Posts

IN THE 11. YEAR CONTEMPORARY ISTANBUL

 11.YILINDA CONTEMPORARY İSTANBUL

Çağdaş sanatı geniş alanda sanatseverlerle buluşturan Contemporary Istanbul, bu sene de Akbank’ın katkılarıyla İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda 11. Yılında sanatseverlere kapılarını açtı.

14902976_728353583989255_5124595959297555538_o

Türkiye ve uluslararası birçok sanatçının ülkemizdeki sanatseverlerle buluşmasına fırsat sağlayan Contemporary Istanbul ülkemizdeki en önemli kültür sanat etkinliklerinden. Buyıl 03-06 Kasım 2016 tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre Merkezi ve Sergi Sarayı’nda sanatseverlerle buluşacak olan fuara 19 ülkeden 70 galeri ve 520 sanatçı toplam 1.050 eseriyle katıldı

contemporary-resim-2016

contemporary-8contemporary5

Sanata meraklı olan tasarımcılar, mimarlar, içmimarlar ve her fırsatta müzayedelere katılan birileri için ülkemizde bu tür büyük sanatsal organizasyonlar olması heyecan verici.

Fuara katılan sanatçılardan bazılarının sanat eserlerini sizler için seçtik. Ahmet Gümüştekin, Sevincy, Çağatay Odabaş, SilviaPorzionato bu eserlerden bazıları

 

contemporary7contemporay22

11. yılını kutlayan Contemporary İstanbul’a bu yıl, 20 ülkeden 70 galeri ve 520 sanatçı 1500’ü aşkın eserle katılıyor. Fuar bu yıl yeni bölümü CI Design kapsamında 32 tasarımcı ve Plugin bölümünde 18 yeni medya sanatçısını ağırlıyor. İstanbul’u çağdaş sanatın merkezi haline getiren Contemporary Istanbul’un 2 Kasım Çarşamba günü gerçekleşen davetini yurt içinden ve yurt dışından çok yüksek sayıda koleksiyoner izlerken açılış davetinde 11 bin sanatsever fuarı ziyaret etti.

feryal-gulman-ahmet-gunestekin-eseri-onunde sevincy

ceylan-atukcontemporary-0

contemporary-kadincontemporary-erkek

Contemporary Istanbul’a ilişkin bu bilgileri paylaşıyorken Akbank’ı yıllardır contemporary e verdiği destekden ötürü unutmak olmaz 2007 yılında beri  Contemporary Istanbula sponsorluk desteği veren Akbank, bu yıl da fuarın ana sponsoru oldu. Sanatın değişik dallarını geniş kitlelerle buluşturacak etkinliklere bankaların bu şekilde destek olması çok önemli. Bu nedenle Akbank Contemporary Istanbul’a verdiği destekten ötürü özel bir ilgiyi hak ediyor. Bu arada Akbank’ın ana sponsor olmasının yanında birçok büyük firma da farklı alanlarda Contemporary Istanbul’a sponsor olarak destek veriyor. Contemporary Istanbul’a sponsor olan tüm firmaları görmek için www.contemporaryistanbul.com u ziyaret

edebilirsiniz.

contemporary-res

cem-yilmaz-contemporary

 

FROM EMRESYONIST ART TO THE REAL SPACES

EMPRESYONİST SANATDAN GERÇEK MEKANLARA

Empresyonizm Türkçe anlamıyla İzlenimcilik, 19. yüzyılda ortaya çıkmış bütün sanat dallarını etkisi altına almayı başarmıştır. Bu yazımızda da empresyonizm akımının iç mimariyi, mimariyi hatta kentleşmeyi nasıl etkisi alabileceğini inceledik ve sonuçtan çok güzel izlenimler edindik. Sizlere bu izlenimlerimizi uygulamalı bir tabloda anlatacağız. Örneğin, Van Gogh’un ‘Meuble La Chambre’ eserinden ilham alınarak tasarlanan bir yatak odasında yattığınızı hayal edin! Sizde yarattığı etkiler, izlenimler nasıl olurdu? Diğer seçenek Van Gogh’un yarattığı eserlerinden ‘Cafe Terrace Night’ da ki gibi bir sokak tasarlandığını ve içinde kahve içtiğinizi hayal edin! Bir başka deyişle sanatta dış etkilerin içe yansımasını- iç dünyamızda yarattığı etkileri hissetmek için Van Gogh’un eserini ilham alarak tasarlanan bu sokak da yaşadığınızı hayal edin! Ya da Monet’in yarattığı eseri ‘First Studio’ yu ofis olarak tasarlayarak içinde çalıştığınızı! Peki Henri Toulouse Lautrec’in eserlerinden esinlenilerek yaratılan mekanlarda arkadaşlarınızla eğlenmeye ne dersiniz? Bütün bu yarattığımız tasarımlarımızın sizin içinizde yarattığı izlenime dikkat edin! Empresyonizm temelinde sizler için sanatçıların eserlerinden ilham alınarak tasarlanan tasarımlar da içinizde yarattığı duyguları hissedin! Sanatseverlerin bildiği gibi bu akıma, bağlı olan sanatçılar, tabiatı gerçekte olduğu gibi, bütün detaylarına bağlı kalarak değil, ancak ondan edinilen izlenimle sanatlarında anlatmayı hedef edinmişlerdir. Dış aleme, ondaki varlıklara ve nesnelere karşı ilgisizdirler. Empresyonistlere göre sanatçı doğrudan doğruya gerçeği değil, gördüklerinin kendisinde uyandırdığı duygu ve düşünceleri esas alır, gerçekçiliği ve nesnelliği ikinci plana atarak, kişisel yorumu izlenimi ile ön plana çıkar.

İzlenimcilikte, yorumlar ve izlenimler, sanatçıdan sanatçıya değiştiği ve her sanatçı eserinde kendinde oluşan duyguyu ve izlenimi anlatacağı için, oluşan edebi eser, yazarın veya şairin kişiliğine iç dünyasına dair izler taşır. Empresyonistler, etkici, özgür ve duygucudurlar. Zaten empresyonizm, etki – duygu – hayal dünyası demektir. Daha çok edebiyatta ve resimde gelişmiştir. Ancak görünen o ki yakın gelecekte Empresyonizmi ilham alıp mekanlarına yansıtmak isteyenler oldukça içmimarı- mimari dede sanatın yansımaları daha güçlü hissedilecektir ve gelişecektir.

WORLD’S BEST ART HOTELS..

DÜNYANIN EN İYİ SANAT OTELLER  

 

Bu yazımız yakın zamanda seyahate çıkacakların kalacağı otellerde bile sanatı her daim görmek isteyenler için.

Artık dünyanın en iyi otellerinin en belirgin özelliği sanatı kendi mekanları içinde barındırıyor olması ve birçok sergi mekanlarının yanı sıra lobilerinde Picasso’nun ve yemek odalarında Warhol gibi sanatçılarının eserlerine rastlamamız. Sizler için dünyadan en iyi sanat otellerinden seçimler yaptık. Bunlardan birinde konaklarken otelin kafesinde otururken bile müze salonları yanı başında olduğu için her an zengin kültürel bir deneyim yaşamaya ve kendinizi otelden çok müzede olduğunuzu hissetmeye hazır olun.

