Latest News
Kitchen Chat and more…
Kitchen Chat and more…
EN İYİ RESTORAN TASARIMLARI
1) VAKST RESTORAN
Mimar: Genbyg
Proje Alanı: Danimarka
Fotoğraflar: Chris Tonnesen
Danimarka’da yapılan Väkst restoran tasarımı yapılırken birincik öncelik Nordik tasarım ile birleşecek bir yeşil alan tasarımları yapmak olarak belirlenmiştir. Bu tasarım anlayışından yola çıkarak iç mekanda ve dış mekanda yeşil alanlar yaratmak amaçlanmış, dış mekanda yaratılan yeşil alanlarda canlı, organik bir alan yaratmak hedeflenmiştir.
Restorantın kalbini büyük, iki katlı bir seradan oluşmaktadır. Restorant tasarımı yapılırken amaç kullanıcıyı daima yeşil, ferah bir alanın içinde hissettirmek olduğundan her iki kotta da oldukça fazla bitki kullanılmıştır.
Restorant, çevresel sürdürülebilirlik ilkeleri üzerine inşa edilmiştir. İç mekan tasarımda geri dönüşümlü malzemeler kullanılarak, tasarımda ekonomik olarak tasarruf edilirken aynı zamanda yaratılmak istenen doğal, sade ambiansa da katkı sağlanmıştır.
Mimar: YOD Tasarım Ofisi
Proje Alanı: Ukrayna
Fotoğraflar: Andrey Bezuglov
Demokratik bir İtalyan restorantı tasarımı olan Tartufo Trattoria, Lviv Alışveriş Merkezi 3.katında yer almaktadır. Restorantın bir alışveriş merkezi içinde yer alması, mekanın tasarımı ister istemez olumsuz yönde etkilemiş, tasarım ofisi tarafından bu algı kırılmak için farklı ve yeni malzemeler kullanmaya özen gösterilmiştir. Mekan içinde kullanılan pirinç, beyaz mermer, meşe gibi malzemeler ile bükülmeler yaratılmış bu sayede şehrin hareketli dokusu mekan içinde kurgulanmıştır.
Salonun ortasında bir açık mutfak bulunmaktadır. Böyle bir çözüm şefin yemekleri hazırlarken , kullanıcıların onu izlemesine olanak verir, bu sayede yemek yemek ve hazırlamak eylemleri eğlenceli bir hal almaktadır. Aynı zamanda kuruluşundan bu yana odun ateşinde pizzasıyla ünlü olduğunu için mekannın içinde yanan bir odun sobası bulunmaktadır.
Mimar: Vo Trong Nghia Mimarlar
Proje Alanı: Vietnam
Fotoğraflar: Hiroyuki Oki
Restoran, Da Nang ve Hoi An old şehirleri arasında Da Nang uluslar arası havalanına 16 km mesafede bulunmaktadır. Restorant tasarımı yapılırken amaç modern fakat huzurlu bir tropikal tasarım yapmak olarak belirlenmiştir.
Restorant binanın sahip olduğu bambu strüktür devam edecek şekilde tasarlanmıştır. Kalabalık Gruplar, bambu kubbe altında birlikte bir aile yemek yemenin keyfini çıkarabilir ya da konik sütunlar yanında yer alan daha özel alanlarda yemek keyfini çıkarabilmektedir.Restoranda ayrıca gökyüzünün altında yemek yemek isteyenler için de açık bir alan sağlamaktadır.
Restorant tasarımında kullanılan bambular, proje mekanından elde edilmiştir. Bambulara mekan içindeki görselde görülen bükülme hareketini vermek ve bu şekilde sabitleyebilmek 4 ay sürmüştür.
Mimar: Platform-a Tasarım Ofisi
Proje Alanı: Kuzey Kore
Platform Monsant Restorant projesi, şehirden uzaklaşmak isteyen sessiz toplulukların yaşadığı, küçük bir yerleşim alanı olan Aeweol, Jeju’de bulunmaktadır. Ada hala volkanik toprak özelliklerini korumaktadır bu sebeple restorantın dış cephesinde yerel malzemeler kullanılarak, proje ve proje alanı arasında uyum sağlamak amaçlanmıştır.
