Posts

MINIMALIST ELEGANCE OF YVES SAINT LAURENT

 YVES SAİNT LAURENT’DEN MİNİMALİST ŞIKLIK
Ünlü Fransız moda markası Yves Saint Laurent in Paris’te, 38 Rue du Faubourg Saint-Honoré’da yeni mağazasını açtı. Çoğunlukla minimalist çizgilerin, siyah ve beyaz mermerin yanı sıra kromun ve aynanın ağırlıklı kullanıldığı, şık mağazanın tasarımı Hedi Slimane’a ait. Bu projede tasarım yapılırken ürün ve merkez düşünülerek tasarlanmış.

Ünlü Fransız moda markası Yves Saint Laurent in Paris’te, 38 Rue du Faubourg Saint-Honoré’da yeni mağazasını açtı. Çoğunlukla minimalist çizgilerin, siyah ve beyaz mermerin yanı sıra kromun ve aynanın ağırlıklı kullanıldığı, şık mağazanın tasarımı Hedi Slimane’a ait. Bu projede tasarım yapılırken ürün ve merkez düşünülerek tasarlanmış.

Art Deco mobilyalar ve Afrika maskeleri ile donanımlı olan mağazanın VIP suit özel odasına misafirleri aynalarla yansıtılmış bir asansör getiriyor. Kalıcı koleksiyonun yanı sıra aksesuarlar Alfred Porteneuv’e ait.Bu minimalist tasarım mağazası Yves Saint Laurent’in kadın koleksiyonu ve aksesuarları ile yenilikçi bir harmoni içinde. Bu konsepte benzer bir tasarımla çok yakında bir erkek mağazası da açılacak.

Moda ve iç mimari tasarım bu kadar yakın ilişki içinde olunca tabii ki bu kadar şık olmaması da düşünülemezdi…

 

 

 

EERE LANDSCAPES, FROM ISTANBUL

İSTANBULDAN ÜRKÜTÜCÜ MANZARALAR, İnsan hayatı söz konusu olduğunda, hiçbir zaman hesap vermeyen bir yönetim anlayışına sahibiz. Şehri şehir, kentliyi de kentli yapan en önemli unsur kentsel dış mekan yaşantısıdır. Türkiye’nin bir çok şehrinde olduğu gibi göz bebeğimiz İstanbul’da da kentsel dış mekan yaşantısı oldukça zayıftır. Çevremize şöyle bir göz ar-tarsanız bunu görmeniz hiç de zor olmayacaktır. Ayrıca, bunun sadece Boğaz’da değil, şehrin her yanında bulaşıcı hastalık gibi yayıldığını görürsünüz. İstanbul büyüdükçe, geniş alanlara yayıldıkça, bu soruna çözüm bulunması gerekirken, sorun İstanbul!un büyümesine paralel olarak daha çok büyümüştür. Sorunları maddelemek gerekirse tarihsel süreklilik çerçevesinde  çevre kararketi ve çevresel kimlik bozukluğu, insani ölçeğin kaybolmuş olması ilk sıraları alır. Tüm bunların sonucunda da çirkin manzaralar olmuştur. İnsanı insan yapan mekanlarda değil, yaşantıdan uzak yerlerde yaşanılarak yanlış noktalara gelinmiştir.

istanbuldan ürkütücü manzaralar2 copy

Diğer kentlerimizin yanı sıra, dünya güzeli İstanbul’umuzda yaşamak keyif olması gerekirken kabus olmuştur. 1999 yılında yaşadığımız depremlerin ardından yaşanan büyük can ve mal kayıpları, kaçak ve ruhsatsız çarpık yapılaşmalarda, gecekondu bölgelerinde, çoğu denetimsiz inşa edilmiş binalarda meydana gelmiştir. Özellikle bilime aykırı imar planı alanlarındaki bu yapılaşmalarda zemin özellikleri dikkate alınmamış; fay hatları, su havuzları, heyelan bölgeleri yapılarla doldurulmuştur. Türkiye’de 1940’lardan bu yana, plansız yapılaşmanın hakim olmaya başlaması sonucu deprem felaketleri ve doğal afetler kaçınılmaz olmuştur. İmar planı olmayan ve imara açılmaması gereken bölgeler siyasi kararlarla yüksek katlı yapılaşmaya açılmıştır. İmar afları, depreme davetiye çıkaran kaçak ve ruhsatsız yapılaşmaya, plansız kentleşmeye ve çirkin manzaraların oluşmasına ön ayak olmuştur.

istanbuldan ürkütücü manzaralar3

Daha önce de bilim adamları , meslek odaları, üniversiteler tarafından, özellikle İstanbul’un Türkiye’nin en önemli deprem kuşaklarından birinin üzerinde olduğu bilinmesine rağmen, önlemler alınamamıştır. Ne yazık ki fatura ağır olmuştur ve kayıplarımız oldukça fazladır. Kayıplarımızın önemli bölümü ise aslında bir doğal afete ya da depreme değil, bina-kötü zemin olarak formüle edilen bir anlayışa kurban gitmiştir. İnsan hayatı söz konusu olduğunda hiçbir zaman hesap vermeyen bir yönetim anlayışına sahip ve bu çeşit felaketlere maruz kalınan ülkemizde, bu imar düzeninin tek sorumlusu sadece deniz kumu kullanan müteahhitler değil, imar aflarının yasallaşmalarına sebep verenlerdir. Bu sistem ya da sistemsizlik, vurguncu inşaat sektörünün eşşiz çirkinlikte ve ayakta zor duran binalar yapmasına izin vermiştir.

istanbuldan ürkütücü manzaralar4

Bahsi geçen sistem ; plan ve yönetmelik denetiminden yoksun çevreye, en başta da insana ve insan denetiminden yoksun çevreye, en başta da insana ve insan sağlığına duyarsız düzenin tek sorumlusudur. Bu sisteme çözüm ise imar reformunu gerçekleştirmek ve imar konusunda ne olursa olsun taviz vermemektir. Bu konuda taviz verenler kim olurlarsa olsunlar, mutlaka cezalandırılmalıdırlar. Ayrıca, meslek odalarına kayıtlı kişilerin de sorumlulukları çerçevesinde, görevlerini yerine getirmedikleri taktirde meslek odalarından çıkarılmaları gerekmektedir. Günümüz mimarına gerekli yetki ve sorumluluk verilmelidir. Günümüz mimarı hasara uğramış çevreyi onarmak amacıyla bazı temel hedefler seçmelidir. Bu hedefler, çevreye karşı yitirilen insani ölçeği yeniden kazandırarak, çevreyi yapılar ve dış mekanlar ile bir bütün şeklinde görerek ve kentsel dış mekan yaşantısını canlandırarak gerçekleşmelidir.

