Latest News
Kitchen Chat and more…
Kitchen Chat and more…
TEKNOLOJİ VE YEŞİLCİ HAREKETİN MİMARİYLE BAĞLANTISI…Bir mimar olarak, teknoloji ve mimari arasındaki bağlantıyı düşündüğüm zaman ilginç bir portre ortaya çıktı. ‘Mimarinin amacı nedir? ‘ diye düşünürsek asıl amacın, insan yaşamını kolaylaştıracak binalar yapmak olduğunu görürüz. Ancak salt güzel tasarlanmış binalar insan yaşamı için yeterli değildir. Teknoloji – Mimari bağlantısı burada başlamaktadır. Ancak atlanmaması gereken, teknolojinin doğru kullanıldığı zaman olumlu, yanlış kullanıldığı zaman ise düzeltilemeyecek sonuçlar ortaya çıkardığıdır. Tabii ki reddedemeyeceğim en önemli nokta, doğru politikalarla kullanılan teknolojilerle mimaride mucizeler yaratmanın mümkün olduğudur.
Bu sonucun ortaya çıkardığı, dünyayı mimaride düzeltmeye başlayıp yıkımdan kurtarmaya çalışanların ilk önce düşünmeleri gereken sorunun kökenine sadece mimari olmadığıdır. Asıl dünyanın geleceğini tehlikeye atanlar oluşum ve kullanımda mimariden önce yanlış kullanılan teknoloji ve büyük ölçekli politikalar olduğunu görmeleridir. Teknolojik ve ekonomik örgütlenmenin, daha az enerji sarf ederek daha sağlıklı binalar inşa etmesi imkanını sağladığı doğrudur. Çünkü ne çağdaş endüstriyel gelişimleri ne de onların ardındaki ekonomik yapıyı mimarlık dünyası var etmedi. Ancak, doğru teknolojik ve ekonomik gelişmeler doğru mimariyi yarattı. Bu durumda kafamızda beliren soruya göre geçmiş kuşakların, toplumun işlediği suçları mimariye yüklemek doğru mudur? Daha gelişkin ve çağdaş bir toplumsal yapıya ulaşmak doğrultusunda mimarların örgütlenip bu boşluğu doldurmak için çalışmaları vardır. Ama tek başına mimari olarak nereye kadar yeterlidir?
‘Sürdürülebilir Tasarım’ yada mimarlık için gerekli olan evrensel gerçek bu durumda nedir? Tabii ki doğru politikalar ve teknolojiler ile gelişen mimari! Doğru olmadığı takdirde, gelişen teknoloji ile şu dünyayı kirletip gelecekte insan yaşamını tehlikeye atan petrol, madencilik sanayi girişimlerini kim finanse ediyor dersiniz! Bunlar yapılırken mimardan yeşil harekatı beklemek ne kadar doğru. Ayrıca mimari için gerekli çelik cam ya da alüminyum üretimi sırasında o yapıda harcanacak günlük kullanım suyu, elektriği ve ısıtma enerjisinin kökeninin nereye dayandığı… Çağdaş dünya, eğer insanlığın geleceğini tehlikeye atacak bir şekilde gelişiyorsa, bu durumda mimar kendisine yüklenen küresel sorunlarından sorumludur. Mesela güneş enerjisi ile fosil yakıtların kullanımı hiç de sürdürülebilir tasarıma mimariye uygun değildir; çünkü sonucu yeşilci hareketlere uyum sağlamaz. Bu durumda güneş enerjisinden yararlanırken insan yaşamına zarar vermeyecek şekilde düzenlenmelidir. Bu durum gerektiriyor ki, yeşilci hareketle teknolojik politikaların sonucu paralel gitmelidir. Bu paralellik oluşmadığı taktirde çağdaş yapılar için gerekli teknolojilerin insan yaşamı için tehlike yarattığından doğru mimariye zarar vermektedir. Bu durumda da hedeflenen bir zincirin halkaları gibi mimarinin teknolojinin birbirine doğru hizmet vermesidir. Çünkü doğru politikalarla kullanılan teknolojinin mucizeleri mimaride yadsınamaz. Mesela en büyük korkumuz olan depremin, doğru politikalarla kullanılan doğru teknoloji ve mimari ile yapılan binalara zarar vermesi yok denecek kadar az olurdu…
KURALLARI YIKAN MEYHANE