Sanat, en genel anlamıyla yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır. Tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar yaratılmış olsa da sanat her yerdedir. İster müzeye gidelim ister restoran a isterse seyahat için seçtiğimiz otellere.

HOTEL GRAND, ZÜRİH

En iyi özel sanat müzesi olarak bilinen, Hotel Grand+ ortalama 90 adet sanatçıdan oluşan benzersiz bir koleksiyona sahip. Bu sanatçılardan Salvador Dalí, Keith Haring ve Takashi Murakami dev heykeller, Andy Warhol “Büyük Retrospektif Resim” ile konukları selamlıyor; Ayrıca otelde the Rolling Stones, Sylvester Stallone ve Keith Richards ve Slash imzalı bir gitar ve kendine özgün resimler göreceksiniz. Eserleri olan diğer sanatçılar ise Fernando Botero, Sol LeWitt, Joan Miro, Henry Moore, ve Damien Hirst…


 COLOMBE D’OR, PROVENCE, FRANSA

Colombe D’or Cote D’Azur da 25 odalı bir otel. Eserlerini bulundurdukları sanatçılardan Pablo Picasso, Henri Matisse ve Marc Chagall gibi modern ustalar ile uzun bir geçmişi vardır. Matisse, Picasso tabloları, Braques ve Miro yemek salonunda, yüzme havuzunun olduğu bir kenarda ise Alexander Calder asılı duruyor. Sanatın yanısıra lavanta kokuları ile de otel tarihle ayrılmaz bir üçlü.


ROME CAVALIERI, ROMA

Fransız dönem mobilyaları ve Marie Antoinette tablonun yanı sıra Kraliyet eserlerden 1725 Beauvais bir duvar halısı ile dikkat çeken Rome Cavalier’de kalacaksanız güçlü sanat birikiminden ötürü bir sanat tarihçisi ile tur düzenlemenizi öneririz.

BELLAGIO, LAS VEGAS
Las Vegas Bellagio oteli seçtiğiniz takdirde düzenli değişen 1998 Güzel Sanatlar Galerisi’ne zaman ayırmanızı tavsiye ederiz. Sergilerde Picasso, Faberge, Monet, Van Gogh, ve Lichtenstein eserlerinin yer aldığına tanık olursunuz. Ayrıca Yousuf Karsh, Winston Churchill, Brigitte Bardot, Audrey Hepburn, Ronald Reagan ve Grace Kelly gibi ünlü insanların portreleri ile BGFA ilk fotoğraf sergisi de burada bulunuyor. Lobide göz kamaştırıcı Dale Chihuly’dan cam yükleme sanatınada burada rastlıyabilirsiniz.


GRAMERCY PARK HOTEL, NEW YORK CİTY

Sanatçı Julian Schnabel tarafından tasarlanmış, Gramercy Park Hotel kendi başına bir sanat eseridir. Damien Hirst, Jean-Michel Basquiat, Kenny Scharf, ve Andy Warhol dahil olmak üzere birçok sanatçının eserleri Rose Bar, Yeşim Bar, ve Teras gibi ortak mekanlarda görüntülenir.


BRIDGE HOUSE HOTEL, LONDON

Victoria Ve Albert Müzesi’ne sadece kısa mesafe uzaklıkta bir konumda, 19. ve 20. yüzyıl eserlerinin geniş ve özel bir koleksiyonuna sahiptir. Toulouse Lautrec, Charles Schultz Snoopy, Renoir, Picasso ve Chagall gibi sanatçıların seçilmiş eserleri sergilenir. Ayrıca Picasso, Matisse, Pierre-Joseph Redouté, Charlotte Fawley ve Ludwig Bemelmans’dan eserlerde mevcuttur.

21C MUSEUM HOTEL, LOUISVILLE, KENTUCKY

Çağdaş sanat koleksiyoncuları Laura Lee Brown ve Steve Wilson tarafından kurulan 21 ülke genelinde yayılan çeşitli oteller topluluğudur. Chuck Close, Kehinde Wiley, Mickelene Thomas, Bill Viola ve Kara Walker sanatçılarının eserlerinin yer aldığı 85 fazla sergi gerçekleşmiştir.

HENRY JONES ART HOTEL, HOBART, AVUSTRALYA

Avustralya’nın ilk özel sanat oteli olan Hobart dönüştürülmüş ambarlardan oluşturulmuş. Tarihi bölgesinde çağdaş sanat sergilerinde yerel sanatçılara odaklanarak deneyimli ve yeni olduğunu ispatlıyor.

THE SURREY, NEW YORK

Surrey, Upper East Side Relais & Chateaux Hotel, çağdaş sanat sergileri yapması ile biliniyor. Christie’nin eski sanat uzmanı Jenny Holzer Donald Sultanın otelde düzenli olarak yaptığı yeni sergileri kaçırmak istemiyorsanız bir sanatsever olarak New York’ta kalmanız için size öneririz.

 

Yazının devamı için www.archisections.com a bakabilirsiniz..

FASCINATING CITY VENICE OF ART AND ARCHITECTURE.

BÜYÜLEYİCİ ŞEHİR VENEDİK’TE SANAT VE MİMARİ..

1

Venedik bienaline sayılı günler kaldığı şu günler bu yazımda  sizler için Venediğe yapmış olduğum geçmiş seyahatimden mimari, sanat dan kısa kesitler vereceğim.Gerek mimari Gerek konumu gerek suya batmış şehir özelliğiyle bütün dünya şehirleri arasında listede  ön sıralarda yer alan Venedik 118 adacık üzerine kurulu olup ticaret şehri olmasına rağmen geçmiş dönem mimarisini bozmadan korumasına romantik gondol sefaları  ile tanık olabilirsiniz. Eğer seyahatte  hedefiniz Venedik se şubat- mart aylarında gerçekleşen karnavala göre seyahatinizi gerçekleştirmenizi öneririm.Her sene karnaval zamanları değiştiği için tarihleri gideceğiniz seneye göre bakmanız gerekmektedir. Benim favori  şehirlerimden  Venediğe kısaca göz atarsak

2

San Marco (St. Mark) Meydanı:

Bütün dünyaca  Venedik özellikle güvercinleri,gondolları deniz yolu ulaşımıyla bilinmektedir.. Ünlü cafelere ve lüks mağazalara ev sahipliği yapan üzeri kapalı galerilerle çevrili büyük bir mermer salon şeklindedir. Meydan, Büyük Kanal’a harikulade güzellikteki Piazzetta’dan açılmaktadır.

Üzerinde San Marco’nun Aslanı ve San Teodoro’nun heykelleri bulunan granit sütunlar, Constantinople (İstanbul)’dan getirilmiştir.

