Posts

HOW RE_PROVIDING THE BALANCE IN NATURE, CAN GUARANTEE THE FUTURE OF MANKIND

 

İNSANOĞLU DOĞADAKİ DENGEYİ YENİDEN NASIL SAĞLAYIP GELECEĞİNİ TEMİNAT ALTINA ALABİLİR?
Su-Hayattır-4
Dünyanın oluşması ve üzerinde canlıların yaşayabilmesi için mükemmel bir ekolojik dengeye sahip olması milyarlarca yıl almıştır.

Ne yazık ki, son yüzyılda insanoğlu bu mükemmel dengeye çok ciddi zarar veriyor. Daha önceki yazımda enerji tüketimi arttıkça doğadaki dengelerin nasıl bozulduğunu sizlere aktarmaya çalışmıştım. Bu kez doğadaki dengeleri yeniden sağlayabilmek için çözüm önerilerinde bulunacağım. Bazılarını uçuk bulabilirsiniz. Ancak, sizi temin ederim ki, bu yüzyıl içerisinde, aşağıda belirttiğim düşünceler ve olması gerekenler listesinin büyük bir çoğunluğu gerçekleşecektir. Dünyamızın oluşması ve üzerinde canlıların yaşayabilmesi için mükemmel bir ekolojik dengeye sahip olması milyarlarca yıl almış olsa da, özellikle son yüzyılda insanoğlu bu mükemmel dengeye çok ciddi zarar veriyor. http://serhansuzer.com/enerji-ve-cevre-dunya-nereye-gidiyor/ linkinde bulabileceğiniz bir önceki yazımda bu sorunu irdelemiştim. Enerji tüketimi arttıkça doğadaki dengelerin nasıl bozulduğunu sizlere aktarmaya çalışmıştım. Bu yazımda ise doğadaki dengeleri yeniden sağlayabilmek için çözüm önerilerinde bulunacağım. Bu konuda aklımda çok fikir var. Kimi fikrimi oldukça uçuk bulacaksınız, kimini ise yapılabilir. Ancak, sizi temin ederim ki, önümüzdeki yüzyıl sene içerisinde, aşağıda belirttiğim düşünceler ve olması gerekenler listesinin büyük bir çoğunluğu gerçekleşecektir. Bu vereceğim reçete bu kadarla da kalmayabilir ve aklıma geldikçe bazı eklemeler yapabilirim. İşte, size doğada yapılan tahribatı tamir edebilmek için reçete: 1. Kapitalist sisteme ayarlamaların yapılması: Kapitalist sistem özellikle inovatif, başarılı ve çalışkan insanları ödüllendirdiği için insanlık tarihindeki en büyük gelişmelerin geçtiğimiz yüzyıl içerisinde yapıldığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda, insanoğluna gerekli teşvikleri verince ve motive edince nasıl bir ilerleme gösterebileceğine hepimiz tanık olduk. İnternet, otomobiller, uçaklar, bilgisayarlar, cep telefonları ve daha sayamayacağımız, hayatımızı baştan aşağı değiştiren ve ardı arkası kesilmeyen binlerce keşiften bahsediyoruz. Bütün bunlar insanoğlunun istediğinde neler yapabileceğini ve ucu bucağı kestirilemeyen kapasitesini gösteriyor. Ayrıca, bundan sonra da hızlı gelişmelerin ve inovasyonların birçok farklı alanda devam edeceğini de söyleyebiliriz. Ancak, insanlık adına büyük gelişmelerin itici gücü olan kapitalist sistem için doğayla barışık diyebilir miyiz? Hayır. 4 Esasında, sistemin eleştirebileceğimiz en önemli yanı doğayla uyumlu ve barışık olmamasıdır. Sadece tüketim üzerine kurulu bir sistemin doğaya yapacağı tahribatı düşünebiliyor musunuz? Varsa yoksa daha fazla satış yapmak ve gelirlerini artırmak. Sistemin nihai amacının yanı sıra, nüfus artışı ve modern hayatın gereksinimlerini karşılamak üzere tüketimin de kendi doğal süreci içerisinde sürekli artış göstermesiyle tüketimi karşılamak için üretim de sürekli artıyor ve doğanın dengeleri umarsızca tahrip ediliyor. Daha fazla üretebilmek için doğada bulunan birçok önemli hammadde ve doğal kaynaklar hızla tüketiliyor, doğanın bir denge oluşturduğu bölgelere doğayla barışık olmayan binalar yapılmakta (örneğin, dere yataklarına yapılan binalar). Hatta insanlar geçinebilmek ve para kazanmak için kendileri doğayı bizzat tahrip edebiliyorlar. Memleketimizde ve dünyanın birçok farklı yerinde para kazanabilmek için her yaz lüks beldelerde çıkartılan orman yangınları ve yanan ormanların yerine villalar dikip rant sağlayan şahsiyetsiz kişiler buna örnek teşkil etmektedir. Bunun gibi daha birçok örnek var. Aşağıda sistemle doğanın nasıl çakıştığını çok net ortaya koyan bir videoyu paylaşmak istiyorum sizlerle: http://www.eco-currency.net/ Eko para birimini anlatan bu videoda Alberto diye adlandırdıkları Brezilya’da yaşayan bir çiftçiden yaşadıklarından örnek verilmiş. Alberto, Amazon ormanlarının bulunduğu bölgede yaşıyor. Ancak, ormanın kendisi için ekonomik hiçbir değeri yok. Geçimini sürdürmesi gerekiyor. Bunun için ormanı yakıp kendisine tarım yapabileceği bir alan açıyor. Tarım yapıyor, ürettiği soya fasulyesini satıp geçimini sürdürebiliyor. Halbuki, Alberto’ya içinde yaşadığı ormanı koruması için maddi olanak sağlansa (örneğin, para verilse) o ormanı yakmayacak ve tam tersine korumak için elinden geleni yapacaktır. Eko para birimi, devletler tarafından bu menfaatin bu insanlar için sağlanması anlamına geliyor. Dünyanın birçok yerinde bu ikilemi yaşayan ve ekonominin gereksinimlerini yerine getirmek için doğayı tahrip eden milyonlarca insan var. Eco para birimi bana göre bunun önüne geçebilecek iyi düşünülmüş, yararlı bir yöntemdir. Ekonomi büyürken aynı zamanda ekolojinin korunmasını sağlayan bir sistemdir. Eko para birimi dışında bazı önerilerim var. Öncelikle sistemde doğayı koruyan kollayan kişilerin ödüllendirilmesinden bahsettik. Bir de bunun tam tersini yani doğaya zarar verenlerin cezalandırılması gerekir. Eko para birimine kaynak yaratmanın yollarından birisi de doğaya zarar verenlerin (fabrikalar, oteller, vs.) vergilendirilmesiyle elde edilen kaynakların doğayı koruyan, kollayanlara aktarılmasıdır. Ayrıca, orman yakan veya doğaya kasti olarak zarar veren kişilere de en ağır cezanın verilmesi gerekir. Yine benzer şekilde alınan birçok dolaylı ve direk vergilerin ve ücretlendirmelerin önemli bir kısmının doğayı korumak için kullanılması gerekir. space_mining Bu kez başka önemli olan konuya, kapitalist sistemin temelini oluşturan unsurlardan olan borsaya bir bakalım. Borsada şirketlerin performansları gelir ve kârlılık üzerine kurulmuştur. Salt gelirler veya kârlılık performansına bakılması demek, o şirketin ürettiği malların veya verdiği servisin tüketilmesini sağlamak için elinden geleni yapması anlamına geliyor. Peki, borsanın doğayla barışık olmayan bu çalışma dinamiği doğayı korumak için değiştirilemez mi? Elbette değiştirilebilir. Yapılması gereken şey borsaya kote olan bütün şirketler için ayrıca “Çevre Endeksi” oluşturup şirket değerini de borsadaki değerinin yanı sıra, şirketin çevre endeksi ortalamasından hesaplamak işin görünümünü tümüyle değiştirir. Başka bir deyişle, “şirketimizin değeri yüzde olarak şu kadar arttı” diye böbürlenen, borsaya kote şirketlerin yöneticileri, çevre endeksinin denkleme dâhil edilmesiyle şirketlerini çevreyle barışık hale getirebilmek için ellerinden geleni yapmaya çalışacaklardır. Bu da doğa ile borsa arasındaki dengenin sağlanmasına büyük katkı sağlayacaktır. Ayrıca, ülkelerin ekonomik karnelerinin dışında bir de “ekolojik karne”lerinin olması gerekir. Başka bir deyişle, cari açık/fazla gibi önemli ekonomik göstergelere ne kadar önem veriliyorsa ülkenin karbon salınımı gibi ekolojik göstergelere de aynı önemin verilmesi gerekir. Ekolojik göstergelerin dünyadaki kamuoyuyla da sürekli paylaşılıyor olması gerekiyor. Hatta daha da ileri gitmek gerekirse bir ülkenin ne kadar iyi yönetildiği ve başarısı ekonomik ve ekolojik göstergelerin ortak paydasından yola çıkılarak yorumlanmalıdır. Yani, ekonomisi krizde olan bir ülkenin ekolojik karnesi parlaksa o ülkenin durumunun iyi olarak algılanması, ekonomik göstergeleri çok parlak olan bir ülkenin de eğer ekolojik göstergeleri kötüyse krizde olarak algılanması gerekir. Böyle bir dengeleme, politikacıları çevreyle ilgili yapmaları gerekenler konusunda teşvik eder, olaylara farklı bir açıdan bakmalarını sağlar. 