerleşim alanlarına yayılacak.

1. resim 14 bienal
Carolyn Christov-Bakargiev 14. İstanbul Bienali’ni şöyle anlatıyor: “Tuzlu su dünyada en sık rastlanan maddelerden biri. Vücudumuzdaki sodyum da sinir sistemimizi oluşturan en mühim içerenlerden, bir anlamda hayati ehemmiyet taşıyan bir sistemi çalıştırarak adamları yaşamda tutuyor. Tuzlu su aynı zamanda dijital çağın en yıpratıcı maddelerinden biri. Akıllı telefonunuzu tatlı suya düşürürseniz onu kuruttuktan sonra büyük olasılıkla yine çalışacaktır, ama tuzlu suya düşerse, kimyasal değişimler telefonun bozulmasına yol açabilir. 14. İstanbul Bienali’ni ziyaret ettiğinizde tuzlu suyun üstünde epey vakit geçireceksiniz. Mekânlar arasında, bilhassa de vapurlarla yapılacak seyahatlerle, ziyaretçilerin sanatı hissetmeleri süreleri yavaşlayacak. Bu da çok sağlıklı, çünkü tuzlu su solunum problemleriyle pek çok diğer hastalığın iyileşmesine yardımcı olduğu gibi sinirleri de yatıştırıyor.
2. resim 14. bienal
Sergi, Karadeniz’deki Rumelifeneri’nden Yunan mitolojisinde Altın Post’u arayan İason önderliğindeki Argonotlar’ın geçtiği, sekiz bin beş çehre sene evvel bir su kanalı olarak açılmış dar ve kavisli bir fay hattı olan İstanbul Boğazı’na, oradan da Akdeniz’e doğru, Bizans İmparatorluğu’nun düşmanlarını sürgün ettiği ve Troçki’nin 1929’dan 1933 yılına kadar yaşadığı Büyükada’ya uzanacak.
Bienalde, bazıları çok ufak olmak üzere sergilenecek 1.500’ün üzerinde eserin arasında ellinin üzerinde sanatçının yeni işlerinin yanı sıra denizbilimi tarihi, etraf çalışmaları, sualtı arkeolojisi, Art Nouveau, nörobilim, fizik, matematik ve teosofi tarihinden de yapıtlar yer alıyor. Tarihsel açıdan projeler, nöronu keşfederek 1906’da Nobel Ödülü’nü kazanan Santiago Ramón y Cajal’ın 1870 yılına ait çizimlerinden, Annie Besant ve Charles Leadbeater’ın çığır açan soyut ‘Düşünce Biçimleri’ne (1901-1905), Aslı Çavuşoğlu’nun çok eski ve artık kaybolmuş bir Ermeni tekniğini yeniden yaratarak bir böcekten al boya elde ettiği yeni projesinden Troçki’nin Türkiye’de geçirdiği dönemden esinlenen William Kentridge’in çok kanallı yeni enstalasyonuna kadar uzanacak.”
5. resim 14. bienal

6. resim 14. bienal
Carolyn Christov-Bakargiev’in bienali işbirliği içerisinde şekillendirdiği isimler arasında Anna Boghiguian, Aslı Çavuşoğlu, Cevdet Erek, Pierre Huyghe, Emre Hüner, William Kentridge, Marcos Lutyens, Chus Martínez, Füsun Onur, Emin Özsoy, Griselda Pollock, Michael Rakowitz, Vilayanur S. Ramachandran, Arlette Quynh-Anh Tran ve Elvan Zabunyan yer alıyor. Orhan Pamuk ise 14. İstanbul Bienali’nin Uluslararası Dostları ve Hamileri başlıklı destek programının onursal başkanlığını üstleniyor.
İstanbul Bienali’nin Danışma Kurulu’nda Adriano Pedrosa, Başak Şenova, İnci Eviner, Iwona Blazwick ve Ute Meta Bauer yer alıyor.
İKSV tarafından Koç Holding sponsorluğunda düzenlenen İstanbul Bienali, geçen bienalde olduğu gibi bu yıl de kapılarını ücretsiz olarak açacak. Bienal mekânları arasında sadece Masumiyet Müzesi’nin girişi ücretli olacak. Bienale aralarında DAI Dilijan Sanat Girişimi – IDeA Vakfı, SAHA – Çağdaş Sanatı Destekleme Girişimi, Avustralya Sanat Konseyi, Mathaf: Modern Sanat Müzesi (Katar Müzeleri), Acción Cultural Española (AC/E), Mondriaan Fonu, Kanada Konseyi, British Council, Henry Moore Vakfı, Culture.pl,İstanbul İtalyan Kültür Merkezi, Fransız Kültür Merkezi, Norveç Güncel Sanat Merkezi (OCA), Norveç Sanat Konseyi, Fondazione Sandretto re Rebaudengo, Schering Stiftung, Fiorucci Art Trust, Schwarz Vakfı, Dena Çağdaş Sanat Vakfı, Outset Güncel Sanat Fonu ve Kadist Sanat Vakfı’nın da yer aldığı kuruluş, müessese, uluslararası fon sağlayıcı ve fon kuruluşları da destek veriyor.