San Marco (St. Mark) Bazilikası:

Cumhuriyetin devlet kilisesi olan Bazilika, oniki havariden birisi olan San Marco’nun kemiklerini muhafaza etmek amacı ile 1063 ve 1073 yılları arasında, Avrupa ve Bizans karışımı bir tarzda inşa edilmiştir.

Rönasans doneminde ve 17. yüzyılda bazı değişiklikler yapılmış olan Bazilikanın süslemeleri olağanüstü derecede etkileyicidir. San Marco Bazilikası’nın, soğan şeklindeki kubbesi, haçın kolları üzerine inşa edilen farklı yükseklikteki küçük kubbeler tarafından desteklenmektedir. Zengin süslemeleri bazilikaya ‘altın kilise’ ünvanını kazandırmıştır.

Yurt dışına yapılan bir seferden dönüldüğü zaman, elde edilen hazineler San Marco’da sanat eserine dönüştürülmüş, bu nedenle duvarlar, mermer ve değerli heykeller ile kalın bir tabaka ile kaplanmıştır.Ön cephe, rengarenk mermer ve heykellerle donatılmış beş adet büyük giriş kapısı ile delinmiştir.

Orta giriş kapısının üzerine, Constantinople (İstanbul)’dan getirilen meşhur dört adet bronz at heykeli yerleştirilmiştir. 1797 yılında Napolyon tarafından Paris’e götürülen dört bronz at heykeli, Fransız İmparatorluğunun sona ermesiyle yeniden Venedik’e geri getirilir. Bazilikanın içerisinin göz kamaştıran süslemeleri, ender bulunan mermerler, porfir ve Bizans ve Rönesans etkisinde altın kaplı fon özerine yapılmış mozaiklerden oluşmaktadır. 12. Yüzyıl taş döşemeleri oldukça süslüdür.

3

Doge (Düka) Sarayı:

Venedik’in bir güç ve şöhret sembolü olan saray, aynı zamanda hem Düka’nın ikamet yeri, hem de hükümetin bulunduğu yerdi. Beyaz ve pembe mermerin oluşturduğu sevimli geometrik şekillerin düzeni ön cepheye vurgulayıcı bir ifade kazardırmaktadır.

Avlu, heykellerle zenginleştirilerek süslenmiş Rönesans stilinin mukemmel bir örneğidir. Ön cephe, değişken ritmik cumbaları ile Venedik tarzı kemerler, sıva ve duvar süslemeleri ile dikkat çekicidir.

Heyet Odası, elçilerin kabul edilme odası olarak kullanılmaktaydı.

Tavan, Veronese ve öğrencileri tarafından yapılan onbir adet resim ile süslenmiştir.

Düka tahtının üzerinde, Veronese tarafından yapılmış olan ve Türklere karşı Lepanto’da elde edilen zafer anısına İsa’ya teşekkürlerini sunan hristiyan deniz komutanı Sebastian Venier’in resmi bulunmaktadır. Duvarlardaki  Venedik Dükalarının portreleri Tintoretto tarafından yapılmıştır.

Senatörler Meclisi salonunun tavanı, Tintoretto tarafından yapılan olağanüstü güzellikteki Venedik’in Kutsalaştırılması ve İsa’nın haçdan indiriliş sahnesi ile süslenmiştir. 52x23m ölçülerinde olan toplantı salonu, sarayın en güzel odasıdır. Duvarlar, Venedik tarihini anlatan resimlerle döşenmiştir; Büyük Meclis salonunda bulunan Tintoretto’nun Paradiso (Cennet)’i, dünyanın en büyük resimlerinden bir tanesidir. Sarayı ile 17. Yüzyıl hapishanesine bağlayan Ponte dei Sospiri (İç Çekme Köprüsü), 1600 yılında üzeri kapalı bir galeri şeklinde inşa edilmiştir.

Aşıkların iç çekmeleri olmayan bu iç çekmeler, mahkumların, köprünün ince kafesli penceresinden belki de hayatları boyunca son kez ve bir an için görebildikleri bir ışığın iç çekmeleridir.

Campanile (Çan Kulesi):

99m. yüksekliğindeki çan kulesinin sadeliği, bazilikanın şaşalı süslemerine büyük bir contrast yaratmaktadır. Tepesine çıkıldığında Venedik’in harikulade manzarası ile karşılaşılır.

10. Yüzyılda inşa edilen campanile, 1902 yılında yıkılmış ve yeniden inşa edilmiştir.

Saat Kulesi 15. Yüzyıla tarihlenmektedir. Kadran ayıları burç sembollerini tasvir etmektedir. Saat kulesinin yukarısında bulunan ve iki adet büyük bronz insan olan meşhur ‘Mori’ler, 500 yıldır saati çalmaktadırlar.

Canale Grande (Büyük Kanal):

15. yüzyılda Fransız yazar Philippe de Commine tarafından ‘dünyanın en güzel caddesi’ olarak adlandırılan Büyük Kanal, Venedik’in en güzel malikanelerine sahiptir.Rialto köprüsünden görüntüsüde büyüleyicidir. – Ponte di Rialto, zarif Rialto Köprüsü, 1588 – 1592 yılları arasında, bir veya daha fazla kürekleri olan harp gemilerinin altından geçebileceği yükseklikte inşa edilmiştir. Büyük Kanalın eşsiz manzarasına sahip, yan yana sıralı sayısız mağazaların bulunduğu ticaret semtinin merkezinde bulunmaktadır.

4

Yaklaşık 2 km. uzunluğunda olan kanalda, ‘Patrici”lerin yaşamış olduğu 200 adet 12. – 18. yüzyıl mermer saraylar yan yana sıralanmıştır.

5

Aslı Çarpar ve Filiz Yılmaz ile kahve keyfi

Sarayların en meşhurları;

Palazzo Corner geç Rönesans dönemi, Cà Grande’de bulunmaktadır

Palazzo Corner -Spinelli, Rönesans dönemi

Palazzo Grimani, geç Rönesans dönemi

Cà d’Oro, “altın malikane”. Venedik’in en güzelidir, geç Gotik dönemi (1440).

Palazzo Vendramin-Calergi, (Rönesans dönemi), 1883 yılında Wagner burada ölmüştür.

Palazzo Dario, Gotik dönemi

Palazzo Rezzonico, heybetli ve çok iyi dengelenmiş geç Rönesans dönemi. Bir 18. yüzyıl müzesine ev sahipliği yapmaktadır.

Palazzo Foscari, 15. yüzyıl Gotik dönemi, Doge Foscari’nin ikamet ettiği yerdi. .

Palazzo Pesaro, bir barok şahaseri (1710). Bugün, güzel sanatlar galerisi ve doğu sanatı mizesi olarak kullanılmaktadır.