2. Enerji ihtiyacının %100 yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanması: Fosil yakıtlarının rezervlerini ve alternatiflerini artırmak için büyük çaba harcayan ve en büyük yatırımları bu alanda gerçekleştiren insanoğlu benzer bir çabayı yenilenebilir enerji alternatiflerinin artırılması ve teknolojilerin geliştirilmesi için göstermiyor. Bunun elbette siyasi ve ticari sebepleri var. Bu sorunu çok net bir şekilde ele alan bir karikatürü sizlerle paylaşmak isterim: portlandroof Bu karikatürden de görebildiğiniz gibi insanlık tarihinde çıkan önemli savaşların sebebi hep yaşam için çok önemli olan yeryüzü kaynaklarının (enerji, su, vs.) paylaşımı olmuştur, çünkü bu kaynakların sahipleri olmuştur her zaman. Paylaşım konusundaki anlaşmazlıklar diplomatik yolla çözülemediği durumlarda ise savaşlar çıkmıştır. Peki, güneşin bir sahibi var mıdır? Hepimiz güneşin sahibiyiz. Bunun şöyle bir anlamı daha var: Güneşin, yeryüzündeki kaynakların paylaşımı için sürekli kavga eden ve savaşan insanlığa barış ve huzur getirme potansiyeli vardır. Bir de tabii kaynakların paylaşımını hegemonyaları altına almak ve ilgili ülkeyi kontrol edebilmek için oluşturulan diktatörlük gibi sistemlerin sonunu getirme potansiyeli vardır. Yani, güneş enerjisi insanlığa doğal bir demokrasi sağlayabilir. Bu kaynak yeryüzüne her gün ulaşmaktadır. Yapılması gereken tek şey güneş enerjisinden bütün insanlığın azami ölçüde faydalanmasını sağlamaktır. Şu anda bile atıl durumda olan ve pek faydalanılmayan A.B.D’deki Mojave Çölü, Şili ve Peru’daki Atacama Çölü, Kuzey Afrika’daki Sahara Çölü, Hindistan’da Rajasthan Eyaleti, Çin’deki Taklamakan Çölü, Türkiye’nin Güneydoğu Bölgesi, Suudi Arabistan’ın Rubülhali Çölü, Ortadoğu ve Avustralya’nın büyük bir çoğunluğunda bulunan çöllerin yanı sıra, dünyanın güneş verileri maksimum olan birçok bölgede bulunan enerji kaynakları dünyanın enerji ihtiyacını büyük ölçüde karşılamaya yeter. Başka bir deyişle, geçmişte insanların olabildiğince uzak durduğu ve fazla kimsenin yaşamadığı çöller, gelecekte dünyanın en önemli enerji kaynaklarının bulunduğu yerler olacaklardır. Bir de buna dünyadaki güneş verileri biraz daha düşük, ama önemli oranda vasatın üzerinde olan bölgeleri de kattığımızda, dünyadaki enerji ihtiyacını sadece güneş sayesinde karşılayabileceğimizi söylemek yanlış olmaz. Tabii, bunun için CSP, fotovoltaik, CPV gibi bütün merkezi ve bağımsız güneş enerjisi teknolojilerinin devrede olması gerekir. Belki, bizim jenerasyon göremeyecek olsa da uzayda güneş enerjisinden faydalanmak için teknolojiler geliştirilecek ileride. Sonuçta, bir filtre görevi gören atmosferimizin dışına çıkılarak güneşe daha da yaklaşıldıkça güneş enerjisinden çok daha fazla verim almak mümkün olacaktır. Tabii, buradaki sorun da atmosferin dışında, uzayda elde edilen enerjinin dünyaya nasıl iletileceği konusudur. Güneş enerjisi gibi rüzgâr, jeotermal, biyokütle gibi diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının da mutlaka değerlendirilmesi gereklidir. Sonuç olarak, bana göre dünyadaki enerji ihtiyacı, fosil yakıtlara ihtiyaç duymadan, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla rahatlıkla karşılanabilir. Ancak, bunun için ciddi bir süreç gereklidir. Devletler o iradeyi gösterdikleri takdirde dünyanın birçok bölgesinde makro ve mikro planlamalar yapılabilir. Bu zaman alabilse de belli bir süre zarfında, planlı ve programlı bir şekilde fosil yakıt kullanımından yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş gerçekleştirilebilir. Bana göre bu hayal değildir. Yeter ki, bu konularda halkların desteği olsun ve kamu ile özel sektör temsilcileri koşulsuz bir biçimde bu değişimin arkasında olsunlar. 3. Enerji verimliliği: Yenilenebilir enerji kaynaklarından bahsetmişken enerji verimliliğinden bahsetmemek olmaz. Enerji verimliliği alınan bazı önlemlerle tüketilecek enerjiden tasarruf sağlanması ve enerji tüketimini en aza indirgemektir. Enerji verimliliği kısaca iki türlü yapılır. Birincisi, alınan bazı önlemlerle hiçbir yatırım yapmadan enerji tüketiminin azaltılması (ki, bunu yapmamak için sadece bilgiden yoksun olmak gerekir). İkincisi ise yatırım yaparak teknolojik bazı iyileştirmelerle enerji tüketiminin optimum seviyelere çekilmesidir. Burada yatırımcı yapmış olduğu yatırımın finansal performansına göre kararını verir. Başka bir deyişle, enerji verimliliğiyle ilgili yapılacak yatırımda, bu yatırımın geri dönüşü ve getiri oranları karar verme sürecinde önemlidir. İdeal dünyada enerji tüketiminin enerji verimliliği kapsamında minimuma indirilmesi ve ihtiyaç duyulan enerjinin de yenilenebilir enerji kaynaklarıyla sağlanması gerekir. 5 4. Fosil yakıtların hammadde olarak kullanılması: Bulunduğum her yerde petrol, doğalgaz ve kömür gibi fosil yakıtlarının yakılması yerine hammadde olarak kullanılabileceğini söylüyorum, çünkü yakılan fosil yakıtların karbon salınımı çok fazla ve fosil yakıtların yakılmasının doğaya ciddi zararı var. Halbuki, fosil yakıtlar endüstiyel bazı ürünlerin hammaddesi olarak kullanılabilir. Örneğin, petrolün petrokimya sektöründe, doğalgazın da gübre yapımında kullanılabileceğini söyleyebiliriz. Üzerinde çalışılırsa daha birçok farklı fosil yakıtların farklı kullanım alanları da tespit edilebilir. Fosil yakıtlardan bu şekilde oluşturulan maddelerin mutlaka geri dönüşebilir olmaları sağlanmalıdır. Bu şekilde geri dönüştürülen maddelerden hem daha az fosil yakıt kullanılarak tasarruf yapılması sağlanır, hem de doğaya bırakılan maddelerin miktarı azaltılarak çevreci bir yaklaşım sergilenmiş olunur. 5. Şehir planlaması ve yapıların tümüyle değiştirilmesi: Şehir planlamalarının artık doğaya zarar vermeyecek şekilde tasarlanması gerekiyor. Doğayla uyumlu şekilde tasarlanacak yeni şehirlerdeki evler beton yerine farklı materyallerden yapılacak belki de. Doğayla bir bütün oluşturacak bu materyallerin devreye girmesiyle yüksek binaların yapımı işin uzmanları tarafından tekrar gözden geçirilmesi de ihtimal dâhilindedir. Ayrıca, kendi enerjisini üreten binalar (bugünlerde evlerin duvarlarına sürülen ve enerji üreten boyalarla ilgili ARGE çalışmaları olduğunu biliyorum) ve sürdürülebilirlik kavramları ön planda olacak. Son olarak, yapıların farklı bölümleri çeşitli amaçlar için kullanılacak. Dört sene önce Cannes’da düzenlenen Uluslararası Gayrimenkul Fuarı MIPIM’de bir sunuma katılmıştım. Çin’de kurulacak yeni bir şehrin tasarımını yapan bir Alman mimarlık ve şehir planlama şirketi çok önemli bir noktaya değinmişti: Çatıların kullanımı. İlk gördüğümde gözlerime inanamamıştım. Evet, çatılarda meyve sebze yetiştirmek için özel tarla alanı yaratılmasıyla ilgili bir çalışma yapmışlardı. Esasında çok mantıklı. Çin gibi dünyanın en kalabalık ülkelerinde sürdürülebilirlik kavramına katkıda bulunmak için herkesin kendi çatısında kendi meyve ve sebzesini yetiştirmesi öngörülmüştü. Aynı şekilde, oldukça yaygın bir kullanım şekli olan çatılara güneş panelleri koyulması ve elektrik üretimi de mümkün. Özetle, çatıların ister meyve sebze yetiştirilmesi için tarla alanı olarak kullanılması ister solar panellerle elektrik üretimi için mutlaka faydanılması gerekiyor. Bundan sonra yeni kurulacak olan şehirlerin her açıdan doğayla barışık olması gerekir. 6. Kullanılan araçların sadece solar elektrikli araç formatına getirilmesi: Dünyadaki trendleri iyi izlemek gerekiyor. Şu anda sürekli fosil yakıtlarla ilgili alternatifler üzerinde çalışılıyor. Benzin dışında, LPG (likit petrol gazı) ve CNG (yoğunlaştırılmış doğalgaz) gibi farklı ürünler yakıt olarak kullanılmakta. Ayrıca, Brezilya gibi ülkelerdeki araçlarda etanol kullanımı çok yaygın. Hidrojen ve biyoyakıt gibi kaynaklar da üzerinde ARGE çalışması yapılan potansiyel yakıtlardır. Bana göre dünyadaki araçların dönüşümü şu şekilde olacaktır: Gelecekte fosil yakıtlı araçlardan sonra hibrit araçlar, sonrasında ise elektrikli araçlar ve en sonunda da solar elektrikli araçlar yaygın olarak kullanılacaktır. Solar elektrikli araçlar son nokta olacaktır ve bu teknoloji sürekli geliştirilecektir. Bu konuda hali hazırda kat edilmesi gereken daha çok yol var. Batarya sistemi, solar hücrelerin gelişimi, elektrik devreleri, motor, malzeme gibi daha birçok konuda sürekli gelişme kaydedilecektir. Bu gelişim sadece kara taşıtlarında değil, aynı zamanda deniz ve hava taşıtlarında da gerçekleşecektir. Eninde sonunda, gelecekte güneşten maksimum oranda faydalanan (hatta güneşli bölgelerde hiç elektrik şarjına ihtiyacı kalmayan) batarya sistemiyle fosil yakıtlı araçların maksimum gidebileceği mesafenin çok üzerine çıkabilen, karbon salınımı sıfır olan araçları görmemiz mümkün olacaktır. Geçtiğimiz haftasonu İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) tarafından geliştirilmiş olan solar elektrikli aracı ARIBA 6’nın test sürüşü için İTÜ’nün Maslak kampüsüne gittik. Detaylarına başka bir yazıda değineceğim bu etkinlikten çok keyif aldım. Bütün bu söylediklerimin emarelerini üniversitelerde görebildiğimi söyleyebilirim. Sonuç olarak, bugün gördüğümüz araçlar ileride ekolojik hale getirilip karbon salınımları giderek azaltılacak ve sonunda sıfırlanacaktır. 