istanbuldan ürkütücü manzaralar5

Yeniden yapılanma sürecinde her şeyden önce İstanbul’un çarpık, dengesiz ve kötü yapılaşmasını düzeltecek imar reformu gereklidir. İmar afları ve denetimsiz yapılanma, depremin ve çarpık görüntünün temel  nedenleridir. Bu nedenlere bağlı olarak hiçbir şekilde taviz verilmemelidir. İnsan hayatının sağlıklı,düzenli ve hak edilen bir şekilde yaşanabilmesi için ve yine geleceğe, sağlıklı ve güvenle yaşanabilecek bir çevre bırakabilmek; doğru davranabilmek adına gerekli olan psikolojik yapıya sahip bir toplum seviyesine ulaşabilmek için bu gereklidir, hatta şarttır.

istanbuldan ürkütücü manzaralar-1

istanbuldan ürkütücü manzaralar-2

ISTANBUL CHURCHES FROM PAST TO PRESENT

İSTANBULDAN GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KİLİSELER, İstanbul Tarihi Yarımada’da Bizans İmparatorluğu Dönemi Tanıkları  Kiliseler

Bu sayımızda yazımda İstanbul Kültür Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü Araştırma Görevlisi Sinem Dışkaya’nın “İstanbul Tarihi Yarım Adada Bizans İmparatorluğu Dönemi Tanıkları Kiliseler” Yüksek Lisans Tezine yer vermek istedim: Bizans İmparatorluğu çökmekte olan Roma’nın yerine daha sağlıklı ve uzun sürmesi istenen yeni Roma düşü ile oluşturulmuş bir imparatorluktur. Yeni devlet, Roma’nın devlet yönetimi, şehir kuruluş sistemi, sanatı ve kültürü gibi birok kurum yapısını kendine örnek almıştır. Bizans İmparatorluğu bin yıllık egemenliği süresince, Hıristiyanlığın belirleyiciliğinde, Roma, Grek ve Doğu etkilerinin çerçevesinde, kendi damgasını vurduğu sanatını oluşturmuştur. İmparatorluğun doğu bölgesini yöneten Licinius bölgede Hıristiyanların büyük bir çoğunluk oluşturduğunu görmüş ve  313 yılında Hıristiyanlığı özgür kıldığını belirten bir bildiriyi Nicomedia’da yayınlamıştır. Aynı yıl İmparatorluğun batısını ele geçiren Conctatinus ile Licinius, Milano’da birbirlerinin yönetimini tanıtmak için buluşmuşlar ve Hıristiyanlığı özgür kılan bilgirgeyi yayımlamışlardır [1]. Büyük Theodosius ise 380 yılında Hıristiyanlığı devletin tek geçerli dini olarak ilan etmiştir [2]. Milano bildirgesiyle özgürlüklerine özgü dinsel yapılarını gerçekleştirmeye girişmişlerdir. Kiliseler, vaftizevleri, martyrionlar bu coşkunun mimariye yansımasını oluşturmuştur. İmparatorluğun kültür ve sanat ürünlerinin hem sayıca, hem de değerce en önemlileri Byzantion’da (İstanbul) toplanmıştır. Constantin’in yaptırdığı büyük kiliseler, belirli bir tipe göre yapılmamış olmakla birlikte, genellikle Roma  bazilikalarından etkilenmiştir.Bu planlamalar sonraki dönemlerde evrensel olarak kullanılacak  olan klise mimarisi şemasını oluşturacaktır. İstanbul’un fethinden sonra, Osmanlılılar tarafından  birçok kilise ve benzeri yapı camiye çevrilmiştir. Günümüzde İstanbul kenti Asya’yı Avrupa’ya, Doğu’yu Batı’ya bağlayan ve kendi adını taşıyan (Boğaziçi denilen eski adı ile Bosporus Trakhios) bir boğazın iki bölüme ayırdığı geniş bir toprak parçası üzerine yayılmaktadır.

kiliseler1 copy

Eski kent ise, günümüzde kenti ikiye bölen boğazın batı yakasının güney ucunda yer alan ve ” Tarihi Yarımada ” olarak tanınan, üçgen bir yarımada üzerine kurulmuştur. Bu yarımada üzerinde bulunan Bizans Kiliseleri, inşa edildikleri dönemin tüm özelliklerini sergilemekte aynı zamanda geçirdikleri değişim-gelişimleri izleme, saptama açısından Bizans mimarisinin karakteristik örneklerini oluşturmaktadır.Bizans mimarisi başlangıçta ilk çağın mimari tiplerinden faydalanmış ve bunları yeni amaçlarına uydurmasını bilmiş, bir çağrış, bir toplantı yeri olan bazilikayı hıristiyanlaştırarak kilise haline getirmişlerdir. Tarihi süreç boyunca Hıristiyan dini kendi iç enerjisiyle yaşayan ve büyüyen bir din olmuştur. Bir din için en önemli iki unsur olan özgürlük ve güven unsurları ise Constantinus  tarafından sağlanmıştır. Böylece, Roma dünyasının kiliselerle kaplandığı ve giderek büyüyen Hıristiyan topluluğunda yoğun bir tanrıbilimsel etkinliğin geliştiği görüldü. İlk kez olarak, imparator vaftiz edildi ve devlet, kilisesinin iç işleriyle ilgilenmeye başladı. [4]. Consrantinus’un, yaptırdığı büyük kiliseler, belirli bir tipe göre yapılmamış olmakla birlikte,söz konusu kiliselerde genellikle ilk Hıristiyan bazilikalarının etkisi görülmekteydi. IV-VI yy.da Bizans kendi mimarlığını aramaktaydı. Bina tipleri, Geç Roma Dönemi tipi kiliselerdi. Uzunlamasına dikdörtgen planlı bazilika tipi yapılar, içi iki sütun dizisi ile üç nefe ayrılmıştı, ortadaki nef yandakilere oranla daha genişti ve narteks adı verilen holden oluşuyordu. Bunun iki yanındaki merdivenlerden yan neflerin üstünde yer alan ve kaldınlara ait olduğu bilinen galerilere çıkılıyordu. Bu bazilikaların üstü, çift eğimli ve kiremit kaplı ahşap bir çatı ile örtülüydü. Bu basit ve yalın kilise tipinin örneklerinden biri de V yy.da yapılmış olan ve Constantinople’da ayakta kalan en eski kilise olarak bilinen, Samatya ile Yedikule arasındaki Hagios Studios Manastırıdır. Günümüzde yıkı durumunda olan yapının geniş bir orta nefi, her iki yanında ise birer yan nef bulunmaktadır. Orta nef yan neflerden daha yüksektir.Yan neflerin üzerinde galeriler bulunaktadır, ancak galeri katına çıkan merdiven yıkılmış olduğundan yeri saptanamamıştır. 18.yy daki yangından sonra girişe göre sağ taraftaki sütunlar kaldırılmış, ahşap çatıdan da günümüze hiç bir iz kalmamıştır. Bizans tarihinin en parlak dönemi, bayındırıcı ve sanat destekçisi olan imparator lustinianos’un ( 527-65) yönetimi altında geçen dönemdir.Bizans mimarisinde Ayasofya’nın yapımı ( VII yy. ) ile altın bir dönem açılmış, basit bazilikal plan yerini merkezi kubbeli bazilikaya bırakmış ve Bizans kilisesi kendi anlayışına uygun bir kilise şeması geliştirmiştir. Merkezi planlı yapıların düzeni, kubbeli bazilikaların en görkemlisi olan Ayasofya’da orta nefin üst mimarisinde ve ana mekanda görülmektedir. Dış narteksi, çapraz tonozlarla örtülü geniş bir ana narteks izlemekte, iç kısım ise sütın dizileri ile üç nefe ayrılmıştır. Ora nefin üstünü dört payeye oturan kubbe örtmektedir.