IMG-20150916-WA0003
TUZLU SUDA NASIL GEZİLİR?
Sanatseverlerin en az üç günde gezebileceği 14. İstanbul Bienali’nde, İstanbul Modern, ARTER, Özel İtalyan Lisesi ve Galata Özel Rum İlköğretim Okulu gibi mekânlar karma sergiye hane sahipliği yaparken, başka bütün mekânlarda bir sanatçı ya da sanatçı topluluklarının işleri görülebilecek.
Galata-Tophane-Beyoğlu Bölgesindeki Mekânları Yürüyerek Keşfedin
Bienal gezisine, Bankalar Caddesi üzerinde, 19. yüzyılda, Osmanlı Bankası’nın merkez binası olarak Fransız asıllı Levanten mimar Alexandre Vallauri tarafından tasarlanan ve 2011 yılında restore edilerek yeniden açılan SALT Galata ile İstanbul doğumlu İtalyan mimar Antoine Tedeschi tarafından 1863 yılında Neo-Rönesans stilinde inşa edilen tarihi Sümerbank binası ve yakın zamanda yeniden açılan Vault Karaköy The House Hotel’den başlanabilir.

Buradan deniz seviyesine doğru giden yolun sol tarafında yer alan, 1913 yılında Vasileios Kouremenos tarafından inşa edilen ve şu anda Sabancı Üniversitesi’ne ait olan Minerva Han içindeki Kasa Galeri’ye geçilebilir. Kemeraltı Caddesi’nden devam eden rotada ise neo-klasik mimariye sahip Galata Özel Rum İlköğretim Okulu ziyaret edilebilir.
Bu rotadaki bir sonraki mekân, Tophane Meydanı’nın 1957-58 yıllarındaki düzenlenmesi sırasında ambar olarak, meşhur mimar Sedad Hakkı Eldem yönetiminde inşa edilen, 2003 yılında Türkiye’nin ilk çağdaş ve modern sanat müzesine dönüştürülen ve 11 Aralık 2004 yılında açılan İstanbul Modern olacak. İstanbul Modern, bienal kapsamında karma serginin yanı sıra tarihi konumlandırmalara da hane sahipliği yapacak.

1950’li senelere kadar tütün deposu olarak kullanılan ve şu anda kâr amacı gütmeyen bir sergi alanı olarak etkinlik gösteren DEPO da bienale hane sahipliği yapacak. Tophane bölgesindeki Boğazkesen Caddesi üzerinde yer alan bir otopark ve bir dükkân da bienal mekânları arasında. 1894’teki İstanbul depreminden üç sene sonra, 1897’de inşa edilen Brukner Apartmanı, yazar Orhan Pamuk tarafından 1999 yılında satın alındı ve Masumiyet Müzesi’ne dönüştürüldü. Masumiyet Müzesi de bienale hane sahipliği yapacak.
1861 yılında kurulan ve 1919 yılında Tom Tom Kaptan sokağındaki bugünkü yerine taşınan Özel İtalyan Lisesi bir başka bienal mekânı. Bu mekânın muhtelif katlarında beş sanatçının projesi yer alacak. Aziz Eugène konağı olarak bilinen, 1869’da inşa edilmiş Fransız Yetimhanesi ise bienalin ziyarete aleni olmayan, üç “hayali” mekânından biri olacak.