7. Çevre bilinci eğitimi: Benim gözlemlediğim kadarıyla babalarımızın kuşağının büyük bir çoğunluğunda çevre bilinci bulunmuyor. Hatta birçoğu iklim değişikliği ve küresel ısınma kavramlarına inanmıyor. Bizim kuşakta bu bilinç bir ölçüde oluştu, ama kesinlikle yeterli değil. Hiç değilse bizden sonraki nesillerde çevre bilincinin tam oluşması için doğru adımları atmak gerekiyor. Bunu da anaokulundan başlayarak eğitim/öğretim sürecinin her safhasında (anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise, üniversite, master, PHD) çevre bilinci dersi verilmelidir ki bu bilinç beyinlere kazınsın. İnanın, benim kendi eğitim sürecinde bir sürü gerçek hayatta hiç işe yaramayan bilgilerin bana öğretildiğini, hatta bu konulardan defalarca sınava girdiğimi hatırlıyorum. Bunların yerine insanı gerçek hayata hazırlayacak derslerin verilmesi gerekir. Çevre bilincini sağlayacak dersler de gerçek hayata hazırlayan derslerin en önemlilerinden biridir. İnsanların çok küçük yaştan başlayarak doğaya yaklaşımı ve düşünce tarzını değiştirmemiz gerekiyorki bu konularda harcanan emekler hız kazansın ve bu sorunların çözümünde bütün insanların katkısı olsun. 8. Kullanılan herşeyin doğal döngüye katılması ve sürdürülebilir hale getirilmesi: Teknoloji ilerledikçe insanlar yeni keşiflerde bulunuyorlar. Bu keşiflerin birçoğu da esasında doğada olan bazı unsurların insan eliyle yapılmasıdır. Örnek vermek gerekirse fotoğraf makinesi gözün çalışma mekanizması model alınarak yapılmıştır. Benzer şekilde, bütün atıkların doğal bir denge içerisinde kullanılıyor ve geri dönüşümünün sağlanabiliyor olması gerekir. Örnek vermek gerekirse benim şu anda CEO’luğunu yaptığım şirkette atık ısıyla çalışan bir su arıtma teknolojisi kullanılıyor. Başka bir deyişle, soğutma kulelerinden veya herhangi bir mekanizmadan elde edilecek atık ısının atmosfere karışıp harcanması yerine biz bu ısıyı tekrar enerjiye dönüştürüp doğal vakumla suyun arıtılmasını sağlıyoruz. Bunun gibi daha birçok örnek verebilirim. Burada önemli olan atık ısı, atık gıda, atık gaz ve daha birçok atığı kullanabilmenin ve doğal döngünün içerisine sokabilmenin yolunu bulmak gerekiyor. Bunun için bilim adamlarına, mühendislere ve konularının uzmanlarına çok iş düşüyor. 9. Nüfus artışının önce durdurulması sonra kademeli azaltılması: Buna tepkilerin gelebileceğini tahmin edebiliyorum. Konuya bir de şöyle yaklaşalım. Nüfus artışı bu oranda devam ederse dünyanın hali ne olur? Örneğin, beş yüz sene sonra dünya nüfusunun 25 milyarı geçtiğini düşünelim. Dünyadaki kaynaklar bütün insanlara yetebilecek mi? Birçok kaynağın tükenme noktasına geleceği ve insanlığın çok zorlanacağı kesin. Bu konudaki artış oranları en fazla olan ülkelerden başlayarak önce nüfus artışının durdurulması ve sonrasında da yavaş yavaş kademeli olarak azaltılması gerekir. Bir rakam veremeyeceğim, bunu bilim adamları hesaplayabilirler. Ancak, şu anki 7 milyarlık nüfusun bile yeryüzünün kaynaklarını çok zorladığı bir gerçek. Dolayısıyla nüfusun kademeli olarak optimum seviyelere çekilmesi gerekir. Nüfusun nasıl azaltılacağının da detaylarına girmeyeceğim. Bunun çeşitli yöntemleri var. Örneğin, Çin bazı uygulamalarda bulundu ve bana göre belli bir oranda başarılı da olmuşlardır. Çocuk sayısına belirli bir sınırlanma getirilmesinin dışında doğum kontrol yöntemlerinin herkes tarafından uygulanabiliyor olması (bunu da mutlaka orta öğretimden başlayarak herkese eğitimini vermek gerekiyor) gerekir. Özellikle ekonomi okumuş olan bazı arkadaşların nüfus piramidi tersine döndüğünde çoğalmış ve emekliye ayrılmış yaşlanan nüfusun genç nüfus tarafından nasıl desteklenebileceğini sorguladığını duyar gibiyim. Hemen kafasında bu sorunu dillendiren arkadaşlara şunu söyleyeyim: Bunun da çözümü var. İki çözüm önerisi: Emeklilik yaşının olabildiğince geçe çekilmesi (şimdiki yöntemlerle insanlar artık 80’li hatta 90’lı yaşlara kadar sağlıklı bir yaşam sürebiliyorlar; bana göre sağlıklı olan her insanın eskisi kadar yoğun bir tempoda olmasa da çalışabilmesi gerekir) ve robotların devreye girmesidir. Evet, yanlış duymadınız. Robotlar geleceğin dünyasında endüstriden servis sektörüne kadar birçok alanda hayatımızın bir parçası olacaktır. Bunun sonucunda insanların üzerindeki iş yükü hafifleyecektir. 10. Kağıt kullanımının olabildiğince azaltılması ve plantasyonun artırılması (ağaç dikilmesi): Artık dijital bir dünyada yaşıyoruz. Bana göre her şeyin dijital olması gerekir. Hâlâ gereksiz yere bir sürü kâğıt üzerine kontrat imzalıyoruz, günlük gazeteleri kâğıt üzerinden okuyoruz ve notlarımızı kâğıt üzerine alıyoruz. Bütün bunların dijitalize olup bu konularda kağıt kullanımının kalkması gerekir. Başka bir deyişle, bilgisayar üzerinden kontratlara şifreli dijital imzamızı atabilmeli, günlük gazeteleri sadece internet üzerinden okumalı ve notlarımız iPad’lerimizin veya laptoplarımızın üzerine almalıyız. Bir de bunun bir diğer karşılığı toprak kaymasını engellemek ve oksijen salınımı artırmak için bölgeden bölgeye değişecek şekilde bitkilerin dikilmesi gerekir. Unutmayalım dikilen her ağaç doğamıza pozitif katkı anlamına geliyor. 11. Evrenin keşfi ve uzayın nimetlerinden faydalanılması: Bundan birkaç ay evvel ntvmsnbc.com’da benim daha evvel aklıma gelmiş olan ve acaba yapılabilir mi diye düşündüğüm bir konsept hakkında haber okudum: Uzay madenciliği. Haberde, bir grup zengin girişimcinin ‘Gezegen Kaynakları’ adını taşıyan bir şirketi hayata geçireceği ve bu şirketin uzayın dört bir yanına keşif robotlarından oluşan bir ordu göndermeyi ve değerli madenleri taşıyan gök cisimlerini tespit ederek uzayda madencilik yapmayı öngördükleri yazılmıştı. Gezegen Kaynakları’nın ortakları arasında Google CEO’su Larry Page ve Başkanı Eric Schmidt, Microsoft’un eski baş tasarımcısı Charles Simonyi, Dell Yönetim Kurulu Başkanı Ross Perot Jr., ünlü yönetmen James Cameron, emekli astronot Tom Jones, roket mühendisi Chris Lewicki ve gökbilimci Sara Seager da yer alıyormuş. Bu habere göre sadece dünyanın yörüngesinin yakınlarında, genişliği 45 metre civarında olan dokuz bin asteroit bulunuyor. Bu göktaşlarından bazıları, bir yılda tüm dünyada çıkarılan platinden daha fazlasını içeriyor. Uzmanlar tarafından dünyadaki platin kaynaklarının diğer fosil yakıtlar gibi önümüzdeki birkaç yüzyılda tükeneceği varsayılırsa ve 800 metre genişliğinde bir asteroidin yüzeyini sadece birkaç metre derinliğinde kazarak 6 milyar dolar değerinde 130 ton platin elde edilebileceği düşünülürse bu uçuk iş modelinin aslında ne kadar kârlı olabileceğini tahmin edebilirsiniz. Gök cisimlerinde platin dışında ayrıca paladyum, osmiyum ve iridyumdan gibi nadir metaller de bulunuyor. Bu nadir metaller adı gibi dünyada az bulunuyor ve aklımıza gelmeyecek birçok yerde kullanılabiliniyor. Özetle dünyada sınırlı olan madenleri elde etmek için dünyanın altını üstüne getireceğimize bunu uzaydaki asteroidlerden, uydulardan ve diğer gezegenlerden elde etme fikri bana mantıksız gelmiyor. 12. ARGE çalışmalarına kamu ve özel sektörden tam destek: ARGE çalışmalarına ilişkin olarak yapılacak ve geliştirilecek o kadar fazla teknoloji var ki, bu konuda dünyadaki bütün uzmanların seferber olmaları gerekiyor. Burada belirtmek istediğim, devletlerin ARGE çalışmalarına daha fazla destek vermesi gerekiyor. Özel sektörün her sene gelirinin belli bir kısmını yaptıkları işle ilgili ARGE çalışmalarına ayırması gerekiyor. Ayrıca, dünyadaki bütün üniversitelerin ARGE çalışmalarına daha fazla eğilmesi ve her sene herhangi bir uzmanlık alanında bir yeniliğe imza atmaya çalışmaları gerekiyor. Son olarak, ilgili sivil toplum kuruluşlarının devrede olması gerekiyor. Bazı vakıf ve derneklerin sahip olduğu fonların insanlığın gelişimi için yapılacak ARGE çalışmalarına aktarılması gerekiyor. Bütün bu finansal kaynaklar ne gibi sürdürebilirlik için hangi ARGE çalışmalarında mı kullanılacak? O kadar çok var ki. Benim şimdi aklıma gelenler: Enerji depolama, kablosuz enerji iletimi, enerji üreten boyalar, uzayda yer alacak güneş enerji sistemleri, solar elektrikli araçların geliştirilmesi, uzay madenciliği, dijital sistemlerin geliştirilmesi, atıkların değerlendirilmesi ve doğal döngüye kazandırılması, su teknolojileri, vs. Sürdürülebilirlik ve ekolojik dengenin sağlanması alanlarında daha gideceğimiz çok yol, yapacağımız çok iş var. Yeter ki insanoğlu istesin