kiliseler2 copy

Ayasofyanın dış görünümü ve apsise doğru bakış Galeri katına kadar olan kısım “yeryüzünü”, onun üzerinde bulunan pencereler, yan neflerin üzerindeki pencereli bölümler kube, ışıklar ve mozaiklerle gökkubbeyi, “tanrısal evreni” simgeleyecek şekilde süslenmiştir. Yer ve gök birbirinden ayrılmak istenmiştir. Bazilikal planın dışarıdan algılanması için yan nefler alçak, orta nef yüksek tutulmuş ve dışardan da algılanacak şekilde yapının dış yüzü oluşturulmuştur. Bazilikal planın Tanrıya giden bir yol olduğu belirtilmiştir. Dış yüz dünyaya, iç yüz Tanrıya ait kısım olduğundan, dış yüzde sadelik iç mekanda ise süslemeler hakimdir. Yuvarlak bir ana mekan oluşturacak biçimde inşa edilen bu binalarda mekanın üstü, yapının bütününü kaplayan bir kubbe ile örtülmüştür. Bu tipin en yalın örneğide kubbe, sekiz köşeli bir plana göre inşa edilen dış duvarlara oturur. Bu tipin  güzel bir örneği Sergios ve Bakhos Kilisesi ( Küçük Ayasofya Camii) dir. Dış duvarları, pek düzgün olmayan bir kare oluşturan yapının 8 paye ile oluşturulan sekizgen bölümü basık ve dilimli bir kubbe ile örtülmüştür.Bu orta mekan doğu yönünde ileri doğru uzanan ve dışarı taşan bir apsise sahiptir. Revak beş bölüme ayrılmış ve her bölümün üstü bir kubbe ile örtülmüştür. Ortada kalan bölüm cephede yükseltilerek hem cephenin monotonluğu giderilmiş, hem de esas girişe işaret edilmiştir. Bizans tarihinde yedinci yüzyıl en karanlık dönemlerden biridir. 726 ortaya çıkan ve kiliselerin dini resimlerle süslenmesini yasaklayan bir akım olan, ikonoklazma (tasvirlerin tahribi, kırılması dönemi) döneminin etkisiyle sade yapılı kiliseler inşa edilmiştir. İkonoklazma döneminin 842’de bitmesi ile başlayan orta dönem, Bizans tarihinde ikinci parlak devir olarak bilinmektedir.Bu dönem dokuzuncu yüzyıldan 1204 ‘de IV Haçlı Seferi’nin Bizans’a yönelmesi ve İstanbul’u ele geçiren Latinlerin bir Latin İmparatorluğu kurmalarına kadar sürmüştür.Makedonya ve Komnenoslar dönemine rastlayan bu dönem Bizans’ın ilk rönesans devri olmuştur. [9] Karanlık dönemdekinden farklı olarak bu dönemde dinsel yapılarda küçük boyutlar kullanılmış ama dış çizgilerin zarif, ölçülerin uyumlu olmasına önem verilmiştir. Tasarımda Hristiyanlığın simgesi olan haç artık kilise planı olarak seçildi.Kasnak üzerine kubbeyi yerleştirerek, yükselerek Tanrının evrenini simgelemişlerdir.Ayrıca Kilisenin ikonoklazmaya karşı kazandığı zaferden duyulan coşku ve bunun itici gücü, Hıristiyan sembolizminin bir anda sanat dünyasını kaplamasına yol açmıştır. Apsisin de en uçta ve doğuda olması ile Tnrı’ya ulaşma geleneği sürdürülmüştür.

kiliseler3

Tarihi Yarımada içerisinde Laleli’de bulunan Myrelaion Kilisesi (Bodrum Cami) bu örnekte olan yapılardan biridir. İlk dönemde haç kısmı yükseltilmiş, köşelerdeki küçük kubbecikler alçak bırakılarak dışarıda da plan tipi algılanmıştır. Bina tipi dörtgen içinde haçvari kilise planı ve bir kasnak üzerine oturulmuş kubbe sisteminden oluşur. Yan payandaların yanında taşıyıcı sistemi  güçlendirmek için ayaklara ve kemerlere yer verilmiştir. İlk dönemlerde, dış cepheler yalın iken bu dönemde süslemeler ortaya çıkmakta, iç mekanda da renkli zengin süslemeler dikkat çekmektedir. Yüksek bir kripta üzerine kurulmuş olan kilisede, dört sütunlu Yunan haçı planı açık bir şekilde algılanır.Narteksi izleyen naos,  dört narin payenin yardımıyla oluşturulmuş bir Yunan haçı biçimindedir. Kubbe kasnağına açılmış sekiz büyük pencere, iç mekanı daha aydınlık kılmakta ve göğün Tanrının ışığını içeriye almaktadır. Özel biçimli tuğlalar ile örülmüş taşıyıcı ayaklar iç mekana göze çarpmazken, dışarıdan algılanmakta ve cephenin hareketliliğini de arttırmaktadır. Bu dönemde kiliselerin mimari oluşumunda en önemli bölümler gökyüzünü simgeleyen kubbe, yeryüzü ile gökyüzü arasındaki bağıntıyı sağlayan sembolik unsurlar olan padantifler ve Hıristiyanlığın özünün sembolü diye nitelendiren bema kısımlarıdır. Apsis yeryüzü kilisenin sembolüdür. Narteks ise daha dünyasal karaktere sahip bir hazırlık mekanıdır. Palailodoslar döneminde Bizans mimarisi son bir rönesans devresi yaşamıştır.Bu dönem bir artakalış, bir can çekişme olmuş; bir diriliş olmamıştır.Bu dönemde sanat kilisenin  sert kurallarından sıyrılmış ve dinsel konuları daha özgür bir biçimde yorumlamıştır.Antik şekilli bazilikal kilisenin, taş-tuğla cepheler,kasnaklı kubbelerin yükselişi gibi özellikleri vardır. Genelde cephe mimarisi önemsenmiş, cephelerde pencere boyutları artmış, doluluk boşluk oranları değişmiş,pencere yüzeyleri büyümüştür. Son Bizans döneminin mozaik ve freskolarıyla en görkemli resim koleksiyonunu oluşturan  Khora Manastır Kilisesi ( Kariye Cami ) bu dönemin özelliklerini yansıtmaktadır. Sonuç olarak; İstanbul Tarihi Yarımada’da bulunan Bizans kiliselerine bütün savlara karşı, öncelikle dinsel açıdan bakıldığında, işlevsel olarak mimari özellikleri korunmuş ve din dışı yapılara dönüştürülmeyip dinsel tapınma özelliğine uygun yapılar olarak kalmış, camiye ya da müzeye çevrilerek kullanıma açılmışlardır. Günümüzde çoğunluğu harabe halinde olan ve bu nedenle kullanılamayan Bizans kiliselerinin restitüsyon projeleri hazırlanarak kısmi rekonstrüksiyonları yapılabilir ve bulundukları alanlar düzenlenerek açık hava müzeleri şeklinde  -yeni statü ile- ziyaret  güzergahı yapılarak günümüzde giderek önem kazanmaya başlayan inanç turizmine açılabilir…