6

7

8

9

EERE LANDSCAPES, FROM ISTANBUL

İSTANBULDAN ÜRKÜTÜCÜ MANZARALAR, İnsan hayatı söz konusu olduğunda, hiçbir zaman hesap vermeyen bir yönetim anlayışına sahibiz. Şehri şehir, kentliyi de kentli yapan en önemli unsur kentsel dış mekan yaşantısıdır. Türkiye’nin bir çok şehrinde olduğu gibi göz bebeğimiz İstanbul’da da kentsel dış mekan yaşantısı oldukça zayıftır. Çevremize şöyle bir göz ar-tarsanız bunu görmeniz hiç de zor olmayacaktır. Ayrıca, bunun sadece Boğaz’da değil, şehrin her yanında bulaşıcı hastalık gibi yayıldığını görürsünüz. İstanbul büyüdükçe, geniş alanlara yayıldıkça, bu soruna çözüm bulunması gerekirken, sorun İstanbul!un büyümesine paralel olarak daha çok büyümüştür. Sorunları maddelemek gerekirse tarihsel süreklilik çerçevesinde  çevre kararketi ve çevresel kimlik bozukluğu, insani ölçeğin kaybolmuş olması ilk sıraları alır. Tüm bunların sonucunda da çirkin manzaralar olmuştur. İnsanı insan yapan mekanlarda değil, yaşantıdan uzak yerlerde yaşanılarak yanlış noktalara gelinmiştir.

istanbuldan ürkütücü manzaralar2 copy

Diğer kentlerimizin yanı sıra, dünya güzeli İstanbul’umuzda yaşamak keyif olması gerekirken kabus olmuştur. 1999 yılında yaşadığımız depremlerin ardından yaşanan büyük can ve mal kayıpları, kaçak ve ruhsatsız çarpık yapılaşmalarda, gecekondu bölgelerinde, çoğu denetimsiz inşa edilmiş binalarda meydana gelmiştir. Özellikle bilime aykırı imar planı alanlarındaki bu yapılaşmalarda zemin özellikleri dikkate alınmamış; fay hatları, su havuzları, heyelan bölgeleri yapılarla doldurulmuştur. Türkiye’de 1940’lardan bu yana, plansız yapılaşmanın hakim olmaya başlaması sonucu deprem felaketleri ve doğal afetler kaçınılmaz olmuştur. İmar planı olmayan ve imara açılmaması gereken bölgeler siyasi kararlarla yüksek katlı yapılaşmaya açılmıştır. İmar afları, depreme davetiye çıkaran kaçak ve ruhsatsız yapılaşmaya, plansız kentleşmeye ve çirkin manzaraların oluşmasına ön ayak olmuştur.

istanbuldan ürkütücü manzaralar3

Daha önce de bilim adamları , meslek odaları, üniversiteler tarafından, özellikle İstanbul’un Türkiye’nin en önemli deprem kuşaklarından birinin üzerinde olduğu bilinmesine rağmen, önlemler alınamamıştır. Ne yazık ki fatura ağır olmuştur ve kayıplarımız oldukça fazladır. Kayıplarımızın önemli bölümü ise aslında bir doğal afete ya da depreme değil, bina-kötü zemin olarak formüle edilen bir anlayışa kurban gitmiştir. İnsan hayatı söz konusu olduğunda hiçbir zaman hesap vermeyen bir yönetim anlayışına sahip ve bu çeşit felaketlere maruz kalınan ülkemizde, bu imar düzeninin tek sorumlusu sadece deniz kumu kullanan müteahhitler değil, imar aflarının yasallaşmalarına sebep verenlerdir. Bu sistem ya da sistemsizlik, vurguncu inşaat sektörünün eşşiz çirkinlikte ve ayakta zor duran binalar yapmasına izin vermiştir.

istanbuldan ürkütücü manzaralar4

Bahsi geçen sistem ; plan ve yönetmelik denetiminden yoksun çevreye, en başta da insana ve insan denetiminden yoksun çevreye, en başta da insana ve insan sağlığına duyarsız düzenin tek sorumlusudur. Bu sisteme çözüm ise imar reformunu gerçekleştirmek ve imar konusunda ne olursa olsun taviz vermemektir. Bu konuda taviz verenler kim olurlarsa olsunlar, mutlaka cezalandırılmalıdırlar. Ayrıca, meslek odalarına kayıtlı kişilerin de sorumlulukları çerçevesinde, görevlerini yerine getirmedikleri taktirde meslek odalarından çıkarılmaları gerekmektedir. Günümüz mimarına gerekli yetki ve sorumluluk verilmelidir. Günümüz mimarı hasara uğramış çevreyi onarmak amacıyla bazı temel hedefler seçmelidir. Bu hedefler, çevreye karşı yitirilen insani ölçeği yeniden kazandırarak, çevreyi yapılar ve dış mekanlar ile bir bütün şeklinde görerek ve kentsel dış mekan yaşantısını canlandırarak gerçekleşmelidir.

istanbuldan ürkütücü manzaralar5

Yeniden yapılanma sürecinde her şeyden önce İstanbul’un çarpık, dengesiz ve kötü yapılaşmasını düzeltecek imar reformu gereklidir. İmar afları ve denetimsiz yapılanma, depremin ve çarpık görüntünün temel  nedenleridir. Bu nedenlere bağlı olarak hiçbir şekilde taviz verilmemelidir. İnsan hayatının sağlıklı,düzenli ve hak edilen bir şekilde yaşanabilmesi için ve yine geleceğe, sağlıklı ve güvenle yaşanabilecek bir çevre bırakabilmek; doğru davranabilmek adına gerekli olan psikolojik yapıya sahip bir toplum seviyesine ulaşabilmek için bu gereklidir, hatta şarttır.

istanbuldan ürkütücü manzaralar-1

istanbuldan ürkütücü manzaralar-2

ISTANBUL CHURCHES FROM PAST TO PRESENT

İSTANBULDAN GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KİLİSELER, İstanbul Tarihi Yarımada’da Bizans İmparatorluğu Dönemi Tanıkları  Kiliseler

Bu sayımızda yazımda İstanbul Kültür Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü Araştırma Görevlisi Sinem Dışkaya’nın “İstanbul Tarihi Yarım Adada Bizans İmparatorluğu Dönemi Tanıkları Kiliseler” Yüksek Lisans Tezine yer vermek istedim: Bizans İmparatorluğu çökmekte olan Roma’nın yerine daha sağlıklı ve uzun sürmesi istenen yeni Roma düşü ile oluşturulmuş bir imparatorluktur. Yeni devlet, Roma’nın devlet yönetimi, şehir kuruluş sistemi, sanatı ve kültürü gibi birok kurum yapısını kendine örnek almıştır. Bizans İmparatorluğu bin yıllık egemenliği süresince, Hıristiyanlığın belirleyiciliğinde, Roma, Grek ve Doğu etkilerinin çerçevesinde, kendi damgasını vurduğu sanatını oluşturmuştur. İmparatorluğun doğu bölgesini yöneten Licinius bölgede Hıristiyanların büyük bir çoğunluk oluşturduğunu görmüş ve  313 yılında Hıristiyanlığı özgür kıldığını belirten bir bildiriyi Nicomedia’da yayınlamıştır. Aynı yıl İmparatorluğun batısını ele geçiren Conctatinus ile Licinius, Milano’da birbirlerinin yönetimini tanıtmak için buluşmuşlar ve Hıristiyanlığı özgür kılan bilgirgeyi yayımlamışlardır [1]. Büyük Theodosius ise 380 yılında Hıristiyanlığı devletin tek geçerli dini olarak ilan etmiştir [2]. Milano bildirgesiyle özgürlüklerine özgü dinsel yapılarını gerçekleştirmeye girişmişlerdir. Kiliseler, vaftizevleri, martyrionlar bu coşkunun mimariye yansımasını oluşturmuştur. İmparatorluğun kültür ve sanat ürünlerinin hem sayıca, hem de değerce en önemlileri Byzantion’da (İstanbul) toplanmıştır. Constantin’in yaptırdığı büyük kiliseler, belirli bir tipe göre yapılmamış olmakla birlikte, genellikle Roma  bazilikalarından etkilenmiştir.Bu planlamalar sonraki dönemlerde evrensel olarak kullanılacak  olan klise mimarisi şemasını oluşturacaktır. İstanbul’un fethinden sonra, Osmanlılılar tarafından  birçok kilise ve benzeri yapı camiye çevrilmiştir. Günümüzde İstanbul kenti Asya’yı Avrupa’ya, Doğu’yu Batı’ya bağlayan ve kendi adını taşıyan (Boğaziçi denilen eski adı ile Bosporus Trakhios) bir boğazın iki bölüme ayırdığı geniş bir toprak parçası üzerine yayılmaktadır.