THE MODERN DESIGN OF THE CLIFFS OVERLOOKING THE OCEAN

KAYALIKLARDAN OKYANUS MANZARALI EN MODERN PROJE

Kelimenin tam anlamıyla uçurumun kenarında hayatı yaşamak isteyenler yazımız sizler için! Casa Brutale firmasının projesi olan evin yapımı gerçekleştiği zaman evi alan kişi yaşamın anlamını her an hissedecek! Kayalar arasında tasarlanan proje, en adrenali yüksek ve modern tasarımı sayesinde gözleri üzerine çekecek. Ev kapladığı küçük alandan ötürü çevre için nispeten küçük bir etkisi olsa da yarattığı etki büyük…


Casa Brutale ev projesini mimari gözle incelemek isteyenler yazımızı okumaya devam edin! Sadelik ve modern tarz ile uyum içinde olan bu doğa evin mimarisi, Yunanistanda Ege denizi üzerindeki yüksek kayalıklar arasında tasarlanmış. Evin yaşam alanı estetik yapısı, işlevi ve mühendislik detayları tamamlanmış olarak, inşa edilmeyi bekliyor. Belki de biz bu yazıyı yazdığımızda uygulanmış bile olabilir.

Evin ilk dikkat çeken özelliği Ege denizi manzarası ile yüzme havuzundan güçlü konstrüksiyonu olan bir merdivenle bir alt kata iniş olması. Büyük camla kaplı cephe unutulmaz manzarası ile muhteşem bir yaşam alanına sahip. Doğal ortam, doğal güzellikleri vurgulamak adına tasarlanan dekor ve malzemelerde yalın, ağaç ve beton yüzeyler kullanılmış. Projenin çatısı darbelere dayanıklı, güçlendirilmiş kristal camdan yapılmış bir havuzun kodundan salona doğal ışık ile merdivenlerden aşağıya doğru iniş veriyor! Alt katta beton banklar ile eşleşen beton bir yemek masası, ahşap oturma yüzeyi ile koltukların arkasında heykelsi bir şömine dikkat çekiyor. Üç tarafından kayalıklar ile çevrili projenin cephesinin loşluğu, yukarıdan aşağıya şiirsel etki yaratan camla kaplı aydınlatmasındaki pozlama ile maksimize edilmiş aydınlatması ile aydınlatılıyor.

Çelik merdiven salondan, mutfaktan yatak odasına iniliyor. Diğer mobilyalar gibi yatak da beton ve ahşap malzemeden tasarlanmış. Duvarlarda ışığın gölge oyununu geliştirmek için yansıtıldığı gözlerden kaçmıyor! Ana katta depolama alanı ve bir banyo’ya giden misafir odasının yanı sıra küçük bir de koridor var.

Yakın zamanda gerçekleşmesi beklenen OPA Casa brutale kavramsal projenin ikamet yeri Ege Denizi Yunanistan en düşük seviye kat planı ise (-9.90)

Yeryüzünde mimari proje eğer bir doğa evse içinde doğal ışık büyük bir rol oynar. Bu evde ışık kaynağını ön cam ve evin çatısından alıyor. Burada yaşarken salonda oturanların bakışları üzerindeyken yüzmeye alışkın olmalısınız! Eğer havuz içinde olan siz iseniz, aynı zamanda vücudunuzda güneş benzersiz bir etki yapar. Işığın yansıması dalgalı sudan vücudunuza kendisini güçlü hissettirecek şekilde geçer.

Klasik anlayışın tersine proje toprak üstüne oturmak yerine, toprak kayalıklar ve cam ile kaplanmış. Proje ahşap, cam, ham beton gibi basit malzemeler ile tasarlanmış. Hedef okyanus üzerinden manzaraya odaklanmak, yaşamın tadını çıkarmak! Evi dikey uçurumdan ayıran cam kaplı bir cephe ile yaşam ile ölüm arası çizginizin her an farkına vardırmak!

Yazının devamı için www.archisections.com a bakabilirsiniz

PROVIDE ENERGY FROM NATURE WITH THE GREEN ROOF!

EN YEŞİL ÇATI İLE DOĞADAN ENERJİ SAĞLAYIN!

 

Yemyeşil çimle çevrelenmiş olduğundan doğadan aldığı nefes ve şifanın yanı sıra evin formu doğadan bir parça sanki. Mimarlara göre, Doğa ile bütünleşmiş olan ev Kuzey Amerika’da kullanılan eski konut türlerinden biridir. Kızılderililerin çukur evi modern bir şekilde yeniden yorumlanmasından sonra, yenilebilir enerji ile tasarlanmış olmasıyla güncellenmiş bir ‘Edgeland Evi’olarak tanımlanarak, geri dönüşümlü malzemelerle inşa edilmiştir.

Bu evde de görüldüğü üzere, yapı malzemelerinin en verimli kullanımı için çok önemli olan geri dönüşüm inşaat atıkları ile mükemmel bir denge sağlamak mümkün. Ayrıca evin bu özelliğinin yanı sıra akıllı sistemlerle elektrik ve  sudan gelecek faturalarda da tasarruf sağlanabilmektedir.