İstanbul gecelerinin kalbi Beyoğlu’nda atmaya devam ediyor. İşte son dönemin gözde mekanlarından İstiklal Caddesi’ndeki Miğfer Karafaki. Kurallara uyulma kaygısı olmadan dekore edilmiş son derece sıcak bir mekan. Şarapla rakının beraber içildiği samimi meyhanenin dekorasyonunda bir tek gerçek rakı sürahileri eksik. Gece hayatında Ulus ve Etiler’de başlayan rüzgar son günlerde Beyoğlu’nda esmeye başladı. Akşam çıkmaya karar verdiğinizde Beyoğlu’na uğramayı sakın unutmayın ve burada gece hayatının canlanışına gözlerinizle bir kerede siz tanık olun. Evet tabii ki bu canlanışta en büyük pay, isim sahibi olan işletmecilerin Beyoğlu’nu tercih etmeye başlamaları. İşletmecilerin akıllarından geçen nedir bilinmez, belki eskiye olan özlem, belki de değişiklik yapmak arzusu. Neden her ne olursa olsun şimdilerdeki gerçek, eğlencenin kalbinin Beyoğlu’nda attığı. Biz de son dönemlerde ismini sık sık duyduğumuz İstiklal Caddesi üzerindeki Miğfer Karafaki’yi sayfalarımıza almaya karar verdik. Karafaki, önceleri Miğfer adında Bizans Dönemi’ni çağrıştıran bir barmış.
İzzet Çapa, barın işletmesini aldıktan sonra, klasik bir Rum Meyhanesi yerine şarabında içildiği daha komple bir meyhane olmasına karar verilmiştir. Ve ismindeki Miğfer’in yanına Karafaki eklenmiş. Bu yüzden dekorasyonda çok fazla değişiklik yapılmamış. Karafaki’nin rakı sürahisi anlamına gelmesi de mekanın konseptini bir hayli güçlendirmiş. Miğfer Karafaki, kaba ahşap dekorasyonuyla geçmişe, ve özellikle Bizans Dönemi’ne, olta atmış. Hem Rum Meyhanesi, hem de şarap evi özelliği olan mekanın, bu anlamda önemli bir boşluğu doldurduğu da muhakkak. Şarapla rakının birlikte içildiği mekan, Bizans Dönemi’ni çağrıştırdığı gibi Atatürk’ün duvara asılı resimleri ile de günümüzle bağlantı sağlıyor. Rustik çizgilerde dekore edilmiş, Rönesans Dönemi’ni çağrıştıran bir meyhane görüntüsünde. Rustik stili diyorum, çünkü Karafaki, bir mekan. Ahşap kaba işçiliği ile meyhaneye sıcak ve loş bir ambians katmış. Kapıdan içeri girdiğinizde, kendinizi bir fıçının içine girmiş gibi hissediyorsunuz.
Mekanın ana teması; insanı stresten ve sıkıntıdan uzaklaştırmak için adam akıllı sarhoş olmaya çağırmak. Rakı yetmezse şarap veriyorlar. Kapısı bile fıçının içine gömülerek bu düşünceyi savunuyor. İnsan, mimar bile olsa dekorasyondaki kuralları hiçe sayabilir felsefesi mevcut. Karafaki, dekorasyon olarak tipik bir Rum Meyhanesi olmasa da kurallarınızı bir kenara bırakıp rahatlayabileceğiniz, eski Türkçe müzikleri dinleyebileceğiniz bir mekan. Yani kısaca Karafaki, sadece meyhaneye gidenlerin değil, herkesin rahatlıkla gidebileceği sıcak, rustik ve kural tanımaz bir ambiansa sahip. Bu sebepten dekorasyondaki ince detaylar, burada çok da önemli değil. Belki de son günlerde yaşanan krizin oluşturduğu stresi atmanın en iyi yolu kuralsız bir meyhanede kafayı dağıtmaktır. Gelen kişiler seçkin olunca rahatsız edilme endişeniz ortadan kalkıyor. İlk içeriye girdiğimde bir noktanın beni rahatsız ettiğini söylemeden geçemeyeceğim. Bu kadar sıkıntılı insan için oldukça küçük bir mekan. Ancak merdivenlerden yukarıya çıkıldıkça meyhanenin farklı bölümlere açıldığını görünce o kadar küçük bir yer olmadığını anladım ve rahatladım. Hiç bir kurala bağlı kalmadan dekore edilmiş meyhane konsepti kullanıldığı için, mekanın klimalarının gizlenmesini tavsiye etmeden geçemeyeceğim. Yalnız bir de mekanda gerçek karakafiler, yani rakı sürahileri, görmeyi arzu ettiğimi de belirtmem gerekiyor. Uzun lafın kısası, Karafaki dekorasyondaki kurallara uyulma kaygısı olmadan dekore edilmiş, stresten ve sıkıntılardan kurtulmak için rahatlıkla gidebileceğiniz bir mekan.
