Posts

THE BEST HOTEL DESIGNS

EN İYİ OTEL TASARIMLARI

1)Katamama

Mimar: Andra Matin

Yer: Endonezya, Bali

Proje Yılı: 2015

PTT ailesi tarafından kurulan  otel Endonezya Bali de Potato Head  Beach Club’ın arkasında yer almaktadır. Hotel Endonezyalı ünlü mimar Andra Matin tarafından tasarlanmıştır. Hotelin iç mimari tasarımını Ronald Akili, PPT ailesi ceosu ve PTT ailesinin tasarım ekibi beraber yapmıştır.

Katamama’nın lobi tasarımı, havuz manzarası ve doğal manzarayı bütün kullanıcılar eşit olarak yararlanacak şekilde tasarlanmıştır.

Katamama hotelinin iç mekan konsepti Bali’deki geleneksel malzemelerle çağdaş bir tasarım yaratmak olarak belirlenmiştir.  İç mekan tasarımda Bali’deki yaşam tarzından ve adanın doğal güzelliğini yansıtan geleneksel malzemelerden yararlanılmıştır. Adanın sahip olduğu bitkiler iç mekanlarda da kullanılarak dış mekan ve iç mekan birlikteliği sağlanmıştır.

2) NH Hotel

Mimar: atelier d’architecture King Kong

Yer: Blagnac, Fransa

Proje Yılı: 2016

King Kong tasarım atölyesi tarafından Fransa’da Toulouse Blagnac havaalanı için tasarlanan NH otel, tasarım ofisi tarafından tanıldı. Davetkar ve sıcak atmosferi ile dikkat çeken hotel aynı zamanda modern tasarımıyla da ilgi odağı olmuştur.

Yapı 150 otel odası, iş merkezi, restoran ve fitness merkezinden oluşmaktadır. Yapının  kotlarında bar, restoran ve teras mekanları bulunmaktadır.

Yapının dış cephe tasarımda; monotonluğu kırmak adına dikey sürekliliği olan asimetrik çizgiler kullanılmıştır. Dış cephe renklerinde  siyah beyaz tercih edilmiştir; bunun sebebi zaten hareketli olan cephe tasarında renk kullanılarak daha karışık hale gelmesini engellemek olarak belirtilmiştir.

3) Carlota Hotel

Mimari Ekip: JSa

Yer: DF, Meksika

Proje Yılı: 2015

Proje şuan ki kullanımından uzak olarak bir arkeoloji yapısı olarak tasarlanmıştır. Uzun ince bir iz şeklindeki havuzu, avluya bakan koridorları, betonarme yapısı ile oldukça ilgi çekmektedir. Yapı şuan 36 odalı bir hotel olarak kullanılmaktadır.

Yapının inşa edildiği 80li yıllara ait dış cephe tasarımını modern ve çekici kılmak amacıyla cam ile kaplanmıştır. Hotelin iç mimarisinde ise orijinali kullanılmıştır.

INTERVIEW OVER İSTANBUL ARCHITECTURE AND BIRD HOUSES WITH ‘ POET ARCHITECT’ CENGİZ BEKTAŞ

‘OZAN MİMAR’ CENGİZ BEKTAŞ LA İSTANBUL MİMARİSİ VE KUŞ EVLERİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Doğaya ve hayvanlara duyduğu sevgiyle, empatiyle, doğanın dengesini bozmamak adına kuş evlerine olan hassasiyetiyle  tasarladığı projelerinin yanı sıra şiir kitaplarıyla tanıdığımız ‘Ozan Mimar’ Cengiz Bektaş ın  İstanbul un mimarisini kurtarmak için  önerilerini soluksuz okuyacaksınız  Sadece Archisections.com da yayınlanan  röportajını hem seveceksiniz hem düşüneceksiniz!

Cengiz Bektaş 2

“Türk Evi” kitabınızda özellikle üzerinde durduğunuz bir konu var. Mimarlığın”göz hakkı, hava hakkı yemeden” yapılması gerektiğinden bahsediyorsunuz. Sizce günümüz yapıları ne derece bu kavramlara uygun inşa ediliyor?

Bana verilen ödülün öğrenci bölümü vardı. Bu sene de ben jüri üyesiydim. Orada bakıyorum bütün projelerin hepsi aynı, kapitalizm ne istiyorsa ona yönelik projeler yapılmış. Bundan çıkış ancak bilinçli bir davranışla olabilir. Yarışmada 20 projenin neredeyse tümünde bir kütleye çelikten bir gömlek giydirilmiş. Gökdelen icat edildiğinden beri planı hiç değişmemiştir,ortada bir çekirdek vardır, çevresinde de kolun kesiti gibi et vardır. Başka bir şey yapamazsınız çünkü dengeyi bozarsınız. Örneğin kütleler yapıyorlar dörte  bölüyorlar, üçü güneş alıyor birisi karanlıkta kalıyor. Yapılış amacı farklı bir şey yapmak için yapmak… Veyahut da bir gökdelen yapıyorlar yarısı mavi yarısı yeşil, farklılık yaratmak istiyorlar fakat plan değişmedikten, işlev değişmedikten sonra hepsi aynı…

Cengiz Bektaş 3

 

 İstanbul’da bu denli kültürden uzak, ticari,pragmatik kaygı temelli yapıyı inşa edenler de mimar! Mimari anlayış hakkındaki bu zıtlık sizce neden kaynaklanıyor?

Birçok iyi eğitimli insan kötü mimar oldular. Çünkü tasarımda üç boyutlu düşünmek gerekir yani oylumu tasarlarsınız planı değil. Bunun bir takım oyunlara çevirdiler, kağıt bükme vs. gibi hayır bu değil. Örneğin Arata 15 yıl fotoğraf çekiyor daha sonra mimarlığa başlıyor. İlk yapıları iyi fakat ben olduğu yapmazdım. Örneğin bir uzun koridor tasarlamış, 90′ lik açılar ile dönerek mekanı dar koridorlar içinde geziyorsunuz. Bir anda yerin dibinde bir anda üstünde hissediyorsunuz. Örneğin ben tek mekanda çalışıyorum, 6 kişiden fazlayla da çalışmadın. Bazı kişiler 60 kişi 100 kişi çalışıyor. Bu mimarlık değil, menajerlik. Bunu bizden önce yaşadı Japonlar. Öreneğin Kikutavi var, bir makalesini okudum. Bir dönem 180 kişi çalışıyor bürosunda, fakat bir sabah geliyor özür diliyor ve burada mimarlık değil menajerlik yaptığını söylüyor, herkese iş bulacağını da ekiliyor. Çünkü bir mimar en fazla 3 kişi, bu 3 kişinin yardımcısı ve ofisteki elemanları da düşünürsek en fazla 15 kişi ile çalışabilir. 100 kişiyle çalışmaya kalkarsanız adlarını bile bilemezsiniz, böyle bir mimarlık mümkün mü?Şuan var mı İstanbul’da opera-bale izlemek için güzel bir mekan? Şuan Afrika ile İstanbul’da yaşamak arasında ne fark var radyo, televizyon bu kadar. Operayı bırakın tiyatro bilen, giden pek az insan var.Bu yıl ben tiyatro ödüllerinde jürideydim.Türkiye’de şuan tiyatrocu gençler sabahları garsonluk akşamları tiyatro yapıyorlar. Tiyatro yapmak için garsonluk yapmak gerektiğini kendileri söylediler. Böyle bir ülkeden nasıl doğru düzgün mimar çıkabilir?