Yemyeşil bir güneş enerjili çatısı olan evde, ek termal enerji sağlayan bir akıllı havuzun yanı sıra jeotermal ısıtma ve soğutma sistemi de mevcut. Bercy Chen Stüdyo tarafından tasarlanmış olan benzersiz üçgen ev toprağa yerleşik, çim kalın bir tabaka ile kaplı.  Toprak korunaklı ev olduğundan, ‘Edgeland Evi’ yüksek verimli termal yalıtımla kışın sıcak ve yazın serin kalabilir. Buna ek olarak, yüksek teknoloji ile ev hidrolik ısıtma ve soğutma, jeotermal ve termal ısı depolama özelliklerine de brındırıyor. Bercy Chen Studio tarafından yapılan açıklamaya göre, “Proje, doğal peyzaj ile doğal nehir arasında bir denge oluşturarak kendi sınırlı kaynaklarıyla ilgili farkındalığı arttırıyor.”

Yenilebilir enerji sağlayane Bercy Chen Studio fotovoltaik paneller ile tasarlanmış parlak kırmızı ve turuncu cephe ile evin bolca güneş ışığından faydalanmasını sağlıyor. Özel sistemlerle tasarlanan bu tarz yeşil çatılar, yağmur suyunu toplama sisteminin yanı sıra pasif böcek kontrolü de yapıyor! Ayrıca cephede boya yerine kullanılan düşük etkili, yerli bitkiler çevre düzenlemesi için kullanılmış. Tahmin ettiğiniz gibi bu yeşil bina bu özellikleriyle ve yeşili korumasından ötürü bol bol ödüllendirildi. Bu ödüller dünyanın mevcut enerji ve doğal kaynak krizine karşı doğaya karşı daha duyarlı olmamız için bir çağrı sanki.

 

WORLD’S BEST ART HOTELS..

DÜNYANIN EN İYİ SANAT OTELLER  

 

Bu yazımız yakın zamanda seyahate çıkacakların kalacağı otellerde bile sanatı her daim görmek isteyenler için.

Artık dünyanın en iyi otellerinin en belirgin özelliği sanatı kendi mekanları içinde barındırıyor olması ve birçok sergi mekanlarının yanı sıra lobilerinde Picasso’nun ve yemek odalarında Warhol gibi sanatçılarının eserlerine rastlamamız. Sizler için dünyadan en iyi sanat otellerinden seçimler yaptık. Bunlardan birinde konaklarken otelin kafesinde otururken bile müze salonları yanı başında olduğu için her an zengin kültürel bir deneyim yaşamaya ve kendinizi otelden çok müzede olduğunuzu hissetmeye hazır olun.

Sanat, en genel anlamıyla yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır. Tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar yaratılmış olsa da sanat her yerdedir. İster müzeye gidelim ister restoran a isterse seyahat için seçtiğimiz otellere.

HOTEL GRAND, ZÜRİH

En iyi özel sanat müzesi olarak bilinen, Hotel Grand+ ortalama 90 adet sanatçıdan oluşan benzersiz bir koleksiyona sahip. Bu sanatçılardan Salvador Dalí, Keith Haring ve Takashi Murakami dev heykeller, Andy Warhol “Büyük Retrospektif Resim” ile konukları selamlıyor; Ayrıca otelde the Rolling Stones, Sylvester Stallone ve Keith Richards ve Slash imzalı bir gitar ve kendine özgün resimler göreceksiniz. Eserleri olan diğer sanatçılar ise Fernando Botero, Sol LeWitt, Joan Miro, Henry Moore, ve Damien Hirst…


 COLOMBE D’OR, PROVENCE, FRANSA

Colombe D’or Cote D’Azur da 25 odalı bir otel. Eserlerini bulundurdukları sanatçılardan Pablo Picasso, Henri Matisse ve Marc Chagall gibi modern ustalar ile uzun bir geçmişi vardır. Matisse, Picasso tabloları, Braques ve Miro yemek salonunda, yüzme havuzunun olduğu bir kenarda ise Alexander Calder asılı duruyor. Sanatın yanısıra lavanta kokuları ile de otel tarihle ayrılmaz bir üçlü.


ROME CAVALIERI, ROMA

Fransız dönem mobilyaları ve Marie Antoinette tablonun yanı sıra Kraliyet eserlerden 1725 Beauvais bir duvar halısı ile dikkat çeken Rome Cavalier’de kalacaksanız güçlü sanat birikiminden ötürü bir sanat tarihçisi ile tur düzenlemenizi öneririz.

BELLAGIO, LAS VEGAS
Las Vegas Bellagio oteli seçtiğiniz takdirde düzenli değişen 1998 Güzel Sanatlar Galerisi’ne zaman ayırmanızı tavsiye ederiz. Sergilerde Picasso, Faberge, Monet, Van Gogh, ve Lichtenstein eserlerinin yer aldığına tanık olursunuz. Ayrıca Yousuf Karsh, Winston Churchill, Brigitte Bardot, Audrey Hepburn, Ronald Reagan ve Grace Kelly gibi ünlü insanların portreleri ile BGFA ilk fotoğraf sergisi de burada bulunuyor. Lobide göz kamaştırıcı Dale Chihuly’dan cam yükleme sanatınada burada rastlıyabilirsiniz.


GRAMERCY PARK HOTEL, NEW YORK CİTY

Sanatçı Julian Schnabel tarafından tasarlanmış, Gramercy Park Hotel kendi başına bir sanat eseridir. Damien Hirst, Jean-Michel Basquiat, Kenny Scharf, ve Andy Warhol dahil olmak üzere birçok sanatçının eserleri Rose Bar, Yeşim Bar, ve Teras gibi ortak mekanlarda görüntülenir.


BRIDGE HOUSE HOTEL, LONDON

Victoria Ve Albert Müzesi’ne sadece kısa mesafe uzaklıkta bir konumda, 19. ve 20. yüzyıl eserlerinin geniş ve özel bir koleksiyonuna sahiptir. Toulouse Lautrec, Charles Schultz Snoopy, Renoir, Picasso ve Chagall gibi sanatçıların seçilmiş eserleri sergilenir. Ayrıca Picasso, Matisse, Pierre-Joseph Redouté, Charlotte Fawley ve Ludwig Bemelmans’dan eserlerde mevcuttur.

21C MUSEUM HOTEL, LOUISVILLE, KENTUCKY

Çağdaş sanat koleksiyoncuları Laura Lee Brown ve Steve Wilson tarafından kurulan 21 ülke genelinde yayılan çeşitli oteller topluluğudur. Chuck Close, Kehinde Wiley, Mickelene Thomas, Bill Viola ve Kara Walker sanatçılarının eserlerinin yer aldığı 85 fazla sergi gerçekleşmiştir.

HENRY JONES ART HOTEL, HOBART, AVUSTRALYA

Avustralya’nın ilk özel sanat oteli olan Hobart dönüştürülmüş ambarlardan oluşturulmuş. Tarihi bölgesinde çağdaş sanat sergilerinde yerel sanatçılara odaklanarak deneyimli ve yeni olduğunu ispatlıyor.

THE SURREY, NEW YORK

Surrey, Upper East Side Relais & Chateaux Hotel, çağdaş sanat sergileri yapması ile biliniyor. Christie’nin eski sanat uzmanı Jenny Holzer Donald Sultanın otelde düzenli olarak yaptığı yeni sergileri kaçırmak istemiyorsanız bir sanatsever olarak New York’ta kalmanız için size öneririz.

 

Yazının devamı için www.archisections.com a bakabilirsiniz..

THE LIVELY TRENDS BLOSSOMED IN DESIGN

TASARIMDA  EN CIVIL CIVIL TREND ÇİÇEK AÇTI!

Bu yazımızda sizin için, bu sezon tasarımda çiçek açan, içeriği doğa olan, iç mimaride, modada trend olan markaları mercek altına aldık.

Çiçekler, doğadan alınmış desenler, bahar-yaz aylarında kıyafetlerimizi, iç mekanlarımızı kişiselleştirmenin ve doğayı en güçlü hissetmenin en renkli yolu…

2016 yılı doğaya geri dönüş modasının yoğun olarak yaşandığı bir yıl. Özellikle pembe, lila, yeşil, mavi ve toprak renkleri ile doğadaki tüm canlı renkleri çiçeklerde form almış desenleri ile gördüğümüz bir yıl.

Sizin için modadan Dolce Gabbana, iç mimari tasarımda da Designers Guild, Homteks’den seçimler yaptık.