Zenovitch ailesi tarafından 1890’larda inşa edilen ve 2010 yılında The House Hotel Galatasaray olarak yenilenen otelin bir odası ile gene Galatasaray bölgesindeki Bostanbaşı Sokak’ta yer alan eski bir ev de bienalin sergi mekânlarından olacak. 1901 yılında inşa edilen Cezayir binası da bir sanatçı projesine ve bienal kapsamındaki kamusal program etkinliklerine hane sahipliği yapacak.
Ziyaretçiler, İstiklal Caddesi’nden Tünel Meydanı’na doğru ilerlerken, 1863 yılında kurulan İtalyan işçi derneği Società Operaia tarafından yaptırılan ve ismini 19. yüzyılda uzun seneler İstanbul’da yaşamış Giuseppe Garibaldi’den alan Casa Garibaldi binasını görecekler. Restorasyon çalışmaları devam eden bu yapı da bienalin ziyarete aleni olmayan “hayali” mekânlarından biri olarak konumlanıyor.

İstiklal Caddesi üzerinde 1910’lu senelerde mimar Petraki Meymaridis Efendi tarafından “Meymaret Han” adıyla inşa edilen ve 2010 yılında Vehbi Koç Vakfı tarafından kâr amacı gütmeyen bir sergi alanına dönüştürülen ARTER binası, üç sergi katında bienale hane sahipliği yapacak.
1. asır sonunda inşa edilen ve Anadolu Pasajı olarak da bilinen kundura dükkânı FLO da 4. katında bir sanatçının çalışmasını ağırlayacak.
Orijinali 1893 yılında mimar Achille Manoussos tarafından tasarlanan Bristol Oteli binasının, 2005′te cephesi korunarak renove edilmesiyle inşa edilen Pera Müzesi de üçüncü katıyla bienal mekânları arasında yer alıyor. Bu bölgedeki nihai sergi mekânı ise, Kamondo ailesi tarafından 19. yüzyılda inşa ettirilen ve 2007 yılında restore edilerek 2012’den beri hizmet veren ADAHAN Otel’in bir odası ile otelin altında bulunan Sarnıç olacak.

Kabataş-Kadıköy-Büyükada Rotası
Kadıköy ve Büyükada’da da farklı mekânlar 14. İstanbul Bienali projelerine hane sahipliği yapacak. Kadıköy Yeldeğirmeni’nde yer alan bir sanatçı atölyesi de mekânlardan biri olacak.
Büyükada’da, 1997 yılından bugüne kadar toplu taşıma vasıtayı olarak hizmet veren Kaptan Paşa Deniz Otobüsü, bienal süresince iskelede kalarak sergi mekânlarından biri olacak. Büyükada Halk Kütüphanesi ise bienal konuklarını karşılayacak mekânlar arasında. Art Nouveau tarzından esinlenerek 1908-1911 tarihlerinde Kaludi Laskaris tarafından inşa edilen Splendid Palas Oteli’nin beş odası ve avlusu, bienal projelerini ve kamusal program etkinliklerini ağırlayacak.
1. yüzyılda inşa edilen, 1961 yılına kadar hususi ev olarak kullanıldıktan sonra Balıklı Rum Hastanesi Vakfı tarafından satın alınarak 2010 yılına kadar pansiyon olarak hizmet veren Rizzo Palas, 19. yüzyılın ikinci yarısındaki inşasının ardından İtalyan mimar Raimondo D’Aronco tarafından 1894 depreminden sonra restore edilen Mizzi Köşkü Büyükada’da yer alan sergi mekânlarından. Adadaki başka mekânlar ise, 1907-1908 yıllarında Ermeni bir tüccarın kızları için inşa ettiği, Troçki’nin sürgünde olduğu dönemde kısa bir süre yaşadığı tahmin edilen ve nihai zamanlarda Türkiye’de dizi çekimleri için kullanılan Çankaya 57 ile Yanaros Köşkü, başka adıyla Troçki Evi. Troçki’nin 1932-1933 seneleri arasında yaşadığı Troçki Evi, 1850’li senelerde Nikola Demades tarafından inşa edildi.
IMG-20150916-WA0007