kiliseler-1

2

Kaynaklar

  • [1] Simson, Macel, Civilisation de L’antiquite’et le Christinisme, Paris: Anthaud, 1972, s.244-245
  • W.Haussig,Historie de la Civilisation Byzantine, Paris: Jules Tallandier, 1971,s.37
  • [2] Ostrogorsky, Georg, 1986, Bizans Devlet Tarihi, (çev.Fikret Işıltan), Ankara,TTK, s.49; Haussig, a.g.e, s.99
  • [3] R.Janin,Bizans İstanbul’u, 1950, s.66
  • [4] Lemerle, P., 2004, Bizans Tarihi, (çev.Galip Üstün ), İstanbul, İletişim yay., s.25
  • [5] Milligen, A.von, 1912, Byzantine, Churches in Constantinople, London, s.212-217
  • [6] Grabar, A, 1966 L’Age D’or De Justinien, Gallimard.
  • [7] Eyice, S., 1995,İstanbul Ansiklopedisi, Cilt 4, İstanbul Türk Tarih Vakfı Yayınları.
  • [8] Yerasimos, S., 2000, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul
  • [9] Yıldız, H.Dursun. 1982, Anadolu uygarlıkları ansiklopedisi, İstanbul, Görsel yay.,s.453-58
  • [10] Müller, W., 2001, İstanbul’un Tarihi Topoğrafyası, YKY

SEPETÇİLER KASRI…

SEPETÇİLER KASRI’nda açılmış bir restoran Hammam. Restorana bağlı daha birçok bölüm var. Sepetçiler Kasrı, 17.yüzyılda Topkapı Sarayı’nın deniz kenarında yıkılmadan tamamı kalmış köşklerden biri. Köşkün adı Padişah Sultan İbrahim zamanında sepetçilerin bu yörede bulunmasından Sepetçiler Kasrı olmuş. Bir mimar olarak eski binaların yenilenmesinin ve korunmasının yanındayım. Bu nedenle böyle bir girişim şahsen hoşuma gitti. Bu yenileme ve restorasyonun minimum hatalarla gerçekleştirilmesi her mimar gibi benim de tercihim. Fakat ne yazık ki İstanbul’da bu, en mükemmel binalarda bile genellikle mümkün olamıyor.

mimar olarak eleştirdim2

mimar olarak eleştirdim3

Bu sayımızda bu konuya girmek istemiyorum. Çünkü restorasyon, apayrı bir konu. Böyle mekanların canlandırılma düşüncesi bile bazen insanı mutlu etmeye yetiyor. Bu sayımızda, Sepetçiler Kasrı’nın dekorasyonu ile ilgili inceleme yaptık. Genel atmosferi amacına uygun dekore edilmiş olan restorana gittiğim gün bir Pazar günüydü. Amacına uygun dekore edilmişti diyorum çünkü oraya kafamda birçok sorun varken gittim. Oradan çıkışımda dinlendiğimi fark ettim. Belki dekorasyonda hiçbir stile bağlı kalınmamıştı. İki bölümden oluşan Hammam Restaurant’ın birinci bölümü, sıcak, hoş, dinlendirici dağ evini anımsatan bir mekan olarak yaratılmış

mimar olarak eleştirdim5

mimar olarak eleştirdim6

İkinci bölüm ise daha şık çizgilerde liman restoran özelliği taşıyordu. Belli bir stile bağlı kalmadan yapıldığı için stil olarak olmasa da mekanın çizgisine göre önerilerimiz olacak. Özellikle dağ evini anımsatan duvarlarda doğaya dönük resim yapan bir ressamın eserleri sergilenebilirdi. Duvara asılı olan Parliament reklam panosu promosyon ürünleri ile antrede toplansa çok daha iyi sonuç verirdi. Doğal malzemelerin bağlantısı açısından mekanı başarılı buldum. Fakat daha iyi sonuç için oturma elemanları ferforje yerine malzemelerin doğallığı ile bütünleşecek bambu tarzı mobilyalar olsa daha iyi sonuç veriridi diyorum.

mimar olarak eleştirdim7

mimar olarak eleştirdim8

Ferforjenin deri ile kaplanması o soğukluğu kısmen almış. Ayrıca bir diğer eleştirim, müzik hoparlörünün kapı girişinde çok ayak altında oluşu. Hammam’ın deniz kenarındaki bölümünde ise daha şık, sıcak, hoş bir atmosfer hakim. Bu bölümde de belli bir stile bağlı kalınmamış. Bu bölümün denizin tam yanında olması bile mekanın dinlendiriciliğini vurguluyor. Ayrıca Hanzade Sultan ve Haseki Sultan diye isimlendirilen eklektizmin hakim olduğu mantika mobilyalarla dekore edilen bölümü özel toplantı, yemek ve dinlenme salonu olarak kullanabiliyorsunuz. Sultan İbrahim ismi altında ise nikah töreni gibi değişik amaçlar için özel hazırlanmış bir bölüm var. Sonuçta bir mimar olarak eleştirmen olsamda Hammam’dan çıkarken, bir vatandaş olarak dinlenmiş olduğumu hissettiğimin altını çizebilirim…

mimar olarak eleştirdim

mimar olarak eleştirdim4

 

 

 

DESIGN INSPIRED ARCHITECTURE THEMED MOVIES

TASARIMA İLHAM VEREN MİMARİ TEMALI FİLMLER.Mimari, sinema ve film tutkunu iseniz sizin için seçtiğimiz filmlere göz atmanızı öneririz. Sinema severler için mimarlar ve mimarlığı konu edinen, içerisinde mimari karakterlerin de yer aldığı ve de mimari için ilham veren en başarılı 10 filmini sıraladık.
 