Birazda sizinle birlikte eğitim alan öğrencilerden konuşalım, onlar nasıl mimar olur?

Benden eğitim almış olanlar hayatta bedbaht olanlardır. Benle çalışmış biri çok açık bir şey söylemişti: “Ne senle olur ne sensiz.” diye..Benimle çalışılabilmesi için yaşamınızın belli bir çizgiyi aşmaması lazım. Benle çalışan insan karısına gidip çok aşırı pahalı ayakkabı alamaz. Ben 6 yıl herkesin eşit olduğu bir düzen kurdum.Fakat bir gün birisi gitti karısına aşırı pahalı bir ayakkabı aldı bütün düzen ortaklı bozuldu…Ben çağrıldığım bütün üniversitelere derse gittim. O kadar garip mi mesela birisi simit satıyor okumak için hocası onu eziyor, öbürü babasının arabasıyla geliyor. Bir fırıncı hayal edin ekmek yapmazsa ne olur?

-Para kazanamaz, hayatını sürdüremez…

-Olur mu? Fırıncıdan önce ben varım, ben aç kalırım. Siz Türkiye’nin mimarlık ihtiyacını bilmeden mimarlık yapabilir misiz? Bu ister istemez bizim bilinçaltımıza yerleştiriliyor. Bir zamanlar Ankara’nın %73, İzmir %50, İstanbul’un %55’i gecekonduydu şimdi ne oldu da buralara geldik? Bunun doğrudan doğruya bizim sosyal yaşamımızla bizim ortalamamızla ilgili olduğunun bilincinde olmamız gerekiyor. Ve ben bilmeliyim ki Almanlara mimarlık yapmak için mimar olmadım.

İstanbul’un mimarisi bitti mi?

Önce şehirciği doğru oturtmak gerek daha sonra onun yanında ayrıntı olan mimarlık oturtulabilir. Burnunuz yüzünüze göre 2 katı olsa olur mu olmaz denge bozulur. Kent de böyle bir şey… Sizin canlı müziğiniz, kitaplığınız, baleniz olmadan ne yapabilirsiniz ki? 1 kültür merkezi vardı 8 yıl önce bitti. 1 tane üniversite kitaplığı var onu yıkmaya kalktılar. Farz edelim Osmanlı dönemini yaşatmaya çalışıyorlar. Tüm Osmanlı döneminde sadece 150 kitap var özgün..150…500 yılda. Yalnız 1923’den Mustafa Kemal’in ölüm yıl dönümüne kadar 500 kitap var… İstanbul’un okuma yazma yüzdesi 1907’de devlet sayımına göre %7, sadece 265 kadın okuma yazma biliyor. Kimin için ne yapıyorsunuz? Bunun söyleyince mimarlıktan konuşun diyorlar. Ben mimarlıktan konuşuyorum.

Peki, İstanbul’u kurtarmak mümkün mü?

Tabii çok kolay. Şuan bu binaları yapan insanları uzaklaştırın İstanbul’un %50’si kurtulur.

 Ya yapılanlar?

Bütün Kadıköy’ü yeniden yıkıp yapmıyor muyuz? Bir işlev değişikliği her zaman mümkün. Sinan’nın yapısını (Mimar Sinan) istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Çünkü; bir strüktürel yapısı mevcut. Hastane de yapabilirsiniz medrese de…

Cengiz BEKTAŞ

“Kuş Evleri” kitabınızda hayvanların insanlarla birlikte yaşama hakkından ve bu şekilde inşa edilen yapılardan bahsediyorsunuz. Günümüzde ise yapılar (cam önünde engeller vs.) adeta hayvanlar yaşayamasın diye tasarlanıyor gibi. Sizce toplum nasıl hayvanlarla birlikte ev inşa etme anlayışından bu hale gelebildi?

Troya’da taş ustaları, taşlara imza atıyorlar, işinin sahipleniyorlardı.Biz Ankara’da mimarlara teklif ettik. Her mimar işinin üzerine imzasını atsın diye kimse kabul etmedi…Yaptığı işten utanan mimar olur mu? Usta bir taş yaparken taşın bir ufak parçası kırılıyor, bu taş atılmıyor. O kırık parçalar kuş yuvaları olarak değerlendiriliyor. Tabii bunun daha derin bir anlamı var: Kendisinin doğada diğer varlıklarla dengede olduğunu düşünüyor ve daha da önemlisi empati yapabiliyor. Kendini o canlının yerine konabiliyor. Sadece kuş evleri de değil, Sivas’ta adam iki dükkanını vakfediyor: Kışın sıcak ülkelere göç eden kuşlara yem alınması için, bunu bana Fazıl Hüsnü Dağlarca anlatmıştı. Veyahut II.Bayezit İstanbul’da yaptırdığı Camii’nin vakfında belli bir payı kuşlara ayrılıyor. Bunlar büyük insanca anlamlar taşıyan şeyler. Kuş evini herkes sanıyor ki süs… Sadece bizde mi var diye bu konuyu özellikle araştırdım. Yurt dışında da var tabii fakat gübre üretmek için kullanılırken yani bir çıkar ilişkisi varken bizde yok…

Türkiye’de doğayı bu kadar koruyan bir siz kaldınız sanırım ?

Aman öyle demeyin sonra dinozor derler bana.(Gülüyor) Benim doğayla alakalı ödül almış bir şiirim var. Buradan yola çıkalım mesela 100 yıl önce, yağmur borusu sokağa verilmez evin sarnıcına akıtılırdı.  Benim Denizli’de otistik çocuklar için yaptığım yeni binada bütün çatı suları ortalarda avlularda toplanır ve bahçe onlarla sulanır. Yazık değil mi o suyu kullanmamak? Ama çok ünlü bir mimarımız Antalya’da bir evi yaparken anlamıyor bile, çatıdaki yağmur borusu ile 1.yağmurda ilk depoyu, 2. yağmurda ikinci depoyu dolduruyorlar, sonra kuyuya sarkıtıyorlar. Ünlü mimar, evi onarırken bu detayı yok ediyor… Ben o detayı istemesem bile ki niye istemiyim alır müzeye koyarım.