IMG-20150916-WA0004
Bienal Şişli’den Tarihi Yarımada ve Rumeli Feneri’ne Uzanacak
İstanbul Bienali’nin Şişli bölgesinde iki sergi mekânı olacak: 1903-2004 seneleri arasında Anarad Hığutyun Okulu olarak hizmet verdikten sonra yeniden inşa edilerek 2015 yılında açılan Hrant Dink Vakfı ve Agos’un yeni binası ile Agos’un Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in Ocak 2007’de önünde öldürüldüğü, Pangaltı’daki vakfın ve gazetenin eski merkezi Hrant Dink Vakfı ve Agos – Parrhesia Alanı.
Bienal şehrin tarihi yarım adasına kadar uzanacak. İstanbul’un fethinden 24 sene sonra, 1477’de Fatih Sultan Mehmet döneminde inşa edilen en eski yapılardan biri olan Küçük Mustafa Paşa Hamamı da sergi mekânlardan biri olacak. 1990’lı senelere kadar hamam olarak kullanılan bu bina 1900 m2′lik bir alana sahip. Sultanahmet ile Bizans duvarları arasında kalan, Haliç’e kısa bir yürüme mesafesinde bulunan hamamın iki ayrı girişinde iki sanatçının işleri bulunacak.
Bienalin nihai iki mekânı da Kuzey Marmara’da yer alıyor. Rumeli Feneri’nde, üçüncü köprü inşaatının da yakından görülebildiği deniz feneri bir sanatçının projesine hane sahipliği yapacak. Soğuk harp döneminden kalan paslanmış bir radarın bulunduğu Boğazın Anadolu yakasındaki Riva Kumsalı da bienalin ziyarete aleni olmayan mekânları arasında yer alacak.

Bienalin geçici mekânı Kastellorizo (Meis)
Son olarak, bienalin geçici mekânlarından biri de Türkiye kıyılarından iki kilometre uzaklıkta olan Yunanistan adası Kastellorizo (Meis).
Adada 7-13 Eylül 2015 tarihleri arasında Fiorucci Art Trust işbirliğiyle bir proje gerçekleştirilecek.

20. yüzyılın ortasında doğan büyük sanat hareketi ZERO’nun yenilikçi ve dinamik ruhu ile İstanbul’da!

Akbank Sanat ve Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi ortak çalışmasının ürünü olan “ZERO – Geleceğe Geri Sayım” 2 Eylül’de start aldı
Yirminci yüzyıla damga vuran uluslararası sanat akımlarından biri olan ZERO’nun Türkiye’deki geniş kapsamlı ilk sergisi, Sakıp Sabancı Müzesi’nde sanatseverlerle buluşacak. II. Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan maddi, manevi ve kültürel yıkım sonrasında bir grup sanatçının “yeniden başlama” felsefesi ile bir araya gelerek bireysel ve ortak üretimlerde bulunmasıyla ortaya çıkmış bir sanat akımı olan ZERO’nun kurucu sanatçıları ile bu akıma katılan pek çok sanatçının eseri bu sergide yer alacak.
Akımın kurucuları Heinz Mack, Otto Piene, Günther Uecker’in yapıtları ile akıma katkıda bulunmuş Yves Klein, Piero Manzoni ve Lucio Fontana’nın farklı tekniklerde ürettiği 100’den fazla eseri bir araya getiren sergi, 10 Ocak 2016 tarihine kadar açık kalacak.

Geleneksel etkinliklerimiz arasına giren İstanbul Art International
Çağdaş sanat açısından dünyanın en enerjik şehirlerinden biri olan İstanbul’da yerel ve uluslararası galerilere dinamik bir platform oluşturan ArtInternational, 4-6 Eylül 2015 tarihleri arasında üçüncü defa düzenlenecek. Diğer yandan dinamik etkinlik programları, konuşmalar ve projeler ile şehrin zengin kültür birikiminin yanısıra gelişmekte olan çağdaş sanat sahnesiyle fuar ziyaretçilerine farklı deneyimler sunuyor.

“Doğu” ile “Batı”arasında doğal bir geçiş yolu olan eşsiz coğrafi konumu ile Artinternational, global çağdaş sanat sahnesine çok hızlı biçimde kültürel bir köprü oluşturuyor.
Yaşamızdaki sevgiyle kurulmuş köprüleri atlamadan doya doya yaşayacağımız sanat dolu bir eylül olsun hepimize..
sevgiyle kalın,,
Y.Mimar Sevinç Ormancı
twitter@sevincormanci


 

Olmazsa Olmazlardan Çağdaş Sanat.. İstanbul Contemporary

1

Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade ile olursa şiir, nağme ile olursa musiki,
nakış  ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltraş, bina ile olursa mimarlık olur…
M.K..ATATÜRK
Yazımı 10 kasıma özel olarak Cumhuriyeti bize hediye eden sonsuza kadar  yaşayacak olan  dünyanın en büyük lideri olan, Atam olduğu için her daim gurur duyduğum, her daim teşekkürü borç bildiğim M.K.Atatürk’e ithaf ediyorum..