Son yıllarda biz tasarımcılar seçim yaparken dikkat ettiğimiz ikinci diğer önemli detay da kullandığımız ürünlerin desenleri kadar özelliklerinin de doğal, ekolojik ürün olmaları…

Sentetik malzemeden imal edilmiş bir döşemelik, plastik ile eşdeğerdir. Oturduğunuzda terletir ve rahatsız eder. Aynı zamanda statik elektrik ürettiği için havadaki tüm is, kir ve tozları üzerine çeker. Kendi kendini kirleten malzemelerdir. Ekolojik ürünler her ne kadar ülkemizde henüz ilgi görmese de, çevreye duyarlı üreticiler bu konulara duyarlı olduklarını göstermek adına, bu tarz ürünler üretiyorlar. Özel yetiştirilen ormanlardan gelen geri dönüşümlü materyalleri kullanıyorlar. Ayrıca akrilik polyester gibi doğada yok olması zor olan malzemeleri kullanmaktan mümkün olduğu kadar kaçınıyorlar.

Naturel ürünler doğallığın vermiş olduğu mekanın sıcaklığını yakaladığı her dönem revaçta olmuş ve olacak ürünlerdir. Pamuğun rahatlığı, ketenin ferahlığı, ipeğin ve at kılının kendine has parıltısı, viskonun yumuşaklığı evinize ve vücudunuza farklı bir hava ve tarz katmaktadır.

Desende, doğanın yansımasını katması için ışıltılı küçük aksesuarlar,  kıyafetlerimizde ve yastıklarda da kullanılabiliyor. Şu anda desen yerine çok güzel dokuları olan sofistike teknikler ile üretilmiş olan kumaş ve duvar kaplamalar tercih ediliyor. Mekanlarımızın duvarı ve giydiğimiz kıyafeti ışık ile yansıttığınız zaman bütün dokular ortaya çıkmakta ve desenin, ışıltının yanı sıra estetik bir görünüm elde edilmektedir.

İç mimaride dikkat edilmesi gereken en önemli diğer bir özellik, kullanılan kumaşların dünyanın en yüksek yanmazlık standardlarına sahip, solmayan, leke tutmayan ve akustik olmasıdır.

Kumaşların ve duvar kağıtlarının  renginin ve cinsinin doğru seçilmesi çok önemlidir. O odanın hangi amaca hizmet ettiği, odanın aldığı ışık hacmi, odanın büyüklüğü, bunların seçilmesinde en büyük etkenlerdir. Doğru seçimler harmoni, uyum içinde ortamlar yaratır, içinde yaşayan insanlara huzur verir. Yatak odalarında özellikle tavsiyemiz, duvar kağıdı olarak, duvar tekstilleridir ki bunlar aynı zamanda akustiktir. Yani ortamdaki çınlamaları ve uğultuları önler. Kumaş olarak tavsiyemiz ise natürel, yani sentetik içermeyen kumaşlardır. Duvar tekstilleri ve natürel kumaşlar, öncelikle sentetik içermediği için nefes alabilmekte ve statik elektrikte üretmediği için kir, is ve tozları üzerine çekmemektedir. Yani yağlı boyaların, plastik, polyester, PVC, akrilik ve vinillerin aksine kendi kendini kirletmemektedir.

Uluslararası firmaların özgün koleksiyonlarını mekanlarınızda duvar kağıtları ve bordürleriyle, uygulayabilirsiniz. Çiçekli desenlerin yanı sıra ekolojik koleksiyonlar da ister hazır isterse de istenilen tarzda üretilebilmeleriyle duvarlara kişisellik katıyor. Yaşam alanlarıyla doğa arasındaki sınırları ortadan kaldıran tasarımlar, baharın yüksek enerjisini iç mekanlarda hissetmek isteyenler için ideal.

Çağdaş olduğu kadar doğa desenleri ve panoramik bordürleriyle büyük ilgi gören tasarımlar, perdeler, döşemelik kumaşlar, hazırlanan duvar kağıtları ve bordürler kolay uygulanabilmeleriyle de pratik çözümler sunuyor.

trend çiçek açıyor

Son yıllarda duvar kağıtları ve bordürler, kusursuz tasarımın yanı sıra mükemmel teknik özellikleriyle de uzun ömürlü bir kullanım sağlıyor. Günümüzde yüksek teknik özelliklere sahip tasarımlar klasik kağıtlara göre yırtılmalara karşı çok daha fazla dayanıklılık gösteriyor. Yüksek suya dayanıklılığı sayesinde ıslakken de ölçülerini muhafaza eden tasarımlar, yumuşak sünger ve suyla silinebilme özelliğine sahip. Boyut özelliklerinden ötürü üst üste bindirmeden kenar kenara yapıştırma özellikleriyle duvar kağıtları, çok karışık tekrar eden desenler ve fotoğraf baskılı modellerde bile kolayca uygulanabiliyor. Doğayı her yere güzellikleriyle yansıtabilen mekanlarda sevgiyle kalın…

 

SLEEP WITH FISHES IN THE FLOATING VILLAS!

YÜZEN VİLLALARDA BALIKLAR İLE UYUYUN!

Yüzen villalarda ön manzarada yaşamak isteyenler yazımız sizler için. Deniz yaşamı içinde ön sırada yüzen villa nerede mi? Basra Körfezi sularında ve mercan kayalıklarının panoramik manzarası içinde tavandan tabana pencereler ile çevrili olan Dubai’de yüzen villalar projesinde. Su altında yer almakta olan yatak odalı, banyolu muhteşem, yeni yüzen villalar ile deniz altı yaşama ilgi duyanlara ultra zengin seçenekler var. Kleindienst Group tarafında organize edilen, muhteşem denizaltında tasarlanan, özel yüksek kaliteli, deniz onaylı malzemeler ile futuristik tasarlanmış deniz yaşamını destekleyen yüzen rüya villalarda sadece gelecekde değil günümüzde de artık yaşamak mümkün!

Doğa, her coğrafyada farklıdır . Günümüzde yemyeşil coğrafyaları çöle çeviriyoruz. Fakat Dubai, bu olumsuz durumun istisnasıdır. Dubai, çölü yeşil-mavi doğaya çeviriyor. İkliminin özellikleriyle kurak bir çölden farksız olan kent, şimdilerin lüks yaşamın göz bebeği! “Bakarsan bağ olur bakmazsan dağ olur” sözünü doğrularcasına.Ünlü gökdelenleri ve yüksek binalarıyla, dünyanın en pahalı kentlerinden olup pahalı projeleriyle tanınan Dubai’den oldukça pahalı ve dikkat çekici bir proje bu yazımızın konusu. Projenin hedefi ise oldukça etkileyici bir nitelik taşıyor. Zira, Dubai’de yapılması hedeflenen tam 300 tane yapay adanın tasarımı bulunuyor. Fakat bu projenin gerçekleşmesi için biraz daha zaman gerektiği belirtiliyor. Bizlerde sizler için bu eşsiz yüzen villa projesinin detaylarını inceledik. İsterseniz hep birlikte göz atalım.

İşte karşınızda Dubai’nin adalar üzerindeki yüzen lüks villaları…

Biz mimarların, tasarımcıların yakından takip ettiği ve bildiği gibi Dubai’de yapılması beklenen ana projede 6 adacığı bulunan bir takımadanın üzerinde inşa edilecek 42 göz kamaştırıcı villa projesi bu. Bu projenin ilginç bir tarafı da 3 katlı yapılacak villaların bir katının su altında iki katının da su üstünde kalacak şekilde tasarlanmış olması. Gerçekten merak uyandıran bu villaların su altında kalacak yatak odalarından muhteşem deniz canlılarını ve Dubai’nin tertemiz sularının güzelliğini seyredebileceksiniz.Kleindienst Group CEO’su Josef Kleindienst’ın bir basın açıklamasına göre Villalar 2016 yılının sonunda da tamamlanması planlanıyor. 2017 yılına kadar da içinde yaşanması bekleniyor.

Bu durumda doğaseverler için dünyanın en inanılmaz projelerinden biri hiç şüphesiz yüzen adalar projesidir. Sayısı 20 tane olan ve şeklide Güneydoğu Asya adalarını andıran adaların üzerinde yapılacak ultra lüks villa ile kişiye özel bir plaj bulunacak. Oldukça güzel bir proje olan yüzen adaların üzerindeki villanızı da kendinize göre dizayn ettirebilecek ve ultra lüks bir evde harika bir manzara eşliğinde keyif sürebileceksiniz.Hayata geçirilmesi beklenen bu projeler sayesinde, Dubai lüks yaşamda bir üst aşamaya geçerek dünyanın en lüks kentlerinden biri olduğunu bunu da var olan doğa ile değil de kendi tasarladığı yarattığı doğa ile gerçekleştirmiş olacak.

Dubai’de Su Altı Odalarına Sahip Yüzen villa Projesi

Dubai’de su altı odalarına sahip yüzen apartman kompleksleri 42 odalı bot ve villalardan oluşuyor.

Her villa 152 m²’lik alan kaplıyor. Beş ebeveyn yatak odası ve banyo villanın en alt katında suyun mavilikleri arasında bulunuyor.Orta kat ise tam teşekküllü mutfağı ve geniş yemek alanı ile harika bir yaşam alanı sunuyor.

 

Villalar birisi su altında olmak üzere 3 kattan oluşuyor.En üst katta duş, özel küçük bir mutfak ve banyo yerine jakuzinin hemen yanında bir mini bar bulunuyor.