Cengiz Bektaş kimdir

1934 Denizli doğumlu Cengiz Bektaş, orta öğrenimini İstanbul Erkek Lisesi’nde, yükseköğrenimini DGSA Süsleme, Mimarlık Bölümleri ile Münih Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde yaptı. 1959 yılında yüksek eğitimini tamamladı.1960’ta Alman şehircilik kurslarına katıldı. Almanya’da serbest mimar olarak çalıştı. Orada girdiği iki yarışmada ödül aldı. ODTÜ’ye öğretim görevlisi olarak çağrılınca, Türkiye’ye döndü. 1962 – 63 öğretim yılında ODTÜ İnşaat İşleri Başkanlığı, Mimarlık işliğini bir yıl yönetti.

1963’te Ankara’da Oral Vural ile birlikte kendi mimarlık işliğini kurdu. 1963–69 yılları arasında yalnızca altı yıl süreyle mimarlık-şehircilik yarışmalarına girdi. 25’in üzerinde ödül kazandı. Cumhuriyet dönemi mimarlık tarihi örnekleri arasında sayılan yapılar gerçekleştirdi. 2 kez Ulusal Mimarlık Ödülü aldı. Akdeniz Üniversitesi (Antalya) Sosyal – Kültürel Özek yapısıyla 2001 yılında Uluslararası Aga Khan Ödülü’nü kazandı. Ankara’daki Türk Dil Kurumu yapısı, mimarlarca Cumhuriyet dönemini simgeleyen yirmi yapıdan biri sayıldı. 2014 yılında kendisine Uluslararası Mimar Sinan Ödülü verildi. Cengiz Bektaş’ın mimari eserleri dışında  şiirlerini derlediği kitapları  vardır.

Cengiz Bektaş 5

Cengiz BEKTAŞ 6

Işıl Çakmak, Merve Geven, Sevinç Ormancı, Cengiz Bektaş

THE BEST OPERA HOUSE DESİGNS

EN İYİ OPERA BİNA TASARIMLARI

1) CKK Jordanki Opera Binası

CKK Jordanki,© Jakub Certowicz

Proje Künyesi

Mimar: Fernondo Menis

Proje Alanı: Polonya

Proje Tarihi: 2011

Opera binasının yapıldığı arsanın yarısı yeşil alan olarak kullanılmaktadır. Yapının etrafını çevreleyen nehir manzarası ile yapı ilişkisini vurgulamak amacıyla, yapı özellikle az katlı olarak kurgulanılmıştır. Opera binasının yapıldığı topoğrafyaya uygun olarak, yapının strüktürel yapısı da kaya şeklinde tasarlanmıştır.

CKK Jordanki,© Jakub Certowicz

Polonya’nın bu bölgesindeki tuğlalar UNESCO Dünya Mirası arasında yer almasından dolayı, yapının iç mekanı tasarlanırken bölgenin tuğla yapısından referans alınmıştır.
CKK Jordanki,Render 4

 Yapının opera kısmında tasarlanan üst örtü mobil çatı olarak tasarlanmıştır. Mobil çatı, kırıklı ve modüler yapısı sayesinde kolayca hareket ettirilebilmektedir. Bu sayede yapı sadece opera binası değil; aynı zamanda sinema salonu, tiyatro, etkinlik alanı vs. gibi birçok özellikte kullanılabilmektedir.

 

2)Great Amber Opera Binası

Proje Künyesi

Mimar: Volker Giencke

Proje Alanı: Litvanya

Proje Tarihi: 2015

Mimar Volker Giencke tarafından tasarlanan Büyük Amber opera binası Kasım 17 tarihinde açılmıştır. Bölgenin ilk ve en önemli  kültürel mirası olarak görülen proje, uzun ve çok aşamalı 12 senelik bir program sonunda tam anlamıyla inşa edilebilmiştir.

“Büyük Amber” şeffaf, amber- renkli cephesi olan  koni şeklinde, yatay olarak tasarlanmış bir yapıdır. Yapıya ismini veren amber renkli cephenin içinde kurgulanan büyük opera salonu 1000’den fazla kullanıcı için oturma alanı sağlamaktadır.Yapı opera salonun yanı sıra bale stüdyosu, fuayene alanı ve tiyatro işlevlerinde de kullanılmaktadır.

 

3)  Le Rosey Opera Binası

 

Proje Künyesi

Mimar: Bernard Tschumi Architects

Proje Alanı: İsviçre

Proje Tarihi: 2014

Proje alanının isminden yola çıkılarak yapı “le rosey” yani bir gül şeklinde tasarlanmıştır. Dış cephe kararında tercih edilen beyaz cephe geceleri ışığı yansıtarak parlak bir görünüm sağlarken, gün içinde de farklı formundan dolayı dikkat çekmektedir.

Yapı çok işlevi olan bir opera binası olarak tasarlanmıştır.İç mekana girildiğinde kullanıcı, ana konser ya da gösteri salonu, konferans salonları ve siyah bir kutu şeklinde tasarlanan tiyatro salonu ile karşılaşmaktadır. Zemin kotunun sol tarafı eğitim mekanlarından oluşmaktadır. Sağ tarafta ise öğrenme merkezi, teras ve restoran yer almaktadır.

 

4)The Flow Opera Binası

 

Proje Künyesi

Mimar: atelier d’architecture King Kong

Proje Alanı: Fransa

Proje Tarihi: 2014

Yapı Fransa, Lille şehrinde yer alan Moulins mahallesinin kültürel kalkınma projesi çerçevesinde tasarlanmıştır. Opera binası işlevinin yanı sıra yapı aynı zamanda bir “hip-hop house” olarak kullanılmaktadır. Yapı aynı zamanda dans, tiyatro, plastik ve görsel sanatlar gibi birçok proje de ev sahipliği yapmaktadır.

 

5)La Luciole Opera Binası

THE BEST CINEMA DESIGNS

EN İYİ SİNEMA  TASARIMLARI

1) INFOVERSUM

Infoversum,Courtesy of ARCHIVIEW

PROJE KÜNYESİ

Mimar: Archiview

Proje Alanı: Hollanda

Proje Yılı: 2014

Infoversum,Courtesy of ARCHIVIEW

Mimara göre Groningen merkezine yakın, Infoversum sinema tasarımı göz ardı edilemez. Yapı tasarımı itibariyle meraklı ve keşfedilmeye açık bir yapıdır, bu sayede kullanıcının ilgisini çekmektedir. Yapıda tasarım ve teknik birleştirilerek en üst düzeylerde kullanılmıştır.

Infoversum,Courtesy of ARCHIVIEW

Edwin Valentijn, Groningen Üniversitesi Astronomi Bilgi Teknolojileri Profesörü, halk için bilimi daha erişilebilir hale getirmek amacıyla yapıyı kullanmayı talep etmiştir. Yapı bu sayede hem bir bilim evi hem de kültürel faaliyetler veren bir yapı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yapı ilk etapta mimarı tarafından geçici bir tasarım olarak inşa edilmiş olsa da çok beğenilmesi sayesinde kalıcı olması kararı alınmıştır.