Dış cephe tasarımında kullanılan ve geniş yer tutan cam malzemeye karşıt olarak volkanik taş da kullanılmıştır. Tasarımcı ofise göre cam kısımlar geçiciliği sembolize ederken, taş kısımlar somutluğu ifade etmektedir.
Tek katlı yapının çatı terası her yöne açık bir gözlemevi olarak hizmet vermektedir. Teras çatı tasarımı aynı zamanda yol, ev ve site arasında görsel süreklilik sağlanmakta ve tüm yıl boyunca bina yalıtımı yapmaktadır. Teras gündüzleri şeffaf tasarımı ile ışığı yansıtırken, geceleri de yapay ışık tasarımları sayesinde yapıya estetik bir görünüm kazandırmaktadır.
Yapının iç mekan tasarımda, az insanın sade bir hayat sürdüğü proje alanı göz önünde tutularak sade bir tasarım yapılmıştır. İç mekanda oldukça az ve yalın malzemeler tercih edilmiş; mekanı dolu kılmak değil, boşlukları tasarlamak amaçlanmıştır.
1) INFOVERSUM
Mimar: Archiview
Proje Alanı: Hollanda
Proje Yılı: 2014
Mimara göre Groningen merkezine yakın, Infoversum sinema tasarımı göz ardı edilemez. Yapı tasarımı itibariyle meraklı ve keşfedilmeye açık bir yapıdır, bu sayede kullanıcının ilgisini çekmektedir. Yapıda tasarım ve teknik birleştirilerek en üst düzeylerde kullanılmıştır.
Edwin Valentijn, Groningen Üniversitesi Astronomi Bilgi Teknolojileri Profesörü, halk için bilimi daha erişilebilir hale getirmek amacıyla yapıyı kullanmayı talep etmiştir. Yapı bu sayede hem bir bilim evi hem de kültürel faaliyetler veren bir yapı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yapı ilk etapta mimarı tarafından geçici bir tasarım olarak inşa edilmiş olsa da çok beğenilmesi sayesinde kalıcı olması kararı alınmıştır.
Kullanıcılar etkileyici cam ana giriş girdikten sonra, kendilerini “Infowave” isimli mekanda bulurlar. Infowave görsel dijital sunumlar uyarıcı ile interaktif bir alandır. Gösterimler yapının kubbe şeklindeki tavanında yapılmaktadır. Bu kubbe tasarımı binanın kalbi olarak dikkat çekmektedir.
Infoversum bir sinema olmaktan öte aynı zamanda bir bilim evi ve deneyimleme merkezi olarak da kullanılmaktadır. Yapının her bir iç mekanında deneyimlemeye dayalı çeşitli tasarımlar ile kullanıcıların eğlenceli zaman geçirmesi hedeflenmiştir.
Mimar: Buro Ole Scheeren + Film on the Rocks Yao Noi
Proje Alanı: Tayland
Proje Yılı: 2012
Almanya doğumlu, Pekinli mimar Ole Scheeren tarafından tasarlanan Takımadaları Sinema tarihinde bir ilk olarak anılmaktadır. Sinema, Kudu Adası’nda Nai Pi Lae lagününde sessiz suların ortasında bir sal üzerinde inşa edilmiştir. Platformda özellikle az aydınlatma kullanılarak gece gösterimlerinde, görüntülerin karanlıkla iç içe geçmesi hedeflenmiştir. Tasarımın sade kurgusuyla kullanıcıyı doğayla bütünleştirmek amaçlanmıştır.
Sinema zemininde kullanılan malzeme yöre halkının ıstakoz avlamak için kullandığı ufak balıkçı teknelerinden elde edilmiştir. Böylece modüler, suda yüzebilen, proje alanının doğal güzelleriyle bütünleşebilen bir tasarım inşa edilmiştir.
Mimar: 3XN Tasarım Ofisi
Proje Alanı: Şanhgay
Proje Yılı: 2017
Şanghay’da 3XN tasarım ofisini tarafından kurgulanan yapı tasarımı sadece sinema olmaktan öte aynı zamanda bir festival ve etkinlik alanı olarak tasarlanmıştır, yapının yapımına ise 2017 yılında başlanacaktır. Yapı bittikten sonra Şanghay’ın ünlü geleneksel festivallerine de ev sahipliği yapacaktır.