1.Metropolis (1927)

metro_41

Filmin konusu; Metropolis’te şehir keskin bir şekilde ikiye ayrılmıştır. Yönetenler sınıfı yerin üstünde, çalışanları sınıfı ise yerin altında. Ama şehir yöneticisinin oğlu Freder’in bir işçi kızı Maria’ya aşık olması bütün dengeleri alt üst etme potansiyeline sahiptir. Filmin orijinal versiyonunun bir kopyası, yıllar sonra 2008’de bir müzede bulunmuş ve uzun süren bir restorasyon çalışmasının ardından şu anki halini almıştır.

Yönetmen: Fritz Lang

Oyuncular: Brigitte Helm, Alfred Abel, Gustav Fröhlich

Tür: Bilim Kurgu

2.Mimarın Göbeği-The Belly of an Architect (1987)

2

Yapımı: 1987 – İtalya, İngiltere

Tür: Dram

Yönetmen: Peter Greenaway

Oyuncular: Brian Dennehy, Lambert Wilson, Chloe Webb, Stefania Casini, Francesco Carnelutti

Senaryo: Peter Greenaway

Yapımcı: Colin Callender, Walter Donohue

3.Sketches of Frank Gehry (2006) 

Ünlü Mimar Frank Gehry’nin uzun yıllardır tanıdığı arkadaşı Pollack tarafından çekilen görüntülerinden oluşan bu belgesel sadece Gehry’nin hayatından değil, bir dostluğun tarihin de izler taşıyor.

3

Yönetmen: Sydney Pollack

4. Infinite Space: The Architecture of John Lauther (2008)

4

Son derece hoş görüntüler eşiğinde John Lautner’in dünyasına doğru bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz?

Yönetmen: Murray Grigor

5. Amcam – Mon Oncle (1957)

5

 

2.Dünya Savaşı sonrasında Fransa’da başlayan Amerikan tarzı tüketim sevdasını, geleneksel mimarinin yok edilip yerini soğuk modern yapıların almasını, otomobil çılgınlığını vb. eleştirir, bu değişime Don Kişotvari bir biçimde direnir. Zaten filmde betimlenen absürt modern mimarinin vurgulanabilmesi için Henri Schmitt’in tasarımı olan bir dekor bina stüdyoda özel olarak oluşturulmuştur. Çekimler Eylül 1956 ilâ Şubat 1957 tarihleri arasında tamamlanmıştır.

Aralarında Yabancı Dilde En İyi Film Akademi Ödülü ve Ödülü’nün de bulunduğu altı ödül kazanan “Amcam” Tati’nin en çok ödül verilmiş filmidir.

Yönetmen: Jacques Tati

Yapımcı: Jacques Tati

Senarist: Jacques Tati, Jacques Lagrange, Jean L’Hote,

Oyuncular: Jacques Tati, Jean-Pierre Zola, Adrienne Servantie, Alain Becourt

Müzik: Franck Barcellini, Alain Romans

Görüntü Yönetmeni: Jean Bourgoin

Sanat Yönetmeni: Henri Schmitt (dekor tasarım)

Kurgu: Suzanne Baron

Stüdyo: Gaumont, Alter, Gray Films, Specta

 

6. Yolcu-Professione: Reporter (1975)

7

Mesleğini kullanarak yaşadığı düzene başkaldırıp daha öteye gitmek ve zorla baş etmek uğrunda cesaret gösteren bir gazetecidir kahramanımız. David Locke, bir Kuzey Afrika ülkesine gerillalarla röportaj yapmaya gider. Artık hayatı eskisi gibi olmayacaktır. Burada hayatının en ilginç olaylarının içine girecek ve hayatının akışını sonsuza dek değiştirecektir.
Otelde tanıştığı bir arkadaşının ölmesi üzerine David onun yerine geçecektir. Robertson isimli bu adamın bütün kimlik bilgilerini ve randevu defterini de yanına alarak yeni kimliği ile yeni bir hayata başlamaya karar verir. Başka bir insanın yerine geçmenin sanıldığı kadar kolay olmadığını, Robertson’un hayatı ile ilgili sırları keşfettikçe daha iyi anlayacaktır.

Oyuncular: Charlers Mulvehill, Jack Nicholson, Maria Schneider

Tür: Gerilim, Dram

Ülke: Fransa, İspanya, İtalya

Yönetmen: Michelangelo Antonioni

7. Hayatın Kaynağı – The Fountainhead (1949)

8

Hayatın Kaynağı, Ayn Rand’in aynı adlı romanından uyarlanmış 1949 yapımı bir ABD filmidir. King Vidor tarafından yönetilen filmin senaryosu yine Ayn Rand tarafından yazılmıştır.

Ayn Rand’ın aynı adı taşıyan romanından uyarlamadır. Meslektaşlarından çok farklı bir dünya görüşüne ve kariyer anlayışına sahip olan yetenekli ve yaratıcı mimar Howard Roark’un hikayesi konu edilir. Howard Roark, mesleğinde farklı düşünceleri sebebiyle dışlanır, yaratıcılığı meslektaşlarını kıskandırır, giderek iş yapamaz hale gelir. Tüm bu zorluklara rağmen Roark, dünya görüşünden taviz vermezden ayakta durabilecek midir?

Film, Ayn Rand’ın kurucusu ve savunucusu olduğu “objektivist felsefe”nin Howard Roark karakteri üzerinden bir anlatısıdır.

Yönetmen: King Vidor

Yapımcı: Henry Blanke

Senarist: Ayn Rand

Oyuncular: Gary Cooper, Patricia Neal, Raymond Massey, Kent Smith

Müzik: Max Steiner

8. Mimar Babam: Bir Oğlun Yolculuğu – My Architect (2003)

9

Nathaniel Kahn’ın yönetmenliğini yaptığı “My Architect, a Son’s Journey” bir oğlun çok erken kaybettiği babasını araştırma ve anlama çabasını konu ediniyor.

Yönetmen: Nathaniel Kahn
Oyuncular: Edmund Bacon, Edwina Pattison Daniels, Balkrishna Doshi, Frank O.Gehry, Phillip Johnson

Tür: Belgesel, Biyografi

Yapım yılı: 2003

Senaryo: Nathaniel Kahn

Yapımcı Firma: Louis Kahn Project Inc.