Infoversum,Courtesy of ARCHIVIEWKullanıcılar etkileyici cam ana giriş girdikten sonra, kendilerini “Infowave” isimli mekanda bulurlar. Infowave görsel dijital sunumlar uyarıcı ile interaktif bir alandır. Gösterimler yapının kubbe şeklindeki tavanında yapılmaktadır. Bu kubbe tasarımı binanın kalbi olarak dikkat çekmektedir.

Infoversum,Courtesy of ARCHIVIEW

Infoversum bir sinema olmaktan öte aynı zamanda bir bilim evi ve deneyimleme merkezi olarak da kullanılmaktadır. Yapının her bir iç mekanında deneyimlemeye dayalı çeşitli tasarımlar ile kullanıcıların eğlenceli zaman geçirmesi hedeflenmiştir.

Infoversum,Courtesy of ARCHIVIEW

 

2) ARCHİPELAGO SİNEMA

Archipelago Cinema,© Piyatat Hemmatat

PROJE KÜNYESİ

Mimar: Buro Ole Scheeren + Film on the Rocks Yao Noi

Proje Alanı: Tayland

Proje Yılı: 2012

Archipelago Cinema,© Doug Bruce

Almanya doğumlu, Pekinli mimar Ole Scheeren tarafından tasarlanan Takımadaları Sinema tarihinde bir ilk olarak anılmaktadır. Sinema, Kudu Adası’nda Nai Pi Lae lagününde sessiz suların ortasında  bir sal üzerinde inşa edilmiştir. Platformda özellikle az aydınlatma kullanılarak gece gösterimlerinde, görüntülerin karanlıkla iç içe geçmesi hedeflenmiştir. Tasarımın sade kurgusuyla kullanıcıyı doğayla bütünleştirmek amaçlanmıştır.

Archipelago Cinema,© Sixtysix Visual

Archipelago Cinema,© Sixtysix Visual

Sinema zemininde kullanılan malzeme yöre halkının ıstakoz avlamak için kullandığı ufak balıkçı teknelerinden elde edilmiştir. Böylece modüler, suda yüzebilen, proje alanının doğal güzelleriyle bütünleşebilen bir tasarım inşa edilmiştir.

Archipelago Cinema,© Sixtysix Visual

Archipelago Cinema,© Sixtysix Visual

 

3) DREAMCENTER

3XN Designs “DreamCenter” Entertainment Hub for Shanghai,© 3XN Architects

PROJE KÜNYESİ

Mimar: 3XN Tasarım Ofisi

Proje Alanı: Şanhgay

Proje Yılı: 2017

3XN Designs “DreamCenter” Entertainment Hub for Shanghai,© 3XN Architects

Şanghay’da 3XN tasarım ofisini tarafından kurgulanan yapı tasarımı sadece sinema olmaktan öte aynı zamanda bir festival ve etkinlik alanı olarak tasarlanmıştır, yapının yapımına ise 2017 yılında başlanacaktır. Yapı bittikten sonra Şanghay’ın ünlü geleneksel festivallerine de ev sahipliği yapacaktır.

3XN Designs “DreamCenter” Entertainment Hub for Shanghai,© 3XN Architects

3XN Designs “DreamCenter” Entertainment Hub for Shanghai,© 3XN Architects

 

4) WELTSPİEGEL COTTBUS

PROJE KÜNYESİ

Mimar: Alexander Fehre

Proje Alanı: Almanya

Proje Yılı: 2012

Filmtheater Weltspiegel Cottbus,© Zooey Braun

100’den fazla yıllık geçmişi olan,  “Weltspiegel Cottbus” sineması Almanya’nın en eski sinema yapılarından biridir. Eski sinema salonu sadece tek bir gösterim mekanından oluşmaktaydı, bu yüzden mimardan ilk istenen mekanları çoğaltılması ve fonksiyonel hale getirilmesi olarak belirlenmiştir. Şuan ki tasarımla yapı 3 adet film gösterim salonu ve 1 adet bardan oluşmaktadır.  Yapıda erken sinema tarihinin referansları ve evrensel iç mekan tasarımı ile tarihin ve modern çağın bileşimi sağlanmıştır.

Filmtheater Weltspiegel Cottbus,© Zooey Braun

Binanın sahip olduğu tarihi sinema salonu 1911’de ilk tasarlandığı halde korunmuş, sadece aydınlatma elemanları ve oturma elemanları restore edilmiştir. Tavandaki aydınlatmaların aşamalı bir şekilde sönmesi sağlanarak sinema salonunda karanlıkta yıldızlı bir gökyüzünü anımsatacak bir tasarım geliştirilmiştir.

Filmtheater Weltspiegel Cottbus,© Zooey Braun

Yapıya yeni eklenen salonlarda ise siyah rengi ve gri tonları kullanılarak karanlık bir ambians yaratılmıştır. İç mekanda bal peteği formu kullanılmış, bal peteği şeklindeki modüllerin etrafı ışıklandırılarak estetik bir görüntü kazandırılmıştır. Modüllerin etrafında kullanılan aydınlatma izi aynı zamanda duvarlarda da devam ettirilmiştir.

Filmtheater Weltspiegel Cottbus,© Zooey Braun

 

THE BEST MUSEUM DESIGNS

EN İYİ MÜZE TASARIMLARI

1) SYDNEY OPERA BİNASI

Proje Künyesi

Mimar: Jørn Utzon

Proje Konumu: Royal Botanic Bahçeleri, Sanat Galerisi,Avustralya

Proje Yılı: 1973

Fotoğraflar: Jozef Vissel

Sydney’in sembolü haline gelen ve 20. yüzyılın en ünlü yapılarından biri olan Sydney Opera Binası, Danimarkalı ünlü mimar Jørn Utzon’nun en önemli eserlerinden biridir. Ünlü mimar, Sydney Opera Binası tasarımıyla 2003 Pritzker Mimarlık Ödülünü kazanmıştır. Ayrıca yapı UNESCO tarafından Dünya Mirasları Listesine eklenmiştir.

Opera binası 5 tiyatro salonunu içermektedir. Bunlar, 2679 koltuklu konser salonu, 1547 koltuklu opera tiyatrosu, 544 koltuklu drama tiyatrosu, 398 koltuklu oyun evi ve 364 koltuklu tiyato atölyesi ‘sinden oluşmaktadır. Yapının içinde toplam 1000 mekan bulunmaktadır. Bunlar içinde 5 tane prova stüdyosu, 60 tane soyunma odası, 4 lokanta, 6 bar ve çok sayıda hatıra dükkânı bulunmaktadır.

 

2) HARBIN OPERA BİNASI

Proje Künyesi

Mimar: MAD Architects

Proje Konumu: Harbin, Heilongjiang, Çin

Proje Yılı: 2015

Fotoğraflar: Hufton+Crow, Adam Mørk

MAD Architects, Çin’in kuzey şehirlerinden Harbin’deki opera binası projeleri ‘Harbin Opera House’un tamamlanmış halini paylaştı.