Mimar: Alexander Fehre
Proje Alanı: Almanya
Proje Yılı: 2012
100’den fazla yıllık geçmişi olan, “Weltspiegel Cottbus” sineması Almanya’nın en eski sinema yapılarından biridir. Eski sinema salonu sadece tek bir gösterim mekanından oluşmaktaydı, bu yüzden mimardan ilk istenen mekanları çoğaltılması ve fonksiyonel hale getirilmesi olarak belirlenmiştir. Şuan ki tasarımla yapı 3 adet film gösterim salonu ve 1 adet bardan oluşmaktadır. Yapıda erken sinema tarihinin referansları ve evrensel iç mekan tasarımı ile tarihin ve modern çağın bileşimi sağlanmıştır.
Binanın sahip olduğu tarihi sinema salonu 1911’de ilk tasarlandığı halde korunmuş, sadece aydınlatma elemanları ve oturma elemanları restore edilmiştir. Tavandaki aydınlatmaların aşamalı bir şekilde sönmesi sağlanarak sinema salonunda karanlıkta yıldızlı bir gökyüzünü anımsatacak bir tasarım geliştirilmiştir.
Yapıya yeni eklenen salonlarda ise siyah rengi ve gri tonları kullanılarak karanlık bir ambians yaratılmıştır. İç mekanda bal peteği formu kullanılmış, bal peteği şeklindeki modüllerin etrafı ışıklandırılarak estetik bir görüntü kazandırılmıştır. Modüllerin etrafında kullanılan aydınlatma izi aynı zamanda duvarlarda da devam ettirilmiştir.
TÜRKİYE’ NİN ENERJİ POLİTİKASI
Bugünlerde çok sık elektrik kesintileri yaşanıyor, farkında mısınız? Bu kesintilerin birçoğu da gece yarısında çoğumuz uykudayken gerçekleşiyor.
En azından benim yaşadığım Nişantaşı civarında durum böyle. Sıcak havaların iyice bastırdığı bugünlerde takdir edersiniz klima kullanımı dolayısıyla elektrik tüketimi zirve yaptı. Hatta geçen ay ntvmsnbc.com’da enerji tüketiminin rekor kırdığına dair bir haber okuduğumu hatırlıyorum. Bu habere göre Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerinden yapılan derlemeye göre, Temmuz ayında günlük ortalama 725-730 milyon kWh seviyelerinde oluşan elektrik tüketimi, 10 Temmuz’da Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırarak 744 milyon 751 bin kWh düzeyine ulaştı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkilileri, Doğu ve Güneydoğu’daki tarımsal sulama, sanayi üretimi ve sıcak havalar nedeniyle yoğun olarak kullanılan klimaların elektrik tüketiminde artışa neden olduğunu belirtirken, önümüzdeki günlerde de tüketim artışının devam edeceği tahmininde bulundular. Bilmeyenlere hemen söyleyeyim, Türkiye’de üretilen elektriğin yaklaşık yarısı doğal gaz çevrim santrallerinde üretilmektedir. Geri kalan yarısında ise kömür santrallerinin payı yüksektir.
2 Ağustos tarihinde Dünya gazetesinde “Enerji ithalatı tam gaz sürüyor” başlıklı bir başka yazı okudum. Bu yazıda iç tüketimde frene basılması ile ithalatta yaşanan genel düşüş sürecine karşın, petrol, gaz gibi enerji ürünlerinin ithalatına ödenen faturanın hızla büyüdüğünden bahsediyordu. Yine bu yazıda Ocak-Haziran döneminde 30 milyar dolara yaklaşan enerji ithalatı ve bunun toplam ithalat faturası içinde yüzde 25,1 düzeyinde gerçekleşen payı, ilk altı aylık dönemler itibariyle tüm yılların rekorunu kırdığını belirtiyordu.