kiliseler1 copy

Eski kent ise, günümüzde kenti ikiye bölen boğazın batı yakasının güney ucunda yer alan ve ” Tarihi Yarımada ” olarak tanınan, üçgen bir yarımada üzerine kurulmuştur. Bu yarımada üzerinde bulunan Bizans Kiliseleri, inşa edildikleri dönemin tüm özelliklerini sergilemekte aynı zamanda geçirdikleri değişim-gelişimleri izleme, saptama açısından Bizans mimarisinin karakteristik örneklerini oluşturmaktadır.Bizans mimarisi başlangıçta ilk çağın mimari tiplerinden faydalanmış ve bunları yeni amaçlarına uydurmasını bilmiş, bir çağrış, bir toplantı yeri olan bazilikayı hıristiyanlaştırarak kilise haline getirmişlerdir. Tarihi süreç boyunca Hıristiyan dini kendi iç enerjisiyle yaşayan ve büyüyen bir din olmuştur. Bir din için en önemli iki unsur olan özgürlük ve güven unsurları ise Constantinus  tarafından sağlanmıştır. Böylece, Roma dünyasının kiliselerle kaplandığı ve giderek büyüyen Hıristiyan topluluğunda yoğun bir tanrıbilimsel etkinliğin geliştiği görüldü. İlk kez olarak, imparator vaftiz edildi ve devlet, kilisesinin iç işleriyle ilgilenmeye başladı. [4]. Consrantinus’un, yaptırdığı büyük kiliseler, belirli bir tipe göre yapılmamış olmakla birlikte,söz konusu kiliselerde genellikle ilk Hıristiyan bazilikalarının etkisi görülmekteydi. IV-VI yy.da Bizans kendi mimarlığını aramaktaydı. Bina tipleri, Geç Roma Dönemi tipi kiliselerdi. Uzunlamasına dikdörtgen planlı bazilika tipi yapılar, içi iki sütun dizisi ile üç nefe ayrılmıştı, ortadaki nef yandakilere oranla daha genişti ve narteks adı verilen holden oluşuyordu. Bunun iki yanındaki merdivenlerden yan neflerin üstünde yer alan ve kaldınlara ait olduğu bilinen galerilere çıkılıyordu. Bu bazilikaların üstü, çift eğimli ve kiremit kaplı ahşap bir çatı ile örtülüydü. Bu basit ve yalın kilise tipinin örneklerinden biri de V yy.da yapılmış olan ve Constantinople’da ayakta kalan en eski kilise olarak bilinen, Samatya ile Yedikule arasındaki Hagios Studios Manastırıdır. Günümüzde yıkı durumunda olan yapının geniş bir orta nefi, her iki yanında ise birer yan nef bulunmaktadır. Orta nef yan neflerden daha yüksektir.Yan neflerin üzerinde galeriler bulunaktadır, ancak galeri katına çıkan merdiven yıkılmış olduğundan yeri saptanamamıştır. 18.yy daki yangından sonra girişe göre sağ taraftaki sütunlar kaldırılmış, ahşap çatıdan da günümüze hiç bir iz kalmamıştır. Bizans tarihinin en parlak dönemi, bayındırıcı ve sanat destekçisi olan imparator lustinianos’un ( 527-65) yönetimi altında geçen dönemdir.Bizans mimarisinde Ayasofya’nın yapımı ( VII yy. ) ile altın bir dönem açılmış, basit bazilikal plan yerini merkezi kubbeli bazilikaya bırakmış ve Bizans kilisesi kendi anlayışına uygun bir kilise şeması geliştirmiştir. Merkezi planlı yapıların düzeni, kubbeli bazilikaların en görkemlisi olan Ayasofya’da orta nefin üst mimarisinde ve ana mekanda görülmektedir. Dış narteksi, çapraz tonozlarla örtülü geniş bir ana narteks izlemekte, iç kısım ise sütın dizileri ile üç nefe ayrılmıştır. Ora nefin üstünü dört payeye oturan kubbe örtmektedir.