‘Harbin Cultural Island’ (Harbin Kültür Adası) temasıyla Songhua Nehri boyunca yer alacak bir peyzaj alanı, opera binası ve kültür merkezi içeren bir masterplanın oluşturulması için 2010 yılında düzenlenen uluslararası yarışmayı, MAD Architects kazanmıştı. Yarışmayı kazanan kıvrımlı opera binası tasarımı, Kültür Adası’nın odağında yer alıyor ve yaklaşık 1.796.804 m² olan toplam arazide 80.000 m² alan kaplıyor. İçerisinde 1600 koltuklu büyük bir tiyatro salonu ve daha küçük 400 kişilik bir tiyatro salonu bulunuyor.

 

3)GUANGZHOU OPERA BİNASI

Proje Künyesi

Mimar: Foster + Partners

Proje Konumu: 500, 2403 Flora St, Dallas, TX 75201, Amerika

Proje Yılı: 2009

Fotoğraflar: Courtesy of Foster + Partners

“Şekilsel ve kavramsal olarak izleyiciliğin dışında drama performansı kazanmak için çaba göstermiş bulunuyoruz.”
Spencer de Grey

Flora Caddesinin kuzeyinde, Dallas Sanat Merkezi Bölgesinin kalbinde yerleşmiş olan Winspear Opera Evi altı adet buluşma yerinden oluşmaktadır.Bina olabilen en iyi akustiği sağlamak için modern bir at nalı şeklinde tasarlanmış ve yaya akışı, toplanma alanları genel mekanlar içinde vurgulanmıştır.Şeffaf dış yüzey yer seviyesinde, galeri katında halkın toplanma yerlerini dışa vuracak niteliktedir. Bu yolla iç ile dış arasında güçlü bir bağ oluşturulmuştur.Büyük dış saçak Teksas’ın yakıcı güneşinden korumayı sağlarken dış mekanı kuşatır ve çevrede yıl içinde değişen genel alanlar oluşturmaktadır.

 

4) WINSPEAR OPERA BİNASI

Proje Künyesi

Mimar: Zaha Hadid Architects

Proje Konumu: Guangzhou, Guangdong, Çin

Proje Yılı: 2010

Fotoğraflar: Iwan Baan

Binanın “iki iri parça” tasarımı, nehir vadisi ve akarsudaki çakıl taşlarından esinlenilmiş olup, şehrin kültür merkezindeki Pearl Nehri kenarında bu alanı tamamlayıcı nitelikte tasarlanmıştır.300 metrekarelik sahne alanı, 400 kişilik bekleme salonu ile 1.800 kişilik izleyici ağırlayabilecek salona sahip olan binada 43 adet giyinme odası mevcut. Ayrıca balerinler, operalar ve orkestra için prova mekanları yer almaktadır.

UIA AND CICA SIGN AN AGREEMENT TO FURTHER THEIR RELATIONSHIP

UIA VE CICA İLİŞKİLERİNİ İLERLETMEK İÇİN ARALARINDA ANTLAŞMA İMZALADILAR.

P1000513

Londra’da 9 Mayıs’da, Mimari Eleştirmenler-CICA UIA Uluslararası Komitesi, Esa Mohamed ve Joseph Rykwert başkanlığında  Mexico City 13. inci UIA Kongresi sırasında 1978 yılında başlatılan uzun bir ortaklık kutlandı ve karşılıklı ticari bir anlaşma  imzalandı. UIA-CICA Anlaşması habitat, sürdürülebilirlik, esneklik, kültürel miras, meslek, mimarlık eğitimi ve medya ile ilgili ortak politikaların uygulanması için güçlerini birleştirmeleri sözü verdi. Bu alanlar UIA ve CICA arasında kalıcı bir işbirliği ve diyaloğa açık olacağı belirtildi.

 

 

Last May 9, in London, Presidents of UIA and International Committee of Architectural Critics-CICA , Esa Mohamed and Joseph Rykwert, respectively, signed an Agreement of mutual interest celebrating a long partnership initiated in 1978, during th 13th UIA Congress in Mexico City.

This UIA-CICA Agreement pledges to join forces for the implementation of their common policies related to habitat, sustainability, resilience, cultural heritage, profession, architectural education and media.

These areas will be open to a permanent collaboration and dialogue between UIA and CICA.

IF FASHION GETS THE POWERFUL INSPIRATION FROM ARCHITECTURE

MODA MİMARİDEN EN GÜÇLÜ İLHAMI ALIRSA..

MILLY /ZAHA HADID

Moda ve mimari severler yazımız sizler için. Geçmişten günümüze zaman zaman mimari, iç mimari’nin trendlerinden etkilense de bu yazımızda modanın mimariden ilham aldığı en güçlü  detayları inceleyeceğiz. 

LANVIN/FRANK GEHRY

Moda ve mimari, iki farklı tasarım alanı gibi gözükse de yakından incelediğimizde geçmişten günümüze kadar süregelmiş birçok ortak noktaya sahip olduklarını görmekteyiz. İlk bakışta bu iki alan birbirinden farklılık gösterse de ortak noktada buluştukları noktalar aynı olabiliyor. Farklı noktaları nedir e cevap ise; moda geçici ve yüzeysel bir fenomen olarak algılanırken mimariyse daha anıtsal ve kalıcı olma yolunu seçmiştir. Bu durum kullanılan materyallere de yansımıştır. Modada kullandığımız materyaller daha yumuşak ve narinken, mimaride kullanılanlar ise sert ve dayanıklıdır. Tabii bu süreçte üretim ölçeklerimiz arasında da büyük farklılıklar görülmektedir. Moda tasarımcısı tasarım aşamasında bir insan bedenini baz alırken mimar ise birçok insanın topluca barınabileceği büyüklükte alanlar yaratmaktadır. Bütün bu farklılıklara rağmen, iki alanın da ortak çıkış noktası insan bedenidir. Koruma işlevlerinin yanı sıra kimi zaman, kişisel, siyasal veya kültürel kimliği sergilemek için bir araç olurlar. Bazen de birbirlerine ilham olurlar…

GIANFRANCO FERRE/SYDNEY OPERA

Mimari ve modada yaratılan eserler, boyut ve kullandıkları malzemeler açısından farklılık gösterse de, mimari ve moda tasarımlarında fark edilir benzerlikler içermektedir. Örneğin; ikisi de ikiboyutlu taslaklardan yola çıkarak bunları daha gelişmiş üçboyutlu formlar haline dönüştürürler. Ortak estetik kaygısı, biçimsel ve yapısal benzerlikleri de beraberinde getirir. Hatta zaman içinde bu iki farklı alanlardaki tasarımcılar ilham ve teknik stratejiler için birbirlerine dönmüşlerdir. Bunun en dikkat çekici göstergesi ise ortak dildir.