Yapım Ülkesi: ABD

9. Brazil (1985)

10

Kimilerince ince mizah anlayışının en iyi örnekleri, kimilerine göre ise tam bir saçmalık olan Monty Python filmlerinde yetişen Terry Gilliam’ın bu ekipten ayrılarak yalnız çalıştığı dönemin en iyi ürünü karşınızda. Muazzam derecede yaratıcı ve etkileyici görselliğiyle farklı bir seyir zevki sunan “Brazil”, devlet yönetiminin tam bir kâbusa dönüştüğü, bürokrasinin insanlığı tehdit ettiği bir dünya tasvir ediyor. Bilgi bakanlığında memur olarak çalışan Sam, yaşantısından o kadar bunalmıştır ki, tek sığınacak yer düşleridir artık. Kuşlar kadar özgür olduğu, çekici kadınların da yer aldığı bu hayallerin yetmediği noktada, yani gerçek hayatta ise en büyük eğlencesi arkadaşlarıyla, otoriteden gizli gizli eski dizileri seyretmektir. Ortam öyle bir hal almıştır ki, tamirat yapmak bile yasaktır. Bu yüzden tamirci Harry (De Niro) bile işini kimselere çaktırmadan gizlice yapmak zorundadır. Bu durum giderek Sam’in dengesini bozacak, hayalleriyle gerçekler birbirine girerken, hayatı da parçalanmaya başlayacaktır.

 Yönetmen: Terry Gilliam

Yapımcı: Arnon Milchan, Joseph P. Grace

Senarist: Terry Gilliam, Tom Stoppard, Charles McKeown

Oyuncular: Jonathan Pryce, Kim Greist, Michael Palin, Robert De Niro, Katherine Helmond, Bob Hoskins, Iam Holm

Müzik: Michael Kamen

10. The Architect-Mimar (2006)

11.

Mutsuz bir evlilik yaşamı olan bir mimar, kendi yaptığı binanın da işin içine girdiği bir entrikanın malzemesi olur.

Yapımı: 2006 – ABD

Tür: Dram

Yönetmen: Matt Tauber

Oyuncular: Hayden Panettiere, Sebastian Stan, Viola Davis, Anthony LaPaglia, Walton Goggins

Senaryo: Matt Tauber, David Greig

Yapımcı: Danny Leiner, Declan Baldwin

Berdush’un en lüks mobilyası, yeşili ve Boğaz manzarası

Bu sayımızda son günlerde parlayan yıldızı ile dikkatimizi çeken Berdush’u seçtik.Bunda en büyük payın dekorasyonda çok işletmede olduğu kesin.Berdush’u iç mimari anlamda incelediğim zaman dikkatimi çeken ismiyle paralel yapılan düzenlemesindeki başarı.Dekorasyonda altın kural,ismiyle paralel yapılan düzenlemelerdir.Bu kural,dekorasyonda ne bulacağınız konusunda sizi sınırladığı için daha fazlasını aramıyorsunuz.Berdush da çizgisindeki rahatlığı ve berdushluğu(!) ile bu kurala uymuş.Berdush’un bahçesinde kullanılan mobilyalar gerek seçilen malzemeleri,gerek renkleriyle bahçeyle oldukça iyi bütünleşmiş .Bu malzeme ve renk seçimleri bahçesinde iyi sonuç versede iç mekanında özellikle hep koyu renk seçilmesi açısından biraz  daha yorucu ve monoton geldi.

33

berdushun en lüx mobilyası-12

Kendilerine önerim,iç mekanda açık ve canlı renklere de yer verilmesi,mekandaki monotonluğu kısmen yok etmesi açısıdan iyi sonuç verebilir.Gerçi bu sayımızda özellikle Berdush’un iç mekanından çok bahçesini incelediğimiz için iç mekanına önerm çok fazla olmayacak.Bahçesinde mekan çok fazla büyük olmadığı için kedilerine önerim ,barın arkasında kalan iç mekanla bağlantı sağlayan pencereleri sürgülü veya monta ile çıkarıp,takılabilir-tarzdan yapmaları olabilirdi.Çünkü yıldızı parlayan bir mekan olarak yazın mekan küçük gelebilir.Ayrıca yağmurlu havalar için de mekanı içeri almak bir çözüm.Bahçe rahatlığının ve berduşluğunun (!) yanısıra çok lüks bir mobilyaya sahip.O da ,yeşil görüntüyle birlikte Boğaz manzarası,Berdush’un iç mekanının aksine bahçesinde seçilen koyu renk ve malzeme mekana avantaj sağlamış.Nasıl mı? Yemek yenilen bu mekanda mobilyanın yer döşemesinin doğayla bütünleşerek koyu renk olması manzaranın ön plana çıkması açısından olumlu sonuç vermiş.

berdushun en lüx mobilyası-2

Hiçbir dekor güzel bir manzaranın önüne geçemediği için doğayla yarışmamalı,onunla bütünleşmelidir.İç mekanın aksine bahçesinde koyu renk malzeme ve mobilyanın monotonluğu.Boğaz manzarası ve yeşil görüntü ile yok edilmiş.Uzun lafın kısası kişilerin dekorasyondan çok manzarayla ilgilenecekleri gün gibi ortada.Berdush’un bahçesinde yemek bölümü dışında bar bölümüde düzenlenmiş.Bar bölümünün arka plana alınması yerleşim açısından doğru bir karar.Böylece sadece içki almak isteyip ayakta duranlar daha çok olduğu için yemek yemekte olanların önünü kesmemiş oluyorlar.Böylece herkes muhteşem boğaz manzarasından yararlanmış oluyor.Ayrıca yemek böümünün köşesinde bordo kırmısızı giydirme koltuklar da manzarayla yarışmayacak  şekilde  mekana renk getirmiş.Bu arada canlı müzikte Cihan Doğan ’ı da dinlemenizi tavsiye ederim .Yeşil ve Boğaz manzarası olmayanlar için böyle bir mekan oldukça güzel bir şans.

berdushun en lüx mobilyası-ggggberdushun en lüx mobilyası-2

LE SELECT’TE HEDEF SEÇKİNLİK

Bu sayımızda Levent’ten bir mekan seçtik:Le Select.Le Select’in dekorasyonuna kısaca değinirsek,geçmişin asil çizgilerini taşıyan,Fransız kültüründen etkilenmiş olduğunu görürüz.Özellikle Neoklasik Stil’den bahsedelim.Dönem 1760-1789.Milliyetçilik akımları,Napolyon seferleri,Yunan ve Roma etkileri bu stilin biçimlenmesinde etkin oluyor.İnsanlar,Neoklasik Dönem’de tasarımın özünden,en zevk alıyorlar.

4le select te hedef seçkinlik - Copy1 copy

Mobilyada bu stilin önemli özellikleri strüktürde kuvvetli ayaklar,çok ince sular var.Bu arada duvar panoları,kağıt veya kumaşla kaplanıyor.Boncuk,ip gibi iç içe geçmiş yapraklar birbirini takip eden,bördürlü ve düz hatları oluşturuyor.İskemlelerde kayıtlar yok.Kontur hatları değişik,düz hatlar hakim.Kurumlar yok.Ayak bileşiminden küp ve dikdörtgen prizmalar var.Renklerde hardal sarısı,bej,pastel mavi ve pembeler mekanlara hakim.