2

Ali İbrahim Öcal eseri
Türkiye’nin en kapsamlı uluslararası çağdaş sanat fuarı Contemporary Istanbul dünyanın saygın galerilerini, sanat kuruluşlarını, sanat profesyonellerini, koleksiyonerleri ve sanatseverleri İstanbul’da 8. kez buluşturdu. 7-10 Kasım 2013 tarihleri arasında Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı ile İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleşmiş olan  Contemporary Istanbul bu sene 750 sanatçı, 3000 eser, 21 ülkeden 92 çağdaş sanat galerisi ile beraber   kendi içindeki değerlerini  görmeye çalıştım. ve Mimar olarak sizler için seçtiklerim ise kendi yaşam felsefem olan doğa,insan,aşk, mimari ve yaşam üzerine olanlar.

3

Murat Pulat eseri
Ana sponsorluğunu Akbank Private Banking, ortak sponsorluğunu Zorlu Center ve Yıldız Holding, özel proje sponsorluğunu ise uluslararası petrol ve doğalgaz şirketi OMV’nin nin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Türk Hava Yolları, Point, Sofa ve Martı Hotellerinin yanı sıra; Hürriyet, Sabah, Milliyet, Vogue, Bloomberg,  Habertürk ve  a Haber’in desteklediği sponsorlarla  üstlendiği 8. Contemporary Istanbul’da sergilenen eserlerin %50’si Balkanlar, Kuzey Afrika, Doğu Akdeniz bölgelerinden %50’ si ise Avrupa ve Amerika kıtasından seçki halinde sanatseverlere sunuldu.

4

Murat Kösemen eseri5

6

Çağla Cabaoğlu Art Gallery

Dünyanın en önemli galerileri arasında yer alan Marlborough Gallery, New York; Galerie Lelong, Paris; Andipa Gallery, London; Opera Gallery, Cenova; Galeria Filomena Soares, Lizbon; Galeria Javier Lopez, Madrid; Senda Gallery, İspanya; Michael Schultz, Almanya; Klaus Steinmetz, Kosta Rika, ve Türkiye’den Dirimart, Galerist, Galeri Mana, Galeri Nev, Pi Artworks, Rampa, x-ist ,PG art Gallery,Çağla Çabaoğlu Gallery,Galerie Frank Pages,Ekavart,Galeri Baranz  katılımcı galeriler arasında oldular…

7

Villa Arcontemporary
Contemporary Istanbul 8. senesinde yurtdışından birçok koleksiyoner grubunun da uğrak noktası oldu. Uluslararası Kurumsal Çağdaş Sanat Koleksiyonerleri Derneği IACCCA’nın (International Association of Corporate Collections of Contemporary Art) 30 seçkin üyesi fuar açılış günlerini izlemek üzere İstanbul’dalardı…
CI Dialogues Konferans Serisi
CI Dialogues, her yıl olduğu gibi bu yıl da güncel sanatın uluslararası fikir liderlerini konferans ve konuşmalarla bir araya getiriyor. Bu yıl ‘Yeni medya, yeni teknolojiler ve sanat’ odaklı CI Dialogues programı ‘Sanatın geleceği, geleceğin sanatı’ üzerine bir tartışma platformu oluşturacak. Dünyadan yeni medya
koleksiyonerleri, sanatçıları, kuratörleri ve konusunda uzman kişilerin katılacağı program  Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi Medya Fuarı Unpainted Direktörü Annette Doms, Loop Art Fair Komites Üyeleri ve Yeni Medya Koleksiyonerleri Isabel & Jean-Conrad L’emaitre Leyla Alaton fuar konuşmacıları arasında.
“New Horizons – Yeni Ufuklar”ın Konuğu; Rusya
Türk çağdaş sanatının yanında çevre ülkelere de ev sahipliği yaparak İstanbul’u merkez haline getirmeyi amaçlayan Contemporary Istanbul, bu sene “New Horizons – Yeni Ufuklar” bölümünde Rusya’dan galerilere, sanatçılara, küratörlere, sanat eleştirmenlerine ve koleksiyonerlere yer veriyor.
Contemporary İstanbul Rusya’dan katılım gösterecek 7 galerinin yanı sıra, sanatçılara, küratörlere, yayınlara, sanat eleştirmenlerine ve önemli bir koleksiyoner grubunu da ağırlayacak. Yeni Ufuklar kapsamında 8. Contemporary Istanbul’a katılan galeriler ise; Marina Gisich, Anna Nova Gallery, Blue Square Gallery, Galerie Iragui, Pop/off/art, Art.re.Flex Gallery, Al Gallery

8

Hakan –Seyla Ovadiya Karadeniz, Pınar Du Pre

9

Pırıl Güleşçi ile ben..PG art gallery Ayşe Wilson eseriyle..