Tüm katların yerden tavana kadar uzanan pencereleri sayesinde eşsiz bir manzara sizi bekliyor. Bu villa adeta size özel bir akvaryum gibi. En üst katda var olan oturma salonu ile tüm doğaya hakim olan bir manzaraya sahip…

Tüm katların yerden tavana kadar uzanan pencereleri sayesinde eşsiz bir manzara sizi bekliyor.Bu villa adeta size özel bir akvaryum gibi…

AVID AWARD GREEN BUILDING

ÖDÜLE DOYMAYAN YEŞİL BİNA
Jean Nouvel’den Ödüle Doymayan Yeşil Bina 
One Central Park – 2014 Sidney, Avustralya
CENTRAL PARK 2
Sidney Avustralya’da 2014 yılında tamamlanan One Central Park projesi dünyaca ünlü
Fransız mimar Jean Nouvel’in tasarımıyla “En Iyi İnovatif Yeşil Bina Ödülünü kazandı.
2008 Pritzker Mimarlık Ödülü, Sanat dalında 2005 Wolf Ödülü, 1987-1989 yıllarında
Aga Khan Mimarlık Ödülü gibi birçok ödül sahibi olan Jean Nouvel One Central Park
projesi ile Asya ve Avustralya’da 2014 En Iyi Yüksek Bina ve Dünyada 2015 En Iyi Yüksek Bina ödüllerine layık görüldü. Sürdürülebilir mimari adına önemli övgü sayısına sahip olan bu proje Avustralya’da yeşil binalar için derecelendirme sistemi olan Green Star standartlarına göre mükemmellik seviyesinde 6 üzerinden 6 yıldızla ödüllendirildi.
Proje;
Sidney Opera House binasının 4 km güneyinde, 6500 m2 alan üzerine yerleşmiş olan
“One Central Park” iki kuleden oluşan bir konut kompleksi. 117m yüksekliğindeki 34 katlı Doğu Kulede 383 daire, 84m yüksekliğindeki 12 katlı Batı Kulede 240 daire var. Dairelerden 38 adedi kendi özel bahçelerine açılan geniş dubleksler. 12 katlı bloğun altında mağaza ve kafelerin yer aldığı Avm bulunuyor. Bu bölge şehrin moda ve tekstil alışverişi için önemli merkezlerinden biri.
CENTRAL 11
CENTRAL 8
CENTRAL PARK 8
CENTRAL 9
Yeşil Bina;
Projede dünyanın en yüksek dikey bahçesi ile yeşil yaşam yeniden tanımlandı. Usta mimar Jean Nouvel projeyi fransız sanatçı ve botanikçi Patrick Blanc ile birlikte çalıştı.
38.000 yerli ve egzotik bitki ile iki kulenin doğu ve kuzey cepheleri sarıldı. 1100 m2 ekili alan bina sakinlerini 35 çeşit bitki türü ile buluşturdu. Bitkilerin ürettiği karbondioksidi fotosentez yoluyla oksijene dönüştürerek çevreye ve insan sağlığına katkıda bulunuyor. İnşaat artıklarının geri dönüşümünün sağlanması, yağmur suyunun toplanarak tuvalet ve sulamada kullanılması, şantiye çöpünün ayrıştırılması sayesinde proje doğaya zarar vermeden tamamlanıyor.
CENTRAL PARK 14
CENTRAL PARK1
CENTRAL 7
CENTRAL PARK 13
CENTRAL PARK 12
 CENTRAL PARK 16
Gölgesiz Bina;
Kompleksin maksimum günışığı alması için güneş enerjisinin etkin kullanımı sayesinde çevre dostu bir yaklaşım benimseniyor. Tasarımcının yenilikçi fikri sayesinde güneş ışığı hareketli aynalara yansıtılarak çoğaltılıyor. 34 katlı yüksek kuleye asılı 500 m2’lik dev konsola heliostatlar üzerine 320 adet motorlu ayna yerleştirilerek ışık kaynağı oluşturuluyor. Böylece alışveriş merkezi ve dairelerin gün boyunca doğal ışık alması sağlanıyor. 3000’den fazla Led ile donatılmış olan bu konsol, hava karardığında da bu kez fransız sanatçı Yann Kersale’nin nefes kesen ışık gösterisi ile şehrin en önemli cazibe merkezlerinde birine ev sahipliği yapıyor.
CENTRAL PARK 3
CENTRAL PARK 17
Tasarımcı; 
Mimar olarak cephe sanatını en iyi şekilde gerçekleştiren  isimlerden biri olan Jean Nouvel 1945 Fransa doğumlu. 1971’den bu yana inşa edilmiş çok sayıda özgün ve yaratıcı eseri var. Başta ülkesi Fransa olmak üzere ağırlıklı olarak Avrupa kıtasında proje ve tasarımları olan Jean Nouvel 1981 yılında Paris’te yer alan Arap Dünyası Enstitüsü yarışmasını kazandıktan sonra Arap Yarımadasında ünlenerek bölgede çeşitli projeler yapmaya başladı.
ABD’deki ilk projesi 2006 yılında Minneapolis eyaletinde Mississippi Nehri’ne bakan Guthrie Tiyatrosu oldu. New York City’de 2008 yılında tasarladığı 40 Mercer Street Apartmanı ve 2009 yılında tasarladığı 100 11th Avenue Apartmanı ABD’de gerçekleştirdiği diğer önemli projelerinin başında geliyor.
CENTRAL PARK 10
Tasarımcının diğer eserlerinden bazıları:
1971 – Plateau Beaubourg (Kültürel), Paris, Fransa / 1972 – Baillais Matbaası, Paris, Fransa / 1973 – Delbigot Evi, Villeneuve-sur-Lot, Fransa / 1974 – Delanghe Evi, Périgueux, Fransa / 1974 – Anaokulu, Trélissac, Fransa / 1976 – Trocadero Kütüphanesi, Paris, Fransa /  1978 – Dick Evi, Troyes, Fransa / 1979 – Val-Notre-Dame Hastahanesi, Bezons, Fransa / 1979 – Devoldere Evi, Troyes, Fransa / 1980 – Anne Franck Koleji, Antony, Fransa / 1982 – SEA Eğitim Merkezi, Kerjouanno, Fransa / 1982 – Péniche Club de Presse Restaurantı, Paris, Fransa / 1983 – Yves Dauge Ofisleri, Paris, Fransa / 1984 – Les Godets (eğitim binası),Antony, Fransa / 1984 – Belediye Tiyatrosu, Belfort, Fransa / 1986 – Spor Merkezi, Nîmes, Fransa / 1986 – Luzard Jimnastik Salonu, Marne-la-Vallée, Fransa / 1987 – La Coupole, Combs-la-Ville, Fransa / 1987 – Dhuoda (eğitim), Nîmes, Fransa 1987 – Nemausus 1 apartman daireleri, Nîmes, Fransa / 1987 – Arab Dünyası Enstitüsü, Paris, Fransa / 1987 – Saint-Ouen Apartmanları, Saint-Ouen, Fransa / 1988 – Bailly Galerileri, Paris, Fransa / 1988 – Hit Parade, Paris, Fransa / 1988 – Onyx Gösteri Merkezi, Saint-Herblain, Fransa /  1989 – Saint-James Hoteli, Bouliac, Fransa / 1989 – INIST Ofisi, Nancy, Fransa / 1989 – ADP Ofisleri, Paris, Fransa / 1989 – Bailly Apartmanları, Paris, Fransa / 1990 – Interdica (endüstriyel), Freiburg, Almanya / 1991 – Poulain (endüstriyel), Blois, Fransa /
1991 – Pierre et Vacances Evleri, Cap d’Ail, Fransa / 1992 – Thermes Hoteli, Dax, Fransa / 1992 – Perception, Hérouville-Saint-Clair, Fransa / 1992 – CLMBBDO (ofis) Issy-les-Moulineaux, Fransa / 1992 – Otobüs Terminali, Tours, Fransa / 1993 – ZAC Parmentier Evleri, Bezons, Fransa / 1993 – Nouvel Opera Binası restorasyonu, Lyon, Fransa / 1993 – Vésunna Müzesi, Périgueux, Fransa / 1993 – Cartier CTL, Saint-Imier, İsviçre / 1993 – Konferans Salonu, Apartmanlar, Turizm Ofisi, Tours, Fransa / 1994 – Sosyal Merkezi, Hérouville-Saint-Clair, Fransa / 1994 – Pôle de Lanaud, Genoscope, Boisseuil, Fransa / 1994 – Fondation Cartier, Paris, Fransa / 1995 – Lafayette Galerileri ve Ofisleri, Berlin, Almanya / 1995 – Eurallille (ofis, apartman daireleri), Lille, Fransa / 1998 – Publicité Müzesi, Paris, Fransa
1998 – Dentsu Binası, Tokyo, Japonya / 1999 – Interunfall (ofis, apartman), Bregenz, Avusturya / 1999 – Cognac-Jay Vakfı Hastahanesi, Rueil-Malmaison, Fransa / 1999 – Schutzenberger Brewery (restaurant), Strazburg, Fransa / 1999 – Teknoloji Merkezi, Wismar, / Almanya / 2000 – Kültür ve Konferans Salonu, Lucerne, İsviçre / 2000 – “The Hotel” restorasyonu, Lucerne, İsviçre / 2000 – Bilim Parkı Müzesi, Mons, Belçika /2000 – Adalet Sarayı, Nantes, Fransa / 2001 – Gasometer A, Viyana, Avusturya /2001 – KölnTurm, Köln, Almanya / 2001 – Zlatý Anděl Ofisleri, Prag, Çek Cumhuriyeti / 2002 – Monolith, Expo, Murten, İsviçre / 2003 – Torre Agbar Kulesi, Barcelona, İspanya / 2005 – Reina Sofía Müzesi (genişleme), Madrid, İspanya / 2006 – Guthrie Tiyatro Salonu, Minneapolis, Minnesota, ABD / 2006 – Musée du quai Branly (müze), Paris, Fransa / 2008 – Pavyon B, Genoa Sergi Merkezi, Genoa, İtalya / 2008 – 40 Mercer Street Apartmanı, New York City, ABD / 2009 – 100 11th Avenue Apartmanı, New York City, ABD / 2009 – Kopenhag Konser Salonu, Kopenhag, Danimarka / 2009 – Ferrari Fabrikası, Modene, İtalya / 2009 Serpentine Galeri Kırmızı Güneş Pavyonu, Londra, İngiltere / 2010 – Sofitel Hotel, Viyana, Avusturya /  2011 High-Rise Ofis Binası, Doha, Katar / 2012 Renaissnce Hotel, Barselona, Ispanya /  2012 Life Marina İbiza, Ispanya / 2013 Hainan Atlantis, Sanya, Çin /  2015 White Walls Lefkoşa, Kıbrıs