MODA VE DEKORASYONUN CAZİBELİ DANSI Bu yazımızda moda ve dekorasyon sayfalarımızı ayrı ayrı değil, birlikte hazırladık. Çünkü ikisini birbirinden ayıramadık. 2000-2001 Sonbahar-Kış sezonundan günümüze 2016 olan yansımaları tekrar mercek altına aldık. moda ve dekorasyonun yükselen trendleri hala, müthiş bir ortaklıktaki ayrılmaz unsurlar arasında en çok aristokrat ama bir o kadar çılgın, nostaljik ama bir o kadar yeni, rengarenk ama bir okadar ahenkli bir ambians dikkat çekiyor.
Sıcak ve güneşli günleri yavaş yavaş arkamızda bıraktık… Daha gri, yağmurlu ve hatta soğuk havalar kapımızda. Dolayısıyla yaşamın her alanında yeni bir sezona giriyoruz. Dergimizin Ekim sayısını hazırlarken, yeni sezonun yaşama getirdiği yenilikleri inceliyorduk ki, çok ilginç olduğu kadar da çarpıcı bir durumla karşılaştık. Moda ve dekorasyonun yükselen trendleri birbiriyle müthiş bir paralellik içinde… 2000-2001 Sonbahar- Kışı’nın renk, desen materyel ve stil unsurları hem moda dünyasında hemde dekorasyon dünyasında aynen karşımıza çıkıyor… Örneğin leopar deseni bir çanta. İpek bir bluzda kullanıldığı gibi, evde yerdeki halıda, kanepedeki minik yastıklar da kullanılıyor. Geometrik desenler yalnızca yer döşemelerinde veya duvar kağıtlarında değil, kadının dişiliğini vurgulayan elbiselerde de hayat buluyor…İşte biz de bu durum karşısında, dergimizin Ekim sayısındaki moda ve dekorasyon sayfalarımızı birbirinden ayıramadık ve birlikte hazırladık.
2000-2001 Sonbahar-Kış sezonunda herşeyden önce, ucu bucağı olmayan geriye dönüşler yaşanıyor.2016 ıdada aynı dönüşler.Geçmiş dönemler herdaim revaçta.. Neden ucu bucağı yok, çünkü bırakın 60’lı, 70’li, 80’li yılları, 20’li, 30’lu, 40’lı hatta hatta çok daha eskiye, 1700’lü yıllara bile dönüşler söz konusu… Bu da demek oluyor ki kendini bir hayli hissettirir derecede aristokrat bir hava esiyor ortalıkta… Yani pembe, yeşil ve turkuazı aynı anda hem kıyafetlerinde, hem ayakkabı ve çantasında, hem makyajında kullanan, aynı anda hem çok zarif hem de dişi bir elektrik yayan “cool” görünümlü kadınlar, üstelik bolca altın takı ve aksesuarlar takmış olarak, gece-gündüz çıkarmadıkları büyük, şeffaf camlı güneş gözlükleri ile arz-ı endam eyleyecek sokaklarda.
