Latest News
Kitchen Chat and more…
Kitchen Chat and more…
Evet öncelikle söyleyelim Georgian Stili, erken ve geç olarak ikiye ayrılıyor. Erken Georian Stili Gotik, Rokoko, Çin ve Japon etkisi çok belirgin olarak gösteriyor. Yavaşca geriye dönüş ve gotik merakı ön planda, Gotik, Çin ve Japon etkilerinin yanı sıra Rokoko’ya değinirsek; burada mobilya üstlerinde marküteri işçiliği ve geometrik desenler son derece ince bir işçilikle kullanılmış. Çiçek desenlerine uygun tombakların altın suyuna bastırılmış şekilde de tekrarlandığını görmekteyiz. Marküteride soyut desenler var. Mekandaki mobilyalar grup halinde yerleştiriliyor. Saraydaki ilişkiler göze çarpıyor. Çay masaları sıklıkla bulunuyor. Kadınlar sosyal yaşamda öne çıkıyor. Rokoko en feminen stil olarak bilinir. Mobilyada da kadınlar ön planda.S,C gibi çizgiler ve deniz kabuğu motifleri var. Tavanda yağlı boyalı mimari yapılar yer bulurken heykeller de sıklıkla kullanılmış. İnsan figürleri, yük taşımayan kolonlar ve mermer dokusu bu stilin öne çıkan özellikleri. Ayrıca boyamalarla fantaziler yaratılırken, Barok stilindeki ışık gölge oyunları dikkat çekiyor. Resimde duygular çokça kullanılmış idealize edilmiş bir anlayış hakim olduğu mobilyalarda yere yakın kayıtlar yok. Ahşabu işlemek, gelişmiş geçmeler çoğalmış raf çekmeceler rahatlıkla yapılıyor. Kayıtlar çapraz olarak ortada birleşiyor. Vücut biçimine uyumlu kolçaklar bulunuyor. İngiltere’de döşemeli kanepeler ve koltuklar var.
Tipik özellikleri ise şöyle: Ahşap oyma kaplama çiçek geometri marküteri sedef bağ kaplama.
Lake taklidi yağlıboya süsler bulunuyor. Doğu ‘dan gelen mobilyaları söküp kendilerinkine monte ediliyor.
Cam altı resimler var. Abanoz, meşe ceviz çok kullanılıyor. Pelesenk limon, gül ağacı da ihmal edilmiyor .Dengeli bir asimetri, metal küçük eşyalar ile porselenler ön plana çıkıyor. Gelelim Geç Georgian Stili ‘ne . Bu stil Neoklasik özellikler taşıyor. Rokokoya karşı çıkan Neoklasik çizgilerde Yunan ,Roma ,Etrüks Türk Sanatı görülüyor. Renkler ise Barok’ ta koyu parlak, Rokoko’da daha açılıyor. Neoklasik ’te ise somon sarısı, bej, pastel ,mavi, ve pembeler mekanlara hakim olmaya başlıyor. Kayıtlar yok .Düz hatlar hakim, kıvrımı bulunmuyor. Boncuk ip gibi iç içe geçmiş yapraklı birbirini takip eden bordürler ile düz hatlar oluşturuluyor. Ayak birleşiminde küp ve dikdörtgen prizma var .Ve sembolü xxx ayak bundan sonra başlıyor. Ayak Yivli ve Tornalı, Napolyon Savaşlar’ıyla Mısır keşfediliyor. Bu zamanda askeri dönem ,askeri arabalar, oyalara benzeyen gravürler ,heykelsi sfenksler, mısır böceği, mumyalar oldukça gösterişli olarak mobilyaya yerleştiriliyor. Yatak gösterişli halinden çıkmaya başlıyor ve taşınabilir bir hal alıyor. Kaplamalarda goblen kumaşlar var. Süsler , çelenk fiyonk , zeytin dalı , müzik aletleri ve yaldız görülüyor. Düz yuvarlak kemerler var. Masalar 3 ayaklı ve tek noktada birleşiyor. Kültür düzeyi arttırdığından kitap sayısı artıyor Kitap raflarının sayısı çoğalıyor. Simetri varlığını gösteriyor. İskemlede Lir biçimi görülüyor. Otoman denilen çok şişkin yastıklı divandan esinlenerek yapılan kanepe gündemde. Mobilyada dizaynırlar öne çıkmaya başlıyor. Adam Birader, Hepplewhite Sheraton ve Chippendale vs. gibi mekanlar bu stile örnek olarak verilebilir.
Pastırma yaz günlerini yaşadığımız şu günlerde yazı yaşadığımız mekanları seçtik, bilinçli bir şekilde dekore edersek, doğayı da kucaklayabiliriz…Doğayı mekanlarda yaşamak için, dekorasyonu yaparken doğal, sade ve isteklerimize hizmet verecek tarzda olmasına dikkat etmeliyiz. Yani öncelikle yaz sıcağına karşı serin, rahat mekanlarında rahat koltuklar, rattanlar, serinletici özelliği olan vantilatörler, doğayla bütünleşmesi için hasır malzemelerden yararlanılıyor. Yatak odalarında ise deniz kenarındaki evlerde vazgeçilmezler arasında cibinlikler yer alıyor.