Özel Proje; “Diyalog: Viyana’dan Sanat”
Contemporary İstanbul’un yeni proje sponsoru OMV’nin sponsorluğunda gerçekleşen özel proje “Diyalog:Viyana’dan Sanat” çerçevesinde Avusturyalı çağdaş sanatçıların eserleri sergilendi. Katılacak sanatçıların seçimi, çeşitli sanat alanlarında uzman on farklı küratör tarafından özenle yapıldı. Küratörlerin her biri, seçimlerini bir tanınmış sanatçı ile bir gelecek vaat eden genç sanatçı adayı yönünde kullandı. Jakob Lena Knebl, Brigitte
Kowanz, Hans Scheirl, Constantin Luser, Gabriele Edlbauer, Rudolf Polanzsky, Rita Nowak, Diyalog Viyana’dan Sanat kapsamında eserleri görülebilecek sanatçıların arasında yer alıyor.

Hermann Nitsch Performansı
Viyana Aksiyonizmi’nin kurucularından Hermann Nitsch (1938), 66. Boya Aksiyonu’nu (Malakt; Painting Performance), 8. Contemporary Istanbul’da 500 m2’lik bir alanda fuar boyunca sergilendi.
Humboldt Forum
Önümüzdeki deki on yıl, Berlin’in tarihi kalbinde, önemli bir küresel erisimi bulunan, eşsiz bir sanat, kültür, bilim ve öğrenim merkezinin doğuşuna tanıklık edecek. Berlin Sarayı’nın yeniden inşası ile  sanat merkezi haline gelecek Humboldt Forum’un koordinatörlüğünü çağdaş sanat danışmanı, sanat teorisi uzmanı ve aynı zamanda Contemporary Istanbul danışma kurulu üyesi Dr. Çetin Güzelhan yaptı.
Art Istanbul Sanat Haftası…
İstanbul’a olan ilgiyi arttırarak, kentin uluslararası çağdaş sanat çevrelerince daha iyi tanınmasını sağlamak ve sanat çevrelerini kente çekmek amacıyla düzenlenen “Art Istanbul” sanat haftası bu sene 4- 10 Kasım 2013 tarihlerinde ikinci defa hayata geçirildi Tüm şehirde bir hafta sürecek olan sanat  haftası Art Istanbul, sanat müzeleri, kurumlar ve galerileri içeren katılımcılarıyla sergi açılışları, rehberli geziler, sanatçı konuşmaları ve panellerden oluşan bir program sunuldu. Projenin ikinci yılında, İstanbul’da yerleşik galeriler, IKSV, İstanbul Modern, Sabancı Müzesi, Pera Müzesi, Proje 4L Elgiz Müzesi, SALT ve daha birçok sanat kurumu, sanat inisiyatifleri ve Avrupa ülkelerinin kültür merkezlerinin etkinlikleri ortak bir yapı içinde izleyiciyle paylaştı. 2. Yılında da T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği ile uluslararası alanda tanıtıldı..