GOTHIK STİL/ GEOMETRIK DESENLE

Giyim ve korunma arasındaki ilişki çok eskiye dayanır. Mesela Buz Çağı’nda hayvan derileri hem insanların kendilerini örtmesi için hem de duvarları süslemek için kullanılmıştır. Antik Yunan’da kolonlarda kullanılan alanlar, aynı dönemin en popüler giysisi olan tasarımlarında ve silindirik formuna referans olmuştur. Eski Yunan’da kıyafet ve mimarinin insan figürü oranlarıyla bir harmoni içinde tasarlandığını görmekteyiz. Mimarideki İyonik ve Dorik üsluplar farklı tarzları olarak modaya yansıtılmıştır. Günümüzde de birçok mimari tasarımlar için cephe tasarlarken modadaki katlama ve drape tekniklerini yorumlarlar.Ortaçağ’a baktığımızda ise dikeyliğe olan eğilimi Gotik kıyafet ve mimaride görmekteyiz. Mesela, sivri uçlu ayakkabı ve şapkaların, Fransa ve İngiltere’deki Gotik tarz katedrallerde görülen kemerler ve yükselen alanlarla arasındaki bağlantı dikkat çekici. Günümüzde de Gotik mimarisi elbiselerdeki motiflerde tekrar yorumlanarak moda dünyasında hayat bulmaktadır.Zaman içinde gelişen endüstri ve üretim teknolojileri sayesinde iki alan arasındaki benzerlikler daha da derinleşmiş ve güçlenmiştir.


YASUTOSHI EZUMI/ FRANK GEHRY

19. yüzyılın sonlarına doğru “Art Nouveau” akımıyla beraber popüler hale gelen organik şekiller, hem mimaride hem modada görülmektedir. Aynı zamanda Hector Guimard ve Louis Sullivan gibi uygulayıcıların mimariye kattığı kıvrımlı doğal formların kaynağının da bu akım olduğunu fark etmek zor değil. Bu zaman içinde ortaya çıkarılan işlerin en önemli özelliği yalın formları ve akıcı süslemelerdir. Şekiller için doğa önemli bir ilham kaynağı olmuştur. Daha sonra, 20. yüzyılda, moda ve mimari modernizm e uydurabilmek adına beraberce daha büyük bir yalınlığa doğru yol almış ve süsleme gitgide azaltılıp, formlar sadeleştirildikçe yapı ortaya çıkarılmaya başlanmıştır. Bu değişimi en belirgin şekilde mimaride Le Corbusier ve J. J. P. Oud’un, modada da Coco Chanel ve Cristobal Balenciaga’nın işlerinde görmekteyiz. Özellikle Bauhaus Okulu’ndaki Walter Gropius ve Annie Albers gibi birçok mimar ve tekstil tasarımcıları kullanışlığı öne çıkararak hem binaların hem de giysilerin yansıtması gerektiği fikrinin altını çizmişlerdir.

CHLOE/ ARABESK MİMARİ

Geçtiğimiz son yıllar içerisinde, moda ve mimari aralarındaki diyalog sayesinde estetik anlamda daha da benzer bir yön almıştır. Son yıllarda moda ve mimari alanında benimsenen en çarpıcı benzerlik minimal ve dekonstrüktivist estetik yaklaşımdır. Günümüzde minimal yaklaşımın ustası olarak Calvin Klein gösterilmekteyken; onun bu ustalığında Halston, Yves Saint Laurent, Giorgio Armani, Miuccia Prada ve Helmut Lang gibi tasarımcıların azımsanamayacak kadar etkisi vardır. Calvin Klein’in 70 ve 80’lerdeki renksiz, modern ve süsten uzak tasarımlarının yansıttığı netlik ve yalınlık Le Corbusier, Richard Neutra, 20’ler ve 30’lardaki Ludwig Mies van der Rohe’nin mimarideki tasarımlarıyla benzerlik göstermektedir.

VERSACE STORE/ VERSACE

PROVIDE ENERGY FROM NATURE WITH THE GREEN ROOF!

EN YEŞİL ÇATI İLE DOĞADAN ENERJİ SAĞLAYIN!

 

Yemyeşil çimle çevrelenmiş olduğundan doğadan aldığı nefes ve şifanın yanı sıra evin formu doğadan bir parça sanki. Mimarlara göre, Doğa ile bütünleşmiş olan ev Kuzey Amerika’da kullanılan eski konut türlerinden biridir. Kızılderililerin çukur evi modern bir şekilde yeniden yorumlanmasından sonra, yenilebilir enerji ile tasarlanmış olmasıyla güncellenmiş bir ‘Edgeland Evi’olarak tanımlanarak, geri dönüşümlü malzemelerle inşa edilmiştir.

Bu evde de görüldüğü üzere, yapı malzemelerinin en verimli kullanımı için çok önemli olan geri dönüşüm inşaat atıkları ile mükemmel bir denge sağlamak mümkün. Ayrıca evin bu özelliğinin yanı sıra akıllı sistemlerle elektrik ve  sudan gelecek faturalarda da tasarruf sağlanabilmektedir.

Yemyeşil bir güneş enerjili çatısı olan evde, ek termal enerji sağlayan bir akıllı havuzun yanı sıra jeotermal ısıtma ve soğutma sistemi de mevcut. Bercy Chen Stüdyo tarafından tasarlanmış olan benzersiz üçgen ev toprağa yerleşik, çim kalın bir tabaka ile kaplı.  Toprak korunaklı ev olduğundan, ‘Edgeland Evi’ yüksek verimli termal yalıtımla kışın sıcak ve yazın serin kalabilir. Buna ek olarak, yüksek teknoloji ile ev hidrolik ısıtma ve soğutma, jeotermal ve termal ısı depolama özelliklerine de brındırıyor. Bercy Chen Studio tarafından yapılan açıklamaya göre, “Proje, doğal peyzaj ile doğal nehir arasında bir denge oluşturarak kendi sınırlı kaynaklarıyla ilgili farkındalığı arttırıyor.”

Yenilebilir enerji sağlayane Bercy Chen Studio fotovoltaik paneller ile tasarlanmış parlak kırmızı ve turuncu cephe ile evin bolca güneş ışığından faydalanmasını sağlıyor. Özel sistemlerle tasarlanan bu tarz yeşil çatılar, yağmur suyunu toplama sisteminin yanı sıra pasif böcek kontrolü de yapıyor! Ayrıca cephede boya yerine kullanılan düşük etkili, yerli bitkiler çevre düzenlemesi için kullanılmış. Tahmin ettiğiniz gibi bu yeşil bina bu özellikleriyle ve yeşili korumasından ötürü bol bol ödüllendirildi. Bu ödüller dünyanın mevcut enerji ve doğal kaynak krizine karşı doğaya karşı daha duyarlı olmamız için bir çağrı sanki.