4le sselect te hedef seçkinlik - Copy1 copy

4le select te hedef seçkinlik - Copy2 copy

Günümüze kadar gelen stiller arasında Neoklasik en rağbet görenlerden.Sebebine gelince,tamamen geçmişin asil çizgisini taşıyan Fransız kültüründen etkilenmiş olması.Mekan-mobilya ilişkisi kesinleşiyor.Her şey uyum içinde.Ayna ve porselen çok görülüyor.3 ayaklı ve tek noktada birleşen çeşitli işlevler için kullanılan aslan mevcut.Kültür düzeyinin artışının en fazla olduğu zaman.Süs olarak çelenk,fiyorik zeytin dalı ve müzik aletleri,yaldız görülüyor.Düz yuvarlak kemerler var.Marküteri işçiliği geometrik biçimlerde.Mobilyada lake çok görülüyor.Döşeme kaplamasında goblen kumaşlar var.Bu özellikleri daha sade ve yalın haliyle Le Select’te görüyoruz.Le Select sadece Fransız kültüründen değil,1800-1900 yılları arasında yaşayan İngiliz aristokratların resimlerini duvara asarak İngiliz asilliğini de vurgulamış.Ayrıca Le Select,özellikle iş adamları ve politikacılara hitab ediyor.

4le selecct te hedef seçkinlik - Copy2 copy

 

Duvarda asılı duran İngiliz aristokratların resimleri de bu düşünceyi vurguluyor.Özellikle duvara resmi yapılan şişman ve zayıf insan resimlerine dikkatlice bakarsanız,bizim politikacılardan birilerini bile benzetebilirsiniz.Genel havasıyla,seçkin bir restoran olan Le Select’e önerim,masaların bu kadar iç içe olmaması…Tabii madalyonun ikinci yüzünü çevirirsek belki de işletme böyle gerektiriyor olabilir.İkinci önerim alt katta hasırlı bölüm,restoranı genel stilinden uzaklaştırdığı için bu bölümde de Neoklasik çizgilerin devamı olması.

4le select te hedef seçkinlikkk - Copy2 copy

4le select te hedef fseçkinlik - Copy2 copy

Hasırla sağlanan hareket,biçimleri Neoklasik çizgisi taşıyan XVI Louis koltuklardan,döşemesi çizgili olan kumaşlardan seçilerek sağlanabilirdi.Ayrıca her restoranda olan klimanın gizlenmesi de önerilerim arasında.Gerçi genel havasıyla oldukça seçkin bir restoran olan Le Select’in sahibi Kemal Koç hedeflediği ev rahatlığının yanı sıra seçkin bir restoran yaratmaya muvaffak olmuş.Bu önerilerle amaç sadece daha mükemmeli yakalamak.

4le select te hedef seçkinlik-1

4le select te hedef seçkinlik-2

ALWAYS ART TABLE

İLLEDE TABLO. Sıradan bir mekan yerine, sonsuz bir zaman tünelini anımsatan dekorasyonda mobilyalarla doğru orantılı olarak seçeceğiniz tablolarla istediğiniz etkiyi yaratabilirsiniz.Hiçbir zaman vazgeçemeyeceğimiz tabloların,mekana etkisi ise birçok aksesuardan daha fazladır.

1ileede tablo-1

2ileede tablo-2
Sanata meraklı kişilerin tablolara olan düşkünlükleri herkes tarafından bilinir.Mekanda hiçbir şey olmasa bile ister antika olsun ister olmasın,tablolardan vazgeçemezler.Ayrıca dikkat ettiyseniz son yıllarda gelecek vaat eden,genç ressamların eserlerini toplama merakı iyice yaygınlaştı…Sebebine gelince tabloların değerini bulmadan satın alınıp,değerini bulunca satılması düşüncesi.Bir başka deyişle tablolarda yatırım olarak görülüp,ticari değer taşırlar.Örnek olarak aldığımız evde de birçok şeyi aynı anda bulma şansınız var.Ama en önemlisi mekanda dikkatinizi çeken tablolar.Dekorasyonda,farklı çizgilerdeki tablolar mekanların stillerine göre tercih edilirler.

3ileede tablo-2

5ileede tablo-2

Mekanı zenginleştiren aksesuarların başında tablolar geliyor.Tablolarla,mekanlar kişilik kazanır.Son yıllarda banyolarda bile talolar rahatlıkla kullanılıyor.Mekanlarda boş duvarlar dekorasyonda tamamlanmamış duygusunu yaratır.Stillerin birbiriyle bağlantılı olması koşuluyla tablolar son derece uyumlu bir şekilde bir araya getirilirse hoş etkiler yaratır.

6ileede tablo-3

7ileede tablo-3

Durağanlık engellenir.Mekanlar da kural tanımaz ressamlar kadar,dönemin ressamlarının yarattığı resimlerin asırlar boyu süren seyrini keşfederek keyifli anlar yakalayabilirsiniz.Burada yaratıcılığa açık mekanlar yaratmak için ihtiyacımız olan tabloları ünlü ressamların yanı sıra,genç ressamlar arasından seçerek de yapabilirsiniz.

1111ileede tablo-3

99ileede tablo-3

Bu sayımızda seçtiğimiz,genç ressamlardan İrem İnce adayı ve Rıfat Edin’ e ait olan tabloların her birinin ilginç ve kendine özgü hikayeleri de var…

7ileede tablo-1

11111leede tablo-2

72222ileede tablo-3

AFRİCA’S FOOTSTEPS

afrikanın-ayak-sesleri-1-300x254AFRİKANIN AYAK SESLERİ

Afrika sıcağıyla,kumuyla,hayvanlarıyla olduğu kadar,motifleri,kumaşları ve takılarıyla da her zaman büyülü bir etkiye sahip.İşte bu yüzden,yaza girdiğimiz şu günlerde dekorasyonda Kara Kıta’nın sıcak etkisini göstermek istedik.Hepimizin bildiği gibi,son yıllarda Afrika’ya safariye gitmek sosyete arasında çok moda…Ayrıca Afrika gidip görmediğimiz bir yer bile olsa,gerek kitaplardan,gerekse filmlerden bildiğimiz gibi balta girmemiş ormanlarıyla her zaman gündemde.