kiliseler2 copy

Ayasofyanın dış görünümü ve apsise doğru bakış Galeri katına kadar olan kısım “yeryüzünü”, onun üzerinde bulunan pencereler, yan neflerin üzerindeki pencereli bölümler kube, ışıklar ve mozaiklerle gökkubbeyi, “tanrısal evreni” simgeleyecek şekilde süslenmiştir. Yer ve gök birbirinden ayrılmak istenmiştir. Bazilikal planın dışarıdan algılanması için yan nefler alçak, orta nef yüksek tutulmuş ve dışardan da algılanacak şekilde yapının dış yüzü oluşturulmuştur. Bazilikal planın Tanrıya giden bir yol olduğu belirtilmiştir. Dış yüz dünyaya, iç yüz Tanrıya ait kısım olduğundan, dış yüzde sadelik iç mekanda ise süslemeler hakimdir. Yuvarlak bir ana mekan oluşturacak biçimde inşa edilen bu binalarda mekanın üstü, yapının bütününü kaplayan bir kubbe ile örtülmüştür. Bu tipin en yalın örneğide kubbe, sekiz köşeli bir plana göre inşa edilen dış duvarlara oturur. Bu tipin  güzel bir örneği Sergios ve Bakhos Kilisesi ( Küçük Ayasofya Camii) dir. Dış duvarları, pek düzgün olmayan bir kare oluşturan yapının 8 paye ile oluşturulan sekizgen bölümü basık ve dilimli bir kubbe ile örtülmüştür.Bu orta mekan doğu yönünde ileri doğru uzanan ve dışarı taşan bir apsise sahiptir. Revak beş bölüme ayrılmış ve her bölümün üstü bir kubbe ile örtülmüştür. Ortada kalan bölüm cephede yükseltilerek hem cephenin monotonluğu giderilmiş, hem de esas girişe işaret edilmiştir. Bizans tarihinde yedinci yüzyıl en karanlık dönemlerden biridir. 726 ortaya çıkan ve kiliselerin dini resimlerle süslenmesini yasaklayan bir akım olan, ikonoklazma (tasvirlerin tahribi, kırılması dönemi) döneminin etkisiyle sade yapılı kiliseler inşa edilmiştir. İkonoklazma döneminin 842’de bitmesi ile başlayan orta dönem, Bizans tarihinde ikinci parlak devir olarak bilinmektedir.Bu dönem dokuzuncu yüzyıldan 1204 ‘de IV Haçlı Seferi’nin Bizans’a yönelmesi ve İstanbul’u ele geçiren Latinlerin bir Latin İmparatorluğu kurmalarına kadar sürmüştür.Makedonya ve Komnenoslar dönemine rastlayan bu dönem Bizans’ın ilk rönesans devri olmuştur. [9] Karanlık dönemdekinden farklı olarak bu dönemde dinsel yapılarda küçük boyutlar kullanılmış ama dış çizgilerin zarif, ölçülerin uyumlu olmasına önem verilmiştir. Tasarımda Hristiyanlığın simgesi olan haç artık kilise planı olarak seçildi.Kasnak üzerine kubbeyi yerleştirerek, yükselerek Tanrının evrenini simgelemişlerdir.Ayrıca Kilisenin ikonoklazmaya karşı kazandığı zaferden duyulan coşku ve bunun itici gücü, Hıristiyan sembolizminin bir anda sanat dünyasını kaplamasına yol açmıştır. Apsisin de en uçta ve doğuda olması ile Tnrı’ya ulaşma geleneği sürdürülmüştür.

kiliseler3

Tarihi Yarımada içerisinde Laleli’de bulunan Myrelaion Kilisesi (Bodrum Cami) bu örnekte olan yapılardan biridir. İlk dönemde haç kısmı yükseltilmiş, köşelerdeki küçük kubbecikler alçak bırakılarak dışarıda da plan tipi algılanmıştır. Bina tipi dörtgen içinde haçvari kilise planı ve bir kasnak üzerine oturulmuş kubbe sisteminden oluşur. Yan payandaların yanında taşıyıcı sistemi  güçlendirmek için ayaklara ve kemerlere yer verilmiştir. İlk dönemlerde, dış cepheler yalın iken bu dönemde süslemeler ortaya çıkmakta, iç mekanda da renkli zengin süslemeler dikkat çekmektedir. Yüksek bir kripta üzerine kurulmuş olan kilisede, dört sütunlu Yunan haçı planı açık bir şekilde algılanır.Narteksi izleyen naos,  dört narin payenin yardımıyla oluşturulmuş bir Yunan haçı biçimindedir. Kubbe kasnağına açılmış sekiz büyük pencere, iç mekanı daha aydınlık kılmakta ve göğün Tanrının ışığını içeriye almaktadır. Özel biçimli tuğlalar ile örülmüş taşıyıcı ayaklar iç mekana göze çarpmazken, dışarıdan algılanmakta ve cephenin hareketliliğini de arttırmaktadır. Bu dönemde kiliselerin mimari oluşumunda en önemli bölümler gökyüzünü simgeleyen kubbe, yeryüzü ile gökyüzü arasındaki bağıntıyı sağlayan sembolik unsurlar olan padantifler ve Hıristiyanlığın özünün sembolü diye nitelendiren bema kısımlarıdır. Apsis yeryüzü kilisenin sembolüdür. Narteks ise daha dünyasal karaktere sahip bir hazırlık mekanıdır. Palailodoslar döneminde Bizans mimarisi son bir rönesans devresi yaşamıştır.Bu dönem bir artakalış, bir can çekişme olmuş; bir diriliş olmamıştır.Bu dönemde sanat kilisenin  sert kurallarından sıyrılmış ve dinsel konuları daha özgür bir biçimde yorumlamıştır.Antik şekilli bazilikal kilisenin, taş-tuğla cepheler,kasnaklı kubbelerin yükselişi gibi özellikleri vardır. Genelde cephe mimarisi önemsenmiş, cephelerde pencere boyutları artmış, doluluk boşluk oranları değişmiş,pencere yüzeyleri büyümüştür. Son Bizans döneminin mozaik ve freskolarıyla en görkemli resim koleksiyonunu oluşturan  Khora Manastır Kilisesi ( Kariye Cami ) bu dönemin özelliklerini yansıtmaktadır. Sonuç olarak; İstanbul Tarihi Yarımada’da bulunan Bizans kiliselerine bütün savlara karşı, öncelikle dinsel açıdan bakıldığında, işlevsel olarak mimari özellikleri korunmuş ve din dışı yapılara dönüştürülmeyip dinsel tapınma özelliğine uygun yapılar olarak kalmış, camiye ya da müzeye çevrilerek kullanıma açılmışlardır. Günümüzde çoğunluğu harabe halinde olan ve bu nedenle kullanılamayan Bizans kiliselerinin restitüsyon projeleri hazırlanarak kısmi rekonstrüksiyonları yapılabilir ve bulundukları alanlar düzenlenerek açık hava müzeleri şeklinde  -yeni statü ile- ziyaret  güzergahı yapılarak günümüzde giderek önem kazanmaya başlayan inanç turizmine açılabilir…

kiliseler-1

2

Kaynaklar

  • [1] Simson, Macel, Civilisation de L’antiquite’et le Christinisme, Paris: Anthaud, 1972, s.244-245
  • W.Haussig,Historie de la Civilisation Byzantine, Paris: Jules Tallandier, 1971,s.37
  • [2] Ostrogorsky, Georg, 1986, Bizans Devlet Tarihi, (çev.Fikret Işıltan), Ankara,TTK, s.49; Haussig, a.g.e, s.99
  • [3] R.Janin,Bizans İstanbul’u, 1950, s.66
  • [4] Lemerle, P., 2004, Bizans Tarihi, (çev.Galip Üstün ), İstanbul, İletişim yay., s.25
  • [5] Milligen, A.von, 1912, Byzantine, Churches in Constantinople, London, s.212-217
  • [6] Grabar, A, 1966 L’Age D’or De Justinien, Gallimard.
  • [7] Eyice, S., 1995,İstanbul Ansiklopedisi, Cilt 4, İstanbul Türk Tarih Vakfı Yayınları.
  • [8] Yerasimos, S., 2000, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul
  • [9] Yıldız, H.Dursun. 1982, Anadolu uygarlıkları ansiklopedisi, İstanbul, Görsel yay.,s.453-58
  • [10] Müller, W., 2001, İstanbul’un Tarihi Topoğrafyası, YKY