ESSENTIAL ELEGANT BUFFET OF HALL!

SALONLARIN OLMAZSA OLMAZ ŞIK BÜFELERİ!

Bu yazımızda, evinizin en değer verdiğiniz alanları olan salonlarınızın yemek bölümleri için şık büfeler seçtik. Eğer evinizin tasarımlarında yenilikçi arayışlar içindeyseniz salon tasarımınız için seçtiğimiz evinizin geneli için ilham olabilecek göz alıcı high-end tasarım markaları ve iç tasarımcıların tasarımlarından seçtiğimiz modern ayrıcalıklı bu büfe tasarımlarını seveceğinizi umuyoruz.

Dorya_Trump_Home_by_Dorya_B3000_5

Salonlarımızın olmazsa olmazlarından olan büfelerimizi hem bir aksesuar , hem de fazla eşyalarımızı depolayabileceğimiz alanlar için rahatlıkla kullanabiliriz. Hem salonların görünümünü zenginleştirirler hem de bizler için özel eşyalarımızı saklamamız için alan yaratırlar. Yazımızda, sizler için seçtiğimiz büfe modellerinin hepsi tasarım olarak son yıllarda dikkat çeken özel tasarım ürünlerdir. Bu ürünlere bakarak fikir alabilir, özel olarak yaptırabilir veya benzerini bulabilirsiniz. İsterseniz ayrı bir büfe mobilyası yada Lcd Tv altlarında kullanacağınız büfeler de olabilirler. Ya da salonlarınızda üzerine koyabileceğiniz aydınlatmalarla, mekanlarınızda yansıyan loş bir ambians la zenginleştirip hoş bir görüntü sağlayabilirsiniz.

essential3

Sizin için seçtiğimiz renk, boyutları, biçimleri ve fonksiyonel çözümlerle, çeşitlilik içinde imal edilen orijinal tasarım büfeler en modern ve en favori olanlardan. Bu seçimlerle salonunuzun estetik değerini artıracağınızın garantisini veriyoruz. Ayrıca bu özel seçimlerle göz ve görsel olarak mekanınızın keyfini çıkaracağınıza da.

 

 

Salonlarınızdaki mobilyalar meşe ağacından yapılan ahşap ürünlerden oluşuyor ise ve açık renkli mobilyalarınız varsa ahşap meşeden ya da beyaz lake yapılmış modern dizayn büfeleri kullanarak ortamınızda güzel bir bütünlük sağlayabilirsiniz. Mobilyalarınızın duvar renkleri ile aynı olmasını arzu ediyorsanız ve duvarınız beyaz ise beyaz lake ahşap dolapları olan şık bir büfe ile salonunuzun bir köşesini tamamlayabilirsiniz. LCD duvar TV altına hoş beyaz renkli ya da arzu ettiğiniz renk ve modelde büfeler ile salonunuzda stilinize uygun seçimler ile hoş ambianslar yaratabilirsiniz. Ya da seçeceğiniz büfelerin stiline uygun evinizin iç mimari tasarımını yapabilirsiniz! Çok bir yer kaplamasını istemiyorsanız, beyaz renkli ahşap dörtlü kapılı büfeniz ile ufak bir köşede de hoş bir dekor sağlayabilirsiniz.Ya da uzunlamasına tasarlanmış bir model beğeniyor ve istiyorsanız, bu tarz bir büfe ile de evinizi çok şık ve zarif bir hale getirebilirsiniz. Modelleri ve renkleri ile bir çok örnekler çıkartılabilir ki daha bir çok renkleri olan siyah büfe modellerinin yanı sıra,modern, beyaz ,vintage, pirinç, ahşap büfeler, ile salonlarınızda istediğiniz bir köşesinde bu mobilyalar ile hoş yenilikçi tasarımlarıyla dikkat çeken bir dekor yaratabilirsiniz.

GregNatale_WorldsAway_Furniture_Credenza_White_2-1

guilt-mirror-sinful-cabinet-chloe-sconce-koket-projects4c9e5fd8d4181c274d4b648ddc3b8ecdScreenshot_2016-03-18-17-58-20-1

sideboard-10

Screenshot_2016-03-18-17-59-56-1

 

BEACHFRONT PARADISE..

UNIQUE ARCHITECTURE OF TADAO ANDO IN MEXICAN

MEKSİKA’DA EŞSİZ TADAO ANDO MİMARİSİ
Mimarlık eğitimi almamış olmasına rağmen 20. ve 21. yüzyılın en önemli mimarlarından biri olan Tadao Ando, ​​Meksika Monterrey’deki Cumbres Milli Parkı icinde la Sierra de las Mitras tepesine bakan bu evi doğa aşığı üç çocuklu Meksikalı bir aile için tasarlamış.
IMG_1356-2
Mimarlığın Nobeli sayılabilecek Pritzker Mimarlık Ödülü sahibi olan Tadao Ando ​​her zaman olduğu gibi yine beton, su, cam, peyzaj, günışığını ustaca yorumlayarak konut mimarisinde minimalizmin eşsiz örneklerinden birini ortaya koymuş.
IMG_1351-3
 Tadao-Ando-1Kesintisiz manzaraya karşı konumlandırılmış yaşam alanı ile ana yemek salonu yüksek geniş camların ardından anıtsal bir portal ile kayalıklar arasına gizlenmiş beton çatılı eşsiz bir terasa açılıyor. Yalın japon bahçesi üzerinden uçup giden havuzun doğayla birleştiği noktada sona ererken uçsuz bucaksız bir vadiyi kucaklıyor.
IMG_1353-4
Tüm mekanlar iki kat boyunca yükselen devasa bir kitaplığın etrafına yerleştirilmiş. Raflar dolusu kitabın televizyon ve bilgisayarın yerini aldığı bu alan evin kalbi.
IMG_1347-5
IMG_1354-6
Usta mimar yaşam odasında ve ana yemek salonunda koyu renkli mobilyalar kullanarak günışığının parlaklığını öne çıkarıyor. Ando’nun mimaride ışığa ne denli hakim oldugunu gözler önüne seriyor.
 IMG_1349-7
Ebeveyn yatak odası olabildiğince az eşya ile düzenlenmiş. Görsel kirliliğe yer yok; perde yok, halı yok, yatak başı yok … Sadeliğin sunduğu dinginliği, sessizliği, huzuru hissetmek zor değil.
 IMG_1350-8
Arka cephede egzotik bahçeye açılan ebeveyn banyosu beyaz mermer kaplı zemin üzerine yerleştirilmiş deniz kabuğu formlu küveti, camdan duş kabini ile evin en keyifli mekanlarının başında geliyor.
IMG_1352- 9
Çelik, cam ve betonun birlikteliğini en iyi şekilde yansıtan merdivenlere gelince; Tadao Ando katları biribirine bağlayan basamaklarda, duvarlarda ve tavanda betonu tercih etmiş. Meksika’da yüksek kaliteli beton yapımına uygun çimento olmadığı için betonu Japonya’dan getirtmiş. Hatta bir rivayete göre Ando betonun kalitesini yalayarak test ediyormuş… Evin inşaatı 2009 yılında başlayarak 2011’de sona ermiş. Bu değerli yapıya ait bilgilerle Edmund Sumner’ın fotoğraflarıyla görsel bir şölene dönüşen kareler Residences Décoration dergisinden alınmıştır.