Renklerde en ço ; mavi ,kiremit rengi tonları, kumaşlarda; şeffaf, Amerikan bezi tarzında olanlar tercih ediliyor. Mobilyalard ; mat ve doğal renkler, ekru, bej, hasır rengi, ve ahşap, pencerelerde panjur, mekanlarda doğayı yaşamanın belli başlı unsurları. Eğer ev bahçeli ise en güzel aksesuar tabii ki deniz ve yeşil. Bu tip mekanlarda evin içinde ve dışında aynı zemin döşemesi kullanılabilir. Bu döşeme ,pişmiş topraktan seçilebilir. Daha sağlam, üstelik yüksek ısıda piştiği için az gözeneklidir. Kireçli taşlar hafif gözenekli olurlar. Yaz yağmuruna karşı nem ve sudan etkilenmezler. Teknik açıdan açıklanırsa beton şap üzerine dizilen bu malzemeye yüzde bir eğim vermek yağmur için gereklidir.
ISTANBULA VE TARİHİMİZE SAHİP ÇIKALIM. İSTANBUL UN KORUNMASI GEREKN TARİHİ ESERLERİ, İstanbul kültür ve doğa varlıkları açısından zengin mirası olan bir ülkedir.24 Şubat 2004 tarihinde Ritz Carlton Oteli’nde Vip Organizasyon tarafından düzenlenen panele gelen dünyaca ünlü mimarlar , İstanbul mimarisinin önemini açıkça vurgulamıştır. ‘Archisections’ kurulduğu yıl olan 2014 de bizlere destek veren herkese teşekkür etmek istiyorum.
Bu yazımda ‘’İstanbul’un korunması gereken tarihi eserleri’’ ne değinmek istiyorum.
Geçmiş ve gelecekte aramızda bir köprü tarihi eserlerle karşı daha duyarlı olmamız gerekmektedir. Gelecek kuşaklara bırakılacak bu mirasın korunması önemlidir. Genel anlamıyla anıtlar; mimari, bilimsel ve kültürel özellikleri olan yapıtlardır. ’’Gayrimenkul eser anıtların korunması’’ deyimi ise bunlarla ilgili restorasyon, rekonstrüksiyon ,renovasyon gibi müdahalelerin hepsini kapsayan bir söylemdir.
Arkeolojik eserleri ve muhteşem anıtlarıyla geçmişi bin yıları aşan evrensel güzellikleri barındıran İstanbul, tarihi eserler açısından en öneml dünya kentlerinden biri olma özelliği taşıyor. Boğaz çevresindeki sarayları ve yeşil dokulu mimarisi ile olağanüstü güzel bir komposizyona sahip olan bu şehrimize özen göstermeliyiz.
Yıldırım Beyazıt ve II.Mehmet’in yaptırdığı Anadolu-Rumeli Hisarları ,mimarlık ve tarih kültür hazinesinin seçkin yapıtlarıdır. Kentin Asya bölümündeki Üsküdar,Selimiye ve Mihrimah; anıtsal külliyeleri ,ahşap evleri, tekke ve türbeleri ile önemli yerleşme alanlarıdır. Lale Dönemi çeşmeleri bulundukları yerle özdeşmişlerdir. Aksaray Yedikule yolu üzerinde yükselen Arkadius sütunu, eşsiz Ayasofya, Yerebatan Sarayı ile eserler, Ortaçağ mimarisinden günümüze taşınan eserlerden sadece bazılarıdır. Tophane ve Üsküdar Meydanı çeşmeleri adeta birer sembol olmuşlardır.Fenerbahçe, Göztepe ,Erenköy gibi sayfiye yerleşmeleri, ahşap köşkleri ve bahçeleri ile geçmişin izlerini günümüze taşımaktadırlar. Hamamlar, Osmanlı saraylarının ayrılmaz parçalarıdır…Bu eserleri üç grupta toplayabiliriz; Restorasyonu yapılmış olanlar, Restorasyonu hala yapılmakta olanlar ve destek arayan tarihi eserler. 1951 yılında kurulan Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu, kısa adıyla GEEAYK ,sayısız eski yapıtın kurtarılmasını, onarılıp korunmasını sağlamıştır. Türkiye’de çeşitli kuruluşlar, eski yapıtların korunması ,onarılması ve yenilenmesi konularıyla ilgilenmişlerdir. Bunlardan en önemlileri; Kültür Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü , Yerel yönetimler ,Belediyeler, Eski eserler ve anıtları Müdürlüğü’dür. Ayrıca mimarlık dergileri, üniversiteler , TMMOB Mimarlar odası da ilgili kuruluşlardır. ICOM Uluslararası Müzeler Konseyi, ICOMOS Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi ve ICCROM ‘da önemli katkılarda bulunmaktadırlar. Bir yapının kültür varlığı sayılarak ‘’tarihsel anıt’’ olarak korunması için hangi şartlar gereklidir? Yapının mimari özellikleri açısından bir ‘’ürün’’ örneği olması, toplumsal ya da kültürel tarihin belirli bir dönemini yansıtıyor olması ya da ünlü kişi ve olaylarla bağlantısının bulunması gerekmektedir. Eski yapıtların biçimsel bütünlüğü elden geldiğince bozulmaya çalışmak, güzelleştirelim derken çirkileştirmemek, güçlendirelim derken çökertmemek esas uyulması gereken ilkelerdir.