SEPETÇİLER KASRI…

SEPETÇİLER KASRI’nda açılmış bir restoran Hammam. Restorana bağlı daha birçok bölüm var. Sepetçiler Kasrı, 17.yüzyılda Topkapı Sarayı’nın deniz kenarında yıkılmadan tamamı kalmış köşklerden biri. Köşkün adı Padişah Sultan İbrahim zamanında sepetçilerin bu yörede bulunmasından Sepetçiler Kasrı olmuş. Bir mimar olarak eski binaların yenilenmesinin ve korunmasının yanındayım. Bu nedenle böyle bir girişim şahsen hoşuma gitti. Bu yenileme ve restorasyonun minimum hatalarla gerçekleştirilmesi her mimar gibi benim de tercihim. Fakat ne yazık ki İstanbul’da bu, en mükemmel binalarda bile genellikle mümkün olamıyor.

mimar olarak eleştirdim2

mimar olarak eleştirdim3

Bu sayımızda bu konuya girmek istemiyorum. Çünkü restorasyon, apayrı bir konu. Böyle mekanların canlandırılma düşüncesi bile bazen insanı mutlu etmeye yetiyor. Bu sayımızda, Sepetçiler Kasrı’nın dekorasyonu ile ilgili inceleme yaptık. Genel atmosferi amacına uygun dekore edilmiş olan restorana gittiğim gün bir Pazar günüydü. Amacına uygun dekore edilmişti diyorum çünkü oraya kafamda birçok sorun varken gittim. Oradan çıkışımda dinlendiğimi fark ettim. Belki dekorasyonda hiçbir stile bağlı kalınmamıştı. İki bölümden oluşan Hammam Restaurant’ın birinci bölümü, sıcak, hoş, dinlendirici dağ evini anımsatan bir mekan olarak yaratılmış

mimar olarak eleştirdim5

mimar olarak eleştirdim6

İkinci bölüm ise daha şık çizgilerde liman restoran özelliği taşıyordu. Belli bir stile bağlı kalmadan yapıldığı için stil olarak olmasa da mekanın çizgisine göre önerilerimiz olacak. Özellikle dağ evini anımsatan duvarlarda doğaya dönük resim yapan bir ressamın eserleri sergilenebilirdi. Duvara asılı olan Parliament reklam panosu promosyon ürünleri ile antrede toplansa çok daha iyi sonuç verirdi. Doğal malzemelerin bağlantısı açısından mekanı başarılı buldum. Fakat daha iyi sonuç için oturma elemanları ferforje yerine malzemelerin doğallığı ile bütünleşecek bambu tarzı mobilyalar olsa daha iyi sonuç veriridi diyorum.

mimar olarak eleştirdim7

mimar olarak eleştirdim8

Ferforjenin deri ile kaplanması o soğukluğu kısmen almış. Ayrıca bir diğer eleştirim, müzik hoparlörünün kapı girişinde çok ayak altında oluşu. Hammam’ın deniz kenarındaki bölümünde ise daha şık, sıcak, hoş bir atmosfer hakim. Bu bölümde de belli bir stile bağlı kalınmamış. Bu bölümün denizin tam yanında olması bile mekanın dinlendiriciliğini vurguluyor. Ayrıca Hanzade Sultan ve Haseki Sultan diye isimlendirilen eklektizmin hakim olduğu mantika mobilyalarla dekore edilen bölümü özel toplantı, yemek ve dinlenme salonu olarak kullanabiliyorsunuz. Sultan İbrahim ismi altında ise nikah töreni gibi değişik amaçlar için özel hazırlanmış bir bölüm var. Sonuçta bir mimar olarak eleştirmen olsamda Hammam’dan çıkarken, bir vatandaş olarak dinlenmiş olduğumu hissettiğimin altını çizebilirim…

mimar olarak eleştirdim

mimar olarak eleştirdim4

 

 

 

Berdush’un en lüks mobilyası, yeşili ve Boğaz manzarası

Bu sayımızda son günlerde parlayan yıldızı ile dikkatimizi çeken Berdush’u seçtik.Bunda en büyük payın dekorasyonda çok işletmede olduğu kesin.Berdush’u iç mimari anlamda incelediğim zaman dikkatimi çeken ismiyle paralel yapılan düzenlemesindeki başarı.Dekorasyonda altın kural,ismiyle paralel yapılan düzenlemelerdir.Bu kural,dekorasyonda ne bulacağınız konusunda sizi sınırladığı için daha fazlasını aramıyorsunuz.Berdush da çizgisindeki rahatlığı ve berdushluğu(!) ile bu kurala uymuş.Berdush’un bahçesinde kullanılan mobilyalar gerek seçilen malzemeleri,gerek renkleriyle bahçeyle oldukça iyi bütünleşmiş .Bu malzeme ve renk seçimleri bahçesinde iyi sonuç versede iç mekanında özellikle hep koyu renk seçilmesi açısından biraz  daha yorucu ve monoton geldi.

33

berdushun en lüx mobilyası-12

Kendilerine önerim,iç mekanda açık ve canlı renklere de yer verilmesi,mekandaki monotonluğu kısmen yok etmesi açısıdan iyi sonuç verebilir.Gerçi bu sayımızda özellikle Berdush’un iç mekanından çok bahçesini incelediğimiz için iç mekanına önerm çok fazla olmayacak.Bahçesinde mekan çok fazla büyük olmadığı için kedilerine önerim ,barın arkasında kalan iç mekanla bağlantı sağlayan pencereleri sürgülü veya monta ile çıkarıp,takılabilir-tarzdan yapmaları olabilirdi.Çünkü yıldızı parlayan bir mekan olarak yazın mekan küçük gelebilir.Ayrıca yağmurlu havalar için de mekanı içeri almak bir çözüm.Bahçe rahatlığının ve berduşluğunun (!) yanısıra çok lüks bir mobilyaya sahip.O da ,yeşil görüntüyle birlikte Boğaz manzarası,Berdush’un iç mekanının aksine bahçesinde seçilen koyu renk ve malzeme mekana avantaj sağlamış.Nasıl mı? Yemek yenilen bu mekanda mobilyanın yer döşemesinin doğayla bütünleşerek koyu renk olması manzaranın ön plana çıkması açısından olumlu sonuç vermiş.

berdushun en lüx mobilyası-2

Hiçbir dekor güzel bir manzaranın önüne geçemediği için doğayla yarışmamalı,onunla bütünleşmelidir.İç mekanın aksine bahçesinde koyu renk malzeme ve mobilyanın monotonluğu.Boğaz manzarası ve yeşil görüntü ile yok edilmiş.Uzun lafın kısası kişilerin dekorasyondan çok manzarayla ilgilenecekleri gün gibi ortada.Berdush’un bahçesinde yemek bölümü dışında bar bölümüde düzenlenmiş.Bar bölümünün arka plana alınması yerleşim açısından doğru bir karar.Böylece sadece içki almak isteyip ayakta duranlar daha çok olduğu için yemek yemekte olanların önünü kesmemiş oluyorlar.Böylece herkes muhteşem boğaz manzarasından yararlanmış oluyor.Ayrıca yemek böümünün köşesinde bordo kırmısızı giydirme koltuklar da manzarayla yarışmayacak  şekilde  mekana renk getirmiş.Bu arada canlı müzikte Cihan Doğan ’ı da dinlemenizi tavsiye ederim .Yeşil ve Boğaz manzarası olmayanlar için böyle bir mekan oldukça güzel bir şans.

berdushun en lüx mobilyası-ggggberdushun en lüx mobilyası-2

LE SELECT’TE HEDEF SEÇKİNLİK

Bu sayımızda Levent’ten bir mekan seçtik:Le Select.Le Select’in dekorasyonuna kısaca değinirsek,geçmişin asil çizgilerini taşıyan,Fransız kültüründen etkilenmiş olduğunu görürüz.Özellikle Neoklasik Stil’den bahsedelim.Dönem 1760-1789.Milliyetçilik akımları,Napolyon seferleri,Yunan ve Roma etkileri bu stilin biçimlenmesinde etkin oluyor.İnsanlar,Neoklasik Dönem’de tasarımın özünden,en zevk alıyorlar.