10

Emire Konuk

11

HOPE

12

Hakan Helvacıoğlu,İsmet Doğan eseriyle

 
Bodrum Contemporary Art Campus…
Contemporary Istanbul sekizinci yılında Bodrum Yahşi’de “Bodrum
Contemporary Art Campus” isimli sanatçı rezidanslarının yer aldığı sanat kampı projesini başlattı. Akademik koordinatörlüğünü Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman’ın üstlendiği sanatçı kampı programı, 12 ay boyunca uluslararası kurum ve üniversiteler ile iş birliği halinde yurtiçi ve yurtdışından genç çağdaş sanatçılara eğitim ve üretim imkanı sunuyor. 2 milyon dolarlık yatırımla hayata geçen BCAC, dünyaca ünlü çağdaş sanatçıları Bodrum’a davet ederek genç sanatçılarla beraber çalıştılar. Katılımcı çağdaş sanatçıları belirleyecek BCAC Seçici Kurulu; Prof. Dr. Ali Akay, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı, Küratör, Contemporary Istanbul Danışma Kurulu Üyesi, Ali Güreli, Contemporary Istanbul Yönetim Kurulu Başkanı, Bige Örer, İstanbul Bienali Direktörü, Faruk Sade, Siyah-Beyaz Galeri Sahibi, Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman, Kadir Has Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Contemporary Istanbul Genel Koordinatörü, Michael Schultz, Gallery Mıchael Schultz Sahibi, Contemporary Istanbul Danışma Kurulu Üyesi, Tarık Ersin Yoleri, Yoleri Fine Art Galerisi Sahibi…
CI BİENALETKİNLİKLERİ;
Çoğulcu, Şiirsel, İronik’ Sergisi…
Contemporary Istanbul ve The Sofa Hotel işbirliğiyle 10 Eylül – 10 Ekim 2013 tarihleri arasında 13. İstanbul Bienali ile eşzamanlı olarak düzenlenen ve Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman’ın küratörlüğünü yaptığı ‘Çoğulcu, Şiirsel, İronik’ Sergisi; sanatseverlere son dönem güncel sanatından 18 çağdaş eseri içeren geniş bir yelpaze sundu.

Contemporary Istanbul’un 8. yılında en büyük yeniliği Plug-in Istanbul Yeni Medya Fuarı. Video, yeni medya ve genel anlamda dijital sanatın bütün tarzlarına adanmış Plug-in Istanbul; ses ve ışık enstalasyonları, etkileşimli ve jeneratif sanat işleri, iç mekan mapping projeleri, robotik tasarımlar 1.000 m2’lik bir alanda buluşturarak mimari çalışmalara da öncülük etmiş oldu.
Dünyaca ünlü Marlborough Gallery, sergi dolayısıyla, Ahmet Güneştekin onuruna Nişantaşı Park Şamdan’da özel bir kutlama yemeği verdi. Ev sahipliğini Marlborough Gallery direktörlerinden Marcia Levine ile Michael L. Gitlitz’in yaptığı yemekte sanat, siyaset, medya, iş ve cemiyet hayatından isimler ağırlarken Contemporary İstanbul’un özel proje sponsoru olan OMV, DIYALOG: ART FROM VIENNA sergisi için  İstanbul Kültür Merkezi’nde düzenlenen kokteyle OMV CEO’su Gerhard Roiss ve OMV Türkiye davetin evsahipliğini üstlendi, Viyana Belediye Başkan Vekili Michael Ludwig, Avusturya Başkonsolosu Christine Wendl, Avusturya Büyükelçisi Kalus Wölfer gibi isimlere de ev sahipliği yaptı.
İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı ile İstanbul Kongre Merkezi’nde 16 bin metrekarelik alanda gerçekleşen Contemporary Istanbul’u  açılış günün sonunda 17 bin sanatsever ziyaret etti. , Fuarda yer alan eserlerin toplam değeri ise 180 Milyon TL iken yüksek fiyatlı eserler arasında yer alan Jaume Marianna Bronze ex. 2/3 isimli eseri ise alıcı buldu.

13

Talia- Muge KaraMızrak- Rahşan Düren,Rahsan Düren eseriyle

14

Stories of the water eseriyle Mehmet Günyeli- Sevinç Ormancı- Hakan Özkaraman

15

Rabia Güreli- Mustafa Taviloğlu- Ali Güreli, Contemporary İstanbul

16

Ali Güreli, Cem Yılmaz , Contemporary İstanbul..

 

 
Contemporary Istanbul etkinlikleri dahilinde düzenlenen ‘SLINKACHU GLOBAL MODEL VILLAGE’ sergisinin açılış davetinin yanı sıra olmazsa olmaz çağdaş sanat her daim  devam ediyor.devam etmeye de devam edecek.Bize çağdaş sanat ortamını  dolu dolu sağlayan  herkese tek tek teşekkür ederim..
“Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz fakat sanatkar olamazsınız..
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir…” M.K.Atatürk

17 18

.. yaşamlarımızda nice mutlu çağdaş sanat paylaşımlara hep beraber…
Y.Mimar Sevinc Ormancı
sevincormanci@superonline.com
Twitter @sevincormanci