Bu yazı açıkçası bizim uzun zamandır solar enerji şirketimizde dillendirdiğimiz bir gerçeğin bir kere daha altını çiziyordu. Geçen seneki manzara tüm hızıyla devam ediyor. Hemen hatırlatalım. Geçen sene Türkiye’nin resmi olarak deklare edilmiş 77 milyar $’lık cari açığının yaklaşık 50 milyar $’ı enerji ithalatından kaynaklanıyor. Düşünebiliyor musunuz? Basit tabirle ülke olarak ekonomik anlamda iki yakanızı bir araya getiremiyorsunuz ve ihtiyacınız olan açığı sürekli artan bir borçla kapatıyorsunuz. Burada ortaya çıkan açığın yaklaşık %65’i ülkeye ithal ettiğiniz petrol, doğal gaz ve kömür ithalatından kaynaklanıyor.
Bir de işin ulusal güvenlik tarafı var tabii. Bu ithalatları Rusya, İran, Azerbeycan, Irak, Cezayir, Kazakistan ve Nijerya gibi ülkelerden yapıyoruz. Peki soruyorum: Bu ülkelere %100 sırtımızı yaslayıp uzun vadede enerji arzı sorunumuzu bu ithalatlarla çözeriz diyebilir miyiz? (Tabii işin içinde tedarik güvencesi ve belli oranlarda fikslenen fiyatlama var.) Hemen cevaplayayım: Kesinlikle hayır. Çünkü bu ülkelerin birçoğu özellikle Çin ve Hindistan gibi nüfusu yoğun olan ve acil ihtiyaçları olan ülkelerden gelen talebi karşılama telaşındadırlar. Ayrıca bütün dünyada nüfus, dolayısıyla talep artmaktadır. Bu yüzden fiyatlar her sene yükselmektedir ve bu ülkeler genelde uzun vadeli (5-10 sene gibi) kontratlar yapmamaktadırlar ve her sene fiyatları kafalarına göre yükseltmektedirler. Son olarak enerjinin bir yaptırım olarak kullanılması hayatımızın bir gerçeğidir. Rusya zamanında Ukrayna ve Avrupa’yı soğuk kışta doğalgazlarını kesmekle tehdit ettiği hala zihinlerimizdedir. Bizim ne özelliğimiz var ki bize de aynı tavırları sergilemesinler. Tarihsel ilişkilerimize baktığımızda örneğin Rusya’yla hep bir çekişme içinde olduk. Sonuçta bir gün gelir, Rusya bize de “Doğalgaz vermiyorum, kardeşim! Var mı diyeceğin?” diyebilir. Diğer ülkelerle de %100 dostane bir ilişkimizin olduğunu söyleyemeyiz. O zaman önlem alınmadığı takdirde arz güvenliği sağlanamazsa soğuk kışta büyük bir felaketin eşiğine gelebiliriz.
Enerji bağımsızlığı ve güvenliği sorunumuzu nasıl çözeriz? Cevabı basit: Elimizdeki kaynaklarla ve yapacağımız tasarruflarla.
“Elimizde ne kaynak var ki, sonuçta doğalgaz ve petrol fakiri bir ülkeyiz. Elimizdeki linyit kömürünün de verimliliği çok düşük,” diyebilirsiniz. Haklısınız.
Ancak elimizde yüksek bir yenilenebilir enerji kaynağımız var diyebilirim: Başka bir deyişle güneşimiz, rüzgarımız, suyumuz (hidro elektrik santralleri konusunun da her işte yaptığımız gibi tam tabiriyle suyunu çıkardık), yeraltı kaynaklarımız (jeotermal), üzerinde çalışılırsa biyokütle ve biyoyakıt enerji potansiyelimiz var.
Bana göre (ölçüm yapılırsa görülür) Türkiye’nin sadece güneş enerji potansiyeli tüm Türkiye’nin elektrik ihtiyacını karşılamaya yeter. Hatta işin içine diğer yenilenebilir enerji kaynakları girdiğinde Türkiye’nin ihtiyacı olan enerji rahatlıkla karşılanabilir. Buna merkezileşmiş ve bağımsız sistemler de dahil. Yani başka bir tabirle ister enerji santrali kurun ister evinize mikro sistemler yapın (örnek: fotovoltaik paneller), 50.000 MW’ın üzerinde olan elektrik tüketimimizi sadece yenilenebilir enerji kaynaklarıyla rahatlıkla karşılayabiliriz. Sektörün içinde olan bazı profesyonellerin güneş ve rüzgar gibi kaynaklarla günün 24 saatinde elektrik nasıl üretiriz, talebi karşılamak açısından yenilenebilir enerji kaynaklarına nasıl %100 güveniriz dediklerini duyar gibi oluyorum. Bunun da hemen cevabını vereyim. Hiç merak etmesinler günümüzde hibrit sistemlerle ve ısı depolama gibi teknolojilerle artık günün 24 saati temiz, yani doğayla barışık enerji üretmek mümkündür. Bütün insanlığa hayırlı olsun.