Bu şık, çarpıcı, renkli ve kadın gibi kadının en etkileyici olanları, bize kalırsa Donatella Versace ‘nin kadınları… Catherine Denevue’ün sanki çok az farkla milenyum yorumu, göğsündeki manolyası ve ekose döpiyesi ile Chanel kadınıyla kolkola… Sokaklardan eve girdiğimizde ise Neoklasik döneme ait 15. 16. Louis koltukların yan ısıra feminen Rokoko tarzı pembe bir koltuk, yine geçmişlerden Rönesans dönemine ait altın kaplama bir konsol görmek mümkün. Chanel’in döpiyesteki ekosesi ise evde sandalye döşemesinde karşımıza çıkıyor… Bu sezon özellikle geometrik desen çılgınlığı had safhada yaşanıyor. Elbiselerden yer ve duvar döşemelerine kadar… Romantizm sessiz sedasız yükselişini sürdürüyor. Gül, çiçek desenli duvar karoları, çiçek tokalı ayakkabılar, dantel gece kıyafetleri, dantel iç çamaşırları, dantelden sivri burunlu ve topuklu botlar, işlemeli örtüler, yastıklar bir hayli revaçta. Gucci’nin çiçek desenli duvar seramikleri Romantizmin dekorasyondaki yansımasına çok güzel bir örnek. Gelelim derilere… Krokodil derileri, yılan derileri özellikle mont, ceket, pantolon ve botlarda son derece modern tarzlarda islenmiş.
Bu konuda Armani ‘nin deri kıyafetlerinin oldukça çarpıcı olduğunu söylemeden geçemeyeceğiz. Ralp Lauren’in tasarladığı deri koltuklar ise detay zenginliği ile derinin milenyum dekorasyonundaki yerini farklı kılıyor… Peluşlar ve kürkler gerek renkleri, gerekse desenleri ile yatak örtüsünden, halıya, döpiyes yakalarından kollarına kadar heryerde… Pırıltı, boncuk ve işleme ise hızını kesmeden varlığını korumaya devam ediyor… Çılgınlık derecesindeki bu abartılı çizgilerin moda ve dekorasyon arasındaki paralellikleri sizi de şaşırtmış olmalı. Gerek dekorasyonda, gerek modada, geçmişe dönüşlerinizde dönemleri kendi çizgilerine sadık kalarak uygulayabildiğiniz gibi, eklektizm de yaratabilirsiniz. Uzun lafın kısası mekanlarınızda hayal gücünüzü kullanarak hiçbir sınır tanımadan sıcak ambianslar ve kıyafetler yaratmaktan çekinmeyin.
Doğadaki desenleri, canlı tropik renkleri kullanarak inanılmaz armoniler yaratabilirsiniz. Arada eklenen payetler, boncuklar işlenmiş ince işçilikler de ruhumuza tarzını yarattığı için, tüm streslerden kurtulmak adına ideal doğrusu. Uzakdoğunun tüm renk ve desen zenginliği gözler önünde. Bunun yanısıra Elvis Presley, Ava Gardner, Jackie Onassis Kennedy dönemini aynen yaşamamız hiç de zor değil. Tüm ünlü markalar, gerek dekorasyonda, gerek moda bu yöndeki bütün tasarımlarını piyasaya sürdüler bile. Kıyafetinize uyması için dekorasyonda da bu çizgileri uygulamanız çılgınlık olabilir. Arada bu çılgınlıkları yaşamakta insan için bir ihtiyaç aslında. Gerçi dekorasyonda boncuk, işleme, leopar desenleri kürkler, peluşlar, altın kaplama, deri, romantizm, geometrik desenler, payetler, geçmişe dönüş, oldukça uçlarda gelebilir.
Bu çılgın çizgiler arasında öncelikle kıyafette olmasa bile dekorasyonda kendi tarzınızı seçmeniz maliyet açısından sizin için iyi sonuçlar verebilir. Bu durumda moda geçse, kıyafetinizi değiştirseniz de evinizin dekorasyonunu değiştirmek zorunda kalmazsınız. Ya da sadece aksesuarlarınızda abajur, resim, yastık ve döşeme kumaşlarında bu modayı uygulayarak çok fazla maliyet yapmak zorunda kalmazsınız. Seçim sizin. Hayatınızda bu kadar strese inat, yaşamınızı renklendirmek ve canlandırmak için yaşamaya değer…