4le select te hedef seçkinlik - Copy1 copy

Mobilyada bu stilin önemli özellikleri strüktürde kuvvetli ayaklar,çok ince sular var.Bu arada duvar panoları,kağıt veya kumaşla kaplanıyor.Boncuk,ip gibi iç içe geçmiş yapraklar birbirini takip eden,bördürlü ve düz hatları oluşturuyor.İskemlelerde kayıtlar yok.Kontur hatları değişik,düz hatlar hakim.Kurumlar yok.Ayak bileşiminden küp ve dikdörtgen prizmalar var.Renklerde hardal sarısı,bej,pastel mavi ve pembeler mekanlara hakim.

4le sselect te hedef seçkinlik - Copy1 copy

4le select te hedef seçkinlik - Copy2 copy

Günümüze kadar gelen stiller arasında Neoklasik en rağbet görenlerden.Sebebine gelince,tamamen geçmişin asil çizgisini taşıyan Fransız kültüründen etkilenmiş olması.Mekan-mobilya ilişkisi kesinleşiyor.Her şey uyum içinde.Ayna ve porselen çok görülüyor.3 ayaklı ve tek noktada birleşen çeşitli işlevler için kullanılan aslan mevcut.Kültür düzeyinin artışının en fazla olduğu zaman.Süs olarak çelenk,fiyorik zeytin dalı ve müzik aletleri,yaldız görülüyor.Düz yuvarlak kemerler var.Marküteri işçiliği geometrik biçimlerde.Mobilyada lake çok görülüyor.Döşeme kaplamasında goblen kumaşlar var.Bu özellikleri daha sade ve yalın haliyle Le Select’te görüyoruz.Le Select sadece Fransız kültüründen değil,1800-1900 yılları arasında yaşayan İngiliz aristokratların resimlerini duvara asarak İngiliz asilliğini de vurgulamış.Ayrıca Le Select,özellikle iş adamları ve politikacılara hitab ediyor.

4le selecct te hedef seçkinlik - Copy2 copy

 

Duvarda asılı duran İngiliz aristokratların resimleri de bu düşünceyi vurguluyor.Özellikle duvara resmi yapılan şişman ve zayıf insan resimlerine dikkatlice bakarsanız,bizim politikacılardan birilerini bile benzetebilirsiniz.Genel havasıyla,seçkin bir restoran olan Le Select’e önerim,masaların bu kadar iç içe olmaması…Tabii madalyonun ikinci yüzünü çevirirsek belki de işletme böyle gerektiriyor olabilir.İkinci önerim alt katta hasırlı bölüm,restoranı genel stilinden uzaklaştırdığı için bu bölümde de Neoklasik çizgilerin devamı olması.

4le select te hedef seçkinlikkk - Copy2 copy

4le select te hedef fseçkinlik - Copy2 copy

Hasırla sağlanan hareket,biçimleri Neoklasik çizgisi taşıyan XVI Louis koltuklardan,döşemesi çizgili olan kumaşlardan seçilerek sağlanabilirdi.Ayrıca her restoranda olan klimanın gizlenmesi de önerilerim arasında.Gerçi genel havasıyla oldukça seçkin bir restoran olan Le Select’in sahibi Kemal Koç hedeflediği ev rahatlığının yanı sıra seçkin bir restoran yaratmaya muvaffak olmuş.Bu önerilerle amaç sadece daha mükemmeli yakalamak.

4le select te hedef seçkinlik-1

4le select te hedef seçkinlik-2

ALWAYS ART TABLE

İLLEDE TABLO. Sıradan bir mekan yerine, sonsuz bir zaman tünelini anımsatan dekorasyonda mobilyalarla doğru orantılı olarak seçeceğiniz tablolarla istediğiniz etkiyi yaratabilirsiniz.Hiçbir zaman vazgeçemeyeceğimiz tabloların,mekana etkisi ise birçok aksesuardan daha fazladır.

1ileede tablo-1

2ileede tablo-2
Sanata meraklı kişilerin tablolara olan düşkünlükleri herkes tarafından bilinir.Mekanda hiçbir şey olmasa bile ister antika olsun ister olmasın,tablolardan vazgeçemezler.Ayrıca dikkat ettiyseniz son yıllarda gelecek vaat eden,genç ressamların eserlerini toplama merakı iyice yaygınlaştı…Sebebine gelince tabloların değerini bulmadan satın alınıp,değerini bulunca satılması düşüncesi.Bir başka deyişle tablolarda yatırım olarak görülüp,ticari değer taşırlar.Örnek olarak aldığımız evde de birçok şeyi aynı anda bulma şansınız var.Ama en önemlisi mekanda dikkatinizi çeken tablolar.Dekorasyonda,farklı çizgilerdeki tablolar mekanların stillerine göre tercih edilirler.

3ileede tablo-2

5ileede tablo-2

Mekanı zenginleştiren aksesuarların başında tablolar geliyor.Tablolarla,mekanlar kişilik kazanır.Son yıllarda banyolarda bile talolar rahatlıkla kullanılıyor.Mekanlarda boş duvarlar dekorasyonda tamamlanmamış duygusunu yaratır.Stillerin birbiriyle bağlantılı olması koşuluyla tablolar son derece uyumlu bir şekilde bir araya getirilirse hoş etkiler yaratır.

6ileede tablo-3

7ileede tablo-3

Durağanlık engellenir.Mekanlar da kural tanımaz ressamlar kadar,dönemin ressamlarının yarattığı resimlerin asırlar boyu süren seyrini keşfederek keyifli anlar yakalayabilirsiniz.Burada yaratıcılığa açık mekanlar yaratmak için ihtiyacımız olan tabloları ünlü ressamların yanı sıra,genç ressamlar arasından seçerek de yapabilirsiniz.

1111ileede tablo-3

99ileede tablo-3

Bu sayımızda seçtiğimiz,genç ressamlardan İrem İnce adayı ve Rıfat Edin’ e ait olan tabloların her birinin ilginç ve kendine özgü hikayeleri de var…

7ileede tablo-1

11111leede tablo-2

72222ileede tablo-3