 

SOCIAL HOUSING PROJECTS OF THE HEROIST ARCHITECT ALEJANDRO ARAVENA

SOSYAL KONUT PROJELERİN EN KAHRAMAN MİMARI ALEJANDRO ARAVENA

Bu ayın 27’sinde Venedik’te gerçekleşecek 15. Venedik Mimarlık Bienali’nin küratörü Şili’li mimar Alejandro Aravena olarak geçtiğimiz ay açıklandı. Bu sebebten biz de sizler için bu yazımızda Alejondra Aravena kimdir? sorusunun cevabına yanıt aradık. 2000-2005 yıllarında Harvard Üniversitesi’nde profesörlük yapan mimar, mühendis Andres Iacobelli ile sosyal konut girişimi ELEMENTAL’ı kurarak dünyanın çeşitli yerlerinde yıkıntıya dönüşen kentlerin yeniden canlandırılması için çalıştı. Venedik Bienali 11. Uluslararası Mimarlık Sergisi kapsamında verilen ‘Gümüş Aslan Ödülü’ de dahil olmak üzere birçok uluslararası ödülü bulunan mimarın, aynı zamanda 2007 Sao Poulo Bienali, 2008 Milano Trienali, 2008-2012 Venedik Mimarlık Bienali, 2010 MoMA olmak üzere pek çok etkinlikte çalışmaları sergilendi. 2009’dan beri ‘Pritzker Ödülü’ jürisinde bulunan Aravena, 2010 yılında RIBA’nın uluslararası üyeleri arasına katıldı.

2016 yılında düzenlenecek ‘Mimarlığın vVitrini’ konumundaki 15. Venedik Mimarlık Bienali, 2010’da Monocle dergisinin ‘dünyanın 20 yeni kahramanı’ arasında gösterdiği Şili’li mimar Alejandro Aravena’ya emanet! Mimarın topluma hizmet etmesi gerekliliğini her fırsatta dile getiren Aravena, özel konut, müze, kültür merkezi ve eğitim binalarının yanı sıra Şili’nin kuzeyinde onbinlerce yoksul insan için tasarladığı sosyal konut projesiyle de tanınıyor.

Aravena, küratörlüğünün duyurulmasının hemen ardından yaptığı açıklamada, İnşa edilmiş olan çevre ve buna bağlı olarak insanların yaşam kalitesini arttırmak için birkaç alanda birden verilmesi gereken mücadeleler ve genişletilmesi gereken sınırlar olduğunu ve 15. Venedik Mimarlık Bienali’nde insanlar tarafından bunların görülmesini istediklerini dile getirdi; Aravena ayrıca “Bienalin, zeka veya sezgi yoluyla, ya da her ikisini birden kullanarak statükodan kurtulabilmeyi başaran bir mimarlık üzerine odaklanmakla ve bu deneyimden bir şeyler öğrenmekle ilgili olacağını” açıkladı. 2010’da Monocle dergisinin, ‘Dünyanın 20 yeni kahramanı’ arasında gösterdiği Alejandro Aravena, mimarlığın sosyal anlamda insanlara karşı olan sorumluluğuna olan inancıyla öne çıkan mimarlardan birisi. Ülkesi Şili bunu hayata geçirmek için çok uygun şartlara sahip bir yer. Mimarın topluma hizmet etmesi gerekliliğini her fırsatta dile getiren Aravena, geçmişte verdiği röportajlardan birisinde bu düşüncesini, “Mimar olarak bizler fikirleri gerçeklere dönüştürmeliyiz. Sahip olduğumuz güç tam da bunu yapabiliyor olmaktan kaynaklanıyor” sözleriyle pekiştiriyor.



Tasarladığı yapılar arasında, özel konut projeleri, kültür merkezleri, müzeler ve eğitim binaları olmakla birlikte Aravena ile ilgili ilk akla gelen proje, Şili’nin kuzeyinde onbinlerce yoksul insan için tasarladığı sosyal konut projesi. Bu projeyi hayata geçiriş biçimi, mimarın mesleki yaklaşımını net bir biçimde ortaya koyuyor. 100 yoksul aile için konut inşa etmesi istendiğinde Aravena’nın başvurduğu temel kaynak, gecekondu yaşantısının bilgeliği oluyor. Aileleri gerçek anlamda işin içine katarak yürüttüğü sürecin sonucunda ortaya çıkan sonuç, benzer durumlarda görmeye alışık olduğumuz kutu kutu evlerden oluşan devasa binalar yerine, aileler tarafından, zaman içinde, ekonomik durumlarına göre genişletilebilecek evlerden oluşan bir yaşam alanı oluyor.

Venedik Bienali Başkanı Paolo Baratta, Aravena’nın 2016’daki serginin küratörü olarak seçilmesiyle ilgili olarak, “Bienalin bir kez daha mimari ve sivil toplum arasındaki mesafeye karşı bir tepki göstermek niyetinde olduğunu ve Aravena’nın yeni kuşak mimarlar arasında, bu gerçekliği sahip olduğu gücün altını çizecek mimarlardan birisi olduğu” açıklamasını yaptı. Baratta ayrıca, Mimarlığın enerjisini gözler önüne serecek yeni öncülerin keşfedileceği bir Bienal olması hedefinin de altını çizdi.

Aravena’nın küratörlüğündeki 15. Venedik Mimarlık Bienali, 28 Mayıs-28 Kasım 2016 tarihleri arasında gerçekleşecek.

FASCINATING CITY VENICE OF ART AND ARCHITECTURE.

BÜYÜLEYİCİ ŞEHİR VENEDİK’TE SANAT VE MİMARİ..

1

Venedik bienaline sayılı günler kaldığı şu günler bu yazımda  sizler için Venediğe yapmış olduğum geçmiş seyahatimden mimari, sanat dan kısa kesitler vereceğim.Gerek mimari Gerek konumu gerek suya batmış şehir özelliğiyle bütün dünya şehirleri arasında listede  ön sıralarda yer alan Venedik 118 adacık üzerine kurulu olup ticaret şehri olmasına rağmen geçmiş dönem mimarisini bozmadan korumasına romantik gondol sefaları  ile tanık olabilirsiniz. Eğer seyahatte  hedefiniz Venedik se şubat- mart aylarında gerçekleşen karnavala göre seyahatinizi gerçekleştirmenizi öneririm.Her sene karnaval zamanları değiştiği için tarihleri gideceğiniz seneye göre bakmanız gerekmektedir. Benim favori  şehirlerimden  Venediğe kısaca göz atarsak

2

San Marco (St. Mark) Meydanı:

Bütün dünyaca  Venedik özellikle güvercinleri,gondolları deniz yolu ulaşımıyla bilinmektedir.. Ünlü cafelere ve lüks mağazalara ev sahipliği yapan üzeri kapalı galerilerle çevrili büyük bir mermer salon şeklindedir. Meydan, Büyük Kanal’a harikulade güzellikteki Piazzetta’dan açılmaktadır.