Şunu da belirtmem lazım: Memlekette nüfus artıyor, ayrıca şehirleşmeyle birlikte nüfusun ihtiyaçları da artıyor, iklim değişikliğinden kaynaklanan enerji talep artışı var, endüstrileşme de son hızla devam ediyor. Yani enerjiye olan talep her sene artıyor. Bu artan talebi de yenilenebilir enerji kaynaklarımızla rahatlıkla karşılayabiliriz. Yeter ki bu konuda gerekli adımlar atılsın (atılması gereken adımlarla ilgili de bir yazı yazacağım) ve yatırımlar yenilenebilir enerji kaynaklarına çok daha büyük bir oranda artarak devam etsin. Güneş enerji potansiyeli olarak İspanya’dan sonra Avrupa’nın en iyi 2. güneş verilerine sahip olduğumuzu da unutmayalım (yazının sonundaki not bölümüne bakınız).
Bir de işin tasarruf tarafı var. Enerji verimliliği çok ciddiye alınması gereken bir konudur. Sektörün içinde bulunan herkes bilir ki “en ucuz enerji kaynağı tasarruf edilmiş olan enerjidir”. Bu konuda halihazırda bazı iyi niyetli adımlar atılmaktadır ancak bana göre bu adımlar da yeterli değildir, sektörün toparlanması gerekmektir ve yapılması gereken çok iş vardır (enerji verimliliği konusunda da yapılması gerekenleri yazacağım).
Peki bu aşamada bana şu soruları sorabilirsiniz: Elimizde bu kadar yenilenebilir enerji kaynağı varken neden fosil yakıt tüketimi ve enerji ithalatımız sürekli artıyor ve ekonomimize zarar vermeye devam ediyor? Enerjide dışa bağımlılığın bu kadar yüksek olduğu ülkemizde riskleri minimize edecek önlemler neden alınmıyor? Enerji verimliliğine neden daha fazla önem verilmiyor, bu konuda tüketiciler neden bilinçlendirilmiyor?
Açıkçası bu soruların cevabını ben de bilmiyorum.
Ancak bildiğim birşey var, o da güneş zengini bir ülke olduğumuz ve rüzgar, jeotermal, biyoyakıt gibi diğer yenilenebilir enerji kaynaklarımızın da çok ciddi bir potansiyelinin olduğu. Türkiye’nin enerji verimliliğiyle optimum seviyelere getirilmiş enerji ihtiyacını sadece yenilenebilir enerji kaynaklarıyla karşıladığımızı düşünün bir kere. Hem cari açığı çok ciddi oranda azaltır ekonomimizin rahat bir nefes almasını sağlarız, hem karbon salınımı ve dolayısıyla doğaya vermiş olduğumuz zararı çok ciddi oranda azaltırız, hem de ulusal güvenlik açısından enerji bağımsızlığını sağladığımız takdirde hiçbir ülkeye bağımlı kalmayız. Bu elbetteki bir süreç işi, belli bir zamana ihtiyacımız var. Yeter ki ülke olarak kendimize doğru hedefler koyalım ve uygulamasını eksiksiz yapalım.
Not: Güneş potansiyeli deyince iki tip ışından bahsetmek gerekiyor. Direkt (özellikle konsantre solar enerji teknolojilerinde kriter olarak alınır) ve yatay (fotovoltaik teknolojilerin kriteridir). Benim burada bahsettiğim direkt ışınlar yani teknik adıyla “Direct Normal Irradiance” (DNI), güneşten gelen direkt ışın radyasyonun eş anlamı oluyor.