1afrikanın ayak sesleri-1

Güncelliiği bu kadarla sınırlı kalmayan Afrika’nın dekorasyonda da çarpıcı bir tarz olarak etkilerini görüyoruz.Afrika’dan sıcak esintiler getiren bu tarz geleneksel haliyle uygulanabildiği gibi modernize de edebilir.Bu tarz birçoğumuza çekici geldiği gibi birçoğumuza da itici gelebilir…İticilikten kurtarmak için modernize etmenizi tavsiye ederiz.Bu durumda daha şık görüntüler almanız mümkün…

31afrikanın ayak sesleri-2

3afrikanın ayak sesleri-2

14afrikanın ayak sesleri-2

Uç noktalardaki çizgileriyle oldukça etkileyici olmasının yanı sıra,ürkütücü geleneksel şekliyle bu dekorasyon anlayışını seçen kişilerin azınlıkta olması ihtimali de oldukça yüksek.Cesaret isteyen bu tarzla ilgili en önemli gerçek yaz sıcağını oldukça kuvvetli hissettirmesi.Yazı hissetmeye başladığımız şu günlerde özellikle yaza özlem duyan,sıcak günleri her mevsim hissetmek isteyen kişilerin tercihi olabilir.Maskları,kumaşları ile kendinizi Afrika’nın bir karnavalında hissetmeniz çok doğal.

5afrikanın ayak sesleri-3

7afrikanın ayak sesleri-3

6afrikanın ayak sesleri-3

Bu masklardan bazıları ürkütücü de olsa insanı Afrika’nın o gizemli dünyasına çekiyor.Hem korkutuyor hem merak uyandırıyor.Mekanda kullanılan renkler tamamen doğadan seçilmiş:kahve,yeşil,bej,vs.Bu yüzden zaman geliyor bu tür mekanlarda kendinizi Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında farz ediyorsunuz.Mekanın içi sanki Afrika’nın belirli bölgelerinden kesitler.Afrika’nın vahşi doğasını bu kesitlerde rahatlıkla görebilirsiniz.Uzun lafın kısası yaza girdiğimiz şu günlerde Afrika’nın sıcaklığını bu tip mekanlarda da rahatlıkla hissedebilirsiniz.

11afrikanın ayak sesleri-1

123afrikanın ayak sesleri-2

1234afrikanın ayak sesleri-3

OUTDOOR ELEGANCE

AÇIK HAVA ŞIKLIĞI…

Hafta sonunuzu geçirirken bahçenizde, terasınızda, balkonunuzda; bir ağacın yada şemsiyenizin gölgesinde, çiçeklerin, çimenlerin taze kokusu eşliğinde ama şık bir ambiansta güzel bir akşam veya öğle yemeği yemeye ne dersiniz?

açık hava şıklığı-1

açık hava şıklığı-2

açık hava şıklığı-3

açık hava şıklığı-4

Sözünü ettiğimiz keyfi yaşamak için hayal gücünüzle, 2000 yılının trendy renklerini ve detaylarını göz önünde tutarak hoş bir akşama zemin hazırlayabilirsiniz… Nasıl mı? İnsan mevsim değişikliklerinde ya da canı istediğinde yeni bir şeyler buldukça evinin düzenini değiştirmeyi sever. İnsanın tek değiştirmek istemediği, aileden kalma anısı olan eşyalar ve her zaman sadakatle bağlı olduğu aksesuarlardır. Bunları mekanlarda doğru yerlerde kullanıp, 2000 yılının trend renk kumaşlarıyla bambu tarzı mobilyaları döşersek, birdenbire mekanlarınızı nasıl canlandığını göreceksiniz. Burada doğru mekandan kastımız daha çok açık hava mekanları… Kumaşlar, 2000yılının renklerinin dışında doğayla bütünleşen, yeşil, taba renkleri de olabilir. Bu renkler doğanın bir parçası olduğu için daha dinlendirici bir his verebilir. Fakat bunun anlamı bu senenin canlı renklerinden mor, fuşya, fıstıki yeşili kullanmayacaksınız demek değil. Bu renkleri de bahçenizde kullandığınız çiçek renkleriyle bütünleştirebilirsiniz.

açık hava şıklığı-5

açık hava şıklığı-6

açık hava şıklığı-7

Bahçenize dikeceğiniz çeşit çeşit renkte gül, ortanca, nergis gibi çiçekler bu senenin renklerine sahip olduğu için kullanacağınız canlı kumaşlarda da çok iyi bütünleşme sağlayacaktır. Teraslarda kullanılacak terra cotta (bir çeşit yer döşemesi)her zaman revaçta. Çünkü kullanışlı ve o doğayla kolay bütünlük sağlıyor. Kumaşlarda desenler şal deseni olabildiği gibi çiçek desenleri de olabilir. Bu desenler özellikle tik ve bambu ağacıyla hoş bir görüntü sağlıyor. Ayrıca evinizin dışında ferforjeden, ahşaptan veya bambudan mobilyalarınızla yaratacağınız yemek veya dinlenme bölümleri bahçede olduğu gibi, balkonda veya terasta da hoş bir şekilde kullanılabilir. Açık hava mekanlarında bambu, ferforje, ahşap dışında hoş antik çiçeklikler, küpler kullanılabildiği gibi bahçenizde çocuk, kadın erkek heykelleri kullanabilirsiniz. Yer döşemelerinde ise tercih edilenler arasında terra cotta’ların renkleri gri, kızıl kahve, desen olarak ise çiçek arma yaratacağınız stillere göre değişir. Bahçenizde ise doğaya açılan şık kolonlar, yer döşemesinde kullanacağınız terra cotta’daki armalar, heykeller, antik küpler ile geçmişe yapacağınız bir yolculukla açık hava şıklığını yaşayabilirsiniz. Ayrıca masa üzeri kullanılan aksesuarlardan çiçekler dışında elma dalları ile de şık dekorlar yaratabilirsiniz.

açık hava şıklığı-12

açık-hava-şıklığı-4-300x298

Herşeyden önce bahçenizde dekorasyonunuzu yaparken atlamamanız gereken nokta, bahçenizin zengin çiçek ve yeşilliğe sahip olması. Bu, bahçenizde sahip olacağınız en kıymetli antik bir mobilyadan veya aksesuarlardan çok daha şık etki yaratır. En güzel dekor doğanın kendisidir. Keşke insanların hepsi doğayla bütünleşmiş bahçeli, müstakil evlerde yaşama şansına sahip olabilselerdi. Fakat ne yazık ki bu her zaman mümkün olamıyor. Bahçeniz yoksa balkonunuz veya terasınızda açık hava şıklığını yaratmanız mümkün. Tüm bu arayışların asıl sebebi doğal hayatı yeterince yaşayamamanın şehir insanında yarattığı açlık, yeşili, doğayı daha fazla hissetme isteği. Şehirden bunalan, iş yüzünden strese girenler, kendisini yeşilin kucağına atmak isteyip atamayanlar, mekanlarında yukarıda bahsettiğimiz noktaları uygulayarak doğayı yaşayabilirler.

açık hava şıklığı-9

açık hava şıklığı-10

açık hava şıklığı-8

açık hava şıklığı-11