Üzerinde San Marco’nun Aslanı ve San Teodoro’nun heykelleri bulunan granit sütunlar, Constantinople (İstanbul)’dan getirilmiştir.

San Marco (St. Mark) Bazilikası:

Cumhuriyetin devlet kilisesi olan Bazilika, oniki havariden birisi olan San Marco’nun kemiklerini muhafaza etmek amacı ile 1063 ve 1073 yılları arasında, Avrupa ve Bizans karışımı bir tarzda inşa edilmiştir.

Rönasans doneminde ve 17. yüzyılda bazı değişiklikler yapılmış olan Bazilikanın süslemeleri olağanüstü derecede etkileyicidir. San Marco Bazilikası’nın, soğan şeklindeki kubbesi, haçın kolları üzerine inşa edilen farklı yükseklikteki küçük kubbeler tarafından desteklenmektedir. Zengin süslemeleri bazilikaya ‘altın kilise’ ünvanını kazandırmıştır.

Yurt dışına yapılan bir seferden dönüldüğü zaman, elde edilen hazineler San Marco’da sanat eserine dönüştürülmüş, bu nedenle duvarlar, mermer ve değerli heykeller ile kalın bir tabaka ile kaplanmıştır.Ön cephe, rengarenk mermer ve heykellerle donatılmış beş adet büyük giriş kapısı ile delinmiştir.

Orta giriş kapısının üzerine, Constantinople (İstanbul)’dan getirilen meşhur dört adet bronz at heykeli yerleştirilmiştir. 1797 yılında Napolyon tarafından Paris’e götürülen dört bronz at heykeli, Fransız İmparatorluğunun sona ermesiyle yeniden Venedik’e geri getirilir. Bazilikanın içerisinin göz kamaştıran süslemeleri, ender bulunan mermerler, porfir ve Bizans ve Rönesans etkisinde altın kaplı fon özerine yapılmış mozaiklerden oluşmaktadır. 12. Yüzyıl taş döşemeleri oldukça süslüdür.

3

Doge (Düka) Sarayı:

Venedik’in bir güç ve şöhret sembolü olan saray, aynı zamanda hem Düka’nın ikamet yeri, hem de hükümetin bulunduğu yerdi. Beyaz ve pembe mermerin oluşturduğu sevimli geometrik şekillerin düzeni ön cepheye vurgulayıcı bir ifade kazardırmaktadır.

Avlu, heykellerle zenginleştirilerek süslenmiş Rönesans stilinin mukemmel bir örneğidir. Ön cephe, değişken ritmik cumbaları ile Venedik tarzı kemerler, sıva ve duvar süslemeleri ile dikkat çekicidir.

Heyet Odası, elçilerin kabul edilme odası olarak kullanılmaktaydı.

Tavan, Veronese ve öğrencileri tarafından yapılan onbir adet resim ile süslenmiştir.

Düka tahtının üzerinde, Veronese tarafından yapılmış olan ve Türklere karşı Lepanto’da elde edilen zafer anısına İsa’ya teşekkürlerini sunan hristiyan deniz komutanı Sebastian Venier’in resmi bulunmaktadır. Duvarlardaki  Venedik Dükalarının portreleri Tintoretto tarafından yapılmıştır.

Senatörler Meclisi salonunun tavanı, Tintoretto tarafından yapılan olağanüstü güzellikteki Venedik’in Kutsalaştırılması ve İsa’nın haçdan indiriliş sahnesi ile süslenmiştir. 52x23m ölçülerinde olan toplantı salonu, sarayın en güzel odasıdır. Duvarlar, Venedik tarihini anlatan resimlerle döşenmiştir; Büyük Meclis salonunda bulunan Tintoretto’nun Paradiso (Cennet)’i, dünyanın en büyük resimlerinden bir tanesidir. Sarayı ile 17. Yüzyıl hapishanesine bağlayan Ponte dei Sospiri (İç Çekme Köprüsü), 1600 yılında üzeri kapalı bir galeri şeklinde inşa edilmiştir.

Aşıkların iç çekmeleri olmayan bu iç çekmeler, mahkumların, köprünün ince kafesli penceresinden belki de hayatları boyunca son kez ve bir an için görebildikleri bir ışığın iç çekmeleridir.

Campanile (Çan Kulesi):

99m. yüksekliğindeki çan kulesinin sadeliği, bazilikanın şaşalı süslemerine büyük bir contrast yaratmaktadır. Tepesine çıkıldığında Venedik’in harikulade manzarası ile karşılaşılır.

10. Yüzyılda inşa edilen campanile, 1902 yılında yıkılmış ve yeniden inşa edilmiştir.

Saat Kulesi 15. Yüzyıla tarihlenmektedir. Kadran ayıları burç sembollerini tasvir etmektedir. Saat kulesinin yukarısında bulunan ve iki adet büyük bronz insan olan meşhur ‘Mori’ler, 500 yıldır saati çalmaktadırlar.

Canale Grande (Büyük Kanal):

15. yüzyılda Fransız yazar Philippe de Commine tarafından ‘dünyanın en güzel caddesi’ olarak adlandırılan Büyük Kanal, Venedik’in en güzel malikanelerine sahiptir.Rialto köprüsünden görüntüsüde büyüleyicidir. – Ponte di Rialto, zarif Rialto Köprüsü, 1588 – 1592 yılları arasında, bir veya daha fazla kürekleri olan harp gemilerinin altından geçebileceği yükseklikte inşa edilmiştir. Büyük Kanalın eşsiz manzarasına sahip, yan yana sıralı sayısız mağazaların bulunduğu ticaret semtinin merkezinde bulunmaktadır.

4

Yaklaşık 2 km. uzunluğunda olan kanalda, ‘Patrici”lerin yaşamış olduğu 200 adet 12. – 18. yüzyıl mermer saraylar yan yana sıralanmıştır.

5

Aslı Çarpar ve Filiz Yılmaz ile kahve keyfi

Sarayların en meşhurları;

Palazzo Corner geç Rönesans dönemi, Cà Grande’de bulunmaktadır

Palazzo Corner -Spinelli, Rönesans dönemi

Palazzo Grimani, geç Rönesans dönemi

Cà d’Oro, “altın malikane”. Venedik’in en güzelidir, geç Gotik dönemi (1440).

Palazzo Vendramin-Calergi, (Rönesans dönemi), 1883 yılında Wagner burada ölmüştür.

Palazzo Dario, Gotik dönemi

Palazzo Rezzonico, heybetli ve çok iyi dengelenmiş geç Rönesans dönemi. Bir 18. yüzyıl müzesine ev sahipliği yapmaktadır.

Palazzo Foscari, 15. yüzyıl Gotik dönemi, Doge Foscari’nin ikamet ettiği yerdi. .

Palazzo Pesaro, bir barok şahaseri (1710). Bugün, güzel sanatlar galerisi ve doğu sanatı mizesi olarak kullanılmaktadır.

6

7

8

9